Şuphesiz ki gunumuzde cocuklar artık daha cok imkana sahip. Eski donemlerde yeteri kadar beslenemeyen, eğitim goremeyen ve daha az onemsenen cocukların yerini gunumuzde el ustunde tutulan, en guzel oyuncakların alınıp, en iyi okullara gonderildiği 'modern cocuklar' aldı. Kaydedilen bu ilerlemede daha bilincli anne-babaların rolu buyuk.
Tum bu olumlu gelişmeler, cocukları rekabetin daha yoğun yaşandığı gunumuz dunyasına hazırlıyor. Daha bilgili, daha zeki ve daha donanımlı olarak yetişen bu cocuklar ailelerin rehberliğinde bebekliklerinden itibaren eğitim almaya başlar. Fakat tabloya daha yakından baktığımızda ailelerin bu durumdan pek de memnun olmadığını goruyoruz. Sanılanın aksine sağlanan tum bu imkanlara rağmen cocuklar daha mutsuz.

İngiltere'de 2006 yılında iclerinde baş piskoposun da bulunduğu cok sayıda uzman, 'modern hayat cocuklar arasında daha fazla depresyona yol acıyor' (Abbs ve ark.) başlığı adı altında ortak bir bildiri yayınladılar. Sebepler arasında ise modernizmin getirdiği bireysellik ve guvenlik korkusu olan obsesif kulturlerin olduğu goruluyor. Cocuklar artık cocukluklarını yaşayamaz duruma geldi. Kendi cocukluklarıyla kıyaslayınca ebeveynler durumu daha iyi anlasa gerek.
Eskiden cocuklar gunun buyuk bir kısmında (başlarına ciddi birşey gelmediği surece) sokakta olurlardı. Ozgurce oynanan oyunlar, keşfedilen kucuk dunyalar ve kimi zaman edilen kavgalarıyla cocuklar yeni deneyimler kazanır ve hayata kendilerini farkında olmadan hazırlardı. Gunumuzde ise okuldan kursa, kurstan eve gelen; evde de surekli televizyon ve bilgisayar başında sanal dunyaları keşfeden yapay dunyanın gerceklikten uzak cocukları bulunuyor.
Modern yaşamın kaygı verici sonuclardan biri olan doğa eksikliği bozukluğu (nature deficit disorder) ekran bağımlısı cocuklarda goruluyor. Modern hayat coğunlukla gorsel duyuları kullandığı icin (TV, bilgisayar ekranı) diğer duyular koreliyor. Bu durum cocukların kendilerine yabancılaşmaları nedeniyle hislerinde azalmaya, dikkat bozukluğuna ve yuksek oranda fiziksel ve duygusal hastalıklara sebep oluyor (Louv, 2005).
Cocuklar icin tum bu yapılandırılmış ve ozgurlukten uzak zamanlar, onları yaratıcılıktan uzak olan dar bir alana hapsediyor. Guvenlik (ya da guvensizlik) takıntısı olan ebeveynler bu durumdan oldukca memnun. Cunku herşey tam onların istedikleri gibi: kontrol altında!
Psikolog David Elkind'e gore cocukların doğuştan gelen merak, yaratıcılık ve hayal gucleri bizim oluşturduğumuz yuksek teknolojik ve ticari dunyanın yanında sonuk kalıyor. Oyunun gucu, herkesin ulaşabileceği bol ceşidi olan yapay oyuncaklar tarafından yok ediliyor. Ve mutsuz cocuklar daha da mutsuz oluyor sonrada uyumsuz davranışları olan sorunlu ergenler haline geliyorlar. Yapılan araştırmalar bu ergenlerin diğerlerine gore daha cok alkol tukettiğini, uyuşturucu kullandığını, yaşına uygun olmayan cinsel davranışlara sahip olduğunu ve kavgaya karıştığını gosteriyor (Margo, 2006).
Peki ailelerin ne yapması gerekiyor?
Aile ile birlikte zaman gecirmek cocukların ruhsal gelişimi icin son derece muhimdir. Sevgi, merhamet, saygı gibi soyut kavramlar ilk anne-babadan oğrenilir. Bu sebeple ebeveynler cocuklarının merak ettikleri ya da ihtiyac duydukları bu kavramları kendi aile değerlerine gore cocuğa vermelidir.
Aile her zaman oncelikli olmalıdır. Sosyal ilişkilerin fakirleştiği gunumuz yaşantısında cocuklarla birlikte aile olarak vakit gecirmek, en az eğitim, sosyal aktivite ya da diğer etkinlikler kadar onemlidir.
Aşırı korumacı olmak ve cocuğu yerine herşeyi duşunmek sanılanın aksine cocukların gelişimi icin zarar vericidir. Onları daima birine bağımlı, kendine guvenmeyen ve sorunlarla başetme becerisi olmayan bir bireye donuşturur. Aileler cocuklarına guvenmeli ve onlara kendi kararlarını verirken fırsat tanımalıdır. Elbette bu demek değildir ki onları tek başlarına başıboş bırakmalı; ebeveynlere duşen gorev cocukları geleceklerine hazırlamak ve onlara gerektiği yerde ve gerektiği şekilde yol gostermektir.