Canakkale’de şehit mektupları
Türkiye, Osmanlı ve Mustafa Kemal Atatürk0 Mesaj
●38 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Kültür
- Türkiye, Osmanlı ve Mustafa Kemal Atatürk
- Canakkale’de şehit mektupları
-
19-09-2019, 01:11:51
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Bir Şehid Mezadı adlı hazin bir hikayesi vardır. Kurtuluş Savaşı’nda şehid olan erlerin eşyalarının nasıl mezada konup satıldığını, topu topu bir kucucuk bavula sığacak kadar olan bu şehid eşyalarını ailelerine gondermenin masraf ve zahmetini falan anlatır bu hikaye. Siz Anadolu’daki şu yoksulluğa bakın ki bir şehidin kurşun deliği acılmış bir kalpağı, altı delinmiş bir potini, eprimiş bir gomleği bile satılacak kadar değerli, ote yandan ailesi de onun parasına muhtac olacak denli fakir. Peki ya satılmak uzere acılan bavuldan bir şehidin mektupları cıkarsa!..
Bir şehid ki her şeyi mezada cıkarılsa, mektuplarına asla değer bicilemez. Cunku o mektuplarda yalnızca kan, et ve kemik kokusu değil, kocaman hasretlerin derin aşklarını yuklenmiş bir gonul vardır. O mektuplar ki kurşunların birbirini vurduğu, gullelerin havada goğus goğuse geldiği cehennemî seslere sukunet verir, vatan aşkını hasretle anılan bir isme bağlayarak cesarete donuşturur. Kalbinin ustunde boyle bir mektubu saklayan askerin, ‘vatanı icin yapabileceği hangi fedakarlık’ vardır diye sorulamaz elbette; o hepsini sırayla yapar ve canını en son verir. Canakkale Mahşeri’nden okuyalım:
“Bu anda dışarda koşuşma başladı; eski askerler, “Saya geldi! Saya geldi!” diye birbirlerine bağırıyorlardı. (...) Binbaşı Abdulkadir, meraklı bakışlarını Binbaşı Lutfi’ye cevirince, o da bilgi vermek mecburiyetini hissetti.
-Sai gelmiş. İzmir’in koylerinde dolaşır; askerlere gonderilecek mektupları, kucuk emanetleri toplar, getirir; sahiplerine verir. Sırdaş olduğu icin de sevgililer selamlarını ona emanet ederler. Bu da onun gelişini cok değerli yapar.
Askerler etrafına toplanınca, Sai sağ elini heybenin bir gozune soktu; bir mektup cıkardı ve bağırdı:
Mehmet oğlu Kara Ali!?..
Değişik yerlerden sesler yukseldi:
-Cennet-i A’lÂ’da!..
-Mertebesine erdi!..
Mektubu heybenin diğer gozune attı. Tekrar bir mektup cıkardı:
-Alsancak’tan Hayati oğlu Salim!
Kalabalığın arasından birisi elini uzatarak bağırdı:
-Ver! Buradayım!..
Yanındaki asker, Salim’in sırtına hafif bir yumruk vurdu:
-Kimden geliyor?!..
-Dur, hele zarfın arkasını okuyayım.
Eline yeni bir mektup alan Sai, yuksek sesle bağırdı:
-Kadir oğlu Huseyin!..
Değişik yerlerden cevap geldi:
-Şehit!..
-Şehit!..
Onu da diğer goze attı; bu kere işlenmiş bir mendil cıkardı:
-Hasan oğlu Rafet!..
-?!..
Hic ses cıkmayınca Sai tekrarladı:
-Hasan oğlu Rafet!?..
Tanıyanı kalmamıştı. Sai’nin yuz hatları değişti. Gozleri dalan Binbaşı Abdulkadir karargaha girdi; onu takip eden Binbaşı Lutfi kapıyı orttu; ama az da olsa Sai’nin sesini hÂl duyuyorlardı:
-Musa oğlu Muharrem!..”(1)
Tarihini bilmeyen milletler kendilerine efsaneler uydurur ve gitgide efsanelere sığınmaya başlarlar. Yukarıdaki satırlar henuz hatıra ve tarih iken derlendiği icin bahtiyarız. Ya kaybolup gitselerdi!..
*
Canakkale anılınca kaybolup gitmesine gonlumuzun razı olmadığı bir de şiir var sırada. Binbaşı Mustafa Kemal’in de yer aldığı savaşa adanmış bir gazel bu. Sultan Reşad’ın yazdığı bir gazel. Heyecanla okuyalım:
Savlet etmişdi Canakkale’ye bahr u berden
Ehl-i İslÂm’ın iki hasm-ı kavîsi birden
Lakin imdÂd-ı İlahî yetişip ordumuza
Oldu her bir neferi kal’a-i pûlÂd-beden
Asker evladlarımın pîşgeh-i azminde
Aczini eyledi idrÂk nihayet duşmen
Kadr-u haysiyyeti pÂmÂl olarak etdi firar
Kalb-i İslÂm’a nufûz eylemeğe gelmiş iken
Kapanıp secde-i şukrÂna ReşÃ‚d eyle dua
Mulk-i İslÂm’ı Huda eyleye dÂim me’men
(...Muslumanlara karşı iki kuvvetli duşman birlik olup Canakkale’ye karadan ve denizden hucum etmişlerdi...)
(...Şukur ki Allah’ın yardımı yetişip ordumuzun her bir neferi celik bedenli bir kale kesiliverdiler...)
(...Nihayet duşmanlar asker evlatlarımın azimleri onunde diz cokup aciz kaldıklarını anladılar da...)
(...İslam’ın kalbine hancer saplamaya gelmişlerken, itibar ve şereflerini ayak altına atıp kactılar.)
(Ey Reşad!.. Var, şukur secdelerine kapanıp ellerini duaya kaldır ve şu yakarıyı tekrarla: “Allah, bu İslam yurduna daima emniyet versin!” )