BUGUNU KENDİME AYIRDIM : “ Kelebek Kovalayacağım”





Bugun duşunce ucuşmaları icerisindeyim uyarıyorum; ben de daha ne anlatacağımı bilmiyorum.

Daha biraz evvel farkettim bahcedeki sarı guller acmak uzereler .

Bunlar benim icin ozel anlamı olan guller , en sevdiklerim ve benim kucuk hayatımın kucuk heyecanlarından birtanesi onlar . Gulmeyin bana ,doğru soyluyorum genckızken en buyuk hayalim bahceli bir evim olmasıydı benim. Apartman dairesi istemedim hic.Ve evlilik arifesinde ev ararken bu evi gorur gormez aşık olmuştum . Beni en cok etkileyen balkonun hemen altındaki sarı gullerdi. Bir yaz akşamı hastaneden donuşte kahvemi hazırlayıp balkonuma kurulacaktım ; ağacların ruzgarda cıkardığı hışırtıları dinleyecek ve hayal kuracaktım.Yanni calacaktı arka planda.Eşim gelecekti ve ben onu karşılacaktım hatta aynı sevimli balkonumda sabahları uğurlayacaktım .Ben hepsine kavuştum. Klasik bir Turk kadını gibi mi konuşmaya başladım.İtiraf ediyorum evet icimde hala iflah olmayan evcimen kucucuk bir kadın var .O kadın hekim oldu,cerrah oldu ama uslanmadı . Akşamları hastaneden cıkıp eve koşmak istiyor; bahcedeki sarı gulleri kokladıktan sonra balkona kurulup cay kahve icmek istiyor.Hoş gunun birinde gul koklayacağım diye bahcenin merdivenlerinden duşup bir tarafını da incitebiliyor aynı şaşkın kadın (!)...Unutmak istiyor gun icerisinde ardından duzenlenen komploları, katıldığı savaşları,iki yuzlu insanları, iyilikleri ve fedakarlıkları cabucak unutan yaşam kesitlerini .O kadar buyuk ihtirasları var ki insanların hedeflerine ulaşmak icin oyle inanılmaz tablolar sergiliyorlar ki .

Hayatın bir oyun olduğunu uzun sure once oğrenmiş olan ben coğu zaman durup sadece etrafımı seyrediyorum ,herkesin aslında rol yaptığı o kadar acık ki. Neden bu yalan insanları yaşamak zorunda olduğumu duşunuyorum bazen ; ama mecburum buna benim de buyuk hedeflerim var . Bu yalan hayatın en ozel parcalarından biri de dostlar , hayır dostcuklar değil oldukca nadir gercek dostlar. Coğunluğa karışmadan , kendi kucuk ama aslında kocaman dunyamın prensesiyim ben .Soz geciremiyorum ki kendime, butun gun iş ortamında savaştıktan sonra bambaşka bir hayata burunmek istiyor .

Ve asıl anlamadığım ortamların beni nasıl bu kadar değiştirebildiği. Belki de iki kişiliğim var benim : olmak istediğim ve olmak zorunda olduğum.

İş hayatı ne kadar da kahredici , tum felaketler ustuste gelebiliyor bazen ve pes etmeye ramak kala aklıma sevimli balkonum ve sarı gullerim geliyor.Surekli saate bakmaya başladığımı farkediyorum neden sonra ...Eğer işime aşık olmasaydım bu karmaşa dayanılır olamazdı . Hastalarım olmasaydı ya da onların tatlı tebessumleri hayatta ne amac kalırdı ne uğruna yapılan fedakarlıklar . Rotasyon yaparken uzun sureli ev dinlenceleri yaşadım ama bişey soyleyeyim mi uzun sureli ev hayatı da bana gore değildi. Bu yoğun tempo sonrası bu kadar dinginlik insanı depresyona bile sokabilir. İş hayatını hep buyuk bir savaşa benzetirim ben .Dışarda buyuk savaşlar oluyordu hergun yeni cepheler acılıyordu ve benim gibi iflah olmaz bir komutan evde oturuyor Kurtlar Vadisi’ni seyrediyordu.Neyse, nihayet eski tempoma donmek uzereyim.Ama dikkatinizi cekerim diziye ; dinlenirken formdan da duşmemek gerek (!) tabii ...

Hastanede calışmak yeterince buyuk bir stres, ozellikle bahar ve yazları iş cıkışı kendime ayırdığım kucuk kacamaklardan birisi de evimin hemen yanındaki koruda gecirdiğim zaman dilimleri.Koru dediysem oyle kucuk bir alan değil yemyeşil ağac ve ciceklerle dolu ucsuz bucaksız bir duş gibi. Validebağ Oğretmen Evi’nin korusu . Hastaneden cıkışta hemen hemen her ikindi vakti aynı şey oluyor. Balkon sefasının şimdilerdeki versiyonu da bu oldu. Hastanenin kapısındaki simitciden simit ve peynir alıp ayaklarımın sozunu dinliyorum.Koruda bir yuruyuş ardından gozume kestirdiğim ağacın altına oturup ikindi kahvaltımı yapıyorum.Alışkanlık oldu artık bende. Koca İstanbul’da hakikaten de arabaya binip uzun mesafeler katetmeden boyle bir ortama kavuşmak inanılmaz buyuk bir şans.Hastaneden ev 5 dakika , koru tam ortada yani 3 dakika.Bakar mısınız bendeki şansa . Aslında bir de kopeğim olsun isterdim ama sevgili eşimin kedi kopek korkusu hayatımın şanssız tarafı.Lise yıllarına dek 3 kopeği ve bir de kedisi olan ben kopekleri ile cimlerin uzerinde yuvarlanan insanları imrenerek seyrediyorum.Simitimi kemirip ic cekiyorum. Aaah ah şimdi kedim “Abdullah” ya da ilk kopeğim “ Ringo” olsa boyle mi olurdum ben (!) Cocukken mutlu olduğum şeyler ne kadar da komik geliyor şimdi. Birgun kedime bikini diktiğimi hatırlıyorum sanıyorum bunu yaparak kendimi de epey aşmışım.Yahu yapacak o kadar şey varken sen tut eski kazağını kes ve kedine bikini dik (!) ;git elma şekeri al, saklanbac oyna değil mi ya...Daha o zamanlardan kesim dikim işlerine meraklıymışım demek ki diyerek kendimi avutuyorum.Mutlu olmak icin ne yaptığınız onemli değil , sadece sizi mutlu etmesi kafi.

Mutlu olmak icin oyle Sarıyer’de borek yemeye , Abant’ta sabah kahvaltısı yapmaya , Bodrum’da guneşlenmeye gerek yok .Etrafınıza bakın , kucuk kacamakların hemen yanıbaşınızda biryerlerde gizli oluğunu goreceksiniz. Butun gununuzu hastanede harcayıp en buyuk streslerle dolduktan sonra negatif enerjinizi “toprağa” vermelisiniz. Kimi zaman spor yaparak olur bu kimi zaman sinemaya giderek .(Kimi zaman da kedinize bikini dikerek !) .Ama bence en guzel kacamağa sadece siz karar verebilirsiniz. Benim onerim yeşilliklerden yana ; topraktan yana .Burada onemli nokta o ozel zamanın sadece kendinize ait olması . Sadece kendinizle paylaşmanız .Arkadaşlarla vakit gecirmek de hoş bir dinlence olsa da insan kendine ozel zamanlar da ayırmalı . İnsanın en iyi dostu kendisi olmalı .

Hayat sizin farkedemeyeceğiniz kadar sinsice derin yaralar acıyor yureğinizde . Hekimde olsanız da kendinizi tedavi edemeyebiliyorsunuz. Hergun hastalarınıza yazdığınız o receteler kar etmiyor yaralarınıza .

Medline taramasında bu yaraların tedavisi uzerine yapılmış calışmalar bulamazsınız ama bu hastalığın tedavisi ortada : Koşun kırlara bayırlara , bu yaraların tedavisi oralarda . Alın kendinizi , cocukluğunuzu ve belki de kopeğinizi elinizde sıcak bir akşam simiti , ayaklarınızı toprağa değsin.Kelebekleri kovalayın bahar geldi ; yazın da kuşları kovalarsınız . Evinizin yakınlarında bir park ya da bir ağac golgesi mutlaka vardır .Zahmetsizce ulaşabileceğiniz gizli bir koşeniz.Bence sadece goremiyorsunuz , gozunuzun gorebileceği boyutta sadece sinemalar kafeler olabilir .Ama başka bir boyutta da sonsuz yeşillikler var .

Mayıs ayı sonunda Antalya Belek’te Ulusal Cerrahi Kongresinde iki sozlu sunumum var .Eğer alnımın akı ile cıkarsam gelecek sayıda kongre maceralarımdan soz edeceğim.

Haa ben mi ; ben şimdi bir uğur boceği gordum kusuruma bakmayın , onun peşinden gidiyorum.Eğer şansım varsa yakalayıp bir dilek dileyeceğim.



Dr.Pakize DEMIRKALEM
Marmara Universitesi Genel Cerrahi