Zaman gazetesi yazarı Mumtazer Turkone, Cemaat'i Haşhaşiler"e benzeten Başbakan'a oldukca sert cıktı.
Yayınlanma tarihi: 15 Ocak 2014 Carşamba
A+A-

"Derdi Cemaat değil, yolsuzluk soruşturmasından sıyrılmaya calışıyor. Dosyalar sağlam olmasa, bu kadar sağlam irade ortaya cıkmaz." Diyen Turkone, yargılamalar ile ilgili ise şoyle dedi:
"Başbakanın siyasî geleceğini belirleyecek hesaplar savaş alanlarında veya bataklıkta değil, hukukun buz gibi sakin aklının egemen olduğu yargı alanında verilecek. Terazi tartacak ve adaletin keskin kılıcı inecek ve bazı başlar yere duşecek."
İşte Turkone'nin o yazısı:
Bu tur benzetmeler, siyasetin kuru dilini renklendirir. Benzetme aşırıya kactıkca, siyasetcinin sıkıştığı dar alanla ilgili fikir verir. Siyasetcinin silahı dilidir; yaralayıcı ve oldurucu bir şekilde kullanmaya başlamışsa careler tukenmiş demektir.
Haşhaşin lafı, onur kırıcı, ağır bir niteleme. Hasan Sabbahın Alamut Kalesini siyasî alanda inşa etmek ve bu hayalî kaleye savaş acmak, olduresiye bir duşmanlığın ilan edilmesi demek. Kim kullanırsa kullansın, bu deyimi tedavule sokan, kirli bir siyasetin tarafı haline gelir. Haşhaşînler, uyuşturucu ve kadın ile genclerin beynini esir alan ve onları suikastcı olarak kullanan bir orgut. Dehşet salmak icin tenhada kıstırmak yerine cuma vakti gibi kalabalık mekÂnlarda devlet buyuklerini olduruyorlar. Suikastcı yakın mesafeden, hancer kullanarak işini bitiriyor ve sonrasında kesin olarak kacmıyor. Dehşeti buyutmek icin yakalanmasına ve paramparca edilmesine karşı koymuyor. Yaydıkları dehşet o kadar buyuk ve kalıcı ki, Batı dunyası hÂl suikast deyimini assasin yani haşhaşin kelimesi ile karşılıyor.
Siyasetcinin soyledikleri, coğu zaman maksadı hakkında sadece bir ipucu verebilir. Anlamak icin bakmamız gereken başka yerler var. Başbakan neden bu ağır hakaretleri ediyor, onur kırıcı benzetmeleri yapıyor? Kavgayı tırmandırmaya, Cemaat ile arasındaki kutuplaşmayı keskinleştirmeye niyetli. Peki neden?
YOLSUZLUK ALTINDA EZİLİYOR
Sorunun cevabını sebeplerde aramamız lÂzım. Hukumet, kendisini hedef alan ve Turkiyeyi sarsan ağır bir yolsuzluk suclaması altında eziliyor. Elindeki butun imkÂnları seferber ederek, dort taraftan kıstırıldığı bu bataklık alandan cıkmaya calışıyor. Yargıya topyekûn bir savaş acıyor. Savcıların ve soruşturma yuruten polislerin uzerinden buldozerle geciyor. Kendisini yargılayamayacak bir adalet duzeni oluşturmak icin Anayasayı yok sayarak yasa cıkartıp, yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmaya niyet ediyor. Daha once cok cektiği duşmanları ile uzlaşmaya ve eski cellÂtları olan darbecilerle ittifak kurmaya calışıyor. Elinin altındaki medyayı ve kalemleri sağa sola saldırıp-yıldıran, taciz mufrezeleri gibi kullanıyor. Ve butun bunları yaparken, yolsuzluk soruşturmasını soğutmak icin bir duşman kadrosu oluşturup, butun gunahları onların sırtına yıkıp, dikkatleri başka yone cekmeye ve rahatlamaya calışıyor.
Kadroda eksik bir duşman var mı? Dış gucler, devlet icindeki ceteler, paralel devlet, kirli ittifaklar, ajanlar, vatan hainleri... Liste uzayıp gidiyor. Yolsuzluk soruşturmasının ustu ancak bu duşmanların listesi arttıkca ve ihanet ve komplo kapasiteleri inandırıcı hale geldikce kapanacak. Boyle bir kapasite ise ancak Haşhaşinler turunden orgutlerde olabilir. Kesmiyorsa, yenileri gelebilir. Tapınak Şovalyeleri veya Hospitalierler, Rozenbergler, Farmasonlar, İlluminatiler diye ilerleyen bir liste ile yakın bir zamanda karşılaşmak hicbirimizi şaşırtmamalı. Her bir orgut, siyasetin keskinleşen dilinde sadece yolsuzluk soruşturmasının ustunu ortmek uzere gorev alacak. Peki bu zorlu gorevi başarabilirler mi?
BAZI BAŞLAR YERE İNECEK
Hic şansları yok. Haclı Seferleri cok gerilerde kaldı. Alamut Kalesi de, suikastlarla yuruyen siyaset de cokmuş vaziyette. Başbakanın siyasî geleceğini belirleyecek hesaplar savaş alanlarında veya bataklıkta değil, hukukun buz gibi sakin aklının egemen olduğu yargı alanında verilecek. Terazi tartacak ve adaletin keskin kılıcı inecek ve bazı başlar yere duşecek. Başbakanın gectiğimiz gunlerde gonderme yaptığı Anayasanın 138. maddesi, bu sefer sadece son bendi ile kimin kazandığını ve kimin kaybettiğini belirleyecek. Yasama ve yurutme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hicbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. Uygulanmayan mahkeme kararları var. Turkiye, hukukun askıya alındığı bu garip duruma daha ne kadar tahammul edebilir?
Siyasetci uslubunu keskinleştiriyorsa; toplumu kutuplaştırarak, birbirine duşman ederek girdiği badireden cıkmaya calışıyorsa herkes dikkatli olmalı. Başbakanın Cemaate duşman olmaktan bir cıkarı olamaz. Onumuz secim, tam tersine muhafazakÂr toplumun guclu kanaat onderleri ile iyi gecinmek ve sempati mesajları vermek işine daha cok gelmez mi? Demek secimi ve alacağı oyu bile tali hale getirecek capta başı cok fena dertte. O zaman insanları incitme ve yaralama sebebini başka yerde aramalı. Derdi Cemaat değil, yolsuzluk soruşturmasından sıyrılmaya calışıyor. Dosyalar sağlam olmasa, bu kadar sağlam irade ortaya cıkmaz.
Haşhaşin hakaretini kimse uzerine alınmamalı. Bin yıl oncesinin teror orgutu bile tam kadrosu ile bugun avdet etse, Başbakanın emrine girse bu yolsuzluk soruşturmasının ustunu ortemez.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/29623/Cemaat_yazarindan_cok_sert__Hashasi__cevabi.html