

Hollywood’un zihnimize neon ışıklarıyla kazıdığı Kazablanka adının gerisindeki kenti ve Avrupalıların Binbir Gece Masalları fantezisinin cisimleşmiş hali Marakeş’i gelin birlikte keşfedelim.
Havalimanındaki pasaport kontrolunde uzayıp giden kuyrukta beklerken, kara kıtanın en hareketli kavşaklarından birinde olduğumu anlıyorum. Kazablanka’daki V. Muhammed Havalimanı, kadim kentlerin pazar yerlerini andırıyor. Afrika’nın hemen her yerinden gelen siyahi yuzlerin ceşitliliği hayret verici! Aynı renkliliği kentin icinde gormek ise mumkun değil. Kazablanka, Afrikalıların coğu icin transit bir nokta olmalı. Fas’ı ziyaret eden turistlerin buyuk bir kısmı da Atlantik kıyısındaki bu bembeyaz kenti, daha egzotik duraklar icin bir geciş yeri olarak kullanıyor zaten. Biz de colun pembe şehri Marakeş’e gecmeden once, burada birkac gun kalmaya niyetliyiz.
AFRİKA’NIN MARSİLYA’SI: KAZABLANKA
Kazablanka, ismi kendisinden daha cok şey vaat eden kentlerden biri. Bu ismin hayal dunyamızı bu denli harekete gecirmesinin ardında ise unlu Hollywood yapımı Kazablanka’nın umutsuz aşk hikÂyesi yatıyor.
Şehirde, filmin en unlu mekÂnı Rick’s Bar’ın taklitlerinden gecilmiyor. Bunlar icinde aslına en uygun olanı ise gectiğimiz yıl Amerikalı emekli bir diplomat tarafından, eski kentin denizi seyreden surları uzerindeki iki katlı bir evde, Rick’s Cafe adıyla acıldı. Pazar akşamları dev ekranda filmin gosterildiği mekÂn, donem mobilyaları ve piyanisti ile filmin atmosferini yaratmayı başarıyor. Fas’ın tum kentlerinde olduğu gibi, Kazablanka’nın cekirdeğini de ‘medina’ adı verilen, surlarla cevrili eski kent bolumu oluşturuyor. Medina aynı zamanda, Kazablanka’nın doğup geliştiği yer.


Fas’ın Atlantik kıyılarındaki diğer sahil yerleşimleri gibi, burası da Portekiz etkisinde buyumuş. ‘Casa Blanca’ (Beyaz Ev) ismi de o gunlerden miras. Eskiden okyanusun yaladığı sur duvarlarının onunde, bugun doldurularak yapılmış bir sahil yolu uzanıyor. Yine de kırmızı tuğladan surlar uzerinde kup gibi yan yana dizilmiş bembeyaz evlerin manzarası, hÂl gorulmeye değer! Kazablanka’nın bir liman olarak onem kazanması, 1800’lerin ortalarına rastlıyor. O donemde Avrupa’da baş gosteren buğday ve yun kıtlığı,verimli topraklarla bağlantısı olan bu onemsiz liman kentinin yıldızının bir anda parlamasını sağlamış. Eski kent bolgesi cok gecmeden Fransız, İngiliz ve Alman tuccarların temsilcilikleriyle dolup taşmış. Bu hızlı gelişmenin sonucunda medina duvarlarının dışına taşan şehir, 1912’den sonra ise Fransız Koruma Rejimi altına girmiş. Fransızlar ulkeyi 42 yıl yonetmiş olsalar da sokak isimlerinde, kafe kulturunde, gundelik hayatta, hatta konuşma dilinde izlerine yoğun olarak rastlamak mumkun. Kazablanka’da Fransız usulu salyangoz servis eden restoranlara rastlandığı gibi, kentin eğitimli ve iş guc sahibi kesimindeki sohbetler de hÂl Fransızca yapılıyor.