Annesi erken kalkmasını tembihlediği halde yine bildiğini okumuş... Şimdi yasak saatte işe gitmek icin durakta otobus bekliyormuş... Beklediği otobus uzun sure gelmemiş... Beklemek sıkıcıymış... Arkasındaki parkta cim biciyormuş bir makine, vızır vızır... Durak sarsılmış, dengesini kaybeden makine camları parcalamış. Hastanede acmış gozlerini buyumuş cocuk... Yuzu sargı icinde, annesi bir koşede şaşkın ağlıyor, “Yuzu bir daha asla eskisi gibi olamaz” diyor doktor... “Goz kapaklarını kontrol edebilir belki.”
Birden irkilmiş, cim bicme makinesi hala calışıyormuş vızır vızır parkta... Hayalle gercek arasında kısa bir an durmuş... Hayalin baskın durumu iyi gelmiş

Derken yanına bir kurt gelmiş... Nereye gidiyorsun buyumuş cocuk demiş... İşe gidiyorum demiş buyumuş cocuk... Kurt demiş ki bu saatte işe mi gidilir?.. Al kitabını, dergini git Sultanahmet’e, otur cayını ic, zaten gec kalmışsın... Bir gunluk tatil ver kendine...
Buyumuş cocuk duşunmuş... Evet, iyi fikir... Ama kurt bu, sozune guven olmaz ki... Basmış Sultanahmet’e gitmiş... Oturmuş cayını icmiş... Gercekten bu ara vakit ona iyi gelmiş...
Kurt bu arada gitmiş, buyumuş cocuğun patronunu yemiş... Oturmuş patronun yerine beklemiş... Masal ya bu!.. Gelip soracaklar, patron senin ağzın neden bu kadar buyuk diye... Ne gelen olmuş, ne giden... Kimse bir şey sormamış kurda...
Bir Varmış Bir Yokmuş, Hayallerimiz Kuculmuş
Gidenin yokluğu, kalanın boşluğu, fark edilmez olmuş dunyada... Hayallerimiz bir bardak cay mesafesi kadar kuculmuş... Yasak ormanda cicek toplamak, sepetinde mis gibi kek kokusu yok artık... Ya da hic olmadı... Cocukken inanmak daha kolay olduğu icin mutluyduk belki de... Artık yapabileceğimiz en buyuk yasak, işe bir saat gec gitmek... Ama onun da sonu sorumsuzsun diye ‘yuh’lanmak

Diğer taraftan; ozlediğimiz, beklediğimiz şeylerin golgesinde kalıyor sahip olduklarımız... Gercekten mutlu yaşamak icin biraz kabullenmek lazım, biraz elimizdekiyle yetinmek...
Gercek olmadığına şukredeceğimiz hayaller kurmalıyız bazen... Yasak orman yok... Ne kotu!.. Hastanede uyanmak, parcalanmış bir yuz de yok... Ne iyi!..
Olamayacak iyi şeylerin olabilirliğine inanmak, olabilecek kotu şeylerin olmadığına şukretmek lazım... Hicbir şeyin yolunda gitmediğini duşunurken... Bir sabah yerinde olmayan elimize, cok sevdiğimiz bir insanın cenazesine, yanmış evimizin kullerine bakarken bulabiliriz kendimizi... Daha kotu şeyler de sıralayabiliriz ya, neyse...
Yeniden başlayabilmek icin, kaybetmeyi beklemek zorunda değiliz...
Yani ne kurdun dediğine bakalım, ne kuzunun gozune... Var olanı yaşayalım, olmayana var olunca bakalım

Ses verelim insanlara... İcimizi boş bırakmayalım ki yankı yapmasın... Cok zorlanırsak belki, biraz susalım... Ama susarsak donuşumuz muhteşem olsun...
Cunku; ne var ne yok onemli değil cok fazla... Onemli olan biz varız... Bu zamanda ve bu mekanda... Haykıralım ki sesimiz cıksın fezaya
