İLK BEŞ DAKİKA VE BİR OMUR


............ ili kırsalında teroristlerin dur ihtarına ateşle karşılık vermesi sonucu cıkan catışmada .... guvenlik gorevlisi şehit oldu.
Ya da
............ ilinde devriye gorevini yerine getiren ........ aracına acılan ateş sonucu ......... guvenlik gorevlisi şehit oldu.Ya da
Ya da
............ ili kırsalında teroristlerce doşenen mayının patlaması sonucu ..... asker yaralandı
Bu nasıl başlar biliyor musunuz?
Hava o kadar sıcaktır ki beyninizdeki sıvının buharlaşıp uctuğunu duşunursunuz. Oluştuğu anda kuruyup giden ter damlacıklarından geriye kalan tuzlar yuzunuzun ve hatta elbisenizin her yanını kaplamıştır.
Avucunuzun icindeki ter, yuzunuzdeki gibi kolay kurumadığı icin elinizdeki tufeğinizin metal kısmı avucunuzun icinde vıcık, vıcık oynar. Ter ile ıslanan celiğin kokusu avucunuzun icine ve elinizi surduğunuz her yere siner.
Onunuzde yuruyen adamın, ayağının kuru toprakla her temas edişinde cıkan toz, ağzınızın kupkuru olmasına ve zor nefes almanıza sebep olur.
Sırt cantanızın askı kayışları yuzunden omuzlarınızı hissetmezsiniz. Kult ağrıları ancak cantayı sırtınızdan cıkardığınızda fark edersiniz.
Bastığınız her taş parcası, her calı ve bir ayağınızın kaplayabildiği her yeryuzu parcasından cıkan sesi duyarsınız.
Yuruduğunuz yerdeki her Ağustos boceğinin sesini, dallardaki kuşları, yuzunuzun etrafında urkutucu devriye ucuşları yapan arıların kanat seslerini, ağzınıza ve yuzunuze ya da herhangi bir yerinizdeki kucuk yaraların uzerine konmaya calışan sineklerin vızıltılarını, ayağınızı bastığınız yerden havalanan yeşil cekirgenin kucucuk cussesine rağmen cıkardığı tok kanat sesini en ince ayrıntısına kadar duyarsınız.
Sonra, kendi techizatınızın ve onunuzdeki arkadaşınızın ve arkanızdaki arkadaşınızın techizatlarının cıkardığı duzensiz seslerin her birini ayrı ayrı duyarsınız.
Ve aynı anda onunuzdeki arkadaşınızın nefes alışlarını duyarsınız, oksurmesini ve hapşırmasını da duyarsınız.
Telsizinizden cıkan seslerin ve cızırtıların her biri ayrı ayrı katılır bu senfoniye.
Ter ve tozun birleşmesinden oluşan kaygan camur, postalın icindeki tum ayağınızı kaplamıştır, coraplar once su toplayıp sonra patlayan yerlere adeta bir deri gibi yapışmıştır.
En cok yapmak istediğiniz şey ayaklarınızı yıkayıp, coraplarınızı değiştirmektir. Ama bu cok buyuk bir lukstur o anda. Cunku...
Cunku hangi calının dibinde, hangi kayanın arkasında sizi beklediğini bilmediğiniz ihaneti arayıp bulmanız ve yok etmeniz gerekmektedir.
Butun masumların hayatı ve huzuru size emanet diye, oğretmenler bayrak direğine asılmasın diye, kundaktaki bebekler kurşunlanmasın diye, binlerce yıllık emanete halel gelmesin diye kahpeliği ve ihaneti yok etmeniz gerekmektedir.
Cunku bunun icin bayrağın, silahın, namusun ve şerefin uzerine yemin etmişsinizdir.
Cunku onemli olan ayağınız değil, ulkeniz, bayrağınız ve onurunuzdur.
İşte bu yuzden lukstur ayak yıkamak, corap değiştirmek. İşte bu yuzden senfoniye donuşmuştur butun o duzensiz sesler guruhu. Sonra!..
Sonra birden tum sesler kesilir, bıcağın dalı kestiği gibi, makasın kÂğıdı, pensenin bir hoparlor kablosunu kestiği gibi... Bir anda... Kuşların sesleri, arıların ve sineklerin vızıltıları, cekirgenin kanat sesleri hepsi bir anda biter.
Gozlerinizi actığınızda onunuzdeki arkadaşınızı değil, gokyuzunu gorursunuz, yere duşmuş olduğunuzu anlamanız birkac saniye surer.
Tek hissettiğiniz kesif bir barut ve yanık et kokusudur, yuzunuzun toprak parcalarıyla kaplandığını fark edersiniz, temizlemek icin calışmazsınız.
Arkadaşlarınızın bağırarak koşuşturduğunu gorur ama kulağınızdaki cınlama ve uğultudan seslerini duyamazsınız. Sesleri yavaş yavaş duymaya başladığınızda ayağa kalkmaya calışırsınız ama başaramazsınız.
Yine birkac saniye sonra arkadaşlarınızın sesleri arasında “mayın” kelimesini ayırt eder ve kalkmaya calıştığınızda ayağınızdaki yoğun ağrıyı fark edersiniz.
Ayağınız yoktur ama yine de ağrıdığını hissedersiniz.
Ne olduğunu anlamak icin baktığınızda ise parcalanmış pantolonunuzun ve kopmuş ayağınızın farkına varırsınız. İşte her şey o anda başlar.
Avazınız cıktığı kadar bağırırsınız. Sonra, nefesiniz biter. Sonra, yeniden nefes alırsınız ve yeniden bağırmaya başlarsınız. Sonra yine nefesiniz biter ve yeniden, yeniden ve yine...
Yanınıza ilk gelen arkadaşınız size, “fazla bir şey yok, sadece kucuk bir yara” gibi telkinlerde bulunur. Ama siz arkadaşınız konuşurken de, helikopterle hastaneye goturulurken de artık bir ayağınızın olmadığını biliyorsunuzdur. Hep bir soru cınlar kafanızın icinde “neden ben, neden ben, neden ben ?”
Hastanede gecen aylar, tedavi ve terapilerde gecen yıllar sonunda, dizkapağınızın on iki santim altından takılı olan ve her akşam yatarken veya banyoya girerken cıkarıp kenara koyduğunuz takma bacak artık bir uzvunuz olmuştur.
Ama bunun onemi yoktur cunku bu fedakÂrlığınız sayesinde vatan var olacaktır. Sizin bir bacağınızın ne onemi vardır ki!
Artık koşamayacak olmanızın, yazın herkes gibi havuza, denize giremeyecek olmanızın da hic onemi yoktur. Vatan sağ olsun yeter.
Sonra birilerinin, sizin odediğiniz vergilerle Fransız televizyonlarında, uğruna yarım kaldığınız vatan hudutlarını hice sayan programlara finans sağladığını okursunuz. Aynı dillerin bundan pişmanlık duymadıklarını soylediklerini de okursunuz.
Pamuk’ları, Dink’leri, okursunuz, Bizans cocuğuyum diyenleri duyar, Ali Kemallere tanık olursunuz, “koclar gibi satanları” gorursunuz. .
Turk Bayraklarının yakıldığını, gorursunuz. Başlarına cuvallar gecirilip aşağılanarak elleri arkalarından bağlanan Turk askerlerini gorursunuz.
Bu aşağılanmaya cevap verecek tankların motor seslerini, helikopterlerin kanat seslerini, piyadelerin intikam yeminlerini duymayı beklersiniz ama duyamazsınız.
Onun yerine hainlerin cesetlerinin ustune ortulen caputlara “bayrak” diyenleri gorursunuz, “ucaklarını cek”, “valiyi cek” diyen başkanları ve karşılarında kekeleyen riyaseti gorursunuz.
Buda yetmez Turk askerlerinin kendi mahkemeleriniz tarafından,”cete” diye suclandığını, yargılandığını gorursunuz.
Yok, yok bu da yetmez. Askere, polise, oğretmene ateş eden, yol kesip soygun yapan, koy yakan, okul yıkan, mayın doşeyen teroristlerin sadece “ben bir şey yapmadım” demelerinin esas kabul edilip, “sucsuz” sıfatıyla serbest bırakıldığını gorursunuz.
Susanları, konuşması gerektiği halde susanları gorursunuz, konuşanlar her konuştuğunda, kekeleyenler her kekelediğinde ve susanlar her sustuğunda siz yeniden vurulursunuz, yeniden olursunuz her defasında.
Govdenizden o toprağa akan kan, bu defa icinize akar, inandıklarınıza, uğrunda savaşarak kendi kanınızı akıtmak pahasına tertemiz tuttuğunuz değerlerinize akar.
Sizin kaya arkalarında, calı diplerinde aradığınız ihanet gelir aklınıza, o mayınları yerleştiren eller gelir. Sorgulamaya başlarsınız: ”Biz bu ihaneti doğru yerde mi aradık, kuyruğunda dolaştığımız yılanın başı, hep gozumuzun onunde miydi yoksa?”diye sorarsınız kendinize.
Onlara verilen maaş’ın sizin vergilerinizden odendiğini, icinize sindiremezsiniz, uykularınız kacar, neden bu vatanı sizin kadar sevmediklerini duşunursunuz.
Bu vatan onların da vatanı değil mi?
Onlar da, tıpkı benim gibi namusun ve şerefin ustune yemin etmedi mi? diye sorarsınız kendi kendinize.
Sinirlenirsiniz, uzulursunuz, on beş yaşında bir askeri okul oğrencisi iken her adımda soylediğiniz, beyninize ve yureğinize nakşettiğiniz sozler gelir aklınıza;”VATAN, SANA CANIM FEDA”
Geri kalan tum hayatınızın ilk beş dakikası, boyle başlayacak işte ve hayatınız boyle devam edecektir. Son nefesinize kadar savaşacaksınız ihanetle, her şeye ve herkese rağmen, bu yolda olene ya da bu ihaneti bitirene kadar.
Siz diyorum, cunku bu vatan icin bedel odeyen insanların neler yaşadığını, neler hissettiğini, size rağmen ve sizin icin neler yaptıklarını, neler yapabileceklerini bilin istiyorum. Okuduğunuz ya da televizyonda duyduğunuzdan daha fazladır yaşananlar.
Yani aslında gazetelerin ic sayfalarındaki, minicik karelerde okuduğunuz;
“...ili kırsalında teroristlerce doşenen mayının patlaması sonucu, bir guvenlik gorevlisi yaralandı!” haberi aslında o kadar da kısa değildir.
Sizin, daha okuduğunuz gazetenin arka sayfasına gecerken unuttuğunuz, falanca mankenin otel odası maceralarına, ya da uyuşturucu komasından olen oğluna “şehit” deyip Turk bayrağı orten kadının haberine ayırdığınızdan daha uzun zaman ayırmadığınız bu kucuk haber, birileri icin bir omur boyu surecek ve asla unutulmayacaktır.
Ve siz unuttuktan sonra da başka birileri, “ne icin?” dendiğinde “vatan icin” diyecekleri fedakÂrlıklarını size rağmen yapmaya devam edeceklerdir.
Sizin uyuşmuşluğunuza, duyarsızlığınıza rağmen, sizin rahatlığınıza, sizin vicdanlarınıza rağmen bu kahramanca fedakÂrlıklar ve bu ilk beş dakikalar yaşanmaya devam edecektir.
Asla unutmayınız başınızın ustundeki egemenlik ortusunun payandası kopan bacaklar, bedeli ise size rağmen bu vatan icin akan kanlar, feda edilen canlar, sıcak yuvalarını, babalarının yuzlerini unutan kucucuk cocuklarını duşunmeden vakfedilen hayatlardır.
Ne kadarını anlayabilirsiniz veya anlamak sizin umurunuzda mı bilmiyorum, ama birileri bunları yaşadı, birileri hala yaşıyor ve emin olun yaşlı dunya dondukce, Turk vatanı ve Turk Bayrağı icin birileri daha tum bunları yaşayacak.
Gorduğunuz gibi size bir hayli uzak bir yaşam bicimi bu. Masalarda oturup “aydınca” sohbetler etmeye hic benzemiyor değil mi?
Bir an icin bile olsa kendinizi onların yerine koyasınız diye “siz” diyerek yazdım, sizin onlardan biri olamayacağınızı biliyorum.
“Siz” kim misiniz?
Siz kendinizi cok iyi biliyorsunuz!
Biz de, biz de sizi cok iyi biliyoruz.
“Siz” de bilin ki biz asla unutmayacağız.
“VARLIĞIM TURK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN”
Oktay Yıldırım
Guneydoğu Gazisi Emekli Astsub