Duygularımız insan olmanın en onemli ve keyifli yanlarından biridir. Duygularımızın ne kadar farkında olup, onları ne kadar benimseyip, kendimize ait hissedebilirsek ve başkalarıyla ne kadar paylaşabilirsek, onların ve insan olmanın o kadar keyfine varabiliriz. Bu sayede, insanlarla daha kolay ve etkili iletişim kurabiliriz, aile ici ilişkilerimiz, arkadaşlık ilişkilerimiz zenginlik ve samimiyet kazanır, dolayısıyla daha mutlu ve anlamlı bir yaşam surdurebiliriz. Cocuklarımızın duygularının farkında olmayı ve uygun iletişim kurabilmeleri biz anne babaların onları doğru yonlendirmesine bağlıdır.

Duygularımız davranışlarımızı nasıl yonlendirir? Davranışlarımız şekillenirken şu yolu izler: Duyu organlarımız yani gormek, duymak, dokunmak, tatmak ve koklamak aracılığıyla dış dunyadan bilgi toplarız. Daha sonra bu duyularımızı yorumlayarak ne anlama geldiğini anlarız. Bu anlamlar bizde bazı duygular uyandırır ve sonuc olarak nasıl davranmamız gerektiğine karar veririz. Duygularımız yorumladığımız duyularımıza karşı verdiğimiz tamamen otomatik ve spontan (doğal) tepkilerdir. Fakat davranışlarımız duşunerek ve kararlı yaptığımız tepkilerdir. Duyu organlarımızdan davranaışlarımıza giden yolda “ niyetlerimiz” onemli bir rol oynar. Niyetlerimiz bizi nasıl davranmak istediğimize yonlendirir. Hissettiğimiz kızgınlık karşısında niyetimiz karşımızdakiyle kavga etmek ve onu incitmekse ise ona gore davranırız, sesimizi yukseltiriz, karşımızdakini kışkırtacak şekilde konuşuruz; ama niyetimiz işbirliği icinde olmak ise kızgınlığımızı sakin sozlerle ifade edip daha yapıcı şekilde davranırız. Cocuğumuza kızgınlık hissettiğimiz zaman niyetimiz ondan hıncımızı cıkarmaksa onu yargılayarak konuşmayı belki de aşağılamayı secebiliriz; fakat onun “duyguların kontrol edilebilir” olduğunu oğrenerek yetişmesi niyetindeysek kızgınlığımızı sozel olarak nasıl anlatabileceğimizi ona gosterme yolunu da secebiliriz.
Kızgınlık,mutluluk uzher untu,kıskanclık vb.bu duyguların hissedilmesi cok normal Duygularımız davranışlarımızı nasıl yonlendirir? Davranışlarımız şekillenirken şu yolu izler: Duyu organlarımız yani gormek, duymak, dokunmak, tatmak ve koklamak aracılığıyla dış dunyadan bilgi toplarız. Daha sonra bu duyularımızı yorumlayarak ne anlama geldiğini anlarız. Bu anlamlar bizde bazı duygular uyandırır ve sonuc olarak nasıl davranmamız gerektiğine karar veririz. Duygularımız yorumladığımız duyularımıza karşı verdiğimiz tamamen otomatik ve spontan (doğal) tepkilerdir. Fakat davranışlarımız duşunerek ve kararlı yaptığımız tepkilerdir. Duyu organlarımızdan davranaışlarımıza giden yolda “ niyetlerimiz” onemli bir rol oynar. Niyetlerimiz bizi nasıl davranmak istediğimize yonlendirir. Hissettiğimiz kızgınlık karşısında niyetimiz karşımızdakiyle kavga etmek ve onu incitmekse ise ona gore davranırız, sesimizi yukseltiriz, karşımızdakini kışkırtacak şekilde konuşuruz; ama niyetimiz işbirliği icinde olmak ise kızgınlığımızı sakin sozlerle ifade edip daha yapıcı şekilde davranırız. Cocuğumuza kızgınlık hissettiğimiz zaman niyetimiz ondan hıncımızı cıkarmaksa onu yargılayarak konuşmayı belki de aşağılamayı secebiliriz; fakat onun “duyguların kontrol edilebilir” olduğunu oğrenerek yetişmesi niyetindeysek kızgınlığımızı sozel olarak nasıl anlatabileceğimizi ona gosterme yolunu da secebiliriz.

COCUKLARIMIZA DUYGULARI OĞRETMEK (I)

Duygularımız insan olmanın en onemli ve keyifli yanlarından biridir. Duygularımızın ne kadar farkında olup, onları ne kadar benimseyip, kendimize ait hissedebilirsek ve başkalarıyla ne kadar paylaşabilirsek, onların ve insan olmanın o kadar keyfine varabiliriz. Bu sayede, insanlarla daha kolay ve etkili iletişim kurabiliriz, aile ici ilişkilerimiz, arkadaşlık ilişkilerimiz zenginlik ve samimiyet kazanır, dolayısıyla daha mutlu ve anlamlı bir yaşam surdurebiliriz. Cocuklarımızın duygularının farkında olmayı ve uygun iletişim kurabilmeleri biz anne babaların onları doğru yonlendirmesine bağlıdır.

Duygularımız davranışlarımızı nasıl yonlendirir? Davranışlarımız şekillenirken şu yolu izler: Duyu organlarımız yani gormek, duymak, dokunmak, tatmak ve koklamak aracılığıyla dış dunyadan bilgi toplarız. Daha sonra bu duyularımızı yorumlayarak ne anlama geldiğini anlarız. Bu anlamlar bizde bazı duygular uyandırır ve sonuc olarak nasıl davranmamız gerektiğine karar veririz. Duygularımız yorumladığımız duyularımıza karşı verdiğimiz tamamen otomatik ve spontan (doğal) tepkilerdir. Fakat davranışlarımız duşunerek ve kararlı yaptığımız tepkilerdir. Duyu organlarımızdan davranaışlarımıza giden yolda “ niyetlerimiz” onemli bir rol oynar. Niyetlerimiz bizi nasıl davranmak istediğimize yonlendirir. Hissettiğimiz kızgınlık karşısında niyetimiz karşımızdakiyle kavga etmek ve onu incitmekse ise ona gore davranırız, sesimizi yukseltiriz, karşımızdakini kışkırtacak şekilde konuşuruz; ama niyetimiz işbirliği icinde olmak ise kızgınlığımızı sakin sozlerle ifade edip daha yapıcı şekilde davranırız. Cocuğumuza kızgınlık hissettiğimiz zaman niyetimiz ondan hıncımızı cıkarmaksa onu yargılayarak konuşmayı belki de aşağılamayı secebiliriz; fakat onun “duyguların kontrol edilebilir” olduğunu oğrenerek yetişmesi niyetindeysek kızgınlığımızı sozel olarak nasıl anlatabileceğimizi ona gosterme yolunu da secebiliriz.

Peki duygularımızı gostermediğimiz ve paylaşmadığımız zaman ne olur?

Duygularımızı bastırmak veya inkar etmek ic catışmalara ve dolayısıyla ilişkilerimizde problem yaşamamıza neden olur. Biz yetişkinler duygularımızın farkında olup, onları kabul edip, uygun şekillerde ilişkilerimize yansıtabilirsek cocuklarımıza da iyi birer model olabiliriz. Duyguların rahatlıkla konuşulabildiği, cocuğun duygularını soze dokebilmesini teşvik eden bir aile ortamında yetişen bir cocuk kendi kişiliğinin, olaylar karşısında hissettiği şeylerin, hoşuna giden ve gitmeyen şeylerin, yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının yani kendi sınırlarının farkında olur ve ozguveni gelişir. Butun anne babalar elbetteki ozguvenli cocuklar yetiştirmek isterler. Onları kotuluklerden korumak isterler. Dolayısıyla kotu ve olumsuz duygulardan da korumak isterler. Keşke cocuklarımızı hep anne karnında tutabilsek ve onları orda tum kotuluklerden ve kotu duygulardan koruyabilsek... Elbetteki bu imkansız. Olumsuz duygular yokmuş gibi davranarak, cocuğumuz da eğer biz soylemezsek hic oğrenmez veya hissetmez diye birşey soz konusu olamaz. Fakat toplumdaki genel eğilim boyle olduğu icin anne babalar da oyle davranmak durumunda hissederler. Cocuğumuzun da “iyi yetişmesini, olumsuz duyguların sahibi olmasını” istemeyiz. Hic uzulmesin, kızmasın, kıskanmasın isteriz. “Bizim cocuklarımız kıskanclık nedir bilmezler, birbirlerini hic kıskanmazlar” deriz. Sanki kıskanclık tamamen insani bir duygu değilmiş de kimse hissetmezmiş veya “hic kıskanmaz” dersek cocuğumuz boyle bir duyguya sahip olmazmış gibi... Bu şekilde davranmak aslında oldukca tehlikeli bir durumdur. Bir sure sonra cocuğumuz butun olumsuz duygularını reddetmeye başlayabilir. Bu duyguları yokmuş gibi davranmaya başlar. Olumsuz duyguların sorumluluğunu hissetmez ve bunlardan hep başkalarının sorumlu olduğunu duşunur. Orneğin arkadaşını kıskanan bir cocuk kıskanclığını dile getirip te bunu annesiyle paylaşamazsa, kıskandığı arkadaşını birşeyler bulup hep suclamaya başlar. Boylece arkadaşıyla arası bozulur. Oysaki bu duygunun farkında olan bir cocuk bunu annesiyle paylaşıp rahatlayabilir ve daha sonra icinde hissettiği şeyin nedenini anlayıp, arkadaşını olur olmaz sebeplerle suclamayı bırakır. Başka bir ornekte, arkadaşının tiyatroda başrol almasını kıskanan bir cocuk eğer bu duygusunun farkında olamazsa, bu guclu duyguyla bir şekilde başa cıkabilmek icin “zaten ben o rolde hic olmak istemezdim” diyerek rasyonalize edebilir. Olumsuz duygularını sahiplenmeyen bir cocuk yetişkin olduğunda bile buna devam eder ve sadece “iyi ben”in varolduğunu duşunur. Kotu ve olumsuz duyguların kendine ait olmadığını duşunmeye devam eder. Dolayısıyla hem kendini ve tabiki başkalarını da iyi ve kotu yonleriyle “sadece insan oldukları” gerceğiyle kabul etmekte zorlanır. Boylece ic catışmalar yaşayabilir, sağlıklı ilişkiler surdurmekte zorlanır. Hatta bu durum kişilik bolunmelerine kadar varabilir
Toplumda olumsuz olan duygular fazla kabul gormediği icin ve olumlu duygular daha fazla kabul gorduğu ve takdir edildiği icin, olumlu duygular daha fazla paylaşılır, coğu zaman olumsuz olanlar yokmuş gibi davranılır. Kişiler olumsuz duyguların farkında olmazsa, onları incitemez diye duşunur. Oysa duygular olumsuz olsa da vardırlar ve tamamen insanidirler ve onlara sahip olmak tamamen normaldir. Duyguları gostermemek ve duyguların iletişimine kapalı olmak hem fiziksel hem de psikolojik olarak sağlıksızdır. Bir cok psikosomatik (psikolojik kokenli fiziksel rahatsızlıklar) hastalığın altında ustu kapatılmış duygular bulunmaktadır.