Duyarsızlaşma bir insanın icine duşebileceği en vahim ve geri donulmesi zor durumlardan biridir. Duyarsızlık derken aslında hissizleşmeyi, cevresel etkenleri artık umursamaz noktaya gelmeyi kastediyorum. Her insanın icinde doğal olarak var olan merak kaybolur, şaşırma azalır ve unutkanlık yaşamın bir parcası haline gelir.

Hissizleşmenin en temel semptomları olarak iki kavramı goruyoruz: Unutkanlık ve şaşıramama!.. Artık Turkiye’de ne olsa şaşırırız?!.. Ne olsa bu kadar da olmaz diyebiliriz hic duşundunuz mu?

Şaşırmak en ilginc hislerden bir tanesi; hayattan beklentilerimize gercekte olanlar arasındaki farkın yarattığı bir etki olarak tanımlıyor uzmanlar. Aradaki fark ne kadar buyukse surprizin etkisi o kadar fazla, şaşırmanın derecesi o derece buyuk oluyor. İşin ozunde şaşırmak dediğimiz kavram hatalı beklenti ve tahminlerimizin doğal bir sonucu olarak yaşadığımız his.

Peki bir insan şaşırma yetisini neden kaybedebilir?!


Şaşırma dediğimiz kavramın beklentilerimiz ile gercekte olanlar arasındaki farktan kaynakladığından yola cıkarsak, birbirinin zıttı nitelikte iki ihtimal olduğunu goruruz:

• Artık hayattan bir beklenti oluşturmayı bırakmış olabilir, zaten cevremizde olanları umursamaz duruma geldiğimiz icin şaşırma yetimiz ciddi derecede azalmış olabilir.

• Artık hayattan her şeyi bekler durumda olabilir, zaten her daim gardımız yukarıda olduğundan hayatın bize sunduğu en absurd durumlar dahi bizi etkilemez hale gelmiş olabilir.

Bizde her ikisinden de biraz var diyenlerinizi duyar gibi oluyorum!..

Unutkanlık ise başlı başına bir hastalık, bazen insanın kendi deneyimlerini tekrar edememesinden bazen surekli bir deneyim bombardımanına maruz kalmasından bazen bir savunma mekanizması olarak unutuyoruz.

Televizyon izlemek insanı aptallaştırır derler, oturup da 4-5 saat aralıksız televizyon izlediğinde insan anlıyor ki bu gercekten doğru. Sanki gecici bir hafıza kaybı yaşıyorsunuz. Bir saat once ne izledin diye birisi sorsa oturup ciddi ciddi duşunmeniz gerekiyor. Ve işin garip tarafı televizyonun karşısına tam olarak bu bilincle yani en sonunda ne izlediğinize dair bir sınava gireceğiniz ve izlediğiniz her ana dikkat etmeniz gerektiği hissiyle de otursanız bir sure sonra farkına varacaksınız ki dikkatiniz tamamen dağılmış…

Bunun temel sebebi aslında cok basit. Televizyonda her an, birbirinden tamamen bağımsız programlar arasında geciş yapabilir dilediğimiz şekilde haberlerden spora, magazinden tartışma programlarına atlayabiliriz.

Dolayısıyla aslında bir televizyon programı bile izlemiyoruz, yaptığımız şey “televizyonu izlemek”..

Aptallaşmamızı tam olarak sağlayan da bu aslında. Kendimizi aptal gibi hissetmemizin ana sebebi yaşadığımız 4-5 saatlik deneyime dair gulunc derecede az hatıraya sahip olmamız, yani unutmamız. Peki neden ve nasıl unutuyoruz?

Cambridge Universitesi’nden Paul Connerton’a gore unutmanın 7 ceşidi mevcut. Bazen insanlar normal yaşamlarına devam edebilmek icin, bazen Alzheimer gibi hastalıklar ve doğal sebeplerden ancak coğunlukla elde ettiği yeni bilgiyi hafızasına kaydedecek zamanı olmadığı ve/veya yaşadığı deneyimi tekrarlama şansını yakalayamadığından unutuyor.

İşin ozeti, biz Turkiye’de artık hem şaşırma yetimizi kaybetmiş hem de unutkan insanlar haline geliyoruz yavaş yavaş… Toplumsal duyarsızlaşma dediğimiz kavram da aynen bu şekilde oluşuyor.

Surekli bir deneyim bombardımanı altında yaşayan, afallamış, şaşırma yetisini kaybetmiş ve olayları artık aynı televizyon izler gibi izleyen bir insan topluluğu!..

Sırf bu hale geldiğimiz icin bilimsel calışmalara en cok biz onem vermeliyiz. Gectiğimiz aylarda Cevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın yaptığı acıklamaları tekrar hatırlayınca, aslında tum bu duyarsızlaşmamızın tek ilacının bakanın dediğinin aksine “kalem efendisi”olmaktan gectiğini goruyoruz. Neden mi? Cunku bir insanın duyarsızlaşmadan sıyrılmaya başladığının en buyuk gostergesi duşunmeye, yaratmaya başlaması; “kalem efendisi olmasıdır”…

Ara eleman olmaya calışmak, uretmeyip sadece uygulayıcı olmak ise sadece bu duyarsızlaşmayı surdurulebilir hale getirmeye yaramaz mı?


Şu aralar dunyanın icinde bulunduğu yeni savaş hallerinin, Turkiye’de eksen kayması kavramında bir topacı bile kıskandıracak derecede yaşadığımız değişimler ister istemez bana bir suredir Amerika ve Avrupa Birliği ulkelerinin aynı konuda bağımsız olarak yuruttuğu milyar dolarlık projeleri hatırlattı.

Projelerin genel konusu, beyin araştırmaları. Amerika’da yurutulenin ismi Brain Initiative, Avrupa’da yurutulenin ismi Human Brain Project. İkisinde de temel amac beyni, icindeki noronların tum etkileşimlerine kadar simule edebilmek. Bu sayede her beyin hastalığının, her duygu ve duşuncenin oluş bicimi bulunup deşifre edilebilecek.

Olabilecek şeylerden biri de insanların yaşadığı hatıraları depolayabilmek, bu sayede bilim adamları birinin yaşadığı muhteşem bir deneyimi bu deneyimle uzaktan yakında ilgisi olmayan bir başkasına aynen yaşatabileceklerini iddia ediyorlar. Ancak ozellikle biz Turkler icin ileride geliştirilecek bu tarz bir aracın en etkili kullanımı oncelikle kendi yaşadığımız deneyimleri hatırlamak icin olur!.. Ne dersiniz?


Alıntı Sahibi; Can Gurses
Can'ın Yazdıkları | Bilim,Teknoloji ve Otesi…