1.1 Aile ve Evlilik Yaşantısı
Oncelikle “aile” ve “evlilik” arasında bir ayrım yapmamız gerekmektedir. Aile bir tur grup veya bir orguttur. Evlilik ise cocuk yetiştirmek ve korumak icin yapılan bir anlaşmadır (Koenig, 2000: 135).
Toplumsal yaşamın en kucuk birimini oluşturan aile, evlilik ile meydana gelir. Toplumumuzda ailede eşler arasındaki ilişkilerde yakınlığa fazlaca onem verilir (Bilen, 2004: 97). Evlilik ve eş seciminde bireylere yardımcı olmak icin bireyi tanımaya gereksinim vardır (Ozguven, 2002: 47). Evlilik uyumu ve cocukların birbirleri arasındaki uyum ilişkisi bir cok kez araştırmalara konu olmuştur. Konunu cekiciliği beni de bu araştırmaya yonlendirdi. Hepimiz biliriz ki aile icerisindeki kavgalar, huzursuzluklar, gerginlikler ve stress kaynakları başta cocukları ve diğer fertleri etkiler. Bu etkiler cocukta davranış bozuklukları, kaygı bozuklukları, psikiyatrik rahatsızlıklar, akademik başarısızlık, saldırganlık gibi bircok olumsuzluklara sebebiyet verebilmektedir. Bir ornek ile acıklayacak olursak; anne ve babanın birbirleri ile olan kavgalarına şahit olan ve bu davranışı ornek alan bir cocuk sorunların tıpkı anne ve babasını yaptığı gibi kavga ile cozulebileceğini oğrenmesi, saldırgan davranışlar icerisine girmesi, daha kucuk cocuklarda ise egosantrik davranış kalıplarının baş gostermesi son derece olağan durumlardandır (Yılmaz, 2001: 51). Ruhsal acıdan sağlıklı olan bir kimse kendisi ve cevresi ile olumlu ilişkiler kurabilen ve bu ilşkileri surdurebilen, seven ve sevilen kişidir. Aile ortamında edinilen kazanımlar cocukların davranış gelişimlerine ve ruh sağlıklarını doğrudan etkilemektedir (Yorukoğlu, 2003: 14)
7
1.2 Sağlıklı Aile Sağlık denilince genellikle insanın medical olarak herhangi bir probleminin olmaması gibi bir tanımlama akıllara geliyor olsa da dunya sağlık orgutu (WHO) tarafından sadece hastalıklardan veya mikroplardan korunmak değil bir butun olarak fiziksel, ruhsal ve sosyal anlamda tam olarak iyilik hali tanımlaması gercek sağlığın tanımıdır (Vikipedi).
Guclu bir kimlik duygusu oluşturabilen insanlar yetişkin hayatına ait problemlerle başa cıkmak icin yeterli bir donanıma sahiptir denilebilir. Bu donanıma sahip olamayanlar kimlik bunalımı yaşayacaklardır. Bu gibi insanlar Erikson’ın da dediği gibi eğitim, evlilik , iş, spor vb. Etkinliklerden uzaklaşarak bağımlılık oluşturan madde, alkol ve bunun gibi suc olan ve sosyal olarak Kabul gorulemez davranış bicimlerini kimlik aramak icin kullanabilirler (Schultz & Schultz, 2002: 593). Psikolojik olgunluğa ulaşan bireyler gercekleri net bir bicimde algılayabilir. Diğer kişiler ile guvene dayalı sıcak ilişkiler kurabilir. Kendini benimsemiş olmanın erincini yaşar. Bu erinc ile başkalarının gereksinimleri ile de ilgilenir. Onların sevinc ve uzuntulerini paylaşır.
- Cevresindeki insanlara ve olaylar duyarlılık gosterir.
- Cevresindeki kişilerin kendisinden beklentilerini bilir
- Kişiler ve toplumun kurumları ile uyumlu ilişkiler kurabilir
- Değer yargıları cevresindeki kişi ve toplumun değer yargılarından ayrışsa da kişilik butunluğunu korur.
- Yeteneklerine uygun işlerde calışır
- Calışmalarını kendisine ve topluma yararlı olacak bicimde yurutur. İlerleyen kısımda anne-baba tutumları daha detaylı olarak acıklanacak olmasına rağmen “itici anne-baba tutumu” hakkında bilgi verilmesi gerekmektedir. İtici anne-baba tutumu: Acık duşmanlık ve ilgisizlik biciminde ortaya cıkan anne-baba tutumudur. İsteklerine ve beklentilerine değer vermeme, şiddet ve gormezden gelme davranışları sergiler. Bu davranış kalıplarında buyuyen cocuk ise yaşamında, ozsaygısı duşuk, olumlu ve olumsuz davranışları ayırtetmede başarısız, saldırgan ve suc işleme eğilimde olan kişiler olarak yetişmektedir.
8
Sağlıklı ailelerde anne ve babalar cocuklarının vicdan gelişimini sağlayabilmeleri acısından onlara guc kullanarak katı ve sert bir bicimde ceza vermek yerine inandırarak, sebep gostererek, ikna ederek davranmaya gayret gosterir. Bu tarzdaki disiplin anlayışı cocuğun oz denetimini kurabilmesini sağlayacaktır. Oz denetim ve vicdan gelişimi kazanan cocuk yaşamında bir hata yaptığında kendisine ve cevresindeki kişilere de ailesinden oğrendiği şekilde davranışlar sergilemeye meyillidir. Fakat bu yontem pek az ebeveynce yapılabilmektedir (Hokelekli, 2009: 11).
1.3 Aile Ortamının Cocuğa Etkisi
Birey dunyaya gelmeden once daha anne karnındayken bile cevresinde olup bitenlerden etkilendiği bilinen bir gercektir. Bu nedenle cevresel etmenler kişiliğin gelişiminde cok onemli bir yer tutar. Bireyin ilk cevresi annesidir. Onunla olan iletişimi hayatı boyunca diğer insanlarla olan iletişimini etkileyecektir. Daha sonra baba ve kardeşleri yani aile uyeleri ile olan ilişkisi onun kişilik gelişimini şekillendirecektir. Kişinin nasıl bir aile ortamında buyuduğu, anne ve babasının davranış kalıpları, tutum ve davranışları bu bağlamda cok buyuk onem arz etmektedir. Bu sebeple kok aile yaşantılarının insan davranışlarına, kişiliğine, iletişim tarzlarına, karşı cinsle ilişkilerine, evlilik yaşamlarına nasıl ve ne şekilde etki ettiği sorularına yanıt bulmak araştırma konusu olarak belirlenmiştir.
Evlilik yaşantısındaki olumsuzluklar, kok ailenin cocuklarının evlilik yaşantısına, cocuk yetiştirme tarzlarına ve bunun gibi bircok konuda ciftlerin yaşamlarına mudahil olmaları ciftlerin evlilik yaşamlarından sağladıkları doyumu etkilemektedir.
Turkiye Cumhuriyeti Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statusu Genel Mudurluğu tarafından ulkemiz genelinde yapılan bir calışmanın sonucları kadına yonelik şiddetin yaygınlığının yuksek olduğunu gostermektedir. 2009 yılı verilerine gore her 100 evli kadından 37’si eşinden fiziksel şiddet gormuştur. Fakat bu veriler bolgelere gore farklılıklar gostermektedir. Fiziksel şiddet eylemlerinin en sık olanı ise tokat atma davranışıdır. Fiziksel şiddetin yanında cinsel şiddet de oldukca yaygındır. Araştırmada ortaya cıkan sonuclar onemlidir. Buna gore; her 100 evli kadından 9’u eşlerinin zoru ile cinsel ilişkiye girmekte, 24’u gibi yuksek bir oranı da eşlerinden korktukları icin cinsel ilişkiye girmektedir. Fiziksel ve cinsel
9
şiddeetin bir arada gorulduğu de araştırmada belirtilmiştir. Sozu edilen şiddet vakaları ulkemizde en cok Kuzeydoğu Anadolu bolgesinde gorulmektedir (KSGM, 2009: 48-51). Araştırmanın ortaya koyduğu kadarı ile goruluyor ki aile ici şiddet ulkemizde ceşitli şekillerde kendini gosteriyor. Eğitim seviyesi ve kadının maddi imkanlarının yetersiz oluşu bunda onemli bir paya sahiptir. Boyle bir durumda eşler arasında evlilik uyumu ve doyumundan etkili iletişimden bahsetmemiz pek de mumkun değildir. Bu ortamda kadın hem evlilik yaşantısından hem de gunluk yaşantısında doyum sağlaması da mumkun değildir. Tum bu sebeplerin sonucu olarak bu tur bir anne ve babanın olduğu aile ortamında yetişen cocuk hayattan zevk almayı bilmeyecek, anne ve babasını ornek alacak ve kendisi de benzer davranışlar sergileme eğilimide olacaktır. Yapılan araştırmalar gosteriyor ki aile yaşantıları cocuk gelişimi icin hayati derecede onem arz etmektedir. Cocuklar anne ve baba arasındaki ilişkilerin tek boyutlu değil cok boyutlu olarak ele alınması gerekmektedir. Ebeveynler birbirleri ile nasıl iletişim kuruyor, bir birleri ile nasıl eğleniyor, ne izliyor, nasıl yemek yiyor, cocukların kendi aralarındaki davranış bicimleri nasıl, aile icerisinde cocuklar icerisinde nasıl bir hiyerarşi var, cocukların ebeveynlerine karşı tutumları nasıl, aile icerisinde disiplin anlayışı nasıl işlemektedir gibi pek cok ceşitli parametrelerden incelenmesi gerekir. Ebeveynlerin cocukları ne şekilde ve olcude desteklediği eğitimlerine, sağlıklarına ve ilgilerine ne derece duyarlı oldukları cocuk gelişimi icin cok oenmlidir. (Aybars, 2014: 210). Benliğin farklılaşması kavramı aile terapistlerinin oldukca sık kullandığı bir kavramdır. Genel olarak ego gucune benzetebileceğimiz benliğin farklılaşması, duşunce ve kavrama, ic ve dış duygusal baskılara karşı otomatik tepki verebilme kapasitesidir. Farklılaşmamış insanlar duygusal acıdan kolayca etkilenirler. Farklılaşmış insan ise duygu ve duşunce arasında denge kurabilir. Guclu duygulara ve ozgunluğe acıktır ancak aynı zamanda duyguların gucune karşı koyabildiği icin kendini dizginleyebilir (Nichols, 2013: 174-148).
Evlilik yaşantısında eşlerin birbirleri ile uyumlu ve doyum sağlayıcı ilişkiler geliştirmesinin gereklerinden biri de empatidir. En kısa olarak kişinin kendisini
10
karşısındakinin yerine koyması olarak tanımlansa da empatinin uc temel ozelliği vardır. Bunlardan ilki empati kuracak olan kişinin kendisini karşısındakinin yerine koyması ve olayları onun gozu ile gormesi gerekmektedir. Ikinci olarak, karşıdaki kişinin sadece duygularını veya sadece duşuncelerini anlamak empati kurulması anlamına gelmez. Bu iki durumu yani hem duyguları hem de duşunceleri anlayabilmek gereklidir.şu da soylenebilir ki; duşunceleri anlamak duyguları anlamanın on şartıdır. Yani duşunceleri anlamadan duygular anlaşılamaz. Son ozellik ise; empati kuran kişinin empatik anlayışın karşıdaki kişiye gecmesi gerekir. Kişi bunu yapamazsa empatik davranış surecini tamamlayamamış olur (Dokmen, 2005: 135-136) Aile icindeki davranışlar bulaşıcıdır. Annenin ya da babanın davranışlarının aynısını cocuklarda gormek mumkundur. Kişinin ilk sosyalleştiği yer ailesidir. Hayatı boyunca kuracağı tum ilişkilerin kalitesini ve niteliğini ailesinde alacağı eğitim, tutum ve yaklaşımlar şekillendirir. Bu nedenle ebeveynlerin rolu, hayatta karşılaşabileceği sorunlar karşısında cocuğa yol gostermek olmalıdır. Alışkanlıkların ve davranışların kalitesi alınan eğitimin kalitesi ile doğru orantılıdır. (Ciftci, 1991: 22) Cocuk erken donemden itibaren anne ve babasının ilişkisel davranışlarını gozlemleyerek, onları rol model alarak onların aralarındaki ilişkiyi taklit eder. Ebeveynler arasındaki ilişkinin kalitesi cocuğun duygu ve davranış kalıplarını doğrudan doğruya etkileyeceği icin cok buyuk onem arz etmektedir (Saygılı ve Cankırılı, 2014: 48). Cocuklar gozlem yolu ile oğrenir ve taklit yolu ile davranışları deneyimler. Aynen Pavlov’un deneyinde olduğu gibi cocukların deneyimledikleri davranışlar pekiştirilirse bu davranışları devam ederken pekiştirilmez veya cezalandırılırlarsa davranışları soner. Bu en basit anlamıyla klasik koşullanma yolu ile oğrenmedir. Bu oğrenme bicimini cocuk ilk olarak ailede gorur. Hatta anne ve babasının tutum ve davranışları cocuk dunyaya gelmeden once onu etkilemeye başlar. Ebeveynlerin kulturel, ekonomik, sosyal ve buna benzer bircok yonden hazırbulunuşluk duzeyleri cocuğun kişiliğini etkileyecektir. Sağlıklı anne-baba tutumları sağlıklı kişiler yetiştirir. Davranışların, bulaşıcı bir yonu vardır. Ustelik bu bulaşma sadece genetik acıdan diğer nesillere aktarılmaz. Son derece karmaşık bir bicimde yakın cevreye,
11
ceşitli sosyal ortamlara, bir topluma, bir ulkeye, bir nesile hatta ve hatta nesiller arası gecişkenlik gosteren bir ozelliğe sahiptir. Kişinin annesini ve babasını secme şansı yoktur. Kişinin gerek duyduğu bilgi, beceri, sağlıklı kişiler arası ilişkiler kurabilme gibi ozellikler cocukluk doneminde sağlıklı bie aile ortamından elde etmesi gereken ozelliklerdir (Yavuzer, 1993: 127). Bir onceki başlıkta da bahsedildiği gibi ebeveynlerin davranışları aile ortamında cocuklar uzerinde bulaşıcılık ozelliği gostermektedir. Bu olumlu davranışlarda olabileceği gibi istenmeyen davranışlarda da kendisini gosteriri. Psikososyal gelişim basamaklarının ilki olan “temel guvene karşı guvensizlik” evresinde bebeğin en onemli ihtiyacı guvenliktir. Bu donemde guven duygusunu kazanamayan birey dışarıdaki dunyanın tehlikeli ve guvensiz olduğu duygusuna kapılır (Ozan ve diğerleri, 2008: 27). Bazı anneler cocuklarını kendilerine bağımlı hale getirerek kendilerinin değersizlik duygularını cocukları uzerinden bertaraf etmeye calışırlar. Sağlıksız anne-baba tutumlarının cocuğun hayatına etkisini daha doğrudan anlatabilecek bir anı paylaşılacaktır. 17 yaşında erkek bir lise oğrencisinin annesi, cocuğunun ice kapanık ve asosyal olduğunu belirterek psikolojik danışma talep etti. Anne ile yapılan detaylı goruşmede cocuğunun evdeki odasından hic cıkmadığını, zorda kalmadıkca kimse ile iletişim kurmadığını, okulda veya başka bir yerde hic arkadaşının bulunmadığını, internet ortamında zaman gecirdiğini belirtti. Okula gittiğinde tenefuslerde dahi sırasından kalkmadığını, yalnız başına oturduğunu, oğle aralarında yine sırasından ayrılmadığını belirtti. Yapılan araştırmalar ve edindiğim tecrubeler ışığında bu tur vakalarda aile yaşantısının ve tutumunun sorgulanması onem arz etmektedir.aile yaşantısı ve anne-baba tutumu sorgulandığında cok onemli noktalar ortaya cıktı. Anne ve baba ayrı idi. Anne eşinin kendisini hicbir zaman sevmediğini, eşinin kendisiyle zorla evlendendiğini, kendisinin ise evlendiğinde henuz 13 yaşında olduğunu belirtti. Kendi tabiri ile “kucuk cocuğu” ile iyi gecinemediklerini, cocuğunun kendisini azarladığını hatta şiddet uyguladığını belirtti.Bununla birlikte cocuğunun neredeyse tum oz bakımını kendisinin ustlendiğini, tırnaklarını annesi olarak kendisinin kestiğini, banyo yaparken yıkadığını, yemeğini kaşıkla ve catalla yedirdiğini, ayakkabılarını bağladığını, elbiselerini değiştirdiğini ve birlikte uyuduklarını belirtti.
12
Yukarıda da belirtildiği uzere bazı anne ve babalar kendi değersizlik duygularını bertaraf etmek icin kendilerine bir yol ararlar. Bu kadının bulduğu yol ise isteklerini en kolay yaptırabileceği cocuğudur. Her ne kadar cocuğunun kendisine şiddet uyguladığından bahsediyor olsa da gercekte bundan zevk alıyor. Kendisini cocuğuna adamış gibi gostermesine rağmen cocuğunun yanında olmak, onun işlerini yapmak ve cevreye “cefakar anne” imajı vermek bir yonden kendisine değer katıyor. Cocuk ile yapılan psikolojik danışma seansları sonucunda gozle gorulur bicimde atılımlar sergiyen genc etrafından olumlu tepkiler almaya başladı. Arkadaş edinmeye, okulda kantine ve bahceye gitmeye en onemlisi de konuşmak icin gayret gostermeye başladığında anne artık cocuğunu danışmaya gondermeme kararı aldığını belirterek danışma surecimizi sonlandırdık. Cocuğun davranışını değiştirmek, ona sorumluluk vermek icin anne-babaların cesaret verici davranışlar sergilemesi gerekir. Cocuğun davranışları uzerinde olumsuz on gorulerde bulunmak onun davranışlarından vazgecmesi bir yana bu durumdan kurtulmak icin caba sarfetmemesine neden olur (Adler, 2000: 183). Cocukları cesaretlendirmek onların gelişimi icin cok onemlidir. Bu durum cocuğun yaşı ne olursa olsun gecerlidir. Orneğin bebekleri ele alacak olursak; bebekler annelerinden ayrı kaldıklarında ağlamaya başlarlar. Annelerinin kucaklarına tekrar geldiklerinde ise susarlar (Elevli, 2009: 31). Annenin kucağı, fiziksel teması bebeğin guvenli ortamda bulunmasını sağlar. Guvenli ortamda bulunan cocuk cevresini keşfetmek konusunda cesaretli davranışlar sergileyecek ve etrafında olup bitenleri anlamlandırmaya calışacaktır.
1.4 Aile Ġci ġidddet
Aile ici şiddet ne yazık ki ulkemizde son zamanlarda gundemin ilk basamaklarına kadar yerleşen bir olgu olarak karşımıza cıkmaktadır. Aile uyelerinin gerek birbirlerine gerekse topluma karşı kendilerini ispat etmeye yonelik davranışları şiddet sarmalı icerisinde giderek buyumektedir. Erkeğin kadına, cocuklarına ya da akrabalarına karşı kendini ifade etme bicimini şiddet uzerinden gostermesi daha onceki bahiste de ifade edildiği gibi bulaşıcı bir hastalık gibi cocuklara ve diğer nesillere de sirayet etmektedir. Bilindiği gibi aile kan bağı, evlat edinme bağı veya evlilik bağı ile oluşmuş bir kurumdur. Ataerkil bir kulturde yetişen kadının değeri erkeğe gore daha duşuk seviyededir. Ataerkil kulturde erk ve iktidar gucu erkekte
13
olduğu icin guclu konumdaki kişi her zaman erkektir. Bu da kadını erkeğe karşı savunmasız ve muhtac bir pozisyona itmektedir.Bunun sonucu olarak da kadına karşı şiddet eylemlerinin daha fazla olması kanıt olarak gosterilebilir (Godelek, 2005: 103). Şiddet davranışına uğrayan kadınlara baktığımızda hemen hemen tum kadınların aktif olmamayı oğreten ve duygularını ifade edemeyecek bicimde yetiştirilen ailelerde yetiştikleri; evliliklerinden once de genellikle babaları tarafından fiziksel şiddete uğradıkları, annelerinin de kendileri gibi eşlerinden fiziksel şiddet gorduğu, yaşantılarının sorumlusu olarak yine kendilerini gordukleri, kendilerine fiziksel şiddet ve dayak atan eşlerine karşı Kabul edici ve boyun eğici davranışlar gosteren, oz guvenleri zayıf, ice donuk, benlik değerleri duşuk, cinsiyet değerleri duşuk kişiler oldukları gozlemlenmektedir (Godelek, 2005: 104). Anne ve babaların yani ebeveynlerin aile ortamındaki psikolojik etkileri cocuklardan daha fazladır. Bunun kaynağı cocukların anne ve babalarını algılama bicimleridir. Ebeveynlerin fiziksel guclerinden veya buyukluklerinden kaynaklanmaz. Bu fatk hayat boyu devam eder. Bununla birlikte bazı anne ve babalar bu farkı kullanarak kendi eksik yanlarını kamufle etmeye calışırlar (Gordon, 2015: 127). Ebeveynlerin otoritelerini sağlayabilmek adına sadece odul ve cezaya başvurmaları cocuklardaki olumsuz davranışların sonmesi icin cezanın buyumesine, olumlu davranışların devamını sağlamak icin ise daha buyuk odullere baş vurulmasına neden olacaktır. Anne ve babaların bu şekilde eğitmeye calıştığı cocuklar sosyal ortamda buyuk problemlerle karşılaşırlar. Aynı zamanda da saldırganlık, yalan soyleme, tahammul edememe, sabırsızlık gibi pek cok davranış problem yaşarlar (Gordon, 2015: 219). Kulturel alt yapımızdan gelen bir durum olarak problemlerimizi genellikle kaba kuvvet ile cozme eğilimimiz vardır. Erkek egemen kulturumuzun de katkısı ile kavga, dayak, şiddet gibi eylemleri gozlemlemek cok kolay bir hal almaya devam etmektedir (Hokelekli, 2009: 37). Ailelerinde fiziksel şiddete uğramış kişiler ailelerinde fiziksel şiddete uğramamış kişilere oranla daha fazla şiddet eylemleri icerisinde bulunmaktadırlar. Bununla birlikte bazı araştırmacılar cocuk istismarı, ihmali ve cocuğa yonelik şiddet
14
ile cocukların aile yaşantıları konularını birleştirme eğilimindedirler. Bundan dolayıdır ki; ailesinde şiddete maruz kalan bir cocuğun şiddet eğilimli bir kişi olarak ortaya cıkması ve evlendiğinde eşine ve cocuklarına da şiddet uygulama olasılığı da yuksek ihtimaller dÂhilindedir (Hokelekli, 2009: 38). Bir kişi guzel bulduğu hoşlandığıbir ortamdayken etrafındaki diğer nesnelerden, olaylardan veya durumlardan da hoşlanmaya başlar. Diğer yandan, bir kimse hoş olamayan bir yaşantı icindeyse, o anda cevresinde bulunan diğer kimselerden de hoşlanmamaya başlar (Cuceloğlu, 1997: 529). Benmerkezcilik “egosantirizm” Adler’e gore toplumun beklentilerine gore artma eğilimi gosterir. Uyumsuzluk artışı bundan dolayıdır. Sonunda kacınılamaz bir kısır dongu ile karşıkarşıya kalırız. Adler kişiliği yaşam dongusu cercevesinde kişinin baş etmesi gereken problemleri cozmek icin sergiledikleri tutumlar ile acıklamaya calışır. Bu tutmlar bireyin mesleği, evliliği, secimleri ve aldıkları sorumlulukları olarak ortaya cıkar (Gectan, 2002: 124).
1.5 Evlilik Doyumu
Literaturede evlilik ve evlilikten sağlanan doyum ile ilgili olarak bir cok kuramsal yaklaşımlar mevcuttur. Bu yaklaşımlardan bazıları acıklanmaya calışılmıştır. Bowen’e gore farklılaşma duzeyi yuksek olan bireylerin hem kişiler arası ilişkilerde hem de aile ilişkilerinde kendilerini daha iyi ifade ettiklerini, ilişkilerinden elde ettikleri doyumun daha yuksek olduğunu ifade etmiştir. Cocuklar nasıl farklılık gosterirsek yetişkinlerde oyledir her iki eşin de aynı temel sevgi diline sahip olması nadiren gorulur eşinizin ve sizin dilinizi ya da sizin ailenizden oğrendiğiniz dili konuştuğunu var saymayın bunlar en yaygın duşunulen hatadır. Butun cocuklar başkalarınca yonlendirilme eğilimidedir. Eğer siz anne ve babası olarak onların birincil rehberi değil iseniz bu durumda rehberlik ve yonlendirme işini okuldaki oğretmenleri, oğrenciler ve ortam, televizyondaki programlar ve icerikler, diğer buyukler veya başkalarının yonlendirdiği cocuklar gibi kurum ve kişiler ustlenecektir. Sevecen yonlendirme daima bir cocuğun iyiliği icin olan şeyleri dikkate alır. Bunun amacı ana babayı ya da diğer yetişkinleri iyi gostermek değil cocuğun gelecekte işine yarayacak vasıflarını geliştirebilmesinde yardımcı olmaktır. Coğunlukla anne babalar doğru mesajı yanlış bicimde verirler.
15
Evlilik doyumunu etkileyen pek cok etmen vardır. Evlilik doyumu ile benlik saygısı, yaşamdan sağlanan doyum, cinsel doyum ve pek cok etmen ilişkilidir (Yıldız, M.A. ve Baytemir, K. 2016: 72). Kişinin kendine duyduğu değer, kendini onemli ve ozel hissetmesi, yaşamdan zevk alması, ilgi ve yeteneklerine donuk işlerde calışması, maddi geliri, ailesi ve akrabaları ile olan yakınlık, sosyal destek alıp almadığı, cinsel acıdan tatmin olması evlilik yaşantısından doyum sağlayıp sağlamadığı konusunda belirleyicidir.
1.6 Evlilikte Cinsellik Evlilik cok ceşitli ilişkileri icerisinde barındıran karmaşık ve kompleks bir sistemdir. Bu ilişkilerin şuphesiz ki en onemli olan kısımlarından birisi de cinselliktir. Cinsel ilişkiden doyum sağlamadan evlilikten doyum sağlanması tam olarak mumkun değildir. Bu bolumde cinsellik ele alınacaktır. Cinsellik bizim gibi kapalı toplumlarda konuşulması “ayıp” ve “gunah” kabul edilen, gormezden gelinen bir olgudur. Aile icerisinde cocuklara cinsel bilgi vermek bir yana bu konu hakkında soru soran cocuklar tenkit edilerek susturulma eğilimi icerisine girilir. Bu da cinsel acıdan bilgisiz bir şekilde evlilikler yapılmasına sebep olur. Ozellikle erken boşalma ve vajinismus gibi cok sık rastlana cinsel işlev bozuklukları cinsellikle ilgili yeterince bilgi sahibi olunamaması sonucu ortaya cıkan problemlerdendir. Erken boşalma, eşli cinsel ilişki sırasında, surekli veya tekrarlayıcı bicimde, vajinaya girdikten sonra yaklaşık bir dakika icerisinde kişinin isteğinden once boşalma oruntusudur (DSM-5: 212). Kadın cinsel işlev bozuklukları arasında gosterilen ice girme bozukluğu DSM 5’de vajinaya girme ya da girme girişimleri sırasında pelviste belirgin ağrı duyma olarak tanımlanmıştır (DSM-5: 210).
Doyum sağlayıcı bir cinsel birleşme icin bazı teknikleri bilmek gerekmektedir. Cinsellik sadece cinsel birleşmeden ibaret değildir. Ciftlerin birbirlerini binsel birleşme icin hazırlamaları gerekir. Bunun on şartı ise on sevişmedir. Ozellikle kadınlar icin daha da onem arz eder. Zira kadınlar icin cinsel heyacan icin erkeklere gore daha uzun zamana ihtiyac vardır. Bu da on sevişmenin onemini daha iyi acıklamaktadır. Bununla beraber verimli ve doyum sağlayıcı cinsellik icin beş aşamanın oluşması gerekir. Bunlar; on hazırlık, cinsel uyarı,
16
dilatrasyon (vajinanın ust kısmının genişlemesi), orgazm (cinsel doyum) ve rahatlama evreleridir (Hessel, 1992: 28). Bir başka tanım da şu şekildedir; kişinin evlilikteki gereksinimlerini karşılama derecesine yonelik algısıdır (Tezer, 1996: 1). Evlilik doyumu icin cinsiyet faktoru onemlidir. Evlilikten doyum sağlama cinsiyete gore değişkenlik gostermektedir. Bu durum kadınların daha duygusal olmaları ile acıklanabilir (Uncu, 2007: 39). Evlilik doyumunu etkileyen kuşkusuz bir cok etmen vardır. Bu etmenlerden belki de en onemlisi cinselliktir. Eşlerin cinsel acıdan uyumlu olması, cinsellikten doyum sağlamaları ve cinsel acıdan hazırbulunuşlukları eşler arasındaki ilişkiyi ve dolayısı ile de evlilik doyumunu etkileyecektir. Evlilik doyumu cocuksuz ciftlerde ve cocukların evden ayrıldığı ileriki yıllarda gorece daha yuksek seviyede ve bakıma muhtac, oz bakım gerektiren cocuğa sahip ebeveynlerin evliliklerinde ise en duşuk seviyededir. Kadınların evlilik yaşamından hissettikleri doyum ise “u” şeklindedir. Şoyle ki; kadınların evlilik doyumları aile icinde en fazla katkıda bulundukları donemde duşukken evlilik yaşamına katkı sağlamadıkları donemlerde ise yuksek olarak belirlenmiştir. Cinsiyet parametresine gore değerlendirildiğinde ise erkeklerin genel olarak evlilik doyumlarının kadınlara nazaran daha yuksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Akt. Uncu, 2007: 40).
1.7 EĢ Secimi
Eş seciminin doğru bir bicimde yapılması evlilikte mutluluğun elde edilmesini sağlayan en onemli etmenlerin başında gelir. Bu sebeple evlilik kararı alan kişilerin eş secimi konusunu ince eleyip sık dokumaları gerekmektedir. Evlilik maksadı ile eş seciminde bulunacak kişilerin evlilikle ilgili beklentilerini, amaclarını oncelikle belirleyip tartışmaları ve karşısındaki mustakbel eşi ile ortak paydada buluşup bir karara varması gerekmektedir. İyi eş secebilmenin onemli koşulu iyi eş olabilmektir. Evlilik surecinde eşlerin birbirleri ile olan ortak nitelikleri arttıkca evlilik uyumları, evlilik doyumları ve evlilikten elde ettikleri mutluluk da artma eğilimi gostermektedir (Bilen, 2004: 121).
Evli ciftler karı-koca olarak birbirleri ile ne kadar yakın, anlayışlı ve tutarlı bir ilişki kurup surdurebilmişlerse cocuklarının evlilikle ilgili sağlam ve guvenilir bir
17
felsefe geliştirmelerini sağlamış olurlar. Bilincli bir ana-baba cocuklarının cinsellik ve evlilikle ilgili sorularına cevap vermelidir. Anne ve babaya aşırı derecede bağımlı kişilerin başarılı evlilik ilişkileri kuramadıkları hatırlanarak anne ve babalar cocuklarını gerektiği şekilde bağımsız davranabilecekleri olcuye ulaştırmaya calışmalıdır (Bilen, 2004: 159).
Cinsiyet değişkenine gore baktığımızda eşlerin secinimde erkeklerin daha cok geleneksel yapıya onem verdikleri ve mevcut duzeni korumak istedikleri, kadınların ise daha cok modern kutluru onemsiyor olduklarını ve değişimden yana oldukları gorulmektedir (Bacanlı, 2001: 15).
1.8 Sorumluluk
Ebeveynlerin cocukalarının ayrı birer birey olduklarını, istekleri ve bu isteklere yonelik secimleri olması gerektiğini ve bu secimlerin de sorumluluklarını cocuklarının almaları gerektiğini oğrenmeleri gerekmektedir. Zira anne ve babalar bunu kabullenmek istemimekte ve cocuklarını kendi uzantıları olarak gormek istemektedirler. Gecmişte yapamadıklarını cocuklarının yapmalarını istemektedirler. Bu durum aslında cocuğa haksızlık yapmak, onun hayallerini elinden almaktır. Uzun sureli ve mutlu evliliklerde eşlerin uyumu ve evlilikten sağladıkları doyum duzeyi de fazladır. Cocuğa sorumluluk vermek ona neyi nasıl yapacağını soylemek değil, secim yapmasına izin vermek ve secimlerinin sonuclarını goğuslemesine fırsat vermektir. Şu unutulmamalıdır ki; anne ve babalar birer super kahraman değildir. Cocukların anne ve babalarının da bir cok kez hata yapabileceklerini gormeleri gerekir. Yapılan hatanın saklanması ve “anne-babaların hic hata yapmazlar” anlayışının cocuklara aşılanması doğru bir yaklaşım değildir. Hata yaptıklarını durust bir bicimde soylemek cocukların gelişimi icin daha faydalı bir davranış olacaktır (Gordon, 2015: 34). Bu kısımda Piaget’nin ahlak gelişimi ile ilgili goruşlerine yer verilecektir. İsvicre’li bir psikolog olan Piaget cocuk bilişsel gelişimini doğal gozlem yontemiyle araştırmıştır. Araştırmaları sonucunda ise şu fikirleri ortaya atmıştır.
Farklı yaş grubundaki cocukların duşuncelerinde ve problemleri cozme bicimlerinde nitelik olarak farklar verdır.
18
Tum cocuklar bilişsel gelişimini belirli bir duzen icerisinde tamamlarlar. Her toplumda ve her kulturde değişiklikler gorulse de genel olarak sıralama evrenseldir. Bu gelişimler devreler halinde gercekleşir. İşte ahlak gelişimi de “dışa bağlı evre” ve “ozerk evre” diye tanımladığı iki donemde meydana gelir. Dışa bağımlı evrede; cocuk orotite olarak kabul ettiği kişilerin koyduğu kurallara mutlak olarak uyma eğilimindedir. Bu otorite, anne, baba, oğretmen, yada cevresindeki buyuk bir kimse olabilir. Bu evredeki cocuklar yapılan bir hatanın buyukluğunu, o hatanın sonucunda meydana gelen zararın buyukluğu ile olcerler. Ozerk evrede ise; cocuk konulan kuralların duruma gore değişebileceğinin farkına varır. Yani hata yapan kişinin hatayı neden işlediği ve onun niyetinin ne olduğu ile ilgilenir (Kağıtcıbaşı, 1999: 331-333).
1.9 Anne-Baba Tutumları
Batı toplumundan farklı olarak Anadolu insanı icin cocuk eğitimi, anne-babalık hayat boyu devam eden bir surectir. Bebeklik yıllarından başlayarak cocuklarını geleceğe hazırlayan ebeveynler, cocukları yetişkin bir birey olduğunda ve evlendiğinde dahi onları eğitmeye devam etme isteği icerisindedirler. Bu durum guclu anne-baba ve akraba ilişkilerinin oluşmasını sağlasa da bazı olumsuz durumların ortaya cıkmasına da zemin hazırlamaktadır.
Bireyin gelişimi etkileyen cevresel faktorler vardır.İnsanın ilk cevresi de ailesidir. Ailesindeki yaşantılar onun tum gelişim alanlarına birincil derecede etki eder. Bu kısımda anne-baba tutumları uzerinde durulacaktır.
Demokratik Anne-Baba Tutumu: Demokratik tutum sergileyen anne babalar cocuklarını kontrol altında tutmak isteyen ve onlara katı isteklerde bulunan ebeveynlerdir. Fakat aynı zamanda bu anne babalar davranışlarında tutarlıdırlar. Cocukları ile iletişimleri iyidir, onlara sevgilerini gostermekten kacınmazlar. Cocuklarının yaşantılarını devam ettirirken onların belirli kurallar dahilinde yaşamasını isterler. Koydukları kurallar vardır. Aynı zamanda koydukları bu kuralların amacını ve mantığını cocuklarını acıklar, cocuklarından gelecek tenkit ve itirazları da dikkate alırlar. Bu tutumu benimseyen ebeveynler cezayı zaman zaman kullansalar da genellikle odul verme davranışını benimserler. Olumlu ve istendik davranışların odeullendirilerek pekiştirilmesi onlar icin benimsenmiş bir tarzdır.
19
Boyle bir anne-baba tutumunun sergilendiği bir ailede buyuyen cocuk, oz guveni yuksek, sorumluluk sahibi, risk alabilen, atılganlık duzeyi yuksek kişiler olarak yetişirler.
Otoriter Anne-Baba Turumu: Ototriter bir tutum sergileyen anne babalar cocuklarının kontrol edilmesi gerektiği fikrini benimserler ve kontolcu bir yaklaşımla hareket ederler. Bu şekilde davranırken cocuklarını dinlemekten kacınır, onlara soğuk ve katı davranırlar. Cocuk yetiştirirken gerekli gordukleri şey disiplindir. Ceza ve emir vermek onların cocuk yetiştirme yontemlerinde oldukca normaldir. Otoriter anne-baba tutumunu sergilendiği bir aile ortamında buyuyen cocuk genellikle cekingen, ice donuk ve huzursuz bir yapıdadırlar. Guven sorunu yaşarlar ve hayatın hemen her alanında başarısızlık yaşarlar.
İzin Verici Anne-Baba Tutumu: İzin verici bir tutum sergileyen anne babalar cocuklarından genellikle bir şey istemez. Onların davranışları ile ilgilenmez. Kural koymaktan, ceza ve odul vermekten, davranışları pekiştirmekten veya sondurmeye calışmakatan hoşlanmazlar. Genel olarak tutarsız davranışlar sergilerler. Cocuklarına ve aile ortamında birbirlerine guvenmezler. Bu tur anne ve baba ile yetişen bir cocuk adeta kendi kendine buyur. Bu tip ailede yetişen cocuk mutsuz ve guvensizdir. Ozellikle erkek cocuklar okulda başarısızlık gosterirler. Bunun yanı sıra disiplin sorunları, saldırganlık gibi davranış problemleri de yaşayabilirler (Bacanlı, 2003: 116).
1.10 Anne Baba Tutumlarının Cocuğa Etkileri
Kişiliğin gelişimi norobiyolojik etmenler, bilişsel hazırbulunuşluk, duygusal ozellikler ve durumlar, yaşamın getirdiği olaylar, engellenme durumları, bu engellenmelerle baş edebilme duzeyi, savunma mekanizmaları gibi pek cok etmenin bir araya gelmesi ile oluşan biyopsikososyal bir butundur (Ozturk, 2004: 75).
Şiddet ortamında buyuyen ve şiddet ortamına alışan bir cocuğun guvenlik duygusunda yıpranma meydana gelir. Cocuk şiddet eylemine başvurduğunda bir nevi guvenlik ihtiyacını karşılamış olmaktadır. Yani şiddet eylemlerine yonelen cocuklar – bu coğu zaman aile ortamındaki yaşantılar sonucu oğrenilmiştir – kendilerini daha guvende hissetmektedir. Şiddete başvurdukca da bu davranışın normal olduğu gibi yanlış bir bilişsel yapı geliştiren cocuğun bu yanlış oğrenmesi sondurulmesi guc bir davranış problemine donuşmektedir. Bu sebeple ebeveynlerin aile icinde birbirlerine
20
ve cocuklarına olan yaklaşımları onem arz etmektedir. Cocuklar tarafından istendik davranışların gosterilebilmesi icin anne-baba tutumlarının da tutarlılık gostermesi gereklidir (Şahin ve Ozyurek, 2008: 396). Bu noktada bir acıklayıcı ornek ile devam edelim. Şayet bir cocuk hata yaptığında şiddete maruz kalır ise, bu cocuk hatasının bedelini odediğini duşunur. Yapmış olduğu hatayı telafi etmek uzere herhangi bir eylem icerisine girmeyeceği gibi buna gerek duymaz bile. Bununla birlikte şiddet cocuğun gozunde anneye ve babaya karşı ofkeye neden olmaktadır. Sonuc olarak cocuk, yaptığı hatalı davranışı telafi etmek uzere harekete gecmesi gerekirken yanlış anne-baba tutumu nedeniyle ebeveynlerine karşı ofke besler ve onları suclu gormeye başlar. En sonunda ise mukemmel seviyede taklit yeteneği olan cocuk fiziksel şiddete uğradığında gorduğu davranışı taklit ederek kendisi de benzer durumlarda benzer davranışları yapar (Kağıtcıbaşı, 1999: 165). Benzer durumlarda benzer dşekilde davranan birey hata yaptığında hatasında ısrarcı olmaya da devam edecektir. Cocuklarda davranış değişikliği meydana getirme konusunda anne babaların profesyonellerden yardım almaları doğru olacaktır. Eğer almazlar ise cocuklar bu tur davranışlara devam edecek ve oğrenilmiş bir caresizlik duygusunun gelişmesine neden olur. Ebeveynlerin alabileceği yardımlar ile cocuklarda cozume yonelik kısa surely gercekci amaclar, beklentiler oluşturulabilir ve negatif duşunce kalıpları yıkılabilir (Sklare, 2010: 5).
1.11 Bireyin Psikososyal GeliĢimi
Doğum oncesinde fetusun sağlıklı bir bicimde gelişimini surdurup tamamlaması annenin yaşam şartlarına bağlıdır.Annenin yaşam kalitesi bebeğin gelişimini etkiler (Aydın, 2005: 15).
Kişiliği, kişinin ic ve dış cevresi ile kurduğu, onu diğerlerinden ayıran, tutarlı ve yapılaşmış ilişkiler butunu olarak tanımlayabiliriz (Cuceloğlu, 1997: 404).
Sosyalleşmeyi, insanın toplumun bir uyesi olabilmesi şeklinde tanımlayabiliriz. Sosyalleşme terimi, daha cok cevresel faktorlerin cocuk uzerindeki etkilerini ifade eder. Doğumundan itibaren birey, once ailesi, sonra yakın akrabaları ve nihayet cevresi ile gecirdiği etkileşim sonucunda sosyalleşir ve toplumun bir parcası olur. Birey bu etkileşim sonucu cevresindekilerin davranış kalıplarına benzer
21
davranışlar sergileme eğiliminde olsa da genetik ozellikleri bireyin gelişimine etki eder (Kağıtcıbaşı, 1999: 325).
Sosyalleşen birey ise ozguveni yuksek ve ozgun bir birey olacağı icin eş seciminde cevresel basklara kardı direncli olabilir. Bu bolumde bireyin psikososyal gelişim basamakları ele alınacaktır.
1.11.1 Temel guvene karşı guvensizlik: Doğumdan bir bucuk yaşa kadar olan bebeklik donemini kapsayan bu evrede bebek ilk defa gorduğu cevrenin guvenli olup olmadığını anlamaya calışır. Anne cocuğuna dunyanın guvenilir bir yer olduğunu hissettirmelidir. Cocuk uc boyutta guven duygusu kazanır.
1. aşinalık (tanıdıklık),
2. tutarlılık,
3. sureklilik
Bebeğin temel guveninin gostergesi beslenme kolaylığı, uyku derinliği ve bağırsaklarının gevşekliğidir (Bacanlı, 2003: 88).
1.11.2 Ozerkliğe karşı utanc ve kuşku: Bir bucuk yaş ile uc yaş arasındaki bu donemde cocuk cevresini keşfetmesine yardımcı olunmalıdır. Aynı zamanda bu donemde cocuklar anne ve babaları ile inatlaşma eğilimine de girerler. Orneğin, ayakkabısını bağlamaya calışırken beklenen ve tahammul edilen cocuk ayakkabısını bağlamayı oğrenirken, beklenmeyen, sabredilmeyen cocuklar ayakkabı bağlamayı zor ve kendisi icin başarılması imkansız bir eylem olarak gorurler.İkinci yılın sonunda yurume ve konuşmaya başlayan bu donemde, cocuk, cocuk ferdi bir kimliğe sahip olmaya cabalar. Dili bir duşunce aracı olarak kullanmaya başladığı, bağımsız hareketliliğe gecip daha mukemmel motor davranışlar gosterdiği bu donemin sonunda cocuğun hareketleri dengeli ve kusursuz hale gelir. Genellikle beğenilmeyi, takdir edilmeyi ister. Beğenilmeyip, takdir gormeyen ve her davranışta anne ve babasına itaat etmek zorunda bırakılan cocuk, pasif, utangac ve dıştan denetimli olur (Aydın, 2005: 87).
1.11.3 Girişimciliğe karşı sucluluk duygusu: 3 ile 7 yaş arasındaki yaşları kapsayan bu donemde cinsel kimliğin keşfi ve merak duygusu on plandadır. Cocuk bu donemde sorularına uygun cevaplar alırsa girişimciliği desteklenmiş olur. Ayıp ve ilgilenilmemesi gereken gizli bilgiler olduğu hissi verilirse cocuğun suc işlediği hissi
22
yaşatılır. Bu donemde fazla girişimcilik, merhametsizliğe ve sosyopatlığa, yetersiz girişimcilik ise engellenme ve sosyal fobiye sebep olabilir.
1.11.4 Calışkanlığa karşı aşağılık duygusu: İlkokul cağlarındakibu donem calışkanlık başarısızlık duygularının kazanıldığı donemdir. Cocuğun yanlışları ve hatalarına değil doğrularına odaklanılmalı, başkaları ile değil kendisi ile kıyaslanmalıdır. Bu donemde ailesi ve cevresinden aldığı tepkilere gore birey kendisini calışkan veya tembel olarak nitelendirir (Bacanlı, 2003: 90-91).
1.11.5 Kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası: Ergenlik domeni kapsayan bu evrede birey “ben kimim” sorusuna cevap aramaya calışırken arkadaş grupları ve sosyal cevre bireyin gelişimi icin onemlidir. Tutarlı benliğin gelişiminde ve sağlıklı bir bireyselleşmenin sağlanmasında bu donem kritik onemdedir. Rol model alacağı kişiler ergenin gelişimine etki etmektedir.Bu donemde mesleki vasfını kazanmış genc sorumluluk yuklenmeye hazırdır. Artık o evlenmeye, bir aile kurup anne-baba olmaya istekli ve heveslidir. O, mesuliyet yuklenmeyi şahsiyetinin toplum ve sosyal cevre acısından da noksan bir parcası olarak gormekte, aile, ev edinme ve evini yonetme sorumluluğunu artık uzerine almak istemektedir. Yetişkin kişiler bu donemdeki ergenleri hayatın normlarına gore değerlendirmesi, akranları ile iyi ve sağlıklı ilişkiler kurabilmesi yonunde desteklemelidirler. Akranları icinde iyi iletişim sağlayabilen ve sosyal acıdan akranlarından destek goren ergenlerin gelişimleri cok daha ust duzeyde olacaktır (Aydın, 2005: 89-90).
1.11.6 Yakınlığa karşı yalıtılmışlık: Ergenlik doneminin son evresini kapsayan bu donemde kişi sosyal cevreye entegrasyon sağlayabileceği gibi ice kapanarak yanlızlaşma davranışı da gosterebilir. Onceki gelişim donemlerini nasıl gecirdiği bu evredeki davranışları şekillendirmektedir.
1.11.7 Ureticiliğe karşı verimsizlik: Genc yetişkinlik donemini ifade eden bu donem kişinin calışma hayatında, sosyal alanda ve evlilik yaşantısında verimli ve doyumlu davranışlar geliştirmesi beklenirken tersi durumda ise verimsizlik ve reddedici davranışlar yansıtabilir (Bacanlı, 2003: 94-95).
1.12 Aile ve Evlilik Ile Ilgili Yapılan CalıĢmalar
Literature bakıldığında evlilik ve aile ile ilgili yapılmış bir cok calışmanın olduğunu gorebilmekteyiz. Bu calışmalardan bazıları hakkında bilgi verilecektir.
811 evli birey ile yapılan bir araştırmada evil bireylarin evlilik
23
yaşantılarından sağladıkları doyumun hangi değişkenlerce etkinlendiğini belirlemek amacı ile bir araştırma yapılmıştır. Yapılan araştırma sonucunda evlilik doyumunu bazı değişkenlerin etkilediği saptanmıştır.Bu değişkenler; eşlerin verdiği destek, cinsel yaşantıdan sağlanan doyum ve tatminkarlık ve eğitim duzeyleri olarak gorulmuştur. Bu değişkenler icerisinde bilhassa algılanan eş desteğinin evlilikten sağlanan doyumun en fazla duzeyde etkiledeiği ve toplam varyansın % 27’sini acıkladığı ortaya konulmuştur. Ortaya konulan bu bulgu evlilik yaşamında eşlerin birbirleri ile yardımlaşması ve birbirlerine destek sağlamalarının evlilik yaşantısına etkileri konusundaki araştırmaların yapılması gerektiği sonucunu doğurması bakımından onemlidir (Cağ ve Yıldırım, 2013: 13).
Evlilik terapisi icin başvuran ciftlerin evlilik doyumu ve evlilik terapisi ile ilgili goruşleri ve bu goruşlerle alakalı faktorlerin araştırıldığı bir calışmada elde edilen bulgulara gore evliliklerin surmesindeki en onemli faktor ciftlerin evlilik yaşamından elde ettikleri veya algıladıkları doyumdur. Birey evlilik yaşantısından doyum sağlayamadığında bu ihtiyacını evlilik dışında arama eğilimi gosterir. Başka bir ifade ile evliliklerin surdurulebilmesi evlilik doyumu ile gercekleşmektedir. Araştırmanın sonucuna gore erkekler cocuk sahibi olduğunda evlilikten aldıkları doyum artarken, eşleri ile iletişim problemlerinin olması, dinlememe, kararlara katılmame, şiddet gibi etmenlerin evlilikten aldılanan doyumun azalmasına sebep olduğu ortaya konulmuştur. Aynı şekilde kadınlara bakıldığında, evlilik yaşının artması yani kadınların ileri yaşlarda evlenmeleri evlilikten aldıkları doyumu arttırırken erkeklerde olduğu gibi fiziksel ve duygusal şiddet, iletişim problemleri ve duygusal paylaşımın eksikliği gibi konular evlilikten sağlanan doyumun duşmesine sebep olduğu acıklanmaktadır. Erkeklerin cocuklarının olduğunda evlilikten sağladıkları doyumun artmasının sebebi bu durumun evlilik ilişkisinde eşi ile ve diğer akrabaları arasında yerini daha guclu bir konuma yukselttiği fikrini, kadınların ileri yaşlarda evlenmelerinin evlilikten sağladıkları doyumu arttırmasının nedeni ise kendilerini kanıtlama ve toplumun gozunde birey olarak ifade edilme duygusunu desteklemektedir. Ayrıca kadınların evlilik yaşının artması ile aldıkları eğitim seviyesi arasında doğru orantı olduğunu duşunucek olursak kadınların oz guvenlerinin eğitim ve dolayısı ile ekonomik acıdan guclu olduklarını soyleyebiliriz. Nitekim calışma verileri bu goruşu doğrular niteliktedir. Kadınların evlenme yaşı ile eğitimleri arasında istatistiki anlamlı doğrusal bir ilişki bulunurmuştur (Eskin, 2012:
24
235). Sosyokulturel ve sosyoekonomik acıdan duşuk duzeyde bulunan bir yerleşim yerindeki ortaokulda eğitim oğretim goren erkek oğrencilerden oluşan bir grubun fiziksel şiddet davranışlarının araştırıldığı bir araştırmada, fiziksel şiddete başvuran oğrencilerin hayatlarındaki risk faktorleri ile fiziksel şiddete başvurmayan akranlarının hayatlarındaki rsik faktorleri ceşitli değişkenler ile karşılaştırılmıştır.Araştırma sonucunda ortaya cıkan bulgulara bakıldığında fiziksel şiddete başvuran oğrencilerin daha riskli yaşam koşullarına sahip oldukları gorulmuştur. Ozellikle ailelerinde anne veya babalarından fiziksel şiddete uğradıkları, akademik başarı oranlarının duşuk seviyede oladuğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite gibi davranış bozuklukları gorulduğu ortaya konulmuştur. Bununla beraber oğrenciler arasında kendilerini değerli algılama bakımından onemli bir farkın olmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Kılıc, 2011: 265). 2011 yılında Mersin İl merkezi sınırları icerisindeki ilkokul, ortaokul ve liselerde calışan 343 evli oğretmen ile yapılan ve katılımcıların evlilik uyumlarını ceşitli değişkenlerle acıklamaya calışan bir araştırma sonucunda elde edilen veriler incelendiğinde; katılımcıların evlilik uyumları ile cocuk sayıları, evlenme bicimleri, mesleki kıdemleri ve cocuklarına kimin bakım verdiği değişkenleri arasında anlamlı duzeyde fark olduğu ortaya konulmuştur. Araştırmadan elde edilen sonuclar ışığında, severek evlenmek başka bir ifade ile aşk evliliği yapmak diğer evlilik turlerine gore evlilik uyumunu daha fazla desteklemektedir. Yani goruculuk usulu ile evlenen kişilerin evlilik uyumları daha duşuk seviyededir. Daha onceki araştırma sonuclarını destekleyecek bicimde bu araştırmada da cocuk sahibi olmak evlilik uyumunun duşmesine sebep olmaktadır. Yine onceki araştırmaları destekler bicimde, kıdem yılı duşuk olan bireylerin evlilik uyumları daha yuksektir. Yani kıdem yılından evlilikte gecen sureyi de anlayabileceğimiz fikrinden yola cıkarak, evlilikte gecen sure arttıkca evlilik uyumu duşmektedir (Yeşiltepe, 2011: 62).
Sığırcı tarafından 2010 yılında 220 evli birey ile bir araştırma yapılmıştır. Araştırmada evli kişilerin bağlanma tipleri ve evliliğe ait duşuncelerinin evlilik doyumları ile ilişkisinin araştırıldığı calışmadan elde edilen bulgular kacınma puanları ve kaygı duzeyleri arttıkca evlilik doyumlarının azaldığını ortaya koymuştur. Tahmin edileceği uzere evlilik doyumu ile kaygı ve kacınma arasında ters orantı olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Sığırcı, 2010: 85).
25
2010 yılında 327 evli cift ile yapılan araştırmaya gore onaylanma kaygısı ile evlilikte catışma yaşamadaki sıklık arasında anlamlı ilişkiye rastlanmıştır. Araştırmaya katılan bireyler cevrelerindeki diğer kişileri memnun etme eğilimleri ile evlilik yaşantılarında eşleri ile catışmaya duşme sıklıkları arasında duşuk duzeyli bir ilişkiye rastlanmıştır (Doğan, 2010: 69). Bir Karadeniz ili olan Karabuk’de 762 evli bireyle yapılan bir araştırmada okul oncesi donem cocuğu olan anne-babaların cocuk yetiştirme tutumlarının ceşitli demografik değişkenler ozelinde incelenmiştir. Yapılan araştırmanın sonuclarına gore; eğitim duzeyinin artmasının cocuklara karşı demokratik tutum sergilenme olasılığını arttırdığı gorulmuştur. Araştırmanın sonucu olarak, toplumumuzda genel olarak gorulen otoriter anne-baba tutumu yerine demokratik anne-baba tutumu sergileyen ebeveynlerin yetişmesi gerektiği ve bunun icin gerekli eğitim altyapılarının hazırlanması gerektiği ortaya konulmuştur (Şahin ve Ozyurek, 2008: 409). Anne-baba tutumlarının araştırma konusu yapıldığı bir başka calışma oğrenciler uzerinde yapılmıştır. Oğrenci cinsiyetleri ve anne-baba tutumlarına yonelik algılarının sosyal acıdan desteklenme ve yalnızlık acısından değerlendirildiği ve toplamda 512 katılımcı ile gercekleştirilen bu araştırma sonucunda elde edilen verilere gore; anne-baba tutumlarının oğrencilern sosyal destek alabilme duzeyleri ve yalnızlık duzeyleri ile anlamlı derecede farklılık gosterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Araştırma gostermiştir ki; demokratik anne-baba tutumuna sahip olan kişiler sosyal yaşantılarında daha fazla destek alabilmekte, sosyal ortamları daha gelişmiş duzeyde ve yalnızlık cekmemektedirler. Buna karşın otoriter ve baskıcı anne-baba tutumunu benimseyen katılımcıların sosyal ortamda zayıf kaldığı, destek goremedikleri, yalnızlığa itildikleri sonucu ortaya cıkmaktadır (Cecen, 2008: 424-425).
251 erkek, 251 kadın olmak uzere toplam 502 evli birey ile yaptığı calışmada kişilerin evlilik doyumlarını ceşitli parametrelere gore değerlendirmiş, calımanın sonucunda elde edilen verilerin ışığında araştırmaya dahil edilen katılımcıların evlilikten sağladıkları doyum eğitim seviyelerine gore incelenmiştir. İnceleme sonucunda ise katılımcı grupları arasındaki farkların anlamlılık duzeyi yuksek olarak tespit edilmiştir. Araştırmaya gore; evlilikten sağlanan doyum duzeyi eğitim seviyesi ile doğru orantılıdır. Eğitim seviyesi arttıkca evlilikten sağlanan doyum da artma eğilimi gostermektedir. Fakat araştırmadan cıkan onemli bir sonuc da; evlilik
26
doyumunun en yuksek duzeyde olduğu grup lise mezunlarının olduğu gruptur. Araştırmacı tum bu sonucları değerlendirerek, eğitim seviyesi bağlamında evlilik doyumu can eğrisi şeklinde bir eğilim gostermektedir. Duşuk eğitim seviyesi ve yuksek eğitim seviyesinde evlilikten sağlanan doyum duşukken orta eğitim seviyesinde ise evlilik doyumu en yuksek duzeydedir (Uncu, 2007: 90-91). Boyun eğici davranışllar ve evlilik doyumu ilişkisini araştırdığı calışmasında 92 evli cift ile 2003 yılında bir calışma yurutulmuştur.Yurutulen bu calışmanın sonucunda boyun eğici davranışlların, evlilik sorunlarının cozumunde duşme ve evlilik doyumunun azalmasıyla ilintili olduğunu gostermektedir (Hunler ve Gencoz, 2003: 99). Amerika Birleşik Devletleri’nde State Universtiy of New York At Buffalo’da eğitim yaşantılarına devam eden, 70 tane evli master oğrencisiyle yapılmış olan bir araştırma yapılmıştır. Araştırmada tam zamanlı calışan ve yarı zamalı calışan oğrencilerin evlilik uyumları ceşitli değişkenler ile birlikte değerlendirilmiştir. Bu araştırmanın sonucuna gore; tam zamanlı olarak calışan yuksek lisans oğrencilerinin evlilik uyumlarının yar zamanlı calışan yuksek lisans oğrencilerinin evlilik uyumlarına gore daha yuksek cıktığı gorulmuştur (Fışlıoğlu, 1992: 20). Evlilikten sağlanan mutluluk ve doyum ile ilgili Amerika Birleşik Devletleri Illionis Eyaletinde 526 cift uzeride yapılan bir araştırmadan elde edilen sonuclara gore araştırmaya katılan ciftlerin %43’u cok mutlu, %21’ mutlu, %14’u mutsuz, %8’i cok mutsuzdu. Yine buna benzer bir bicimde aynı ulkenin farklı bir kenti olan California’da 792 cift ile yapılan araştırmada hemem hemen benzer sonuclar elde edilmiştir. Bu calışmalardan elde edilen sonuşlara gore;; ebeveynleri mutlu olanlar ve mutlu bir ailede buyuyen kişiler, disiplin anlayışının cezalandırmaya donuşmediği bir ortamda yetişen kişiler daha erken yaşta cinsel eğitim alan kişiler, erken yaşta cinsel ilişki yaşamayan bireyler ve sosyal acıdan iyi bir ortamda buyuyen ve sosyal desteği yeterli derecede olan kişiler, hem cinsleri ve karşı cinsleri ile cok sayıda arkadaşı olan kişiler evlilik hayatlarında daha mutlu olmaktadır (Koenig, 2000: 151-152).

[h=2]Ordu Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]