Ne işim var benim AKP mitinginde?!!!
Bu soruyu soran sadece ben değilim, goruşlerimi bilen herkes aynı soruyu soruyor.
Tepemizdekinin kontrolden cıktığını ve halkımızın selameti icin cok ama cok acil bir iktidar değişimini zaruri goren onmilyonlardan biriyim...
E bilen bilir, bu konuda aktif de sayılırım.
Peki ne işim var benim buyuk AKP mitinginde?
Hemen soyleyeyim: Guvensizlik.
Gezi direnişinin başından beri devletin ve basının nasıl davrandığını cok ama cok iyi biliyorum, biliyoruz...
Tek tek anlatmaya gerek yok ama artık "gozumle gormeden" inanmıyorum.
"Bu adam bizi bize duşman etti!"
"Nasıl inanıyorlar anlamıyorum!"
"Kefen giymişler, kesin ic savaş cıkacak!"
"Adam başı 300 TL veriyorlarmış!"
Ooooo! Neler neler!
Yok aga! Ben bi bakıcam!

Taksi ile Yenikapıya kadar gittim ve gercekten inanılmaz bir kalabalıkla karşılaştım.
Hemen herkes ozel gune kiralanmış belediye otobusleri ve ilce teşkilatları tarafından kiralanmış otobuslerle gelmiş. Girerken otobus sayısı beni şaşırtmıştı ama cıkarken gorduklerim karşısında kucuk dilimi yuttum...yazacağım.
Oncelikle kitleden bahsetmek lazım. Kim bu bir milyon insan?
Onlar gormezden gelinenler...evet, bugune kadar gozumuzun onunde olan ama gormezden geldiğimiz insanlar var ya, hani farkına varmadığımız, hani iki kelime konuşmaktan sıkıldığımız...
İşte onlar...

Cocuğumuzun bakıcısı Nermin Abla...
Sitemizin guvenlik gorevlisi Kadir...
Tekstil atolyesinde gunde 12 saat sigortasız calışan Hatice...
Annesi Meliha...
Kardeşi Sanlı...
İski'den emekli Necati Amca...
Zabıta...itfaiyeci...otobus şoforu...taşeron inşaat işcisi...
Onlar işte!
Bizi ayakta tutan, "kendiliğinden" olduğunu sandığımız bir cok işi gercekte sessiz sedasız, afra tafrasız yapan insanlarımız.
Onlar "CV"si olmayan işlerin insanları...
Onlar "uzaktan" gelenler...onlar İstanbul'da denizi yılda bir kez gorenler...
Onlar birbiri ile konuşmayanlar...onlar yanlarında bir adet gazete bile getirmeyenler...
Evet hicbirinin kolunun altında bir gazete yok...bir adet bile...
Onlar telefona, internete bakmayanlar...twitter vimitter filan bilmeyenler..."selfie" cekmeyenler...
Onlar nasırlı eller...yorgun bacaklar...
Onlar talimatla bayrak kaldıranlar...itaat edenler...
Onlar beslenemedikleri icin boyu benden kısa olanlar...en son Japonya'da metroda boyle hissetmiştim...ama onlarınki genetikti, bizimkisi yetersizlik...
Hepsi can, hepsi canan! Onlar biziz.
Otobus ile geliyorlar cunku arabaları yok coğunun...
Olsa da benzine paraları yok...
Nerede ise tamamı geldikleri ilce teşkilatı tarafından sağlanan anlık veya devamlı yardıma muhtac,
Bizim "Makarnaya, bulgura oyunu satuyorlar!" diye kızdığımız, aşağıladığımız insanlar...
Ama o "Makarna" o kadar değerli ki onlar icin...cocuğu o makarna sayesinde doyuyor.

Bunu 1 liraya satılan simite, 50 kuruşa satılan suya yutkunarak bakan onlarcasını gorunce anladım.
İşte ben bunu gormek icin oradaydım.
Giriş cok karmaşık...bir milyon adamı iceri almak kolay değil...bi de haremlik selamlık dayatması olunca hic kolay değil...
Halbuki kadınlarına karşı zarifler, kibarlar, dikkatliler.
"Bayanlara yol acalım beyler!"
En sık duyduğum cumlelerden biri.
Takkelisi, cihat bayraklısı, aczimendisi de burada...burada "inancsız" olarak tabir edilebilecek kimse yok.

Polisler ekstra kibar..."Pardon, yol acar mısınız?"
Oha! Mayıs'tan beri boyle bir şeye şahit olmadım! Şaka olmalı bu!

Eğitimsiz kafalar dualistik calışıyor. Yani basit "ikilemler" cok etkili...
İyi kotu...sıcak soğuk gibi...
Recep Tayyip Erdoğan - Kılıcdaroğlu
Tayyip iyi, Kılıcdaoğlu kotu...
Tayyip akıllı, Kılıcdaroğlu aptal...
Tayyip sağlam irade, Kılıcdaroğlu curuk elma...
Acaip ucuz ve seviyesiz bir Tayyip-Kılıcdaroğlu photoshop pankartı onunde adeta cıldırıyorlar
Kahkahalar, gulmeler, fotoğraf cektirmeler.
Onlar icin AKP, CHP, MHP filan yok...
Tayyip - Kılıcdaroğlu
Melek - Şeytan
Yarım saatlik milim milim ilerleyiş ve uyduruk bir ust araması sonrası icerideyim.
Ortalarda bir yerdeyim ancak alan cok buyuk ve kursuyu gormek nerede ise imkansız. Buyuk ekranlara bakıyoruz alık alık...

Cok kalabalık...cok yoğun...omuz omuz, goğus sırt...
Tayyip Kocaeli'nden geliyor. Onu beklerken Kadir Topbaş'la, Fatih Belediye Başkanı ile filan oyalanıyor millet...şu Marmaray tunelinin uzerine inşaat izni veren var ya...o işte.
Bi de bir şarkı var yeni cıkan...calıntı olan...onu soyleyen sanatcı(!) cıkıyor, "Beni eleştirdiler taraf olduğum icin, ne var bunda? Taksim'deki sanatcılar gibi polise taş mı atsaydım, dukkan camı mı kırsaydım?!"
"Yuuuuuh!"
Yavşak denilen şey boyle bişi işte.
O insanların nerede ise hicbiri Taksim'e gelmedi...gormedi yaşananları...kendilerine yakın birisi ne derse onu doğru biliyorlar. İnternet'le ilgileri de yok...yandaş kitle medyası ne derse "He" diyorlar...
Bu tetikci yavşaklar da kendilerine verilen gorevi layıkıyla yerine getiriyor. Bu işler bittiğinde ilk hesap sorulacaklar bunlardır.
Neyse...
Oncelikle oyle coşku filan yok...cok fazla pankart filan da yok...abartılı bir kenetlenme, gozu donmuşluk filan yok...
Seviyorlar Tayyibi ama o kadar...AKP filan da yok onlar icin...bi Tayyip o kadar. Ama Tayyip dediği icin olurler mi? Oldururler mi? Ih ıh!
Bu kitleden ic savaş cıkarması cok zor...yumuşak bir kitle...bizim cesaretimiz, kenetlenmemiz, ortak hedefe yurumemiz cok daha kuvvetli seviyede. Biz oluyoruz ve daha da olmeye gidiyoruz.
Oradan bu cıkmaz...cok cok az bir kısmı icin "belki" diyeceğim, işte onlar da pala ile dolaşanlar , Berkin'in evini basanlar filan. Kitlesel bir destekleri yok.
Tayyip helikopterle dolaşırken bir heyecan oluyor, el sallamalar filan.
Tayyip kitle iletişimi konusunda onemli taktikler kullanıyor...once yukarıdan bakıyor...
Sonra helikopterden talimat yolluyor, arka kısma insan alın, dışarıda kalanlar var filan diye.
Vay be! Adam oradan bile mudahele ediyor! Kursuden iletiyorlar mesajı. Cok seviyor bu kitle bu aşağılayan davranışı!
Neden biliyor musunuz? Cunku yonlendirilmenin dışında alternatifleri yok. Hayatları boyunca hep talimat alanlar onlar...ac kalmamak icin itaat edenler. Yine aynısı oluyor.
Beyefendi cıkıyor sahneye ve aynı masalları ardı ardına anlatıyor...
Prompterdan İstanbul'un ilcelerini alfabetik sırayla okuyor...yanımdakinden bir ses "Vay be adam ezbere okuyor be!"
Prompter bir ara donuyor, bu da donuyor...15 saniye filan...yanımdakiler "Noldu?" filan diyor...
Hicbirinin aklına gelmiyor, onun o listeyi ezbere okumadığı.
Konuşma başladı...onde kadınlar var...sesi en yuksek cıkanlar ve en heyecanlılar.
Kadınlar gercekten seviyor onu...duruşunu seviyor...sesini seviyor.
Kabul etmek lazım...ben cinsel olarak uyarılmış gozler gordum orada...bu hakaret değildir. Milyon yıllık insanlık tarihinin evrimsel sonucudur...Gucu sevmek.
Oyle olmasa yuzbinlerce Fransız kadın, ulkelerini işgal eden Alman askerleri ile beraber olmazdı değil mi? Kim guclu ise o cekici işte...neyse bu başka bir hikaye...
Konuşma başlıyor...5 dakika sonra ilk hareketler...
"Bu paraleller vatan hainiii!"
"Yuuuuh!".. bir yandan yuhlayıp bir yandan cıkanlar...
Noluyo be?! Nereye gidiyorsunuz?
"Bunlar peygamberi kamyonet kasasına bindirdiler!"
"Yuuuuh!"...hoppala...onlarca insan gidiyor cıkışa doğru...
"Bu CHP zihniyeti bilmemne!"
"Yuuuuuh!"...yuzler oldu...
Ben 25-30 dakika sonra cıktım, onbinlerle beraber cıktım...
Dışarıda yuzbinler vardı!
Adam iceride boğuruyor! Millet cıkıyor!
Yahu neyin kenetlenmesi??! Bu ne?!
Girerken bir sohbet sırasında duyduklarım geliyor aklıma:
"Biz sayı cok olsun diye geldik zaten"
Olay budur...olay bir fotoğraf karesidir...onu cektirebilmek icin herkese verilen para, yardım vs aslında bu bir produksiyon masrafıdır, o kadar.
Cıkıyorum yuzbinlerle beraber...millet otobusune ulaşma derdinde.
Şimdi bir yol hayal edin...Yenikapı feribot iskelesinden, Unkapanı'ndaki tarihi sarnıca kadar...
Herhalde 5 km filan...
O yolun iki şeridinin de ağzına kadar otobus ve minibuslerle dolu olduğunu duşunun...
Cıkanları bekleyen...
Herhalde 3-5 bin civarında aractan bahsediyoruz...
"Bindirilmiş kıtalar" deyimi size ne anlatıyor?

Sonuclar:
AKP secmeninin onemli bir kısmı taraflı kitle iletişim silahlarının etkisi altında. İnternet kullanımı yok veya limitli...twitter, mivitter zaten yok, kapatılsa da dert değil...onların meselesi değil.
Fakirler...aclıkla tehdit edildiği icin oradalar...yedikleri azıcık aşı "Tayyip" veriyormuş hissindeler. O olmasa o aş gelmez sanıyorlar.
Kendileri gelmiyorlar...getiriliyorlar. Teşvikler ve taşımalarla.
Coşkulu değiller...kenetlenme durumu yok...birilerinin karar vermesini ve kendilerine soylemesini bekliyorlar. Mitinglerde surekli soyleneni tekrar etme durumu var.
Tayyibi seviyorlar ama konuşmasını bitirmesini beklemiyorlar bile. Paralel devlet, istiklal savaşı filan gercek dertleri değil.
O kadar buyuk miting meydanında doğru durust miting filan yapılamaz. Duyulamıyor, gorulemiyor. Adamın tek derdi, gazetelere "Milli İrade" fotoğrafı vermek.
Basit, zıtlıklara dayalı duşunuyorlar. Cevrecilik, demokrasi, ozgurluk filan anlaşılmıyor...kafa karıştırıyor, rahatsız oluyorlar.
Bu lanet iktidar kontrollu olarak ac ve eğitimsiz bıraktıklarını daha buyuk bir aclıkla tehdit ederek iktidarda kalıyor. İnsanlar bilincaltlarında bu korkuyu taşıyor ve bir baba edasında seviyorlar tepelerindeki tiranı. Muhtaclar...babanın eline muhtaclar...babanın arada bir kotu soz soylemesi onemli değil...veya evin diğer oğlunun ağzını burnunu kırmasına ses cıkarmak istemiyorlar. O kardeş zaten yoldan cıkmış. Dayakla uslanır belki diyorlar. Bu arada aynı baba bizim konuşmamızı da yasaklamış. Kardeşimize yaşam tarzımız ve babamız hakkındaki gercekleri anlatmamızı engelliyor. Gezi 15 gun elimizdeyken yakınlaşmanın ve kitlesindeki yumuşamanın farkına vardı ve tekme tokat daldı. Şimdi "onların gazetelerini okumayıııın!" diye anırıyor, interneti kapatıyor.
Secimden bişi cıkmaz...ama artık "Nasıl olur yaaa, nasıl hala buna oy verirler???" sorusu ile vakit kaybetmeyeceğiz. Derdimiz secim sonrası olacak. Enerjiyi sağlıklı harcamamız onemli
Kaynak : http://sarapvepeynir.blogspot.com.tr/2014/03/akp-mitinginde-bir-capulcu.html