Aslında her birey hem kendisi hem de cevresi icin doğal olarak bir hipnotisttir. Bir annenin cocuğuna soylediği “Yine kotu notlar getirdin, sen aptal ve gerizekalısın” sozu bir telkindir. Anne de doğal olarak bir hipnotist. Bu sozleri doğru kabul eden cocuğun bilincaltı bundan sonraki yaşamında gerizekalı olmanın gereğini yerine getirecektir. Yani cocuk yuksek bir IQ’ya sahip olsa bile “gerizekalısın” şeklinde annesinden almış olduğu telkin onun başarılı olmasını engelleyecektir. Cunku geri zekalı biri yuksek notlar alamaz. Anne de “ben diyorum zaten bu cocuk aptal” diyerek haklı olduğunu ispat etmiş olur.

Cevremize baktığımızda anne babasının, oğretmeninin, cevresinin olumsuz telkinlerinden etkilenmiş cok sayıda insan gorebiliriz.

Sadece cevremizdeki kişiler mi? Kendi kendimize soylediğimiz şeylerle de aslında hayatımızı bicimlendirmekteyiz farkına varmadan. Kendi kendimize soylediğimiz her şey doğal olarak olumlu ya da olumsuz bir hipnotik etki yaratır. Surekli başınızın ağrıdığından yakınırsanız baş ağrılarınızdan kurtulamayacağınızı garantilemiş olursunuz. Herkese her yerde uykusuzluk cektiğinizi soyluyor, her gece yatağa girip bir saat yatakta donup duruyorum diyorsanız daha uzun geceler uykusuz kalacaksınız demektir.

Hem kendi uzerimizde hem de cevremizdeki insanlar uzerinde boyle bir gucumuz varsa o zaman bu gucu olumlu yonde kullanmak gerekir. Ozellikle cocuk yetiştirirken ister anne baba olarak ister oğretmen olarak soylediğimiz sozlerin karşımızdaki kişinin bilincaltında yaratacağı etkiyi goz onunde bulundurarak konuşmalıyız.

Cocuğumuza onu aşağılayıcı, guvenini kırıcı sozleri surekli olarak soylersek eninde sonu onu guvensiz, başarısız biri haline getirecek guce sahibiz. Ote yandan onu başarılı, daha akıllı, daha guvenli, kendisine ve cevresine daha yararlı bir insan olarak yetiştirmek de bizim elimizde. Cocuğun olumlu davranışını pekiştirerek, hata yaptığında kişiliğini değil davranışını eleştirerek bunu başarmamız mumkun.

Kendimize ve cevremize verdiğimiz telkinlerin yanı sıra, hepimizin hayatında yaşadığı doğal olarak oluşan hipnoz hallerine şoyle bir goz atalım.

Cok onemli bir yolculuk icin sabah saat beşte kalkmanız gerektiğinde saati kurduğunuz, ama saat daha calmadan uyandığınız oldu mu?

Giyinirken bacağınızda bir morluk gorup, “acaba ben bacağımı nereye carptım, hic fark etmemişim, cok acımış olmalı” dediniz mi? Aslında ağrı acı duyusu hep aynı şekilde oluşmasına rağmen aklımız başka bir yerdeyken demek ki acıyı fark etmiyoruz.

İş cıkışı arabayla evinize giderken “yol ne cabuk gecti, ne zaman eve geldiğimi anlamadım” diye duşunduğunuz oldu mu? Muhtemelen gozunuz yoldaydı ama dikkatiniz ic dunyanıza yonelmişti.

Heyecanlı bir kitap okurken ya da televizyon seyrederken evdekilerden birinin size seslendiği ama sizin duymadığınız sonra da “kac keredir sesleniyorum niye cevap vermiyorsun” dediği sizin de “ ne zaman seslendin hic duymadım” dediğiniz zamanlar oldu mu?