1. DIŞ GEBELİĞİM
Ne yazık ki, anneliğe giden yolda herkes cok şanslı olamıyor. Kimi kolayca hamile kalıp, henuz hazır olmadığını hissederken, kimi de bu uğurda yıllarını harcıyor. Kimileri ise benim gibi, iki duyguyu bir arada yaşıyor…
Evliliğimizin ikinci yılında, henuz ilk denemede, hamile olduğumu oğrendim. Bu harika haber, beraberinde bir korkuyu da getirdi. Anne olmaya gercekten hazır mıydım?
Bir gun, bu yuzden vicdan azabı cekeceğim aklıma bile gelmezdi…
Yirmi kişilik bir arkadaş grubumuz vardı. Yarısı evli, yarısı hala bekÂrdı ve henuz hicbirinin gundeminde cocuk sahibi olmak yoktu. Bir eğlence mekÂnında onlarla bu guzel haberi paylaştık ve icimde buyuyen mucizeye “kucuk fasulye” adını taktık. Kadehler kaldırdık benim minik “fasu”me. Grupta ilk defa biri bebek sahibi olmak istemişti, grubumuz boyut atlamıştı.
‘Fasu ’ zarar gormesin diye o gece alkol almadım, ayakta fazla durmadım. Hamile olduğum gerceğine kendimi iyiden iyiye kaptırmış halde, bu yoğun ilginin tadını cıkarmaya başladım. Artık anne olmaya hazır olduğuma emindim.
Ertesi gun, altı haftalık hamile bir anne adayı olarak, eşimle birlikte doktora gittik.
Doktor keseyi goremedi. Kandaki BHCG oranı da, haftasına uyumlu değildi. Doktor, dış gebelikten şuphelendiğini, iki gunde bir BHCG baktırmamız gerektiğini ve bir hafta daha beklememizi soyledi. O zamanlar, başıma geleceklerden oyle bihaberdim ki, ne internete girdim, ne de dış gebeliği araştırdım.
Gece yarısı, dayanılmaz bir mide bulantısı ve baş donmesiyle uyandım. Soluğu klozetin başında aldım. Neredeyse kafamı icine sokup orada uyuyacaktım!
Biraz rahatlayınca, surune surune ama “tatlı bir tebessumle” yatağa dondum. ‘Annelik ne kadar kutsal ’ diye gecirdim icimden, ‘Dayanılmaz bir mide bulantısı ama nice anne buna aylarca katlanıyor ’. Eşime donup ‘Kese oluşuyor herhalde, ne tatlı bir duygu! Bu mide bulantısının sonunda oyle guzel bir şey bekliyor ki bizi, gecelerce uyumadan surunmeye değer ’ dedim safca… Ve yarı huzurlu bir uykuya daldım.
Bir muddet sonra, inanılmaz bir sancıyla yeniden uyandım. Sanki karnıma bıcaklar saplanıyordu ve biri ic organlarımı deşiyordu. Karnım şişmeye, acı dayanılmaz hale gelmeye başladı… ve her yer karardı.
Gozlerimi actığımda, tepemde onlarca insan vardı ve yatırıldığım doğum katında, dunyaya gozlerini yeni acan bebeklerin ağlamaları yankılanıyordu. Koridorda dolaşan heyecanlı ve mutlu insanların sesleri kulağıma geliyor, ben ise odamda, kanımda yeni annelerle aynı hormon, karnımda yeni doğum yapmışım gibi bir sancı ile yatıyordum.
Annemle goz goze geldik. İcindeki acı yuzune yansıyordu. ‘En korktuğum şey evlat hasretiyle yanmandı, cok sevindim kolayca hamile kalabilmene! ’ demişti oysa, torun haberini aldığında. ‘Anne, ben acı cekiyorum ’ dedim.
Doktor geldiğinde bana o trajikomik cumleyi soyledi; “40 gun lohusasın!”… Evet, kucağı boş bir lohusaydım.
Ameliyat sabahı, hemşireler katta beni yuruyuşe cıkardılar. Kapısı acık odaların yanından gecerken goz ucuyla bakıyordum. Bebeğini emziren anneler, her odada bir kutlama havası, balonlar, susler… Benim kapım ise bomboştu. Ne kadar acımasızcaydı bizim gibilerin doğum yapanlarla aynı yerde tedavi goruyor olması. Hic kimse anlamıyor muydu bunu?
O gece olanları daha sonra kayınvalidem ve eşimden oğrendim. Eşim beni ambulansla hastaneye kaldırmış. O kadar acil ameliyata alınmışım ki, annem beni ameliyata girmeden gorememiş. Ultrasonla bakmışlar ve dış gebelik gecirdiğimi, karın boşluğumda kan biriktiğini yani ic kanama gecirdiğimi soylemişler. Tek doz Metotreksat (dış gebeliği sonlandırmak icin yapılan bir ceşit kemoterapi iğnesi) uygulamışlar ama sonuc başarısız olmuş. Daha doğrusu hormon testi sonucunu bile bekleyemeden apar topar ameliyata alınmışım. Laparoskopiyle girip, gebelik materyalini temizleyip, tupumu almadan ameliyatı başarılı bir şekilde sonlandırmışlar. Doktorların, ameliyat raporunda “gebelik materyali” diye bahsettiği, benim ve eşimin “Derin” adını vermeyi hayal ettiğimiz minik yavrumuzdu aslında.
Elimde ağır antibiyotiklerle, bir hafta istirahat etmek icin eve cıktım. Aslında, vucudumdan cok, ruhumu dinlendirmeye ihtiyacım vardı.
Ben yaşadıklarımı sindirmeye calışırken, dışarıda hayat herkes icin devam ediyordu. Arkadaşlarım, mail gurubumuzdan planlar yapıyor, hafta ici kimin evinde kızlar gunu toplantısını duzenleyeceklerini tartışıyorlardı. Canım yanıyor, kendimi yapayalnız hissediyordum.
Tum bunların neticesinde, 6 ay cocuk yasağımız başladı. Ameliyattan once vurdukları iğnenin kandan gitmesi icin en az 6 ay gerekliydi, yoksa doğacak bebekte anomaliye sebep olabiliyordu. Artık tum gunumu internet başında geciriyor, dış gebelikten sonra hamile kalabilen var mı diye araştırma yapıyor, mutlu sonla biten hikÂyeler arıyordum.
2. DIŞ GEBELİĞİM – “DOKTOR LUTFEN BANA O İĞNEYİ YAP!”
Yaşadıklarımı hafızamdan silmeye, kırgınlığımı sineye cekip, dışarıda akıp giden hayata karışmaya, arkadaş gurubuma tekrar katılmaya karar verdim.
Yurtdışı seyahatleri, mavi turlar, kıyafet baloları ile gecen 1 senenin sonunda, kendimi azıcık da olsa korkularımın ustesinden gelmiş hissediyordum. Yeniden denemeye hazırdım.
Ertesi ay hemen hamile kaldım. Şimdi “Hira”mızı bekleyecektik. Guzel haberleri saklamayı sevmediğimiz icin, yine herkese haber verdik.
Ancak, bu guzel haberle birlikte, aştığımı sandığım korkularım yine su yuzune cıkmaya başladı. Dış gebelik geciriyor olma ihtimalim var mıydı? Bunu tekrar yaşamaya gucum yeter miydi? Test sonucu BHCG cok duşuk cıkmıştı. Hemen doktoru aradım. O da değerin cok duşuk olduğunu, fakat hemen dış gebelik tanısı koyamayacağını, duşuk yapıyor olma veya sağlıklı bir gebelik geciriyor olma ihtimalimin de olduğunu soyledi.
Endişe icinde gecen iki gunun sonunda BHCG, iki katına yakın bir yukseliş gosterdi. Fakat emin olmak icin bir sure daha beklememiz gerekiyordu. Şayet değer istikrarlı yukselmezse, dış gebelikti. istikrarlı yukselirse sağlıksız bir gebelik olabilirdi (değer duşuk başladığı icin). Ya da sağlıklıydı! Kafam allak bullaktı… Kendimi caresiz hissediyordum. Net bir cevap arıyordum, ama doktor da bana ne olduğunu soyleyemiyordu. Bu kadar cok soru işaretiyle baş edemeyeceğimi hissettim. Anne olabilme arzusuyla yanıyor olmama rağmen, dış gebelikten oyle korkuyordum ki, sağlam bile olsa bu gebeliği sonlandırmak istiyordum. Hayatımı kaybetmekten korkuyordum ve riskin bu kadar yuksek oluşu beni deliye ceviriyordu.
Bir anda doktora cocuklar gibi yalvarmaya başladım. Doktor 2 gun daha beklememi onerdi ama imkÂnsızdı. İğneyi olmazsam o gece tekrar ic kanama gecireceğimi duşunuyordum, bir saat daha bile bekleyecek tahammulum yoktu. Deliler gibi ağlıyordum. Doktorum da artık yapabileceği pek fazla bir şey kalmadığından beni iğneyi vurulmam icin acil katına yonlendirdi.
Acildeki hemşire iğneyi eczaneden almamız gerektiğini belirtti. Annem ve kayınvalidemle yana yakıla iğneyi aramaya başladık. Bir eczaneye girdik yok, oteki eczaneye girdik yok, neredeyse bağımlı olduğum bir ilacı arıyormuşum gibi titreyerek arıyordum iğneyi. Sonunda bulduk ve ben iğneyi yaptıkları anda gercekten derin bir oh cektim!
Oh cektim, cok istediğim, icimin yandığı, delilere donduğum evladımın sağlıklı olması ihtimalini bile goz ardı ederek kemoterapi iğnesiyle hayatına son verdiğime. Oh cektim, aferin bana! Kendi hayatımı kurtarmıştım!
İğneyi vurulduktan iki gun sonra ve 1 ay boyunca her iki gunde bir kanda BHCG baktırmaya devam etmek zorundaydım. Cunku bebeğin rahimde olma ihtimalinin olduğu gibi, dış gebelik olma ihtimali de hala gecerliydi. Dış gebelik maalesef bazen tek bir doz iğneyle sonlandırılamayan, iceride embriyonun herhangi bir parcası kalırsa, yapıştığı yerde buyumeyi başarabilen, tupu patlatabilecek ve ic kanama gecirtebilecek olan bir saatli bombaydı! Hala bu korkuyla baş başaydım! İceride olma ihtimalinin verdiği vicdan azabı da cabasıydı! Uykularım kacıyordu. Doğru mu yapmıştım?
Ucuncu bir goze ihtiyacım vardı. Farklı bir doktora gitmeye başladım. İki gunde bir ultrasona giriyor, keseyi bir yerlerde gorur muyuz diye bakıyorduk. Arada birkac kemoterapi iğnesi daha oldum. Cunku hamilelik hormonu kanımdan bir turlu gitmek bilmiyordu.
Bir ayın sonunda doktorum ‘Mujdemi isterim ’ dedi! Keseyi, gecen dış gebeliğimi gecirdiğim tupumde gormuştu! Yaşadığım nasıl bir vicdan azabıysa, o sırada cok mutlu oldum. Ertesi gun acil ameliyata alınacaktım, artık tupumu aldırmaktan başka carem yoktu. Mutluluk icinde huzun, huzun icinde mutluluk, mutluluk icinde bir daha huzun, iniş cıkışlar yaşıyordum. Ruhumu nasıl sağlam tutabileceksem, o kadar sağlamdım işte!
Ertesi gun gozumu actığımda yine yeni doğan katındaydım. Bebek ağlamaları ve kutlamalar eşliğinde, tek tupunu aldırmış, tescilli, %50 kısır bir kadın olarak uyandım yeni hayatıma.
UMUTLAR İYİCE TUKENİYOR…
İkinci gebeliğimde olduğum iğnelerden dolayı altı ay korunmamız gerekliydi. Bu donemde, evlat sahibi olma isteğim, korkularımı yenmeye başladı. Dış gebelikten korkmadan, bebeğime giden yolda savaşma gucumu toplamaya başladım.
Yasağın bitmesine bir ay kala, kendimde değişiklikler hissetmeye başladım.
O zamanlar internette o kadar cok araştırma yapıyordum ki, dış gebelik sebeplerinden birinin de Klamidya enfeksiyonu olabileceğini okumuştum. Doktora şuphelerimden bahsettim. Bana boyle bir şeyin mumkun olmadığını, iltihap mevcutsa, pelvik ağrılar cekeceğimi ve bunu fark etmememin mumkun olmadığını soyledi. Fakat ısrarcı davrandım ve bir kultur testi yaptık. Sonucu bir hafta sonra doktorum bana telefonda verdi. Klamidya ’ydım!
Başımdan aşağıya kaynar sular dokuldu. İnternette de bu enfeksiyon ilerlerse, bebek sahibi olma olasılığını tamamen yok ettiği yazıyordu. ‘Niye tum bunlar hep benim başıma geliyor? ’ diye duşunmeye başladım. Omuzlarımın cokuyor, kendime guvenim, anne olma umidim gittikce tukeniyordu. Bana belli etmemeye calışsa da, eşim, yaşının ilerlediğini duşunuyor ve bir an evvel baba olmak istiyordu. Kendimi yaşananlardan sorumlu hissediyor, bu yukun altında eziliyordum.
Durumdan tamamen emin olmak icin, rahim filmi cektirdik. Kalan tupumde ve rahimde enfeksiyonun yaratmış olduğu bir tahribata rastlanmadı. Uzun suren bir antibiyotik tedavisi gordum. Onume cıkan taşları ne kadar temizlersem temizleyeyim, yolumun kirlenmesine engel olamıyordum. Anne olma isteğim, gittikce bir takıntı haline geliyordu.
Eşimle, biraz olsun unutabilmek adına seyahate cıkmaya karar verdik. Kafa dinlemek icin gittiğimiz bu yerde ucuncu gun, grubumuzdan ilk hamilelik haberini aldık. Arkadaşım adına cok sevindim ama aldığım haber evlat hasretimi depreştirmedi dersem, koca bir yalan soylemiş olurum…
Haftada en az bir kez telefonda konuştuğum arkadaşımla, konuşmalarımız bu gunden sonra bıcak gibi kesildi. Belki benimle konuşacak bir şey bulamıyor, tıkanıp kalıyordu. Kendimi ‘eksik ’ hissediyor, bu duyguyla nasıl baş edebileceğimi bilmiyordum.
TUP BEBEK 1. TRANSFER
Arkadaşlarıma dertlerimi anlatmaktan korkuyor, onları sıktığımı duşunuyordum. Zaman zaman kabuğuma cekiliyor, zaman zaman kendimi ‘iyi ’ olduğuma inandırmaya calışıyor, rol yapıyordum. Dışarıdaki hayata adapte olamasam da, “mış” gibi yapıyor, cıkıp eğlenmeye devam ediyordum.
Henuz farkında değildim ama, aslında beni en cok ‘iyiymiş gibi davranmak ’ yoruyordu.
Uzun bir ara verdikten sonra, tup bebeğe başlama kararı vermek benim icin cok zor olmadı, cunku bu yolla cocuk sahip olma umudum normalden fazlaydı. Bunu konuşmak bile icime sımsıcak bir umut yayılmasına sebep oluyor, bir yandan da ‘Ya olmazsa ’ diye korkuyordum. Tek umudum kalmıştı, onun da yitip gitmesine dayanamazdım.
İnternetten yaptığım araştırmalar sonunda, Fulya ’daki unlu bir tup bebek kliniğinde karar kıldım. İceri adım attığımda, buyuk bir kalabalıkla karşılaştım. Umudum yine yeşermişti. Bunca insan yanılıyor olamazdı ya? Artık etrafıma gulucukler sacıyor, ışıl ışıl parlıyordum. İlk muayenede her şey cok guzeldi. Doktoruma gore şansım gayet yuksekti. Yalnız Klamidya enfeksiyonunun tekrardan aktif olup olmadığına bakılması gerekliydi.
Birkac gun sonra sonuc geldi. Enfeksiyon aktifti… Yeniden 30 gun surecek bir antibiyotik tedavisine başladık.
Enfeksiyonun temizlenmesinden hemen sonra, kısa protokolle ilk tup bebek tedavimiz başladı.
Adetin ikinci gunu yumurta geliştirici iğnelere başlayacaktım. Klinikte elime onlarca iğne tutuşturdular. Kendime nasıl iğne yapacağımı anlattılar. Teoride işi kaptım ama kendime ilk iğneyi batırmaya karar vermem ve eylemi gercekleştirmem dakikalarca surdu. Yapamadım… Ellerim titredi ve karnımdan birkac damla kan aktı. Bembeyaz gomleğim kan lekesiyle kirlenmişti işte! Cocuk sahibi olabilmek icin, gomleği kan lekesi olmayanlara ozendim! Moralim bozuk olduğundan canım iyiden iyiye yanıyordu. İlk iğnemden sonra saatlerce ağladım..
Eşimle oyle buyuk bir aşkla evlenmiştik ki, tum bunların bizi yıpratabileceği aklımızdan bile gecmemişti. Herkes, yaşadıklarımıza rağmen ayakta kalan evliliğimize oyle gıptayla bakıyordu ki, icimizde kopan fırtınalardan, yaşadığımız iniş cıkışlardan kimsenin haberi yoktu. Aldığım hormonlardan, duygularım bir iniyor bir cıkıyordu. Bir an bir koşede kıvrılıp ortadan kaybolmak isterken, bir an coşkudan kontrolumu kaybedecek hale geliyordum.
Opu (yumurta toplama) gunu sanki Nişantaşı ’na arkadaşlarla gezmeğe gidiyormuş gibi giyindim, sacıma fon cektirdim. İcim kıpır kıpırdı. Doktor beni gorduğunde yuzu parladı. Ne kadar da pozitiftim. 10 yumurta toplanmıştı. Anesteziden ayıldığımda herkese allahaısmarladık derken “cocuklarıma iyi bakın, size emanetler!” dedim.
Ertesi gun minnoşlarımdan haber geldi. 10 yumurtadan 5 ’i dollenmişti.
Embriyoyu 5. Gun, yani blastokist aşamasında koyacaklarını umarken, ikinci gun klinikten ani bir telefon geldi. Embriyolardan yalnızca biri dorde bolunmuştu. Diğerlerinin bolunmeleri duzgun değildi. Acil transfer yapılması gerekiyordu cunku dışarıda yaşayacak kadar guclu ve kaliteli değillerdi. Beşinci gun, guclenmiş ve %60 tutunma şansına sahip bir embriyoyu rahime koymaktansa, 2. Gun zayıf, %20 tutunma şansı olan bir embriyoyu transfer edecek olmaları moralimi iyice bozmuştu. İş yerinden apar topar cıktım, annemi aradım ve yola koyuldum. Transfer yapılmadan once sinirlerim iyice bozulmuştu, neden ikinci gun transfer olacak diye ağlayıp duruyordum. Embriyom henuz, fallop tuplerinden gecme aşamasındaydı! Konuyu acıklığa kavuşturması icin embriyoloğu odama yolladılar. Gozlerimden yaşlar akıyordu. Transfer icin idrara sıkışık olmak gerekiyordu ve bu bile sinirimi bozuyordu artık! Bir gecelik bir zevkle anne olabilenlere ozenim iyice depreşiyordu boyle anlarda! Neden bu kadar canım yanmak zorundaydı! Artık icime koyacakları embriyonun benimle kalmayacağından adım gibi emindim.
Transfer masasına oturduğumda, gozum hicbir şey gormuyordu. Stresten dolayı canım cok yanıyordu. Eve donduğumde kimseyle tek bir kelime bile etmedim. Yatağıma yatıp dinlenmeye koyuldum. Beşinci gun tekrardan işe başladım. Ama calışmam mumkun değildi. Gunler gecsin ve test gunu cabucak gelsin istiyordum. Hamileymişim gibi dikkat ediyor, ağır ağır hareket ediyordum. Bu bile hayatımı boş yere kısıtlıyormuşum hissine kapılmama ve sinirlenmeme sebep oluyordu!
Test gununu beklerken kilo almaya başladığımı fark ettim. Daha ilk tup bebek hormonlarından dort kilo almıştım bile! Etrafıma dehşet sacıyordum. İcimde hormonlar ve umutsuzluğun yarattığı fırtınalar kopuyordu. Sinirlerime hÂkim olamıyordum. Coğu zaman kan beynime sıcrıyordu, etrafıma saldırıyordum.
Transferin onuncu gecesi ateşim 38 ’e cıktı ve sıtmalandım. Tir tir titriyordum. Eşime beni ısıtması icin sarılmasını rica ettim. Vucudum bir şeylere tepki veriyor gibiydi. Karnımda olduğunu hayal ettiğim miniğime bir şey olacak diye cok korkuyordum. Gece yarısı hemşireyi aradım ve hemen ateş duşurucu ilac almamı soyledi. Geceyi bu şekilde atlattık.
İnternette, aynı klinikte transfer yaptırmış kızlarla hic goruşmemiş olmamıza rağmen, gercek hayattaki dostlarımızdan daha iyi anlıyorduk birbirimizi. Tek yurek olmuştuk, test sonucumuzu bekliyorduk. Aramızdan ilk transfer olan arkadaşımızdan negatif haberi aldığımda, gozlerimden akan yaşlara hÂkim olamadım. Onu hic tanımıyordum, ama cok iyi anlıyordum. Yaşı benden buyuktu ve fazla zamanının kalmadığını duşunuyordu. Yola beraber cıkmıştık ve ben ilerlerken onu yol kenarında bırakmış gibi hissediyordum.
Cok gecmeden ben de negatif haberi aldım. Buyuk umutlarla başladığım tup bebek maceram, oncekilerden daha uzun, daha zorlu bir yolculuk olacaktı. İğneler ve aldığım hormonlar gunden gune psikolojimin sağlam kalan yerlerini kemiriyor, beni “ben” olmaktan cıkarıyordu.
TUP BEBEK 2. TRANSFER
Doktorum telefonda, dondurulmuş embriyolarımı cozup takip eden ilk Âdetimle birlikte sağlıklı olanı bana transfer edebileceğini soyledi. Aldığım hormonlardan ve yaşadığım hayal kırıklığından oturu, halim kalmamış da olsa, ara verecek sabrım da yoktu. Bir an evvel anne olmak istiyordum. Gozumu karartıp, hemen kabul ettim.
Adet olur olmaz ostrojen bantlarına başladım. ‘Umarım bu son hormon yuklenişim olur ’ diye duşundum. ‘Ha gayret ’ diyordum kendime, ‘biraz guc toplayıp yola devam! ’ Doktorum da dondurulmuş tedavisinin bazen daha başarılı olabildiğinden bahsedip beni umutlandırmıştı. Yumurta toplama işlemi rahmi yorabiliyordu. Ve akabinde yapılan transfer bu yuzden tutmayabiliyordu.
Gunlerce ostrojen bantlarını kullanıp, heyecanla transfer gununu beklerken, transferden birkac gun once kanda bir hormona bakıldı. Progestan hormonu yeteri kadar yukseliş gostermediği icin transferim iptal olacaktı. Hemşireyi dinlerken yanaklarımdan aşağıya yaşlar suzuluyor, kalbim ağrıyordu.
Durumuma cok uzulen hemşire, bir iki gune testi tekrar etmemizi onerdi. Bir sonraki test guzel cıktı fakat transferin iptal olacağı endişesiyle butun moralim altust olmuştu bir kere. Yaşadığım bu olay yuzunden, transfer gunu cok sinirlerim cok bozuktu. Transfer masasından kalkarken doktorun yuzu asıktı. Sanki tutmayacağını baştan biliyordu. Bir şeyler ters gitmişti. Ağlayarak eve dondum. Kapıdan girer girmez anneme boşuna bana hamileymişim gibi davranmamasını, tutmadığından emin olduğumu belirttim.
Buna rağmen, 2 hafta sonra araba kullanırken oğrendiğim negatif test sonucu, beni yine tepetaklak etti. Arabamı sağa cekip, yuzum kıpkırmızı olana kadar ağladım, bağırdım. “Allah ’ım! Neden Ben!?”
Doktorum, durum değerlendirmesi icin yaptığımız goruşmede, kalan tek tupumu alması gerektiğini, klamidya enfeksiyonunun rahimden temizlenmiş olmasına karşın tupte hala mevcut olduğunu ve bu enfeksiyonun rahme yerleştirilen embriyonun tutunmasını engellediğini duşunduğunu belirtti. Normal yolla hamile kalma şansımın hayat boyu elimden alınacak ve %100 tescilli kısır olacaktım. Bu buyuk haksızlıktı! Hayat bana cok acı bir oyun oynuyordu ve ben bu oyunda yoktum artık! Oynamak istemiyordum… Yıllar once minik kedimin tuplerini bağlattığımda, eve geldiğinde nasıl bunalıma girdiğini hatırladım. O bir kediydi sonucta ama hisleri vardı, ne buyuk bunalıma girmişti demek ki! Eve donduğumde, ona bu duyguyu yaşattığım icin ağlayarak binlerce kez ozur diledim. Zavallı minik kedicik. Ben sana ne yapmıştım boyle?!
Doktorumun onerisini kabul etmedim. Anne olamadığımda kendimi nasıl yarım bir kadın gibi hissedeceksem, hic tupum olmadığında da aynı hissedecektim. O odadan omuzlarım cokmuş ve yaşlandığımı hissetmiş olarak cıktım.
TUP BEBEK 3. TRANSFER
Anne baba olma arzumuza bir muddet ara vermeye karar verdik. Artık arkadaşlarımla dışarı cıkmak da kafamı dağıtmıyor, onlarla paylaşacak ortak konu bulamıyordum. Guncel hayattan, ayakkabılardan, cantalardan bahsetmek bana cok uzaktı. Eski Merve gitmiş, yerine bambaşka bir Merve gelmişti.
Anne olma arzum, bir istekten cok saplantı haline gelmişti. Bir muddet sonra yeni doktor arayışına girdik. En azından oteki tupumu almadan hamile kalmama yardımcı olabilecek bir doktor arıyordum. Birkac doktor bunun mumkun olduğunu belirtti. Bu doktorların arasından secim yapmam gerekiyordu. Hepsine medikal hikÂyemi ozetleyen tum testlerimin bulunduğu kalın dosyamla gittim. Dosyamı inceledikten sonra farklı onerilerde bulundular. Nihayet, aralarından bir tanesiyle yoluma devam etme kararı adım.
Ağlayarak hikÂyemi anlatırken beni susturmayı denemedi. Sonuna kadar dinledi. Ne kadar zordu işi… bir suru yureği yaralı kadınla hem fiziksel hem psikolojik anlamda uğraşıyordu. Bana daha once tuplerinde hidrosalphenks (bir ceşit iltihap) olan bir kadına, tupunu almadan iğne ile enfeksiyonu cekerek, nasıl transfer gercekleştirdiğinden ve hamile kalmasına yardımcı olduğundan bahsetti. Yeniden bir antibiyotik tedavisiyle halledebileceğini duşunuyor ama olmaması ihtimaline karşın da beni uyarıyor, canımı acıtmadan, tatlı bir dille bana izah ediyordu. Bu sefer gereken tum testlerin yapılmasını istedim. Bir kez daha boşa kurek cekmek istemiyordum.
İlk once histereskopi yapıldı. Histereskopi ameliyatım cok guzel gecti. Narkozdan ayıldığımda, ufak bir polipim olduğunu ve onu temizlediğini, bu sebepten bu gune kadar gebe kalamamış olma ihtimalimin olduğunu oğrendim. Arkadaşlarım ziyarete geldiğinde, narkozdan artık keyif alarak uyandığımı soylediğimde gulduğumuzu hatırlıyorum.
Bunca senedir neden cocuk sahibi olamadığımızı araştırmak icin artık bir takım genetik testler yapılması gerekiyordu. Tam 7 tup kan verdim.. Test sonuclarının gelmesi 1 ayı buldu. Bende kan pıhtılaşması (mutasyon) olduğu saptandı. Bu sonuclara istinaden bundan sonra hematolog gozetiminde tup bebek yaptırmama karar verildi.
Bilgi icin Test Sonuclarım:
MTHFR -A1298C heterozigot tasiyici Faktor II (Prothrombin) Heterozigot tasiyici MTHFR C677T Heterozigot tasiyici
Gebe kalırsam, gebeliğim suresince her gun kan sulandırıcı iğne kullanacaktım. Doktoruma gore bu hamile kalmayı engelleyen bir problem olmaktan ziyade, gebelik suresince anne icin hayati risk anlamına geliyordu. Yani bu iğneleri bende kan pıhtısı atmaması icin kullanacaktım.
İnternette bu konuyla ilgili okuduğum senaryolar cok ağırdı! Onlarca kadın bu sebepten ileri gebelik haftalarında karınlarında bebeklerini kaybetmişlerdi. Şimdi artık sadece hamile kalamamaktan değil, karnımdaki bebeği doğuma yakın bir anda kaybetmekten de korkar olmuştum.
Tum bunları yaşadığım surecte, gruptan uc arkadaşımızın daha hamilelik haberini aldım. Hepsi adına ayrı ayrı sevinsem de, aldığım her hamilelik haberiyle, ozguvenimden bir parca daha kopup yitiyordu. Bir kadın gibi hissetmiyordum kendimi artık. Onlarla olmak, giyinmek, gezmek, bana zevk vermiyordu. Aksine acı cekiyordum. Eşim bıkmadan, usanmadan bana destek olmaya devam ediyor, anlayışından hicbir şey kaybetmiyordu.
Bir akşam eşim, grubun erkekleriyle dışarı cıkacaktı fakat beni evde bırakmak da istemiyordu. Boylece giderken yanında beni de goturdu. Erkek erkeğe muhabbette cok eğleniyor, kızları gormek cok canımı acıtıyordu.
Gecenin ilerleyen saatlerinde restorana kızlar da geldi. Yuzumun halini gorunce, aralarından birinin kız kardeşi kulağıma eğildi ve duymak isteyeceğim en son cumleyi kurdu. “Uzulme bu kadar n ’olur, bir gun senin de olur”. O an, bunu onun biliyor olmasına, bunu bana soyleyebilmesine, bu cumleye, bunu nerden duyduğuna, tum bunlara ne kadar ama ne kadar sinirlendiğimi ve kırıldığımı kelimelerle ifade etmem mumkun değil.
Yaşadıklarımın uzerimde yarattığı baskıyla, karakterimde inişler cıkışlar yaşamaya başladım. Bu olay, beni arkadaş gurubumdan tamamen koparmaya başladı. Benim de bulunduğum whatsapp grubunda miniklere takma isimler takıyorlar, en doğal hakları olan mutluluklarını paylaşıyorlardı. Fakat benim buna dayanacak gucum yoktu. Ne bunu benim onlara yapmaya, ne de onların bana bunu yapmaya hakkı vardı! Onlar bu guzel duyguyu doya doya paylaşma hakkına sahiptiler. Ben de acıma acı katmamak adına bir muddet hamilelerden uzak durma hakkına! Kendilerine guzel bir mesaj yazarak izin istedim ve guruptan gecici bir sureliğine şu mesajla ayrıldım.
“Arkadaşlar sizinle cok guzel yıllar gecirdik. Şimdi cok guzel bir duygu yaşıyorsunuz ve bunu grubumuzda doya doya paylaşmak en doğal hakkınız. Yalnız ben kolay gunler gecirmiyorum, yaşadıklarımı en iyi sizler biliyorsunuz. Hamileliği uzunca bir sure kafamdan atmam gerektiğine karar verdim. Koşulların bu şekilde olmasına ve bu sebepten, yani hamile olduğunuz icin sizlerden ayrı kalacak olmama, mutluluğunuzu paylaşamayacak olmama cok ama cok uzgunum. Allah hicbirinizi evlat hasretiyle sınamasın ve hicbir zaman beni anlamak icin hissettiğimi hissetmek zorunda kalmayın. Umarım donduğumde sizleri bıraktığım gibi bulurum. Hepinizi cok seviyorum”
Yıllardır surekli birlikte olduğum grubun kızlarının hamile kalması değil de, benim bulunduğum koşul sebebiyle onlardan artık uzak kalmak zorunda olmam icimi acıtıyor, otekileşmem cok ağrıma gidiyordu. Onlarla aynı anda hamile olsam, hicbir şey boyle olmayacaktı.
Sosyal hayatta olduğu gibi, iş hayatımda da verimliliğimi kaybettim. Calışanlara sebepli sebepsiz bağırıyordum. Ben kendime tahammul edemiyordum! Progestan iğnelerinden kalcam morluk ve beze icindeydi fakat tek acıyan oram değildi! Canım kalbimdeydi.
Kendimi biraz toparladıktan ve bu durumu biraz sindirdikten sonra, yeni doktorumla, uzun bir protokolle, yepyeni bir tedaviye başladık. Uzun protokol yaklaşık iki ay suren bir tedaviydi. Yani transferin olacağı gunden 1,5 ay once hormon iğnelerimi vurulmaya başladım. Gunde uc iğne vuruluyordum. Kan sulandırıcı iğnelere ise transferden birkac gun sonra başlayacaktım.
Uzun protokol le 11 tane yumurta toplandı, bunlardan 9 ’u dollendi. Transfer gunu tabi ki yine cok heyecanlıydım. Bir muddet internette bir şeyler okumamaya karar verdim. Moralimi bozmak istemiyordum ama elimde değildi. Okumasam da bu kan pıhtılaşması olayı kafamı cok kurcalıyordu. Ya hamile kalır da, bebeğimi son aylarda karnımda kaybedersem diye korkmaya başladım. Fark ettim ki, transferden sonra hamile kalmaktan da korkuyordum! Allah ’ım nasıl bir psikolojiydi bu!
Test gunu gelip cattığında, hamile kaldığım haberini aldığımda delirecek kadar sevindiğimi hatırlıyorum! Evet biraz olumlu duşunebilseydim keşke, ama yıllardır benim başıma gelmez diye duşunduğum onca şey başıma geldi ki, “yok artık bu da benim başıma gelmez herhalde” diyemiyordum bir turlu. Sanki bu gebeliği kaybedecekmişim ve cok acı cekecekmişim hissine kapıldım ve hislerimde haklı cıktım. O gece ateşim cıktı, ilk transferde başıma aynı şey gelmişti. Tup bebekte ilk hafta duzenli BHCG kontrolu alındığından, iki gun sonra tekrar hormon testi icin kan verdiğimde sonuc belliydi. Duşuk yapıyordum.
Ucuncu bebeğimi de boylece kaybettim.
YENİLENME ZAMANI! – 4. TUP BEBEK! HAMİLELİK!
Bu işi hem kafamdan atabilmek, hem de pozitif sonuclanması icin yapılabilecek her şeyi eksiksiz yapıp gercekten son bir kez denemeye karar vermem cok uzun suren bir yolculuktu. Benim gectiğim yollardan şu an gecmekte olan canım arkadaşım! Lutfen bundan sonrasını dikkatlice oku! Bana yarayan, sana yaramayabilir. Bu konuda kimse kimseye garanti veremez ama deneyimlerimi seninle paylaşmak benim boynumun borcu!
Yaşadıkların o kadar ağır, o kadar yorucu ki… Cok iyi biliyorum ve seni tum kalbimle anlıyorum! Bu yoldan gecerken ben, kendim icin yapılabilecekleri araştırıp anne olan, sonra da koşeye cekilen olmak istemiyorum! HikÂyemin başını, sana acı vermesi icin değil, durumumun ne kadar vahim olduğunu ispatlayabilmek, sonunun iyi olduğunu aktarabilmek ve umut verebilmek icin paylaştım. Senin durumun benden daha umitsiz de olabilir, ama hicbir zaman Allah ’tan umudunu kesme. Hic olmayacak dediğimiz şeyler bazen oluyor. İcinden “benim durumum imkÂnsız” diyorsan da oku. Belki, bununla yaşayabilme ve baş edebilme gucunu de bu hikÂyenin bir yerlerinde bulursun…
Bir anneler gunu sabahıydı. Eşim ve annesiyle birlikte kahvaltıya gittik. Genc anneler kucaklarında bebekleriyle gelmişlerdi. Gozlerim dolu dolu, eşimin ve kayınvalidemin bana acıyan bakışları eşliğinde, boğazımda lokmalarım duğumlenirken, yanımda calışan birinden bir mesaj aldım.
“Merve Hanım! Bu son yalnız gecireceğiniz anneler gunu! Buna yurekten inanıyorum ve hissediyorum. Gelecek sene bu gun, bebeğinizle birlikte, anne olarak kutlayacaksınız bu gunu. Siz yureği cok temiz bir insansınız ve Allah bunu mutlaka mukÂfatlandıracak. Sizin kucağınızı boş bırakmayacak. Sizin icin hep dua ediyorum”.
Cok duygulandırdı beni deli kız. Kahvaltımı etmeye devam ettim sessizce, icime akan gozyaşlarımla. Boğazım duğum duğum.
İnternetten tup bebek grup terapilerini araştırmaya başladım. En iyi psikologları arıyor, benimle aynı duyguları paylaşan birileriyle konuşmaya ihtiyac duyuyor ama bir turlu ‘tup bebek grup terapisi ’ duzenleyen bir klinik bulamıyordum. İş yerinde calışanlar gozumun icine bakıyor, uzerimde olan işleri bitirmem icin bekliyorlardı. Ama benim işe odaklanmam mumkun değildi. Tum gun internette araştırma yapıyor, bir cıkış yolu arıyordum.
Derken unlu yazar Seda Diker ’in hikÂyesine rastladım. O da uzun bir yoldan gecmiş, doktoru 6. tup bebek denemesinde ona cocuk sahibi olamayacağını, kısır olduğunu soylemişti. O da benim gibi bu yolda arkadaşlarını kaybetmiş, son tup bebek denemesinde hamile kalmış, tekrar arkadaşlarıyla arasını duzeltmişti. HikÂyesini okuduğumda kendime cok benzettim. Demek bir tek ben bu yollardan gecmiyorum, bunları bu kadar ağır yaşayan herkesin sosyal hayatında daralma oluyordu.
Seda Diker ’i aradım, mailler attım ama bir turlu ona ulaşamadım. Bana seans yapmasa da olurdu, onunla oturup bir saat konuşmak bile bana cok iyi gelecekti ama mumkun değildi. Ancak birkac ay sonraya randevu verebiliyorlardı ve benim o kadar bekleyecek gucum yoktu. En yakın arkadaşıma Seda Hanım ’ın ismini vermeden cabalarımı anlatırken, bana, adını sordu. Seda Diker dediğimde, anne tarafından kuzeni olduğunu soyledi. İkimizde telefonda şaşkınlıktan kalakaldık. Haftalardır randevu almaya calıştığım kişi, hayattaki en yakın arkadaşımın kuzeniydi. Hemen arkadaşım devreye girdi ve bana acil randevu alındı.
Seda Diker ’in odasına girdiğimde ona, onunla sadece konuşmak istediğimi, bana hikÂyesini baştan sona anlatmasını rica ettim. Dinlediğimde gordum ki, o da cok uzun ve zor bir yolculuktan gecmiş, psikolojisi yıpranmış, hatta yaşadıkları bankacılık kariyerine bile son vermesine sebep olmuştu. Fakat sonra başına gelen bu olay sayesinde hayatına yeni bir kariyer doğmuş, bebeğini kucağına almıştı.
Seanslarımınızın sonunda, ondan aldığım enerji ve guc sayesinde, ofisinden, yuzumde kocaman bir gulumseme ile hafiflemiş ve rahatlamış halde cıktım. Benim icin buyuk tecrube olan son seans, kendimi yeniden iyi hissetmeme buyuk katkıda bulundu.
Bu surec icerisinde, sinirimi en cok bozan tutumlardan biri de, insanların başkalarının hikÂyelerini anlatırken “kafasından attığı gun hamile kaldı” cumlesini sarf etmesiydi. Soylemesi cok kolaydı ama bu arzuyu icimden atmam mumkun değildi! Bir gun birini bu sebepten parcalayacağım diye cok korkuyordum.
Fakat yaşadıklarım beni bu noktaya getirivermişti sonunda. Uzunca bir sure cocuk denemek istemiyordum. En azından “mış” gibi davranıyordum! BekÂr arkadaşlarımla gece cıkmaya, alkol almaya, eğlenmeye başladım. Yaşadıklarımı aklımdan atmamın tek yolu, tekrar ‘bekÂr ’ gibi davranmaktı cunku evli olduğumu hatırladığım an cocuk isteğim depreşiyordu. Evli olmayan arkadaşlarımla kız kıza geziyor, iciyor, eğleniyor, alışverişe cıkıyor, bir anda kız kıza Amerika ’ya gitme kararı alıyor, boş valizle Amerika ’ya ucup 3 dolu valizle donuyordum.
Başka biriyle evli olsaydım, bu kadar anlayış gostermeyeceğine ve şimdiye kadar coktan boşanmış olacağımıza eminim. Tup bebek denemeleri boyunca cinsel yasağımıza bile anlayış gosteren ve her zaman, her koşulda yanımda olan, desteğini esirgemeyen bu muhteşem adama ne kadar teşekkur etsem az.
Bu donemde, Prof. Kaya Ozkuş ile tanıştım. Ceşitli tup bebek doktorlarıyla da calışan Kaya Bey beni cok iyi anlıyor, destek oluyor, kendimi gunden gune toplamama yardımcı oluyordu. Sayesinde hem akupunktur ile sigarayı stressiz şekilde bıraktım, hem de gunluk hayata adapte olmayı başardım.
Goruştuğum bir beslenme uzmanına da vitamin ve antioksidan takviyesi alarak, iyileşme surecimi hızlandırdım.
Tam bu esnada hayatımın değişmesinde buyuk katkısı olan Nevşah Fidan ’la tanıştım ve Nefes Seruvenim de boylece başladı.
Genellikle bu tur aktivitelere katılmaya uşenen ben, ilk defa hic tereddut etmeden seminere kayıt oldum ve Nefes Terapisi icin Kıbrıs ’a doğru yola cıktım.
Kıbrıs ’a vardığımda otele transferimiz icin ayarlanan shuttle ’a bindim. İceride benden başka 5 kişi daha vardı. Herkese selam verip yerime yerleştim. Kimseyle konuşmak gelmiyordu icimden, sadece telefonumla ilgilenip camdan dışarıyı izliyordum. İnsanlar cok cabuk kaynaşmışlardı, ama ben kimsenin suratına bile bakmıyordum. Goz goze gelirsek benimle iki cift laf edecekler diye odum kopuyordu. Otele vardığımızda bizi koclarımız karşıladı. Seminerde toplam 35 kişi olacaktı. Oda numaramı sormak icin resepsiyona gittiğimde, hic de hoşuma gitmeyen bir şey oğrendim. Bir oda arkadaşım olacaktı! ‘Oda arkadaşı mı? ’ dedim icimden. Bunca yıl hicbir yabancıyla aynı odada kalmak zorunda kalmamıştım ama ayarlama onceden yapıldığından, elim mahkum halde durumu kabullenip odama gitmek zorunda kaldım.
Oda arkadaşım cok sıcak ve icten bir kızdı. Kıbrıslıydı. Fakat ben kimseyle konuşmak istemediğimden sadece Kryon ’un ‘Yuvaya Yolculuk ’ kitabını okumaya calışıyordum.
Nefes terapisinin ilk seansı icin toplandığımızda 35 kişi teker teker orada bulunma sebebini anlattı. Bunca yabancının ozel hikayelerini paylaştığı bir ortamın bu kadar rahatlatıcı olması cok tuhaftı. Kundalini, Transformal Nefes ve Tibet ’in Genclik Pınarı gibi insan ruhunu gencleştiren meditasyonlar yaptık.
İlk Nefes Seansında deliler gibi ağladım. Yıllardır icimde biriktirdiklerimi ağlayarak boşaltıyordum. Tum vucudum kaskatı haldeydi ve kendimi kucucuk, savunmasız bir cocuk gibi hissediyordum. Arkadaşlarımla ilişkilerim, iş hayatım, anne olmaya giden yolda yaşadığım olumsuzluklar, film şeridi gibi gozumun onunden geciyordu. Eksik bir kadın olduğumu, mutsuz olduğumu hissediyor, hissettikce daha cok bağırıp ağlıyor, nefes aldıkca bu daha derine iniyor, yureğime oturmuş 100 kiloluk yumruyu atmak icin cabalıyordum. Vucudumun kitlendiğini ve ağlamaktan icimin cıkacağını hissettiğim noktada, Koc ’um beni bacaklarının arasına aldı ve sanki onun bebeğiymişim gibi sarıldı. O dokunuş, o yoğun sevgi, icine duştuğum duygu girdabından cıkmamı ve kendime gelmemi sağladı. Gozlerimi sımsıkı yumduğum o anda, onumde sapsarı saclı, guzel bir kız bebek belirdi.
‘Ben tam ve mukemmelim ’. Surekli bu afirmasyonu tekrar ediyorduk ancak ben hala inanmakta gucluk cekiyor, ağzımı her actığımda gozlerimden yaşlar akmasına engel olamıyordum. Dorduncu gunun sonunda, bilincaltım benimle savaşmayı bırakmaya, afirmasyonu kabul etmeye başladı. Goğsumde oturan ve beni yıllardır ezen o ağırlık yavaş yavaş kalkıyor, ben tekrar nefes almaya başlıyordum.
Oda arkadaşım bana Beki İkala ’nın ‘Meleklerle Yaşamak Kitabı ’ndan bahsetti. Doner donmez bu kitabı alacaktım. Akşamları, oda arkadaşımın guzel kalbinden cıkan hikÂyelerini dinleyerek uyuyakalıyordum.
Yılların yukunu boşaltmakla gecen bir haftanın sonunda, elime verdikleri aynaya bakıp gulumsememi ve “ben tam ve mukemmelim” dememi istediler. Aynaya baktım, gozlerim doldu ama gulumsuyordum. Bir haftanın sonunda inanılmaz bir rahatlama hissettim. Aynada uzun zamandan sonra yeniden gorduğum, ”Tam, mukemmel, eksiği olmayan, cekici ve sevilen” kadına baktım! O bendim!
Ucağa bindiğimde artık anne olamasam da harika bir kadın olduğumu duşuyordum. Eve donduğumde, eşim yuzumden yayılan ışığa ve hayata donuşume inanamadı. Boyle şeylere inancı hic yoktu ama bana “Her neyse bu gittiğin, her ne yapıyorsanız orda, lutfen buna devam et, bu sana cok yaramış Aşkım” dedi.
Son dondurulmuş tup bebek tedavimi yalnızca dondurucuda kalan son embriyomu almak icin oldum. Onu orada bırakmaya gonlum el vermedi. Doktorum yuzume baktığı anda bendeki psikolojik ve fiziksel değişimimin farkına vardı. Sebebini sordu. Ona Nefes ve Akupunktur ve diğer Meditasyon maceralarımdan bahsettim. Tum gittiğim yerlerin telefonunu aldı tek tek. Hastalarına onermek istiyordu.
Transfer gunu, hastane odasında kitap okuyarak sakince bekliyordum. Sıra bana geldiğinde sıradan bir muayeneye girermiş gibi heyecansızdım. Tam hasta bakıcı beni aşağıya indirirken, elimdeki kitabı kapatırken son paragrafı okudum. Baş Melek Samuel ’in bir sozuydu; “ Hicbir şeyi kaybetmediğinizi bilin. O, her zaman oradaydı ve her zaman orada olacak siz hazır olduğunuz zaman belirmek icin. Siz gorebildiğinizde ve alabildiğinizde. Doğru zamanda, doğru şekilde. Evet, ilahi zamanlama son derece doğru, gercek. Bunu bilin, icinizi rahat tutun.” – Beki İkala ’nın kitabından alıntı. Artık o zamanın geldiğini biliyordum, aşağıda dondurucudan cıkarılmış bu meleğin benimle kalacağından emindim.
Eve geldiğimde yine kıpırdamadan yattım, ama kafamı dağıtacak, duşunmemi engelleyecek heyecanlı bir kitap okudum. Aclık Oyunlarıkitabını bitirdiğim gun test gunumuzdu. İlk defa onceden yaptırmadım, tam gununde gittim. Test sonucunu almak icin ilk defa doktorun aramasını bekledim. Doktorum telefonda cok mutlu bir ses tonuyla bana “HAMİLESİN” dedi. Sevincimi sizlere hangi kelimelerle ifade edeceğimi inanın bulamıyorum. Yaşadığım his, tarifsiz ve ancak yaşandığında anlaşılabilecek turden bir mutluluktu. O an doktoruma onun icin omrum boyunca dua edeceğimi ve onu deliler gibi sevdiğimi bağırırken, icimden gecen adağı paylaşmak istedim. ‘Durumu olmayan bir anneye, tum masraflarını karşılayarak, dondurma işlemi de dÂhil tup bebek transferi yaptıracağım ’ı soyledim. Yavrumun benimle kalması icin dua ederek telefonu kapattım.
Cok zor bir hamilelik sureci gecirdim. Hamileliğim boyunca sıtmalandım ve kanama gecirdim. Her kanamada yureğimiz ağzımızda hastaneye koşarken dua etmeyi ve bebeğimle konuşmayı hic bırakmadım. Tum hamileliğim boyunca belki onlarca kez ”bebeğim benimle kal!” demek zorunda kaldım. Son haftaya kadar bebeğim icin bir zıbın bile almadım. Yine de hazırlık yapmaktan korkuyordum. Bugun hala odasını tam anlamıyla bitirebilmiş değilim.
Neredeyse her hafta gelen kanamalar, her gun yaptığım kan sulandırıcı iğnenin bacaklarımda yarattığı ağrılar ve mosmor bezeler, baktıkca yakınlarımın yureğini parcalıyordu. 4 ay annemde yattım, sonuna doğru evime geldim. Gecirdiğim buhran yuzunden fırlattığım kumandanın izi hala annemin yatağının karşısındaki gomme dolapta durur. Anneme gittikce ona bakar, aylarca nasıl kıpırdamadan yattığımı hatırlarım.
Yaşadığım hicbir olumsuzluk ne bebeğimi kucağıma almama engel olabildi ne de ona olan aşk dolu hasretime sekte vurdu. 8 ay boyunca kıpırdamadan yatmış olmam, tuvalet ihtiyacımı coğu zaman altıma surgu itilerek gercekleştirmiş olmam, onca yaşanan psikolojik bunalımın ardından, boyle bir hamilelik gecirmiş olmam elbette benim icin cok yıpratıcı oldu. Hic de kolay zamanlar değildi. Ama hic bir zaman Allah ’a bu yuzden isyan etmedim. Her gun şukretmeyi halen bırakmadım.
Şimdi, geriye donup baktığımda, bazı şeyleri duşunerek hatırlamak zorunda kaldığımı fark ediyorum. Melina ’yı kucağıma alalı henuz 10,5 ay olmuşken, bunları unutabilmeyi başarmış ve ruhumu tamir etmişsem, bu duygunun ne kadar yuce olduğunu tekrardan anlatmama gerek yoktur diye duşunuyorum. Gercekten buyuklerin de dediği gibi; cok zor oldu ama kucağıma aldığım an gozumden mutluluk yaşları akarken, yaşadığım her bir zorluk bir anda hayatımdan cıktı gitti. Sanki onları yaşayan ben değildim.
Kan pıhtılaşmam ve ailemizdeki pıhtı oykuleri nedeniyle, epidural almam mumkun değildi. Genel anestezi ile sezaryen yaptırmak durumunda kaldım. Bebeğimi doğduğu an goremeyecek olmama ne kadar cok icerlesem de, her işte bir hayır vardır demeyi başarabildim. Doğduğu anda nefes alamadığını gorseydim, herhalde kalpten giderdim. İyi ki genel anestezi ile doğum yaptım, cunku Melina doğduğunda uzun bir muddet ağlamadı ve nefes alamadı. Mudahale ile ciğerlerindeki suyu cekmek zorunda kaldılar. Neyse ki ben uyanana kadar tum bu komplikasyonlar hallolmuştu.
Hoşgelmişti Dunyama Minik Mucizem, Cilekli Dondurmam!
Nefes Terapisindeki arkadaşlarıma Hamile olduğumu oğrendiğim an yazdığım e-mail:
Herkese merhaba,
Cok degil, 3 ay once katildim mucize kursuna. Beni oraya getiren sebep anne olma hasretimdi. 4 yila 2 dis gebelik, 3 basarisiz (negatif) tup bebek denemesi ve dogal seyrinde nice negatifi sigdirmis ve bu yuzden tarifsiz acilar ceken bir “Kadin” olarak,
“Nefes alamiyorum, bence benim sorunum bu. Bir anda nefes almadigimi farkedip bogulacak gibi oluyorum. Hal boyleyken gerekli oksijeni saglayamiyorum..Belkide bu yuzden hamile kalamiyorum” dedim esime bir gun. Ve mucizeye ilk adimimi attim..
Sevgili arkadasim Harika, ve Nesli sayesinde Nevsah ’I buldum. Kibris ’a geldim. Nevsah, gul, neslihan, serap, funda ve gozum kapaliyken bana sevkatli eli degen nice Koc sayesinde yillarin acisini soktum cikardim icimden. Yeniden bir baslangica adim atmak icin guc toplamak oyle zordu ki.. Herseyden once yeniden gercekten “Kadin” oldugumu hissedebilmek.. Tam ve mukemmel oldugumu kabullenmek…
Sayenizde yeniden gucumu topladim, herseyden once nefes almayi ogrendim, Yasamaya basladim..
Bugun hayatimda ilk defa icimde yeni bir varligin filizlendigini hisettim. Ilk defa gercekten “Kadin” oldugumu hissettim. Ilk defa gercek mucizeyi tattim.
Bugun bir bedende Iki Kalbim.
Sevgiler
Not: Arkadaş grubumu merak eden olursa, donduğumde hic kimseyi bıraktığım gibi bulmadım. Hayatın bize roller dağıttığı bu oyunda ben kaybeden rolunu ustlenmiştim onların gozunde. Ama belki bu satırları okurken bile hala aslında gecek kaybedenin onlar olduğunu ne yazık ki anlayabilecek olgunluğa eriştirmemişti yaşam onları henuz. Daha cok yolları vardı… Cevap vermedim olanlara, sadece gulumsedim, hayatın beni yanlarından alıp bıraktığı noktaya şukrettim.
Onları da her şeye rağmen buradan sevgiyle kucaklıyorum. Yeni ‘Merve ’nin oluşmasındaki rolleri icin onlara sonsuz teşekkur ediyorum..