Antik Cağ’dan Ronesans’a kadar butun tasvirlerde felsefeyi bir kadin simgeler “SOPHIA” -- bilgelik Tanricasi.
İlk kez tek tanrılı dinler ortaya koydugu simgelerle kadınları bilgeliğin dışında bırakmış ve “sadece erkeklerle tanrı anlaşma yapar, sadece erkekler, tanrı ile insanlar arasında aracı olabilir” denmiştir.
Aynı şey Batı Felsefesinde de gecerliydi. Neredeyse kadınların sozu bile edilmezdi. Metzler 1989’da hazırladığı 300 biografik yapıt icinde sadece 6 kadın duşunure yer vermiştir. Bunlar : Hannah Arendt, Simone de Beauvoir, Hildegard von Bingen, Agnes, Heller, Rosa Luxemburg ve Margaret Mead’dir.
Kadın ve kadın duşuncesi Antik cağdan gunumuze geldikce daha az değerli gorunup kimse kadın filozoflardan alıntılamıyor, hic bir felsefe ya da bilim tarihi bu duşuncelerden ve yazarlarından artık soz etmiyordu (Tielsh, 1984)
Felsefe tarihinde kadınların gozardı edilen cıkışlarına, yapıtlarına bir goz atarsak, Karl Marx, Hegel, Kant gibi felsefe sistemleri kurmuş kişilerden hic de geri kalmadıklarını goruruz.
Mesela, Sosyalis Programı (Arbeiterunium, 1843) ilk olarak ortaya Flora Triston tarafından atılmış olmasına rağmen dikkate alınmamıştır. Onun bildirisi Karl Marx’ın Komunist Manifesto’sundan 5 sene once yayınlanmış ve Marx’tan 10 kez daha fazla baskıya ulaşmıştı.
Almanya’da felsefe tarihinin mistik kadın Hildegard von Singen ile başladığını hic bir ansıklopedi yazmaz. Felsefe tarihinde “unutulmuş” başarıların ve yanlış yukselmelerin listesi oldukca fazladır.
Mesela, Sokratik diyalogların aslında Aspasia tarafından kurulduğu, Anne Conway’ın Leibniz’i etkileyen Monadlar oğretisinin mimarı oldugu, Montaigne’den cok once Teresa von Avila’nın ilk felsefi-yazınsal denemeleri yazdığı hep “unutulur”.
Felsefe tarihi boyunca coğu erkek duşunurler kadınları hep sınırlayıcı, hatta - aşalayıcı sozcuklerle alan dışı bırakmaya calışmışlardır. Aristotales’e gore “kadınlarda ruh bulunmadığı”, Kant’a gore “kadınlarda akıl yeteneğinin eksıkliği”, hatta Fichte’e gore “kadınların duygularının sınırlarını saptamak” gibi yaklaşımları hep goruruz.
Socrates, Leibniz, Erasmus von Roterdan, John Stuart Mill dışında, kadınlarda ozgun bir duşunce gorebilmek diğer duşunurlere gore duşunulebilir bir şey değildi. Erkek filozoflara gore duşunce erkeklerle, duygu ise kadınlarla ozdeşleşmişti.
Filozof kadınların hayatları ve yapıtları uzerindeki tartışmalar, onların cok kez cinsellikle ilgili dedikodulara karşı korunmasız olmaları yuzunden daha cok gucleşmiştir.Aspasia’ya karşı Antik yazarların iftiraları ile (tanrıtanımaz, aracılık, cok eşlilik gibi) başlayarak Isolta Nogarola’ya yapılan ensest karalamasından, “bilimsel leydiler”, “mavi coraplılar”, “erkek kadınlar” olarak adlandırmalar hep filozof kadınlara, duşunen ve duşunduğunu belli eden kadınlara gelmiştir.
“Acayip” olarak gorulen, “zeki fakat kısır”, “soğuk”, “hetare (fahişe)”, “femmes fatale (felaket kadınları)” yakıştırmalarına maruz kalan filozof kadınların coğu tam aksine cok kez bilincli bir namus duşkunluğune ve geniş olcude “erkeksiz” hayatı secip yalnız yaşadılar. Bunda bir başka etken de, “ kadınların eğitim gormesine ancak evlenmeden once izin veren toplum goruşune” uydular.
Yeni cağ’in baslangicina kadar evli ve cocuklu, yani anne olan bir kadının bilimsel calışma yapması hemen hemen dusunulemez bir seydi.
(alıntıdır)
Kadin Filozoflar...
Psikoloji, Ruh Sağlığı0 Mesaj
●0 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Sağlık
- Psikoloji, Ruh Sağlığı
- Kadin Filozoflar...