Soma’da aynı sokakta, yan yana iki bina… İki maden işcisi baba. İki arkadaş. Biri, Allah rahmet eylesin, madende hayatını kaybetti, diğeri mucize eseri kurtuldu. Biri mezara girdi, diğeri evine donebildi… Evine donebilen de ne sevinebildi ne yaşadığına şukredebildi… Yılmaz Kızıltepe, eşi ve iki cocuğuyla minicik bir evde yaşıyor. 5 saat mahsur kaldıktan sonra kurtuldu. Kucağında yakın arkadaşları oldu. O da nasıl hayatta kaldığını bilemiyor aslında… O dehşet anlarını anlatıyor…
Siz o mucizelerden birisiniz. Patlamadan 5-6 saat sonra kurtarılan ekiptensiniz. Allah korumuş. Yaşadıklarınızı dinlemeye başlamadan, sizi tanıyalım…
-Adım Yılmaz Kızıltepe. 39 yaşındayım. Amasyalıyım. 4 yıldır bu madende işci olarak calışıyorum. Emniyet ekibindenim. Evliyim. Bir kızım, bir oğlum var. Başka ne anlatayım? Hayat şartları malum, meraklı değilim madende yerin altına girmeye. Başka bir iş bulamadığım icin mecburen burada calışıyorum. Şimdi var ya, bu olayın gurultusu bitecek, biz yine gideceğiz madende calışmaya başlayacağız. Değişen bir şey yok, iki cocuğum var, onlara bakmak zorundayım. Burası olmaz, başkası olur, ama maden bizim kaderimiz. Şimdi kıyamet kopuyor ama uc gun sonra ortalık sutliman olacak; aynı tas, aynı hamam devam edecek…
Herkes ihmalden soz ediyor, siz ne diyeceksiniz?
-İhmal olmaz mı? Var tabii. ‘İş kazası’ dediğin şey de ‘ihmal’ netice de. Ama şu an, trafonun neden patladığının cevabı yok. Kim, ne soylese boş. Tam olarak bilinemiyor, duman yuzunden yaklaşılamıyor…
Buraya kadarmış be Yılmaz dedim!
Cok feci şeyler yaşadım, yaşadık aşağıda. Şimdi gozumu kapatınca, o tanık olduğum goruntulere inanamıyorum. Nasıl hayattayım bilmiyorum. Verilmiş sadakamız varmış. Biraz da mahcubum, sevinemiyorum da tam, arkadaşlarım oldu, ben hayattayım cunku. Gonul rahatlığıyla, “Şukurler olsun” bile diyemiyorum. Yeryuzune cıkabileceğime de inanmıyordum, aşağıda 5 saatin sonunda, duman da basınca ortalığı, “Buraya kadarmış be Yılmaz!” dedim ama şansım varmış, kurtuldum…
Duman uzerimize gelmeye başlayınca, “Her şey buraya kadarmış!” dedim
En başından anlatır mısınız?
-Normal bir gundu. Kahvaltımı ettim, hanımla, cocuklarla vedalaşıp, ocağa gittim. 8 gibi aşağı indik. Her zamanki gibi işimi yapmaya başladım. Ben ‘ayak’a bakıyordum, hat hazırladık, işimiz kul vermekti; ‘ayak’ta metan vardı. İşimizi hallettik. O ana kadar bir anormallik yoktu, her şey, her zamanki gibiydi. Sonra yavaş yavaş, yer ustune cıkmaya hazırlandık. Saat tam uce on vardı, o sırada saate baktım cunku. Ucu on gece de patlama oldu…
Patlamayı duyunca ne hissettiniz…
-Anlamadım ki ne olduğunu… Başımızda Mehmet Efe adında bir muhendisimiz vardı, emniyet baş muhendisi, o, “Yangın var!” dedi, “Kimse cıkmasın buradan!” “Peki” dedik. Beklemeye başladık. Beklediğimiz yerin adı A panosu diye geciyor…
Kac kişisiniz?
-142.
O anda ne hissediyordunuz?
-Bir şey hissetmiyorsun. Ne olduğunu bilmiyorsun cunku, ne olacağını da bilmiyorsun. Oylece birbirine bakıp duruyorsun, kurbanlık koyun gibi. Bir saat gecti, iki saat gecti, uc saat gecti, dort saat gecti…
Aman Allah’ım cok fena…
-Evet. Zaman gectikce endişeleniyorsun, korkun artıyor. Ama bir şekilde paniğe kapılmaman gerekiyor. Bekleyeceksin, başka caren yok, birileri sana ulaşacak…
Patlama olduğu andan itibaren başka madencilerle iletişiminiz var mı?
-Hayır. Trafo patlayıp enerji gittiği icin, yer altı telefonlarımız calışmıyor. İletişim yok. Birbirimizle haberleşmemiz mumkun değil.
Neden? Sacma değil mi bu yuzyılda…
-Oyle ama yapabileceğimiz bir şey yok, elimizdeki telefonlar calışmıyor. Madenin icinde bir yerde, dunyadan bihaber, mahsur kalıyorsun, elin kolun bağlı. Biri gelirse seni kurtaracak, gelmezse vay haline! Ama en azından biz dumansız bir yerdeydik, oksijen soluyabildiğimiz icin şanslıydık. Fakat duman eninde sonunda gelecek, bunu biliyorsun, korkuyla bekliyorsun…
N’apıyordu insanlar?
-Herkes farklı. Bu kadar baskı altındayken, herkesin gercek kişiliği ortaya cıkıyor. Kimi daha soğukkanlı ben oyleydim mesela, kimi cok panik. İnsanlar dua ediyordu, “Allah’ım bizi coluğumuza, cocuğumuza bağışla” diyordu. Cok cok kotu bir hal. Caresiz bir durum. 5 saat sonra korktuğumuz başımıza geldi…
Ne oldu?
-Duman, yavaş yavaş uzerimize uzerimize gelmeye başladı. Bu tabii olum demek. Karbonmonoksitten oleceğiz…
O sırada insanın aklından neler geciyor?
-Cocuklarım. “Cok ufaklar be!” dedim, “Analarına kalacaklar, o kadıncağız napsın, nasıl baksın!” Bizim durumumuzda bir işciysen, olmeye de hakkın yok!
Peki sakin misiniz bunları duşunurken…
-Evet. Ama etrafta iyice panikleyen arkadaşlarım oldu. Zaten bir kısmı kucağımda oldu. Hepimizde gaz maskesi vardı, herkesi uyardık, “Aman acmayın daha!” dedik…
Niye?
-Cunku elimizdeki maskenin bir suresi var. Sadece 45 dakika seni koruyabiliyor. Sonra icindeki oksijen bitiyor. E, o zamana kadar gelmezse kurtarıcı ekip, ayvayı yedin. O yuzden duman iyice bastırınca takmak gerekiyor. Fakat bazı arkadaşlar, dedim ya paniğe kapıldı, actılar maskeleri, acıldıktan sonra mecbur kullanıyorsun, 45 dakika sonra da, gercekten ihtiyacın olduğunda havasız kalıyorsun…
Cok feciymiş!
-Evet, bilincsiz olanlar, tecrubesiz olanlar ya da paniğe kapılanlar gaz maskelerini actılar. Oysa, daha nispeten temiz bir ortamdı, cunku birazdan cehennemle karşılaşacaktık. Gercekten de gaz iyice bastırınca, erken actıkları icin bir suru insanın gaz maskesinde gaz kalmadı. Korunamadılar gazdan…
Karbonmonoktsit nasıl etkiliyor insanı?
-Cok alkol alınca, ayakta duramazsın ya, oyle oluyorsun. Yukarı cıktığımda, maskeme rağmen, ben de o haldeydim. Ve nefesin kesiliyor; kimi oksuruyor, kimi kusuyor… Tum bunlar yaşanırken, birbirimize destek olmaya, umut vermeye calışıyoruz. “Heyecan yapmayın! Cıkacağız, yardım gelecek, kurtulacağız, ailelerimize kavuşacağız…”
O an, ses mes duyuyor musunuz? Siren sesi, patlama sesi, yardım sesi…
-Yok hayır. Biz, ilk patlama olunca, ayağın gerisine gittik, gocuk tarafına. Cunku catlaklardan duman sızıyordu, etkilenmeyelim diye. O yuzden ses filan duyamadık.
Peki ya 5 saat sonra o duman, uzerinize gelmeye, saldırmaya başlayınca ne oldu…
-Geri cekildik ama… İşte o zaman ben de “Bu iş buraya kadarmış!” dedim. Herkes Allah’a yalvarmaya başladı. Kimse ne yapacağını, nereye gideceğini bilemiyordu. Nereye gideceksin zaten, dumandan onunu goremiyorsun ki. Nefeslik de duruyoruz. O duman, bastırdıkca bastırdı. O zaman mide bulantıları, kusmalar şiddetlendi. Ve gaz daha da bastırdıkca, olumler başladı. 5 kişi yanımda oldu…
Ne yapıyorsunuz o sırada?
-Birinin yanıbaşınızda hayatla bağının kopması feci bir şey. Aklı gidiyor insanın. Ve hicbir şey yapamıyorsun! Caresizlik kahrediyor insanı. Tabii bir de hayatta kalabilme telaşı var. Sadece onları biraz daha temiz bir havanın olduğu yere goturmeye calışıyorsun ki, adamcağız biraz nefes alsın. Ama olduler. Ben babamın cenazesi dışında olu gormemiştim, madende o kadar cok gordum ki, sağım, solum, onum, arkam…
Bana dediler ki, hayatta kalabilmek icin olenlerin maskelerini alıp takıyorlarmış… Gercek mi? Var mı boyle bir şey…
-Bir şey soyleyemem. Ben boyle bir şeye tanık olmadım. Bildiğim şu: Her gun beraber aşağıya madene indiğim, oturup muhabbet ettiğim, birlikte yemek yediğim arkadaşlarım oldu. Ben nasıl hayattayım bilmiyorum Oldurmeyen Allah, demek ki oldurmuyor.
Başınızdaki muhendis?
-O da elinden geleni yapıyordu. “Panik yapmayın. Duman geldikce ayağın icine geri cekileceğiz” diyordu. Biz orada, yerin altında, resmen dumanla savaştık…
Sonra nasıl oldu da kurtuldunuz? Nihayet arama ekipleri mi geldi?
-Evet. Zaten 5 dakika sonra gelselerdi bitmiştik. Goz gozu gormuyordu. Kurtarma ekibi, sırtlarında oksijen tupleriyle geldiler. Once durumu ağır olanları cıkarttılar. Burnundan, ağzından, kulağından kan gelenler vardı. Tanık olduğuklarım anlatabileceğim şeyler değil. Olumun dibine kadar yaklaştım. Tam o anda geldiler, aldılar…
Yuzunuzdeki o maskeyle yuruyebiliyorsunuz değil mi?
-Yok hayır. Maskeyi takınca, burnun kapanıyor, sıkacağı var kapatıyorsun, surekli ağızdan nefes almak zorundasın, o zaman da kalp atışların cok hızlanıyor. Oturup bekliyorsun. Onunla yuruyemiyorsun.
Calışanların yeterli techizatı, maske falan var mıydı? Yeterli eğitim verilmiş miydi?
-Verdiler ama tabii ki yeterli değil. Mesela gaz maskelerini kullanmakta acele etmememiz gerekiyordu, ama bilmeyenler kullandılar. Bedeli de ağır oldu. Ama Turkiye’de hangi konuda yeterli eğitim veriliyor ki?
Hayatınızda hic bu kadar korkmuş muydunuz?
-Hayır, olumle bu kadar burun buruna hic gelmedim. Hic bu kadar da korkmadım. Ama soyluyorum işte, cok kısa bir sure daha gelmeselerdi ben de gitmiştim.
Arama ekibi geldiğinde, “Once ben, once ben” paniği oluyor mu?
-Yok, zaten kimsenin telaş yapabilecek hali bile yoktu. Yarı baygın gibiydik. Kolumu kimin tuttuğunu tanıyabilecek halde bile değildim. Bayağı duman yemiştim. Maskedeki gaz da bitmek uzereydi, artık iyice sersemlemiştim. Sonra işte bir mucize oldu, geldiler, cıkardılar bizi. Oksijen tupuyle hava verdiler. Bir bucuk saatte de yukarı cıktık…
Dışarı cıkıp gun ışığını gorduğunuzde ne oldu?
-Tek istediğim cocuklarımı, karımı gormekti. “Seni hastaneye gotureceğiz” dediler. Ambulanstakilere, “Yok istemiyorum, evime gideceğim” dedim. Direkt eve geldim. Evin icine girerken, “Bu bir ruya olmalı” diyordum, evime giriyorum, eşime, cocuklarıma kavuşacağım. Ama aynı anda, yan binadaki arkadaşımın eşi ağlıyordu, o eşini kaybetmişti. Hayatta olduğuma sevinemiyorum bile…
Yevmiye karşılığı mitinge goturmeyi biliyorlardı
Şirketin sizce kusuru var mı?
-Bu kadar insan oldu, tabii ki ihmal var, tabii ki kusurlular. Ama kapı gibi Ak Parti var arkalarında. Başbakan savunuyor onları. Yaptığı konuşma aklama gibiydi, kefil oluyor, “Bu, normal bir kazadır. Şirketin sucu yoktur” demeye getiriyor. Oysa daha kimse, neyin ne olduğu bilmiyor, neden peşinen karar veriyor, neden onları savunuyorlar? “Madencilerin fıtratında var” dedi, kaderimiz olmek mi yani? Bir de başsağlığına gelmiş. Boyle başsağlığı mı dilenir? Bizi, yevmiye karşılığı, mitinge goturmeyi biliyorlardı. Gitmeyince de yevmiyemizi kesiyorlardı. Bu kadar ic ice bir ilişkileri var…
Doğru mu bunlar?
-Elbette. Ben orada calışıyorum. “Yarın mitinge gideceksiniz” deniyordu. Hem ucuz işci hem taşıma adamız biz. Yalan soyleyecek halim yok.
Peki 15 yaşında cocuk hikayesi…
-Yok ablacım, doğruya doğru! Ben oyle bir şeye inanmıyorum. Şirket oyle bir riske girmez, 18 yaşını doldurmayanı işe almıyor. Ama 18’inde, 19’unda, askerliğini yapmamışlar bile vardı…
Selda Kızıltepe: Allah’ım onu bize bağışla diye dua ettim
Siz Selda Hanım, eşinizle ilgili haberleri ne zaman aldınız?
-Alamadım ki. Gece 12’ye kadar perişan olduk. Patlama olduğunu calıştığım iş yerinde oğrendim. Deli gibi her şeyi bırakıp hastanenin onune koştum. 12’ye kadar orada bekledim…
Neler geciyordu o sırada aklınızdan?
-Her şey. “Allah’ım bize bağışla onu n’olur” diye dua ediyorum. Ama o sırada ambulanslar geliyor, isimler okunuyor, ıııh Yılmaz yok. Orda, caresiz beklerken oyle bir haldesin ki, olmuş olabileceğini kondurmak istemiyorsun ama saatler ilerledikce da, umudun azalıyor. Korkunc bir acıydı. Yemin ederim o bekleyiş sabaha kadar surseydi, kalp krizinden olurdum.
Sonra nasıl oğrendiniz?
-Bir arkadaşım ocağa gitmişti. “Ola ki yuzunu gorursunuz, beni arayın!” demiştim. Aradılar. “Kocan sağ. Eve git, getiriyoruz” dediler. Dunyalar benim oldu. Ben de cocuklarla eve dondum. Arabadan indiğinde Yılmaz boşluğa bakıyordu. Cok kotu bir durumdaydı. Cocuklarla sarıldık ama hala boş boş bakıyordu…
BEKLENENDEN DAHA FAZLA OLU CIKACAK
Aşağıda sizce toplam kac kişi var?
-Ne soylesem yalan. Bazen 600 kişi giriyorduk, bazen 800. Beklenenden daha fazla cıkabilir.
En cok kime ofkelisiniz?
-Kime ofkeleneceksin? Olan olmuş. Duzelecek mi sanıyorsunuz. Ben sanmıyorum, boyle devam eder bu devran, olan da bize olur. Herkes ekmek parası peşinde, herkesin bakacak ailesi var. Az once abimle konuştum, “Bir daha madene gitme!” diyor. İyi de n’apacağım? Mecbur gideceğim. “Yapacak başka bir iş varsa soyle” dedim, “İş var da gitmiyor muyum?” Burası olmaza başka maden bekler beni. O olenler de benim durumumdaydı…
BU UTANC ONLARA YETER!
Şirket yetkililerine diyecek bir şey yok. Bu utanc onlara yeter! Onlar kendilerini biliyor. Secimler olduğu zaman, parti peşinde koşturmasını, işciyi mitinglere gitmesi icin zorlamayı da biliyorlar. Belediye secimlerinde Huseyin Tanrıverdi geldi, “Yok oyunuzu bana vereceksiniz, yok şoyle yapacaksınız, boyle yapacaksınız” dedi. Soma’dan cıktı ama Manisa genelinde cıkamadı. Hepsi, yalanla siyaset yapıyorlar. İşleri gucleri insan kandırmak. Başbakan da, “Madencinin kaderi” dedi. Valla ne diyeyim… Allah’larından bulsunlar!
http://www.hurriyet.com.tr/pazar/26437658.asp
Madende 5 saat, olumle burun buruna...
Gündemdeki Konular - Haberler0 Mesaj
●3 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Gündemdeki Konular - Haberler
- Madende 5 saat, olumle burun buruna...