kızlar bu yazıyı okuduğumda inanılmaz duygulandım ve hemen paylaşmak istedim
yuce rabbim hepimizin cocuklarını bizlere bağışlasın
--------------------------------------------------------------------
Sevgili anne babalar” diye başladı soze. Biraz gururlu, biraz mağrur, biraz urkek, cokca da heyecanlıydı. İşi gereği topluluk karşısında sıklıkla konferanslar vermiş olsa da bugunku heyecanı daha farklıydı. Soyleyecekleri, taa derinden, yureğinden, ruhundan geliyordu.
Once derin bir nefes aldı. Onunde duran sudan bir yudum icti. Mikrofonunu duzeltti. Gozlerini karşısındaki grupta gezdirirken tebessumunu ihmal etmedi. Evet. Vakit gelmişti. Konuşmasına başlayıp bir omre sığdırmaya calıştığı dunyasını, onu pur dikkat dinlemeye gelen katılımcılara comertce sunmaya hazırdı. Sadece bir bilgi değildi sunacağı. Hayatının zorlu bir tecrubesini, bu tecrube edişte yaşadığı yoğun duyguları dili donduğu kadar anlatacaktı.
***
“Sevgili anne babalar. Bugun burada sizlerle birlikte olmak bana ayrı bir keyif ve heyecan veriyor. Hayatımın merkezinden kendimi cıkarıp oğlumu koyduğum sureci aktarmak, biliyorum ki hem size hem de bana cok şeyler katacaktır.
Oğlum doğduğunda herkes gibi ben ve eşim de tarifi imkÂnsız bir duygu yaşıyorduk. Dokuz ayı beklemeden dunyaya merhaba diyen oğlum, zorlu bir doğum anından zafer kazanarak cıkmıştı...
Sonradan doktorların soylediği kadarıyla bu zorluk onun beynine oksijen gitmesine engel olmuş.
O zamanlar farkında olmadığım bu durum cok sonraları anlam kazanmaya başlayacaktı.
Başlarda her şey yolundaydı. Oğlum her bebek gibiydi. Karnı acıkınca ağlıyor, bezini değiştirilince rahatlıyor, keyfi olunca gulucukler sacıyordu.
Yurumesinde ve konuşmasındaki gecikmesini ise genetik gecişlere bağlıyorduk. Buyuklerimizin “Babası da gec yurumuştu, ona cekmiş herhalde. Bunun amcası da okula gidene kadar konuşmadı. Şimdi susturabilene aşk olsun.” deyişleri kocaman bir gercekle zamanında yuzleşmeme engel oldu.
Dedesine benzeyen oğlum her an yuruyebilirdi. Amcasına benzeyen oğlum iki kelimeyi bir araya getirip kısa da olsa bir cumleyi her an kurabilirdi. An meselesiydi. Zamanı gelince olacaktı tum bunlar.
Olacaktı… Olmalıydı…
Fakat icimden bir ses bir sorun olduğunu soyluyordu. Bu sesi bastırmak istedim yıllarca. Sadece icime soyledim. Dile getirirsem gercekleşmesinden korktum. Kuruntu yapıyordum sadece. Her şey yolundaydı. Biraz geriden takip ediyorduk gelişimi o kadar.
Oğlum gec de olsa ilk adımlarını atmaya başlayınca buyuk bir rahatlama hissettik. Buyuk bir engel aşılmış, bu sayede bağımsız hareket edip dunyayı keşfe başlamıştı. Sevinmiştik. Hem de cok. Şimdi sıra konuşmasındaki engeli aşmasındaydı. O da hallolunca hicbir sorun kalmayacakmış gibi geliyordu.
Oğlum kendince bir dil geliştirmişti aslında. Sadece ben ve babasının anlayabildiği bir dil. Yabancıların anlamadığı. Sanki bize ozel. Sanki sadece bize vermek istediği bir armağan.
Anaokuluna gondermeye karar verdik. Orada akranlarıyla beraber olunca konuşması duzelir sandık. Ama olmadı. Anaokulu oğretmeninin tavsiyesi uzerine oğlumu once tıbbi, sonra da eğitsel tanılamadan gecirmeleri icin uzmanlara goturduk.
Galiba oğlum amcasına benzemiyordu. Bu gercekle tanışma zamanı gelip catmıştı.
- Oğlunuzda zihinsel oğrenme yetersizliği mevcut. Bu engelinden dolayı gelişimi akranlarına gore yavaş olacak. Erken başlayacağınız eğitim sayesinde adım adım ilerlemeler olacaktır. Hem sizi hem de eşinizi sabır gerektiren bir surec bekliyor. Dilerseniz konuyla ilgili dokumanlar verilebilir, ozel eğitim uzmanlarıyla periyodik goruşmeler ayarlayabiliriz...
Uzmanın uzun uzun anlattıklarını burada size anlatmayacağım. O anda yaşadığım ilk duygu tam bir ŞOK idi. “Ne diyordu bu adam? Ne sacmalıyordu? Resmen cocuğuma zihinsel engelli diyordu. Ne yani. Benim oğlum şimdi ozurlu muydu? Yok canım. Olmaz oyle şey. Bu bir kÂbus olmalı. Sabah uyanacağım ve kÂbus bitecek. Gozumu acınca bir ruya olduğunu anlayıp gulup gececeğim?”
Eşimle goz goze geldik. Benzer duşunceler ikimizin de aklından gecmiş olmalı ki aynı anda başka bir yere daha gosterelim deyivermişiz.
Ertesi gun başka bir merkeze goturduk. Daha ertesi gun başkasına. Başka yuzler, başka uzmanlar, başka doktorlar.
Bu kadar başkalık icinde aynı olan tek şey oğlumun durumuydu.
Cocuğunuz “Zihinsel Oğrenme Yetersizliği” ne sahip. Herkes ağız birliği etmişcesine aynı tespitte bulunuyordu. Kimse bize beklediğimiz cumleyi kurmuyordu. Biz ne kadar İNKAR etsek, karşı cıksak da duymak istediklerimiz soylenmiyordu.
Bu surecte eşimle de zaman zaman gerginlikler yaşadık. Oğlumun durumundan dolayı beni acıkca olmasa da SUCLAMA eğilimi gosteriyordu. Hamileliğimde kendime iyi bakmadığımı, vitaminlerimi zamanında almadığımı ima ediyordu. Hatta benim akrabalarım arasında engelli bireylerin olup olmadığını bile sorgular olmuştu. Bu durum beni cok incitse de cevap veremiyordum. O beni sucladıkca ben KIZGINLIK duyuyordum tum dunyaya.
Uzmanlara, eşime, doğumumu gercekleştiren doktora, ikide bir soru soran aile buyuklerine, komşulara, komşuların normal cocuklarına. Ve en sonunda da kendime kızmaya başladım.” Neden ben Allah’ım? Neden benim başıma geldi? Hangi gunahımın bedeliydi bu? “
Cevabını bilmediğim sorular beynimi kemirip dururken, hakkını vererek yaptığım tek şey ağlamaktı. Eskiden oğlumuzla birlikte gitmekten zevk aldığımız yerlere gitmez olmuştuk. Farklılığı biri fark eder diye bilincsizce aldığımız bir onlemdi sanki. UTANMAdan dolayı evden cıkmaz oldum. Oğlumla vakit geciriyordum ama sadece evimde. Gozlerden uzakta...
Eşim iş yerinden daha gec gelir oldu. Sanki evde ne kadar az kalırsa, durumdan o denli uzak olacaktı. Hic olmamış gibi. Hic yaşanmamış gibi. Engelli bir cocuğumuz yokmuş gibi.
Dualarım O’nunla PAZARLIK YAPMAya kadar gitmişti. Oğlumun durumu duzelsin diye adaklar adamıştım. Kurbanlar kesecek, fakirleri doyuracaktım.
Kendimle baş başa kaldığımda KORKU duyuyordum. Bilinmeyene karşı duyulan bir korku... Arkadaşları tarafından dışlanacak, kandırılacak, biz olduğumuzde hali ne olacak?...
Keşke bunun bir ilacı olsaydı. Hani grip olduğunuzda kullanırsınız da bir sure sonra gecer ya. Oyle bir şey işte. Ya da ameliyatla giderilecek bir durum. Ama yoktu. Zamanla, cabayla, sabırla, uygun yontem ve tekniklerle, doğru alınacak eğitimle, en onemlisi de cocuğumu ve engelini KABUL ETMEKle yol alınacaktı.
Bir sabah uyandım. Aynaya baktım. Kendime kocaman gulumsedim.
Sonra oğlumun yanına gittim.
Uzun uzun seyrettim.
Depresyona girme luksumun olmadığını duşundum.
Ona ancak biz iyi bakabilirdik. Ona bizden daha iyi anne baba olacak kimse olmadığı icin bizim cocuğumuzdu.
Oğlum icin ve de oğlumuzla birlikte neler yapabileceğimize dair planlama yapma vakti gelmişti.
Uzmanlarla iş birliğine gectik. Eğitime başladık. Sadece oğlum değil biz de eğitiliyorduk. Renkleri, sayıları, kavramları, konuşmayı ikinci kez oğrendik.
Sabretmenin gucunu her an hissettik. Kucuk adımların zamanla nasıl buyuduğune şahit olduk. Tekrarların olmazsa olmaz olduğunu fark ettik.
Minik başarılardan alkış kopardık.
Coğu insana sıradan gelen başarılar bizler icin muhteşem, kutlanılası bir olay halini alıyordu. Anlık mutluluklar ucumuze de iyi geliyordu.
Oğlum bizimle keyifli zaman gecirirken biz de onun her gun bir başka yonunu keşfediyorduk.
Hicbir şeyde başarılı olamayacak diye kaygı duyduğum zamanlarımı duşunduğumde cok guluyorum şimdi. Yapabildiği şeyler gitgide coğalıyor. Kendini ifade edici dili gelişti. Gelişmeye de devam ediyor. Okuma hızı yavaş olmakla birlikte yine de cok gayretli. Yazması daha iyi. Basit matematiksel işlemleri yapabiliyor. Arkadaş ilişkileri de epey gelişti. Kalesini canla başla savunduğu gozlerden kacmamış ki her macta onu kaleci yapıyorlar.
Durumu ne olursa olsun (otizm, down sendromu, işitme, gorme , zihinsel engelli, ortepedik yetersizlik v.s) cocuklarımızın yaşıtlarından farkları yok. Duyguları, duşunceleri, hissettikleri, sorunları, sevgi ve şefkate olan ihtiyacları normal cocuklardan temelde farklı değil. Gucsuz olduğu yonler kadar guclu olabileceği yonleri, yapamayacağı beceriler kadar yapabileceği becerilerinin de bulunduğunu unutmamalıyız.
Son olarak şunu belirtmek isterim ki yalnız değilsiniz. Zaman zaman paylaşımı gercekleştirmek icin toplanmak iyi gelecektir. Hepimizin farklı farklı deneyimleri olduğundan birbirimize katabileceğimiz cok şeylerimiz vardır. Engellerin onundeki engelleri kaldırmak dileğiyle…”
***
Dinleyicileri selamlayarak kursuden indi. İcinden oğluna kocaman bir teşekkur etti.
Onu dinleyen engelli cocuğa sahip ebeveynler ise cocuklarının kendileri icin ne anlama geldiğini duşunuyorlardı şimdi.
Cocuk, ana ve babanın sağlıklı olduğunun gostergesi miydi?
Cocuk, soylarının devamı mıydı?
Cocuk, eşleri birbirine bağlayan bir bağ mıydı?
Cocuk, ozlemlerin giderildiği bir arac mıydı?
Cocuk, ana ve babanın gelecek garantisi miydi?
Cocuk, anne ve babanın gercekleşmeyen hayallerinin sebebi miydi?
YOKSA...
Farklılıkları icinde barındıran cocuk sadece ve sadece sevgi miydi?
a.s.
engelli ocuu olanlar...yalnz deilsiniz
Çocuk Büyütme0 Mesaj
●0 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Hayatın İçinden
- Çocuk Büyütme
- engelli ocuu olanlar...yalnz deilsiniz