Bircok ebeveyn, cocuk terbiyesinin davranış oğretmek olduğunu sanıyor. Bu nedenle bircok evden duzgun dur, duzgun otur, dişlerini fırcala, erken yat, erkek kalk bağırtıları duyuluyor...
HÂlbuki cocuk terbiyesi demek cocuğa davranış oğretmek değil, onlara irade kazandırmaktır. Ve kazandığı bu iradeyle de doğru ve yanlış secimler yapabilmesi icin ona kulturunu, değerlerini, din ve ahlak kurallarını oğretmek icin rehberlik yapmak demektir.

Bakın isterseniz, bugun anne babaların cocuklarından şikÂyet ettikleri bircok olumsuz ozelliklerin, onların irade yoksunluğundan kaynaklandığını goreceksiniz.

-Bu cocuk neden akşamları oturup bir saat boyunca ders yapamıyor?

Cunku kendisini bir saat boyunca bir masada tutabilecek gucte iradesi yok.

-Peki bu cocuk neden sabahları vaktinde kalkamıyor?

Cunku kendisini yataktan kaldırabilecek iradesi yok.

-Ya bu cocuk neden bir turlu namaz kılamıyor?

Cunku kendisine gucu yetmiyor, iradesi yok da ondan.

Aslında anne babalar, cocuklarına baskı ve zorlamayla davranış oğretmeye calışırken onların iradelerini kırdıkları gibi, kendileri ile arasındaki buyulu bir bağ olan aidiyet duygusuna da zarar veriyor.

Cocuk, kendisini zorla yataktan kaldıran, soylene soylene servise bindiren, odasını toplamadığı icin aşağılayan, odevler yuzunden her gun vaaz veren ebeveynine karşı bir sure sonra sağır oluyor, ne soylerse soylesin ebeveyn cocuğa tesir edemediğini goruyor.

HÂlbuki cocuk ancak kendisini guven ve emniyet icinde hissettiğinde ebeveyn yanında duygu dunyasını geliştirir ve aidiyet hisseder.

Cocuk, kendisini sozle inciten, tehditle aşağılayan ebeveyni ile aidiyet duygusu kuramaz. Boylesi cocuklar ya dışarıda kendilerine bir guvenli liman arar ya da kendi duygu dunyalarını sevgiye ihtiyac duymayacak kadar bastırırlar.

Bu bir cocukluk dramıdır. Cocukluk doneminde duygularını bastırmayı oğrenmiş bir cocuk, yetişkinlik doneminde eşine ve cocuklarına karşı kendini bırakmışlık icinde sevgi veremez.

Bir gun aile ici sorunlarına cozum arayan genc bir cift ile goruştum. Kadın, eşinin kendisine karşı ilgisiz olduğundan şikÂyetci: Eşim, akşam işten gelir gelmez televizyon kumandasına yapışıyor ve uykusu gelene kadar televizyondan gozunu ayırmıyor.

Sonra beyefendi ile konuştum. Bakın eşiniz nasıl da sizin ilgi ve sevginize muhtac. dedim Aldığım cevap cok ilgincti: İyi de hocam, ben eşimi nasıl seveceğimi bilmiyorum ki seveyim

Bugun, aile ici sorunların temelinde, sevebilme yeteneği elde edememiş ve birbirine karşı neredeyse sevgi dilencisine donmuş eşlerin itirafları yatıyor.

Bu genc beyefendiye cocukluk doneminin nasıl gectiğini sordum. Aldığım cevap duymaya cok alışkın olduğum cevaptı: Annem hep iş guc telaşında bir kadındı. Kendisini ya mutfakta veya evin icinde bir yerlere koşturmaca icinde gorurdum. Babam ise her zaman yorgun ve uyuyan bir adamdı. Onlar beni cok sevdiklerini soylerler ama ben o sevgiyi icimde hic duyamadım. En zor durumlarımda anne babam beni hic anlamadı. Cocuk diye geciştirdiler. Geceleri tek başıma yatmaktan korkar, anneme seslenirdim. Annemin cevabı hep aynı olurdu: Gelmeyeyim yanına! Fena yaparım, yat cabuk!

Evet, yanına gelinmeyen cocukların fena yetiştiği bir ulkede yaşıyoruz.

Eğer cocuklarınızın vefasız, hayırsız olmasını, anormal davranışlarda bulunmasını istemiyorsanız, onları sevin. Hem de cok sevin. Koşulsuz sevin...


Uzman Pedagog Adem Guneş