Polikliniğime başvuran hastaların coğunun en cok kullandıkları ifadelerden bir tanesi budur: "Doktor Bey, ağrım neden gecmiyor?". Bu soru ile karşılaştığımda, karşımdaki hastanın benim icin de zor olacağını anlıyorum hemen. Zira muhtemelen uzun suredir mevcut ağrıları nedeniyle bir cok hekim dolaşmış, ancak fayda gorememiş, ve benim uygulayacağım tedaviye de ilk başta şupheyle yaklaşacaktır ki, bu da son derece normaldir.
Ağrım neden gecmiyor sorusunda kanımca 2 ana faktor bulunur. Bunlardan 1.si hasta kaynaklı faktorler 2. İse hekim kaynaklı faktorler.
Hasta kaynaklı faktorler derken, hastaların uygulanan tedavilere uyum problemleri, hekim onerilerine uyulmaması, ve ağrı yapan nedenlerin ortadan kaldırılamaması başta olmak uzere bir cok faktorden bahsediyoruz.
Hepimiz yakınlarımızdan, hatta kendimizden iyi biliriz ki ilac kullanmayı pek sevmeyiz, ya da ilacın nasıl kullanılacağı konusunda ihmalkar ve umursamaz davranmaya yatkınızdır. İlacların kanda kararlı bir konsantrasyonda, yani sabit ve etkin bir konsantrasyonda kalabilmesi icin ilacların cok duzenli bir şekilde alınması gereklidir. Ancak bu şekilde hastalarda etkin bir ilac tedavisinden bahsedebiliriz. Ancak unutulan dozlar, ilacın alınmadığı gunler ve ilacın alınmasında gecikmeye yol acan herhangi bir sebep ise ilac tedavisinin etkinliğini sekteye uğratacaktır. Bu yuzden hasta ilk once kendini zorlamalıdır.
Hasta kaynaklı sebeplerden bir tanesi ise hekim onerilerine uyulmamasıdır. Genelde hastalar, hekimin yazdığı ilacları kullanmayı isteseler de hekimin ilac dışı onerilerini coğu hasta pek onemsemez, ya da “onemseyemez”. Orneğin bir bel ağrılı hastaya verilen “zayıflayın, bel ve karın kaslarınızı guclendirici egzersizleri yapın, ağır kaldırmayın” gibi bilindik onerilere nedense bir cok hasta uyum sağlayamıyor. Oysa bunu gercekleştiren hastalar bel ağrılarından kurtulduklarını tecrube edebiliyorlar. Bu oneriler yapılamayınca da hastaların sıkıntıları gecmiyor ve hatta ilerliyor. Tedavisi her gecen gun daha da zor hale gelmeye başlıyor.
Ağrıyı yapan nedenin ortadan kaldırılamaması ise onemli bir cevaptır ağrım neden gecmiyor sorusuna. Ağırlık altına girilerek yapılan işlerde hastaların başta bel ve boyun olmak uzere, tum kas iskelet sistemi hastalıklarına yatkınlıkları vardır. Boyle bir durumda meslek değişikliğini de coğu hasta sağlayamamaktadır. O zaman da verilen tedaviler hastalarda etkisiz kalabilmektedir. Ya da diğer bir senaryo da ise, bir kas iskelet sistemi hastalığını atlatan ve ya ağrısı azaldığı icin atlattığını zanneden bir hasta, eski ağır temposuna donduğunde yine aynı sorunlarla karşılaşma olasılığının daha yuksek olduğunun farkında olmalıdır.
Hasta kaynaklı faktorlere daha bir cok madde eklenebilir ve uzerinde konuşulabilir. Ancak ozellikle yukarıda belirttiğim faktorlere hastalarımızın cok dikkat etmesi gerekmektedir.
Hasta kaynaklı faktorlerden sonra hekim kaynaklı faktorlerden de bahsetmek istiyorum. Aslında poliklinikte verilen recetelere baktığınız zaman, hekimin koyduğu tanıya gore yazdığı receteler aslında hemen hemen her zaman doğrudur. Burada uzerinde durmak istediğim konu ise doğru teşhis aşamasındadır. Teşhis konusunda yapılan yanlışlar kanımca hekim faktorleri arasında en buyuk paya sahiptir.
Kas iskelet sistemi hastalıklarına doğru tanı koymak ayrıntılı bir inceleme yapmadan cok mumkun değildir. Bir bolgede ağrı yapan bir cok sebep varken sadece birkac tanı icerisinde donup durmak cok yanlış bir yaklaşımdır. Bir fizik tedavi ve beyin cerrahisi polikliniğine gittiğiniz zaman, bel ağrısı ya da boyun ağrısı ile başvuran hastaların tahminimce en az %80’nine ya fıtık, ya kireclenme ya da duzleşme tanısı konulmaktadır. Ara ara da belde kayma ya da kemik erimesi tanıları duyuyorum. Ben bu %80 rakamının bile iyimser olduğunu ve daha yuksek bir yuzde oluşacağını duşunuyorum. boyun ya da bel ağrıları sebepleri sadece bunlar değildir. Bir bel ağrısında sakroiliak eklemi, faset eklemlerini, inflamatuar hastalıkları ya da bunun gibi bel ağrısı yapabilecek bir cok problemi goz onunde tutmazsak doğru tanıya nasıl ulaşabiliriz. Bu son saydığım hastalıklar, literaturlerden yada tıbbi kitaplardan da takip edilebileceği gibi aslında bel ağrıları nedenleri arasında oldukca fazla bir yuzdeye sahiptir. Yine bir boyun ağrısında omuz problemelerini, kas problemlerini, ic organ hastalıklarına ait yansıyan ağrıları goz onunde bulundurmaz iseniz tanı da yanlışa duşme ihtimaliniz cok artar. Yine her diz ağrısına artık kireclenme ya da meniskus hasarı tanısı konuluyor neredeyse. Diz gibi karmaşık bir eklemde ağrı yapacak sebepler sadece bunlar olabilir mi? Peki ama bu hata neden kaynaklanıyor diye sorarsanız, size bilindik bir sozle cevap vermek istiyorum: Tufek icat oldu mertlik bozuldu. Bizi ilgilendirecek versiyonunu ise şoyle ifade edebiliriz: MR icat oldu mertlik bozuldu. Peki ama gercekten de boyle mi?
Son yılların en muhteşem buluşlarından biri olan MR artık sıradan bir tetkik haline donuştu. Eskiden ileri bir tetkik olarak MR’a ihtiyac duyduk gibi sozlerle karşılaşırken, şimdiler de MR’ı olmayan hasta eksik bırakılmış bir hasta gibi goruluyor neredeyse. Boyun ve bel ağrısı ile polikliniğime başvuran hastaların cok buyuk bir kısmı (aklıma birkac hasta gelmeseydi tamamı diyecektim) ellerinde en az bir, coğunlukla da birden cok MR goruntulemesi ile geliyor. Gelsin ne var ki bunda diyebilirsiniz. İşte sorunun odak noktası da burası. MR mukemmel bir goruntuleme yontemi, o kadar ki tetkikin uygulandığı bolgede her turlu patolojiyi gosterebilme yetisine erişebiliyor. Ama ağrı nedeniyle cektirdiğimiz MR’lar, hastada şikayet kaynağı olmayan ve hastanın yaşı,cinsiyeti, ve mesleği ile ilişkili olarak normalde de var olabilecek lezyonları da gosterebilildiği icin, hekimi ve dolayısıyla yanlış yonlendirmektedir. Bir misal ile anlatmaya calışayım. Bel ağrısı ile gelen bir yaklaşık 60 yaşlarında hastamın ifadeleridir. “Hocam benim 3-4 aydır belim ağrıyor. İlaclardan fayda gormedim, MR cektiler ve bende 4 tane fıtık buldular, kayma var, kireclenme var. Fizik almaya geldim.” Hasta da ve muhtemelen de hekim de muhtemelen tatmin olsalarda bu doğru değildir. Birincil kural şudur ki, muayene olmadan bırakın MR yorumlamak, MR tetkikini istemek bile buyuk bir haksızlıktır. Hasta icin de haksızlık, devlet icinde haksızlık ama en cok da hekimin kendisi icin haksızlık. Doğru tanıya ancak hastayı dinleyerek ve sonrasında yapılacak etkin bir fizik muayene ile ulaşabilirsiniz. MR ise sadece gerekli hallerde sizi doğrulayıcı ya da olası tanıları ekarte edici olarak kullanılır.
Uzun lafın kısası, MR ya da diğer ileri goruntuleme tetkikleri, siz birşeylerden şuphelendiğiniz zaman değerlidir, her hastaya cekilmemelidir. Zira, şuan ki sistemde her hastadan MR isteyen hekim aslında yanlış yonleneceği icin, biraz argo bir tabirle kendi bacağına sıkmış olacaktır.
MR tetkikinin yaygınlaşması, sanılanın aksine hasta muayenesinin ve hasta anamnezinin değerini ve bu yolu tercih eden doktorları kıymetini daha da arttırmıştır. O zaman biraz onceki soylemimizi duzelterek tekrar soyleyelim. “MR icat oldu, yiğitler daha değerli oldu”. Her zaman onemli olan şey şudur ki kapanış sloganımız da olsun: DOĞRU TANI DOĞRU TEDAVİ…

[h=2]Manisa Fizik Tedavi uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]