İtalya'nın meşhur Temiz Eller operasyonunu yapan ve bircok kirli ilişkiyi ortaya doken İtalyan Savcı Felice Casson 17 Aralık operasyonları ve sonrasında Hukumet'in attığı adımları yorumladı. İki ulke arasında pek cok benzerlik olduğuna dikkat cekti.

“Demokrasiye tahammul edilemeyen rejimlerde yargı ve basından oluşan iki kontrol sistemi yok edilmeye calışılır. Bu ikili, her demokrasinin temel unsurudur.” Bu sozler, Gladyo’yu ortaya cıkararak ‘İtalyan Gladyosu’nu’ cokerten efsanevî savcı Felice Casson’a ait… Casson, kendisinin de buyuk sıkıntı yaşadığı “yargıya hukumet mudahalesi, basın ve ifade ozgurluğu, demokraside gucler ayrılığı” gibi konularda onemli uyarılar yaptı.
Turk demokrasisinin ciddi tehdit altında olduğunu soyleyen Casson, İtalya’da yaşanan benzer surecte de Başbakan Silvio Berlusconi’nin sucluları değil, tam tersine basını, polisi ve yargıyı hedefe koyduğunu vurguladı.
Turkiye’yi sarsan ruşvet ve yolsuzluk operasyonları sonrası hukumetin uygulamalarına sert eleştiriler yonelten Casson, ozellikle yargı ve basına yonelik mudahalelerin demokrasi acısından cok tehlikeli olduğunu kaydetti.

DEMOKRASİLERDE YARGI, YURUTMENİN ALTINDA OLMAZ
-Ergenekon savcıları hukumet tarafından daha once kahraman ilan edilmişlerdi; ancak 17 Aralık yolsuzluk ve ruşvet operasyonu sonrasında aynı hukumet tarafından hedef gosterildiler; hatta gorevlerinden alınıp başka alt gorevlere tayin edildiler. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu durum demokrasi acısından cok tehlikeli. Cunku demokratik ve modern bir ulkede gucler ayrılığı olmak zorundadır. Bir tarafta yurutme organı diğer tarafta yargı organı. Bu tip gucler ayrılığı Batı dunyasında mevcut. Montesquieu’nun 1700’lu yılların sonuna doğru bunu bize kazandırdığı kitabı hukukun ‘kutsal kitabı’ sayılır. Duşunun ki yargı organı yurutme organının altında olsun, bu tamamen yanlıştır. Bu, demokrasilerde değil baskıcı sistemlerde olur. Yargı, hukumetin ve politik oyunların dışında tutulmalıdır daima. Bana gore hukumetin oncesinde ‘evet’, sonrasında ‘hayır’ demesi yanlış gorunuyor. Sonucta savcıların vazifesi yasaları uygulamaktır sadece. Cunku demokrasinin en onemli ilkesi tum vatandaşların hukuk karşısında eşit olmasıdır. En uzak koydeki vatandaştan başbakana kadar herkes eşit durumda olmalıdır.

SORUŞTURMA BİTMEDEN SAVCILAR DEĞİŞTİRİLEMEZ
-Ortada cok ciddi yolsuzluk iddiaları, mahkeme kararıyla dinlenen ses kayıtları, goruntuler ve belgeler var. Orgutlu bir suctan bahsediliyor. Ancak yolsuzluk soruşturmalarını aylardır yuruten savcılar artık gorevde değil. Yeni savcıların konuya vakıf olabilmeleri ne kadar mumkun ve bu aşamadan sonra soruşturmanın sağlıklı yurumesi beklenebilir mi?
Demokratik bir sistemde duzen şu şekilde olmalı: Eğer savcılar bir soruşturma yurutuyorsa o gorevlerini tamamlamadan yer değişikliği yapılmayacağı garanti altına alınmalı. Hele ki hassas soruşturmalarda -mesela bir bakana veya hukumete yonelik olabilir- yer değişikliği asla olmamalı. Bu, gucler ayrılığının ilkelerinden biridir. Yargı bağımsız bir şekilde calışabilmeli, yurutme organı tarafından yargıya mudahale edilmemeli. Skandallar, soruşturmalar ve ağır suclamalar olduğunda dışarıdan mudaheleye engel olabilmek icin bu gerekli… Soruşturma konusuyla alakalı hic bilgisi olmayan bir savcı gelebilir ya da korktuğu icin gorevini doğru duzgun yerine getirmeyenler olabilir. Hukumet ile aynı duşuncede olanlar gelebilir. Bu durumda yargı, gorevini duzgun bir şekilde yerine getiremez.

BAŞBAKAN’IN, “GEREĞİNİ BEN YAPAYIM” SOZU, COK CİDDİ BİR SORUN
-Başbakan’ın, “(İhalelerde) Kim kime ne vermiş, bununla ilgili somut bir şey var mı? Boyle bir şey varsa bana getirin, gereğini ben yapayım.” sozunu yargı bağımsızlığı ve hukukun ustunluğu acısından değerlendirebilir misiniz?
Şoyle soyleyeyim, gucler ayrılığı ilkesince modern demokraside bu cok ciddi ve kabul edilemez bir sorun. Cunku duzenli bir devlet yasalara, rollere ve işlevlerine uymalı. Parlamento olumsuz bir şekilde hukumete mudahale etmemeli. Aynı şekilde de hukumet parlamentoya mudahale etmemeli ve yargıya uymalı. Yargı, yasalara uygun hareket etmeli ve herkese saygı gostermeli. Parlamenterler de hukumet temsilcileri de aynı şekilde… Eğer ortada bir suc varsa yargılanmalı. Yani demokrasinin ilkelerine bağlı bir şekilde bağımsız yollarda ilerlemeliler.

ADLİ POLİS, SORUŞTURMADA YARGIYA BAĞLIDIR; BİZDE BAŞBAKAN BİLE SORUŞTURMAYA MUDAHALE EDEMEDİ
-Adli kolluğun, yargının operasyon emrini yerine getirmemesini nasıl okumak lazım? Bunun sonu nereye varır? Kolluk kuvvetleri, ‘deliller yeterli değil’ diyebilir mi? Delillerin yeterli olup olmadığını değerlendirmek ‘kolluk kuvvetlerinin’ işi midir?
Aslında bu bir ic hukuk meselesi. İtalya’da neler olduğundan bahsedebilirim. Anayasa hukmune gore soruşturmaları yargı yurutuyor, boylelikle adli polisler de yerli yerinde gorev yapıyorlar ve yargının emrindeler. Hicbir adli polis ve jandarma, cumhuriyet başsavcısının emri olmadan araştırmayı yuruten yargıya mudahale edemez. Bu, soruşturmayı yurutenlerin bağımsız olmasını garanti altına almak icin yapılır. -İtalya’da bazen yaşadığımız durum- Normal bir polisin veya adli polis mudurunun, icişleri bakanının baskı ve mudahalelerine karşı koyması biraz guc. Ancak yasaya gore polis, soruşturma suresinde yargıya bağlıdır.
Yakın zamanda İtalya’da yaşanan bir vaka da var. Berlusconi başbakanken Milano’daki polislerin yasadışı bir şekilde tayin edilmelerini sağlamıştı. Yine Ruby skandalı sırasında da bu skandalın uzerini kapamaya calıştı; ama soruşturma acıldı ve 6-7 senelik bir mahkumiyet verildi. Bu, yargıya, soruşturmayı yuruten adlı polise saygı duymak demek. Oyle ki başbakan bile bu soruşturmalara mudahale edemedi, edememeli.

HSYK’NIN GOREVİ, YARGI BAĞIMSIZLIĞINI GARANTİ ALTINDA TUTMAK
-Peki HSYK’nın rolu nedir?
HSYK’nın anayasamız tarafından belirlenmiş olan cok temel bir gorevi var. Ucte ikisi hakimlerden oluşur, kalanı parlamentodan (senato ve milletvekilleri arasından). Ve bu uyelerin yargı bağımsızlığını garanti altında tutması gerekir. Hakimlerin formasyonunu gercekleştirir, kurslar duzenler, 4 yılda bir kapasite, calışkanlık ve profesyonellik acısından değerlendirme yapar. Başka bir onemli gorevi ise gorev yeri tayinlerini yapmasıdır. Adalet Bakanı ile birlikte adli makam başkanlarını atar ve ozellikle yer değişikliklerinde karar merciidir. Bu da yurutme organının mudahale etmesini engelliyor.

ATAMALARIN BAKANLIK DEĞİL HSYK TARAFINDAN YAPILMASI, YARGI BAĞIMSIZLIĞININ GARANTİSİDİR
-HSYK gorev ve yetkilerinin (atamalar, disiplin cezaları, vb.) adalet bakanına bağlanması nasıl değerlendirilmeli?
Bu, gucler ayrılığı ilkesine aykırı bir mudahale. İtalya’dan bir ornekle anlatayım. Eğer bir başsavcı, bir bakan hakkında soruşturma yurutuyorsa ve yerinden edilirse başka hicbir savcı, politikacılar aleyhinde (yolsuzlukla ilgili soruşturma, gorevi kotuye kullanma, vb.) soruşturma yapmaya cesaret edemez. Cunku o başsavcı kuzeyden guneye, Sicilya’ya atanabilir bakanın emriyle. Mesela polisler her ne kadar soruşturma yurutseler de bakanın emriyle kuzey İtalya’dan guney İtalya’ya surulme korkusu vardır.
Atamaların bakanlık tarafından değil HSYK tarafından yapılması, yargının bağımsızlığını sağlamak icin her yerde olması gereken bir garantidir. Bu, İtalya’da olan bir guvencedir. Birkac yıl once Ankara’da, adalet bakanının HSYK uzerine duzenlediği bir toplantıya katılmıştım. Oradaki iyi organize olmuş HSYK’nın okulunu da gorme fırsatı buldum. Turkiye’deki bu problemler hakkında beni bilgilendirmişlerdi. Gercek ve hakiki bir otonomi sağlayabilmek icin HSYK’nın yetkileri kesinlikle gozden gecirilmeli.

SİYASİ SORUŞTURMALARI YURUTEN TUM YARGIC VE SAVCILAR BASKIYA MARUZ KALD
-Siz Gladyo soruşturmasını yuruturken, yurutmenin benzer baskılarına maruz kaldınız mı?
Kesinlikle evet. Yalnız ben değil, siyasal iktidarı ve siyasetcileri (bakanlar, milletvekilleri) ilgilendiren soruşturmaları yuruten tum yargıclar ve savcılar bu tur girişim ve baskılar altında kaldılar. Yani bu yeni bir şey değil. Savcının konuya hakim olması, prosedur hataları işlememesi, tum belgeleri cok iyi calışması, cok titiz olması, oncelikle kendisinin yasalara uyması ve kurumsal olarak anayasal korumanın olması gerekmekte. Mesleğini gerektiği gibi yerine getirdiği takdirde, siyasal iktidar ve HSYK tarafından dokunulmayacağının farkında olmalı.

BERLUSCONİ DE AYNISINI YAPTI; SUCLULARI DEĞİL, BASINI, POLİSİ VE YARGIYI HEDEFE KOYDU
-Bu kadar ciddi yolsuzluk iddiaları, belgeleri, mahkeme kararlarıyla yapılan dinlemeler, fezlekeler varken soruşturmaların ortulmesi mumkun mudur?
İtalyan deneyiminden bahsetmek zorundayım, cunku olayları sadece gazetelerin bize yansıttığı kadar biliyorum. İtalya’da bazı bakanları ya da Başbakan Berlusconi’yi ilgilendiren soruşturmalar olduğunda zamanın merkez-sağ hukumeti tum yargıc ve savcıları engellemek icin elinden geleni yaptı. Bunları bireysel olarak yargıc ve savcıların uzerine giderek değil de (engelleme, tayin vb.) antidemokratik yasaları empoze ederek yapabildi. Berlusconi hukumetinin bu antidemokratik yasaları iki yone odaklanmaktaydı: Bir taraftan yargının ve polislerin mevcut mekanizmalarını engelleyerek, soruşturmaları, orneğin dinlemeleri kısıtlayarak engelleme cabaları… Diğer taraftan ise haberlerin yayınlanmasını onlemek icin basına mudahale cabaları…
Yani, Berlusconi bir taraftan sucluların yerine polis ve savcılara kelepce taktıran yasa tasarıları oluşturdu, diğer taraftan siyasetcilerin yanlışlarını, suclarını halkın oğrenmemesi icin basına engel koymaya calıştı. Bu demokrasi icin en olumsuz yondur. Yargının kurumsal bir kontrol olarak işlediği gibi ozgur basın da demokrasi icin cok onemli bir kamu kontrolu uygulamaktadır. Demokrasiye tahammul edilemeyen rejimlerde yargı ve basından oluşan iki kontrol sistemi yok edilmeye calışılır. Bu ikili, her demokrasinin temel unsurudur.

BAŞBAKANIN, BİR DAVA HAKKINDA ADALET BAKANINA TELKİNDE BULUNMASI KABUL EDİLEMEZ
-Başbakan Erdoğan’ın adalet bakanını bizzat arayarak, davalarla ilgili telkinlerde bulunduğu ortaya cıktı. İnternete duşen ses kaydında Başbakan, bir davayla ilgili Turkiye’nin onemli medya gruplarından birinin sahibinin “mutlaka mahkum edilmesi gerektiğini” soyluyordu. Başbakan, soz konusu ses kaydını, “Adalet bakanımdan bilgi alamayacak mıyım?” diyerek kabul etti. Yargı bağımsızlığı, hukukun ustunluğu ve gucler ayrılığı ilkesi bağlamında bu olay nasıl değerlendirilebilir?
Bu kabul edilebilir değildir. Yargı tum sucları takip etmelidir. Soruşturmaların başarılı bir şekilde sonuclanması icin soruşturmanın ilk aşamasında gizlilik yukumluluğu bulunmakta. İlişki sadece bireysel olarak yargı ile HSYK arasında olmalıdır. Sonucların başarısını temin etmek icin soruşturma aşamasında da gizlilik mutlaktır. Adalet bakanının da diğer vatandaşlar ile eşit olduğunu duşunursek, tek bir davanın sureci hakkında bilgi sahibi olma iddiası kabul edilemez. Adalet bakanı, yargının iyi işlemesini, surecleri, gerekli personel ve finansmanı duşunmek zorunda. Surece mudahale edemez.

BASIN, DEMOKRASİNİN BEKCİSİDİR; VATANDAŞIN BİLGİLENME HAKKI VARDIR
-Son olarak Başbakan, bir mitinginde ‘Twitter’in kokunu kazıyacağız’ dedikten saatler sonra Twitter, TİB tarafından “koruma tedbiri gerekcesiyle” tamamen kapatıldı. İcinde bulunduğumuz teknoloji cağında ‘yasaklar koyarak’ gercekleri/yolsuzlukları gizlemek ne kadar mumkun?
Ozgur basına mudahalede bulunmak demokrasiye tehdittir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ulkelerin ceza kanunu ve ozgur basın arasındaki ilişkiyi duzenlemek icin mudahale ettiğini ve tekrarlanan kararlarını hatırlatmak isterim. AİHM’nin Fransa’yı cezalandıran ilk kararı gizli servislerle ilgili vakadır. Bu karar, Yunanistan ve diğer Avrupa ulkelerine karşı da tekrarlandı. Francois Mitterrand’ın cumhurbaşkanı olduğu donemde yasadışı dinlemeler gercekleştiren Fransız gizli servisinin, gizli/haksız yapısıyla ilgili olan ceza davası hakkında iki Fransız gazetecinin makaleler ve kitap yazmasıydı olay… Bu haksız dinlemelerle gazetecileri, siyasetcileri, yargıcları ve vatandaşları dinliyorlardı. Bu iki gazeteci, bu yapı hakkında yazdılar. Ceza kanununu ihlal ettiler; cunku mevcut yasalara gore yazmaları suctu.
Bu gazeteciler, Fransız yasalarının en ağır cezalarına mahkum edildiler. Ama daha sonra gazeteciler, Avrupa hukukuna gore bu mahkumiyetin doğruluğunu sorgulayarak AİHM’ye başvurdular. Mahkeme, Fransa devletini mahkum etti; cunku ozgur basın, idarecilerin icraatları hakkında vatandaşları bilgilendirebilmeliydi… Basın, demokrasinin bekcisidir. Bir konu tum vatandaşların hakkını ilgilendiriyorsa vatandaşın bilgilendirilmeye hakkı vardır. Ve basın, bu tip durumlarda ceza kanununu ihlal edebilir. Cunku gazetecinin gercekleri yazma hakkı ve sorumluluğu vardır…

İTALYAN TEMİZ ELLER SAVCISI Dİ PİETRO DA TARİHÎ UYARILAR YAPMIŞTI
Felice Casson vesilesiyle Gladyo’nun ortaya cıkarılmasından sonra İtalya’da devlet-mafya ilişkilerini deşifre eden “Temiz Eller” operasyonunun unlu savcısı Antonio Di Pietro da, Turkiye’deki son gelişmelerle alakalı tarihî acıklamalar yapmıştı. Ocak ayında Cihan’a konuşan Di Pietro, yolsuzluk soruşturmalarıyla ilgili olarak AKP hukumetine cok ağır eleştiriler yoneltirken, asıl darbenin hukumete değil, yargı ve demokrasiye vurulacağını dile getirmişti. Turkiye’yi sarsan yolsuzluk operasyonlarıyla alakalı gelişmeleri yakından takip eden efsanevi savcı ile yapılan roportaj, iki ulkenin şaşırtıcı benzerliğini de ortaya koymuştu.
Hukumetin HSYK duzenlemesiyle alakalı olarak “Olum vuruşu olur” benzetmesi yapan Antonio Di Pietro, savcı ve polislerin darbe değil, devlet hizmeti yaptığını vurgulayarak, “Umarım İtalya’daki gibi bunu canlarıyla odemezler” demişti.

“DIŞ MİHRAK” UCKAĞITCILIĞINA KANMAYIN; HUKUMET MEDYASI İLE TURK HALKI KANDIRILIYOR
Yolsuzluk operasyonunun “dış mihrakların oyunu” olarak nitelendirilmesini “Bu uckÂğıtcılığın sizi etkilemesine izin vermeyin” diye sertce eleştiren unlu savcı, “Bana da Amerikan ajanı, KGB ajanı dediler. Biz de para kutuları bulduk” ifadelerini kullanmıştı. Son duzenlemelerle demokrasiye darbe yapılmak istendiğini soyleyen Di Pietro, savcılara “Sonuna kadar gidin, akıbetinizden korkmayın” mesajı vermişti. Ancak yolsuzluk soruşturmalarının ciddi hasar aldığını, hukumet medyası medya aracılığıyla halkın kandırıldığını vurgulamıştı. Polisin hırsızdan hızlı olması icin gerekli duzenlemelerin yapılmasının onemine dikkat ceken Di Pietro’nun “Hırsız, kendi hÂkimini secemez” vurgusu da dikkat cekmişti.
http://sozcu.com.tr/2014/gundem/temiz-eller-savcisi-demokrasiniz-tehlikede-490981/