Gecen hafta bir anne-baba ile goruştum… Cocuğu icin cırpınan, onun geleceği icin kendisini feda etmiş bir anne-baba… Baba biraz sert mizaclı olsa da 3 cocuğunu da cok sevdiğini soyluyor. Anne ise kuralcı, titiz…

En buyuk oğulları 17 yaşında, lise oğrencisi.

Delikanlı derslerinde cok başarılı olmasa da okulda takdir edilen bir oğrenci. Ufak tefek haylazlıkları anne-babasına şikÂyet olarak iletilse de, bu yaşa kadar hep sevilmiş oğretmenleri tarafından.

Benden yardım isteme sebepleri ise bundan bir sure once cocuğun evde cinnet gecirmesi. Kırmış dokmuş her yanı. “Neden?” diye sorduğumda anlatmaya başladılar…

O gun, okul cıkışı bir grup arkadaşıyla kavga etmiş cocuk. Eve geldiğinde “Niye uydun onlara, sonra da dayak yedin” diye once annesinden fırca yemiş. Akşam da babası “Sen de onlara vursaydın, elin armut mu topluyordu! Karşıma gecmiş bir de kadınlar gibi ağlıyorsun!” diye aşağılayınca, cocuk, gozyaşlarını silerek odasına atmış kendini… Yarım saat kadar suren bir sessizlikten sonra, odadan gelen bir cığlıkla evdekiler şok gecirmiş…

Evin en kucuğu olan 5 yaşındaki kızları, abisinin odadaki bağırtısından korkup annesinin kucağına sığınmış. Baba şaşkın bir hÂlde ve tereddutle odanın kapısını actığında, iceride urpertici bir manzara… Anne, “Oğlumu hic boyle gormemiştim. Masasındaki butun eşyaları yere savurmuş ve boğa gibi nefes alıyordu. Kapıyı aralayan babasına korkunc bir gozle bakıyordu. Eğer o an ufacık bir şey soylense elindeki bilgisayar hoparlorunu bize fırlatabilirdi herhÂlde…” diye yaşadıkları o anı tarif etti.

Baba, “Hocam, oğlum sessiz bir cocuktur aslında. Tamam, bazen her evde olduğu gibi bizde de sesler yukselir, ofkemize yenik duştuğumuz anlar olur ama boyle bir şeyle ilk defa karşılaştık.” dedi.

Babanın soylediği bir cumle bana cok şey ifade etti: “Sessiz bir cocuktu aslında...”

Cocuklar sessiz değildirler ki… Cok konuşurlar. Yaşama sevinci ile doludurlar. Okulda ne oldu bittiyse anne-babasına anlatmak icin fırsat kollarlar. Bitmek tukenmek bilmeyen bir heyecanları vardır iclerinde.

Bilmem haberlerde denk geldiniz mi, birkac gun once, İstanbul Esenler’de bir ilkokulda 14 yaşındaki kız, okulun 4. katından aşağı attı kendini. Şukur ki olmedi. Yaşama tutunabildi.

Bu genc kızı da cevresindekiler “aslında sessizdi” diye tarif ediyorlar…

Ya da Amerika’da işlenen okul cinayetlerinin zanlılarına bir bakın isterseniz. “Aslında sessiz bir cocuktu” dediklerini duyacaksınız.

Değil işte… Cocuk fıtratının bir gereği olarak değil de ceza ve baskı ile, yasak ve engellemeler ile “bunun hesabını vereceksin” ile derin bir sessizliğe burunuyorsa, yetişkinler, bu sessizliği “Maşallah bizim cocuk sonunda akıllandı” diye karşılamak yerine “Acaba cocuğumuz kendisini ifade etmekten vaz mı gecti?” diyerek kendilerini gozden gecirmelidir…

Bana gelen delikanlı ile konuşmaya başladığımda, konuşmak isteyip de yıllarca konuşamadığı şeyler boğazına geldi tıkandı. Biraz konuşacak gibi oldu. Durdu… Konuşamadı. Sonra ellerini yuzune kapatıp hıckırarak ağlamaya başladı… Gozyaşları icinde babasına olan hasretinden bahsetti. İşlerinin yoğunluğu nedeniyle babasıyla bir turlu iletişim kuramamaktan bahsetti. Annesi yanındayken bile annesine ulaşamadığından ve annesine duyduğu ozlemden bahsetti. Aile icinde konuşmaların hep ders ve odevler uzerine olduğundan, bir gun doyasıya oturup ailecek icten geldiğince konuşulamamasından bahsetti. Kendisi icin onemli olan problemlerin ya geciştirildiğinden ya da daha da buyutulerek evde yeni tartışmalara sebep olduğundan bahsetti.

Yani sizden bahsetti… Bizden bahsetti…

Bilmem sozum ne kadar tesir eder ama, eğer imkÂnım olsa anne-babalara “Cocuklarınızla konuşun” derdim… “Televizyonu kapatın, telefonu kapatın ve konuşun cocuklarınızla” derdim…

Ben bu gencle sadece konuştum…

Cıkarken sarıldı bana… “Şu an oyle rahatladım ki anlatamam.” dedi…

Dışarıda cocuklarının sorununun ne olduğunu merakla bekleyen anne-babaya, “Bir şey yok, uzulmeyin… Ama cocuğunuz ile konuşun, bol bol konuşun” dedim.

Baba biraz alıngan bir ifade ile “Biz zaten cok konuşuyoruz hocam” dedi… Ben de “O zaman susun. O konuşsun.” dedim.

Cocuğunuzun derin sessizliği, size “maşallah” dedirtmesin… Bırakın cocuğunuz coşku ile konuşsun, siz de tebessum ederek dinleyin…

Zira bir terapist de bundan farklı bir şey yapmıyor...

Pedagog Adem Guneş