Beynin yapısı ve gelişimi uzerindeki calışmalar cok gerilere gitmemektedir. İlk calışmalarda uzmanlar, hafıza kaybı, cucelik, felc gibi hastalıklardan olen kişilerin beyinlerinden aldıkları kesitlerde incelemeler yapmışlar ve beynin hangi bolumlerinin hangi gorevleri ustlendiklerini bulmuşlardır. Calışmalar, parcalanan hasta beynin, sağlıklı olanla karşılaştırılması esasına dayanmaktadır. Ozel laboratuvarların ve tekniklerin son yıllarda gelişmesiyle, beyin uzerinde somut deneyler yapılmaya başlanmış, zihinlerde cozumu bekleyen bircok sorunun cevabı verilmiştir.İlk ipucları, hastalıklı beyinlerin hastalıkları nedeniyle gecirdikleri ruhsal değişikliklerini gozlemleyerek elde edilmiştir.

Beyin, merkezi sinir sisteminin en onemli bolumu olarak, kafatasının icinde saklı bulunur. Boylelikle de dış koşullardan ve darbelerden korunmuş olur.Evrimsel gelişimi itibariyle beynin en eski bolumu, diğer bolumler tarafından neredeyse tamamen ortulmuş olan ‘’ana beyin’’ dir.

Her canlı turunun ortaya koyduğu, kendine ozgu tepkileri mevcuttur.Bu tepkiler canlıların gelişimi ile orantılı olarak karmaşıklaşır ve alternatiflerini doğurur.En basiti; bir salyangozun antenlerine dokunduğumuz zaman, hayvanın derhal antenlerini iceri cekmesi, birkac saniye sonra da eski konumuna getirmesidir. Bunu her tekrarlayışımızda aynı tepkiyi verecektir; uretebileceği bir alternatifi olmayacaktır.Aynı deneyi gelişmişlik duzeyi daha ust sınıfta olan bir canlı uzerinde denediğimiz zaman, farklı sonuclarla karşılaşmamız mumkundur. İlkinde muhtemelen kendini korur,tekrarı halinde ise herhangi bir şekilde bizi etkisiz hale getirmeye calışır ya da kendini oradan uzaklaştırır. Bu durum salyangoz deneyinden cok farklı neticelerin ortaya cıkması olarak değerlendirilebilir.

‘Davranış’ dediğimiz şey aslında, temelde programlanmış, yeme, icme, ciftleşme, kacma ve uyku gibi ozelliklerden meydana gelir. İlkel canlılarda icgudu olarak isimlendirilen davranışlar, belli işaretler yaratılmasıyla start alacak, tıpkı bilgisayar programı gibi otomatik davranışlar ortaya konacaktır.İşte bu hoşlanılan ve hoşlanılmayan duygulardan oluşan değerler, o canlıda ‘’Temel bilinc alanı’’nın doğmasına neden olur.Hemen insanın aklına, ‘bu temel bilinc alanı, beynin neresinde yer alır?’ sorusu geliyor…

Evrimsel gelişim icinde yukselerek gelişen hayvanların beyinleri incelendiğinde, beynin evrimleşmesi ile birlikte ‘’eylemlere duyguları katma‘’ ilkesinin de artan oranda başarıldığı gorulmektedir.Duyguların işe karışmaları oylesine gelişmiştir ki, sonucta duygular ozelliklerini değiştirmiş ve geliştirmiştir. ‘’Bilinc’’ haline gelen duygular, insanlarda, duşunmek, planlamak, kıyaslamak, fikir uretip geliştirmek, karar vermek, gozlemleyip sonuc cıkarmak gibi son derece karmaşık işlemlerin gercekleştirilebilmesine yardımcı olur.

Duygusal hayatımızın en eski koku, koklama duyusuna dayanır ya da diğer bir deyişle kokuyu alıp inceleyen, koku lobudur. Koku lobundan, duyguya yol acan eski merkezler gelişmeye başlayıp beyin sapının baş kısmını cevreleyecek kadar genişledi. Kokuların buyuk olcude hatırlatma gucune sahip oldukları bilinir.Orneğin, bazı anahtar kokular, kişilerin cocukluğundaki bircok olayın yeniden hatırlanmasını sağlar. Bundan başka beyindeki noronlar arasında yeni bağlantıların kurulması ile oluşan beyin ağı, daha onceden depolanmış bilgilerle bağlantı kurulup yeni cıkarımların ortaya konmasını sağlar. Birtakım yeni duşunce ve duyguların oluşması ve bunların farkına varmak da insanda benlik bilincinin hissedilmesi sonucunu doğurur.

Beynin isimlendirilmiş bolumlerinin gorev ve fonksiyonları hakkındaki bilgiler de şoyle:

Ensemizin arkasına denk gelen bolgede beynimizin, beyincik (kucuk beyin) adı verilen bolumu yer alır. Butun istemli ve istemdışı (otomatik) kas hareketlerinin koordine edilmesinden sorumludur. Motorik duzenleme ve denge merkezidir.Vucudun duruşu ile iskelet kaslarının kasılma derecesini duzenler.Duyu organlarından gelen tum impulslar ve buyuk beyinden gelen tum emirler, beyincikte toplanır.Emirleri ve impulslari koordine eden beyincik, sonucu kaslara iletir.

Acı, sıcaklık ve belirli diğer duyusal değişiklikler (impulslar) talamus icersinde duyu olarak benlik kazanır.Gelen uyarıların ‘’iyi’’,’’kotu’’ olarak değerlendirilebilmesi icin beyin korteks (dış beyin) inin ilgili merkezlerine iletilir. Buraya ulaşan yuzlerce uyarı arasından hangisine konsantre olabileceğimizi saptar.Korku ve sevinc duygularının algılanması da talamusta olmaktadır.

Talamusun altında yer alan hipotalamus bolumu, vucut sıcaklığı, su dengesi, iştah, karbonhidrat ve yağ metabolizması, uyku, vucut ağırlığı ve heyecan mekanizmalarından sorumludur.Bu bolumde oluşacak en ufak aksaklık, direkt olumle sonuclanır.

Hipotalamusun gorevini yerine getirmedeki en buyuk yardımcısı, hipofiz’dir.Hemen hemen tum hormonal dengeyi yonetir. Cinsel tavır ile cinsel davranışları belirler. Ayrıca tiroid, sindirim organları ve cinsel organların calışmalarını yonlendirir. Stres reaksiyonlarının bir bolumunun yonetilmesi, etkilerinin saptanması ve gri beyin hucrelerine (korteks=dış beyin) yollanması da hipofizin gorevleri arasındadır.

Epifiz talamusun ust yuzeyinde, yuvarlak yapılı bir bezdir. Beyin yarım kurelerinin arasında yer alır.Epifiz salgısı yumurtalıkların işlevlerini ya doğrudan doğruya ya da hipofiz uzerindeki etkisi nedeniyle dolaylı olarak etkiler. Bu salgı, yumurtalıkların calışmasını durdurucu niteliktedir. Ayrıca, insanın gunluk yaşam ritmini ayarlar, gece ve gunduze, ışık değişimlerine karşı tepki gosterir.

Ustten baktığımız zaman, beynin, ortasından derin bir yarıkla ikiye ayrılmış olduğunu goruruz. Biri diğerinin simetrisi gorunumundeki bu iki lob ‘’Corpus Callosum=Nasırlı cisim) adı verilen bir kopru ile bağlanmıştır. Beynin iki loblu yapısının izduşumu, morfolojik yapıda da gozlenmektedir. İki gozumuz, iki kulağımız, iki bacağımız ve kolumuz vardır. Bunların butun işlevlerini koordine eden iki ‘’hareketli’’ merkez vardır. Yurumek, tutmak ve ciğnemek gibi hareketleri yonlendiren bu merkezlerin yanı sıra beyinde, kasların dokunma ve eklem yerlerinin şekil alma duyarlılıklarını yoneten iki de ‘’duyumsal’’ merkez bulunmaktadır. Korteksimizde (Ust beyin) yine buna benzer bicimde iki gorme ve işitme merkezimiz vardır. İşitme merkezini ele alalım: Sağ ve sol lobda birer işitme merkezi bulunur. İlginc bir nokta, gurultu ve muzik sağ yarım kuredeki işitme merkezince daha iyi değerlendirilmekte, buna karşılık soldaki merkezde, konuşma, anlatma ve acıklama gibi vasıflar daha başarılı olarak algılanıp, gercekleştirilmektedir. Gorme merkezimizde de bu asimetrik durum goze carpmaktadır. Soldaki merkez daha cok yazıları (kelime ve harfleri) değerlendirirken, beynin sağ yarım kuresinde yer alan gorme merkezi ise, figurler, formlar (bicimler) konusunda aktif olmaktadır.

Bedenimizin sağ ve sol tarafındaki bazı organlar, beynin kendisine gore ters olan bolumu tarafından yonetilirler.

‘’Temel Bilinc Alanı’ nın beyinde bir merkezi var mı?” sorusuna gelelim. Beyinle ilgilenen bilim adamları, beyinde bu yonde bir merkezin olmadığı duşuncesindeler. Pribram icin hologram ile beynin işleyiş bicimi arasında benzerlik cok carpıcı idi. O, hatıraların, beynin icinde belirli bir bolgede yerleşik bulunamayacağı, hologram prensibine uygun şekilde homojen dağılarak snapslara yazılacağı goruşundeydi.

İndiana Universitesinde bu kurama inanmayan ve ofkeyle karşı cıkan biyolog Paul Pietsch’nin deneyleri Pribramı doğrular nitelikteydi. Deneylerinde semenderi denek olarak kullanan Pietsch, beyni cıkartılmış bir semenderin olmediğini biliyordu. Semender beyni dışarda olduğu sure icinde baygın yatıyor, ama beyni yerine konduktan sonra hemen normale donebiliyordu. Pietsch eğer semenderin beslenme davranışı beynimizin icindeki belirli herhangi bir merkezden yonetilmiyorsa,mantıksal olarak beynin yerleştirilme biciminin hicbir onemi olmayacağını duşunuyordu. Eğer bir sorun yaratacaksa, Pribram’ın kuramının yanlış olduğu ortaya cıkacaktı. Pietsch, semenderin beyninin sağ ve sol yarımkurelerinin yerlerini değiştirdi, ama buyuk bir şaşkınlıkla semenderin normal beslenme davranışlarına kısa bir surede donduğunu gozlemledi. Başka bir semenderin beynini baş aşağı yerleştirdi. İyileşince onun da normal bicimde beslenmekte olduğunu gordu. 700’e yakın deneğin beyinlerini dilimledi,fiskeledi,ameliyatla ceşitli bolumlerini aldı; ama sonuc hic değişmedi. Bu deneylerdeki bulgular, Pietsch’i Pribram’a inanmış hale getirdi.

Bu yuzden, beynin bircok merkezinin yerini kesin olarak bilmek ve tanımlamak mumkun olamamaktadır.Beyne gelen impulslar, enformasyonlar ve bilgiler, o bilgi turu icin gorevli merkezlerce algılanır. Daha sonra snaptik bağlantılardan yararlanarak, butun yuzeyine yayılır ve aynı anda değişik yerlerde saklanır.

Beyin bir halogramdır. Beynin işleyiş yasaları, tek boyutlu ve nedenselliğe dayalı bir mantıkla kavranılmayacak derece komplekstir. Onu anlayabilmek icin yeni sibernetik yasalara gerek duymaktayız.​