ZekÂ, bilgi, birikim, cesaret, gozu karalık ve guzellik.
Hepsi bir arada.
Bu son sıfattan hoşlanmayacaktır ama n’apim
cok guzel.
Emine Ulker Tarhan farklı bir guzel. Bakmaya
doyamıyor insan.
Uzun uzun incelemek istiyor.
Işık sacıyor.
Bana “Muthiş kadın ama biraz soğuk
bulabilirsin!” demişlerdi.
Hayır, hic de oyle bulmadım.
Kendine guvenine bayıldım, kendini ifade
ediş bicimine, yaptığı benzetmelere, sectiği
sozcuklere...
Ve aman Allahım nasıl cesur!
Ne duşunuyorsa soyluyor.
Takır takır! Durdurabilene aşkolsun. İcinde bulunduğumuz iklimin resmini şahane bir
bicimde ciziyor.
Acıklı halimizi gozler onune seriyor.
Ve kimseye eyvallahı yok.
Cok cok etkilendim.
CHP Milletvekili Emine Ulker Tarhan’a kadınlar ve gencler bayılıyor. Ben de onun
hayranlarından biriyim artık. Zaten aktif ama yine de insan onu daha da aktif
gorevlerde gorebilmek istiyor.
O her ne kadar “Olur mu canım oyle şey!” dese de CHP başkanlığı icin de hatta
cumhurbaşkanlığı icin de adı geciyor.
Aşkla bağlı olduğu bir kocası ve biri 28, diğeri 20 yaşında iki cocuğu var. Buyuğu
uluslararası ilişkiler okumuş, ustune “Hukuk da okuyacağım” demiş, kucuk zaten
hukuk okuyor, eşi de hukukcu, kendisi de.
“Bizde bir hukuktur gidiyor” diyor.
“Aslında sıkıcı biriyim” diye ekliyor, “Gezmeyi sevmem, seyahat etmeyi sevmem,
battaniye altında oturayım, kitap okuyayım...”
Yakında Emrah Akkurt’un kaleme aldığı bir kitabı cıkıyor.
Adı, ‘Beni bir tek şey susturabilir!’
Nehir soyleşi...
Hepinize tavsiye ediyorum, Emine Ulker Tarhan’ın tum hayatını okuyabiliyorsunuz, su
gibi akan bir soyleşi kitabı...
Bu roportaj, salı gunu devam edecek...

Neden sizi daha aktif siyasette goremiyoruz?
-Yoo ben aktif siyaset yapıyorum. Ama gorunur olmak her şey demek değil. Ben bire
bir ilişkileri seviyorum. İnsanları dinlemeyi, hukuksal konularda yardımcı olmayı,
bildiğim konularda konuşmayı. Nutuk atmayı sevmiyorum. Ayrıca, “Guc; gurultulu ya
da goz alıcı olmak zorunda değil” demiş bir duşunur ve buzdağı orneğini vermiş. Bir
de şu var: ‘Aktif siyaset’ denince algılanan on sıralarda gorunmek ya da liderin yanında
fotoğraf vermekse, ben orada yokum. Ama bu benim tercihim.

Bir hukukcu olarak, CHP’nin telefon dinleme ve kaset yontemi uzerinden siyaset
yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Telefon ve kaset siyasetini aslında AKP yapıyor. Başbakan surekli bunlar uzerinden
konuşuyor, meydanlarda sadece bunları anlatıyor. CHP eğer yontemler hukuk dışıysa,
bu yontemlerle mutabık olmadığını elbette ortaya koymalı. Yolsuzluklarla da
mucadele etmeli, bunları teşhir etmeli. AKP ortbas etmeye calışırsa, CHP ortulmemesi
icin elinden geleni yapmalı. Dinsizin hakkından imansız gelir derler ya!
Kanıtlar yeterliyse yuce divanlıktır

Başbakan’ın oğluyla konuşması iftiraysa, neden bu iftirayı somut delillerle
kanıtlayamıyor?

-Devletin tum olanakları elinde. Ama kanıtlayamıyor. Somut delil olsa meydanlara
cıkmış, her 20 kilometrede bir miting yaparak, coktan gozumuze sokmuştu.

Sizce Başbakan, soylediği gibi secimlerden birinci parti olarak cıkmazsa siyaseti
bırakır mı?

-Başbakan’ın siyaseti hemen şimdi bırakması gerekir! Cok ağır suclamalar var. Tarihe
bırakacağı isme değer veriyorsa, gorevden cekilip o suclamalardan aklanmalı, isterse
siyasete sonra donmeli.

Bu son donemde, hukuk, nasıl darmadağın edildi?
-Once ağır bir kadrolaşma donemi, bir anayasa değişikliğiyle yargıyı tamamen ele
gecirme. Muhalifleri susturmak icin ozel yetkili mahkemeleri kullanmalar, sahte
kanıtlarla acılan davalarla masumların hayatını karartmalar, medya manipulasyonuyla
yargıyı yonlendirmeler, HSYK uygulamaları, baskıları ve telefon trafikleriyle yargı
kararları verdirmeler. İhale yasasıyla surekli oynayarak, Sayıştay ve teftiş denetimlerini
engelleyerek iktidarın ve şeriklerin kÂr paylarını ve kazanclarını arttırma. Hatta futbol
kuluplerine yargı eliyle ders vermeler... Yargı bağımsızlığı kalktı, iktidarın bağımsızlığı
geldi. Her konuda bağımsız denetimsiz mutlak bir iktidar yaratmak icin yargı kullanıldı,
kullanılıyor. Bazı yargıclar da ne yazık ki, buna alet oldu, oluyor. Butun pis işleri yargıyı
kullanarak yaptılar! ‘Eski darbeci’ler, cesetsiz cinayet teknikleri yani faili mechullerle
ulkeyi yonetiyorlardı. ‘Zamane darbecileri’ ulkeyi bir cezaevi işletmesi gibi yonetmeye
soyundular. Yargı kararlarının piyasalara etkisi dışında her şey onlar icin onemsiz.
Aileler, olumler umurlarında değil...

Yargı kararlarını tanımamak ne anlama gelir? Başbakan’a Yuce Divan yolu
gozukebilir mi?

-Yargı bağımsızlığını kabul etmeyen, dava takipcisi, ihale takipcisi olduğu izlenimi
yerleşmiş bir başbakanın geleceği olamaz. O kanıtlar yeterliyse, yuce divanlık bir
adamdır artık. “Bizim gunah işleme, suc işleme ozgurluğumuz var, mudahale
edemezsiniz!” filan diyemezler. Halkın parası, kufurbaz ihalecilere pay karşılığında
peşkeş cekildiyse bunun bir karşılığı olmalı. Sokakta katledilen cocuklar icin, “Emri
ben verdim!” diyenler yargılanmalı. “Ben hukukum” diyorsanız bu tehlikeli bir
diktatorluktur. Adaletsizlik, cinayetten farksızdır. Bu cinayete, halk bir yere kadar
tahammul edebilir. Umarım yargılanır. Hem de kendi yarattığı adalet sistemi
tarafından. Ya da bir gun, yurtdışından donuşu icin bekleşen arkadaşlarını boynu
bukuk bırakmaya karar da verebilir! Bilinmez.

2000 HÂKİM ARKADAŞ!
Duşunun, Başbakan ve Adalet Bakanı, ‘sisteme transfer edilen 2000 hÂkim arkadaş’tan
bahsediyor. “Arkadaş” ne sevimli bir ifade değil mi? Oyle futursuzlar ki artık, son
kararnameyle avukatlıktan atadıkları hÂkimlerin bir kısmı AKP yoneticileri. Reza Zarrab
ve bakan cocuklarını serbest bırakan hÂkimin cifte standardına dikkat ediniz. Gezi’de
cocukları kovalayan palalıyı koruyan hÂkimle, onlarca adamın tecavuzune uğrayan
mağdur kız cocuğunu nerdeyse suclu ilan eden hÂkim ruh ikizidir. Halkı değil iktidarı
ve zihniyetini korumakla yukumludurler!

ARTIK KALABALIKLARI AŞKA GETİREMİYOR UYKU GETİRİYOR!
Yalanlarla anılan biri oldu Başbakan... Kabataş, camide icki... Butun bunlar nelere yol
actı?

-Bir yalan soylenir, ondan sonra gelen tum yalanlar, bir oncekini kapatmak icindir.
Kuralı bu galiba. Yalanı, yalanla kapatmaya calışarak oyle bir hale geldi ki, hepsine
birden kendisi de inanır oldu. Gezi olayları sırasında, ust duzeye cıkan bu alışkanlığı
incelenmeye değer bir vaka. Ama tabii hicbirimizin onun cocukluğuna inme filan gibi
bir mecburiyetimiz yok. Oslo goruşmelerinde, Kabataş olayında, “Camide icki icildi”yle,
“Polisimizi şehit ettiler”le, dış mihrak, faiz lobisi, kemirgenle filan surdu gitti. Yargı
konusunda soyledikleriyle de tuy dikti. Yalanları, duble yollar kadar oldu galiba. Ama
şurekÂsı da farksız. Baktılar ki Başbakanları yapıyor ve tutuyor, valileri, emniyet
mudurleri, yargıcları, savcıları da yalan soylemeye başladılar. Yalan soyleyen tanıklar
buldular, yalan soyleyen anketciler buldular. Guven duymuyor kimse, gundem
değiştirme gucunu yitirdi. Onu guvenilir bir adam zannedenlerde muhtemelen buyuk
bir hayal kırıklığı yarattı. Prompter’leri patlatmaya da calışsa, artık kalabalıkları aşka
getiremiyor, uyku getiriyor. Şaka değil, ozellikle gencler yolsuzlukla, adaletsizlikle
bunca yalanı soylemekle suclanan ve bunların aksini kanıtlayamayan bir adamı 7/24
hayatlarında istemiyorlar işte. Ekranda gormeye tahammul edemeyenler, cizgi film
kanallarına yukleniyorlarmış son gunlerde. Oyle sıkıcı ki, bir Egemen Bağış bile değil.
O hic olmazsa, misal hem yuruyebiliyor hem de tweet atabiliyor. Ama Başbakan tweet
de atamıyormuş!

SEN KİMSİN BAŞBAKAN?
“Başbakan’a sen kimsin ki!” diye
soruyorsunuz... Korkmuyor musunuz?

-Hic korkmuyorum. Ben haksızlık yapmaktan
korkarım ama hak ettikleri şeyleri
soylediğimden eminim. Kaldı ki, feda
geleneğine de inanırım. Acıktan meydan
okuyorum Başbakan’a, tıpkı Gezi olayları ile
ilgili Meclis’te yaptığım bir konuşmanın
sonunda soylediğim gibi, “Siz sandığınız
kadar cok, biz sandığınız kadar az değiliz!”
dedim. Başbakan, bu gunlerde olduğu gibi o
gun de kendinden olmayan, kendine
benzetemediği insanlara sovup sayıyor,
kendi olculeriyle dindar bir nesil
yetiştireceklerini soyluyordu. O zaman cıkıp
şoyle soylemiştim: “Şundan eminiz ki, biz
onlara inat, fikri hur, vicdanı hur cocuklar,
gencler yetiştirmeye devam edeceğiz! Guc karşısında eğilip bukulmeyen, guclunun
hizmetkÂrı ve uşağı olmayan, ruhu kuş gibi ozgur, sorgulayan gencler... Zihnini
tembihleyip, pasifize edeceğiniz eşyalar değil bizim cocuklarımız. Oyle kolay değil o iş!
Vesayetin kibirli temsilcilerine, mutehakkimlerine inat, inanc, duşunce ve ifade
ozgurluğunun gucunu ve onemini cocuklarımıza sonuna kadar anlatmaya ve bedeli
ne olursa olsun bu değerleri savunmaya devam edeceğiz... Ve son olarak nesiller
ustunde tahakkume meraklı bu Başbakan’a sormak istiyorum. Sen kimsin Başbakan?
Anne babalarının bile inancında, kimliğinde ve duşuncelerinde yetkisi sınırlı olan
cocuklarımız uzerinde senin ne hakkın var ki, bizim adımıza genc nesiller uzerinde hak
iddia ediyorsun! Sen kimsin Başbakan!” demiştim.

Beni susturabilecek tek şey bilgi, o da sizde yok!” diyorsunuz...
-Evet. Bilginin en buyuk guc olduğuna inanıyorum. Paradan, aşiretten, cemaatten de
buyuk bir guc. Zaten bende de bu saydıklarımdan yok. O gun Meclis’te beni
susturmaya calışıyorlardı. Hakaret etmeye başlamışlardı. Ozellikle hic tanımadığım bir
kadın milletvekili cok bağırıyordu. Ben de “Beni susturacak tek şey bilgidir, o da sizde
yok hanımefendi” deyiverdim. Bilgi, Meclis’teki iktidar koltuklarında değil!

Sizce din arac mı? Her şey guc ve para mı?
-Evet. Hem de nasıl. Dillerinden hic duşurmedikleri dini kullanıyorlar. Tum dertlerinin
para olduğu algısını değiştirmeleri artık zor. Zaten, evlerinde biriktirdikleri paralara da
bakılırsa ya dolar ya Euro. Hic oyle dindarlık gibi bir hevesleri olmadığı da goruluyor!
Hani din kardeşliği soylemleri nerede? Belli ki kardeşlikleri sadece doviz kardeşliği.
Hadi anladık Turk Lirası’nı sevmiyorlar, demek ki kendi yonettikleri ekonomiye de
guvenmiyorlar...
Bu iş bitmiştir

Başbakan konusunda ‘algı’ ne kadar değişti? Siz, eskiden onun parayla bu kadar ilgisi
olabileceğini duşunuyor muydunuz?

-Sokakta, otobuste, işyerinde herkes Başbakan’ın paraları sıfırlama hevesini, oğluna
verdiği talimatları konuşuyorsa artık bu iş bitmiştir. Eminim ki, buyuk davaları
olduğuna inandıkları ve bu yonuyle destekledikleri bir liderin, aslında gozunun
mucahitlikte değil, muteahhitlikte olduğuna uzulen iyi niyetli insanlar da vardır. Onlar
adına gercekten buyuk hayal kırıklığı. Ama benim icin değil. Yaptıkları, yapacaklarının
teminatıydı adeta. Parayla ilişkisini bilemem. Ama kotu kalpli olduğu, kendisi gibi
duşunmeyen herkesi terorist, capulcu, kemirgen, dış mihrak ilan etmesinden belliydi
zaten. Bana gore en sevdiği tarihi karakter kendisi olan, kendini secilmiş uhrevi bir kişi
gibi goren, bazıları tarafından da oyle gorulen ama aslında sıradan bir muhafazakÂrdı.
Fakat asla demokrat değildi. Oyle olsaydı, kendine itiraz eden gencleri şefkatle
anlamaya calışırdı. Polise destan yazdırmazdı. Şeffaf olurdu, başı her sıkıştığında,
rakiplerini ya da sevmediği insanları yok etmek istediğinde, “Alo Fatih, Alo Sadullah”
filan diye telefonlara sarılmazdı.

Aydın Doğan davasındaki Sadullah Ergin’le konuşma, yargıya mudahale değil mi?
-Tam montaj filan diyecek zannediyorduk ki, Başbakan goruşme yaptığını kabul etti.
Hatta “Bundan doğal ne olabilir!” dedi. Yani mudahaleden doğal ne olabilirmiş?
Kabulune gore, Başbakan’ın Adalet Bakanı tarafından bir davanın takibini istemesi, bir
dosyanın Adalet Bakanı tarafından Başbakan’a sunulması, Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Başkanı’na talimat vermek, bir davanın ilgililerini kastederek, “Bu konudaki şeyi bayağı
hassas. Bunların mahkûm olması lazım” demek bırakın yargıya mudahaleyi ceza
talimatı vermek değildir de nedir? Pek cok siyasi davada, orduya kumpas, Ergenekon,
Şike Davası’nda da aynı yontemi kullanmadıkları ne malum. Bu kayıttan sonra artık
herhangi bir davanın meşruiyeti kalmış mıdır? Bu ulkede, yargı eliyle secim guvenliği
sağlanabilir mi? Duşunun bu talimatlarla kac masum cezaevlerine konuldu kim bilir?
Ve kac suclu salıverildi kim bilir? Adalet dağıtmayı komur dağıtmakla karıştırmış
bunlar! Sadece kendilerini guclendirmek ve aklamak icin kullanıyorlar yargıyı. Biz
biliyorduk ama bu kayıtlarla, adalet bu ulkede artık kimin mulkunun, hangi villaların
temeli herkes oğrendi!

“HÂkim Alevi” nasıl bir şey?
-Bir tur boluculuk. Boluculuk sadece toprak mulkiyetciliğiyle haritalarda filan olmuyor,
“Ey Balkanlar’dan, Kafkaslardan gelenler defolun gidin, haddinizi bilin” demek de
boluculuk, “HÂkim Alevi” demek de boluculuk. Capulcu, ateist, dindar, benim turbanlı
bacım demek de... Hepsi kutuplaşmayı derinleştirir ve tehlikelidir. Hep iddia edip
durdukları gibi “Yaradılanı Yaradan’dan oturu” değil, mensubiyetinden oturu
sevdiklerinin de kanıtıdır.

Bu iktidarın gitmesini isteyen sadece cemaat mi? Uluslararası gucler sizce bu işin
arkasında mı?

-Ben uluslararası gucler ne yapıyor bilmem, bircok şey yazılıyor, ciziliyor. Ama şunu
biliyorum ki, ben ulusal bir gucum. Bu toprakların insanıyım. Tum gucumu burdan
alıyorum ve bu hukumetin gitmesini istiyorum. Ve bu hukumeti bu toprakların
insanları getirdiyse eğer, yine onlar gotursun istiyorum.

Moralsiz ve kararsız
Bazı anket sonuclarına gore AKP hızla oy kaybediyor. Başbakan şimdiden, savaş
kaybetmiş generaller gibi dağınık, moralsiz ve kararsız. Kararsızlığı, ofkesinin artışına
neden oluyor. Bu yuzden hata yapma oranı da artıyor, yalnızlaşıyor. Ama ortalıkta oyle
cok şaibeli anket sonucu var ki, ne kadar doğru bilemiyorum. AKP’nin hedefi artık
herhalde yuzde 35-38 bandını tutturmak. Yerel secimde AKP’nin başta İstanbul olmak
uzere buyuk kentleri kaybetmesi, onları cok zor durumda bırakır.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25969471.asp