Ciddi adamların ciddi ciddi oturduğu koy kahvehanesinin akşam faslında, gencler bir koşeye buzuşup gitmelerini gozlerken,orta yaşlılar daha da ciddileşerek politik konuların ortalarına dalmışlardı.Bu, aynı zamanda bir sidik yarışıydı.Kim daha baskın olup otekinin tezlerini curutecekti.Onur meselesi oluyordu kapışmalar bazı.Gencler bile oyunu,şamatayı bırakıp izlemeye koyuluyorlardı.Orta yaşlılar daha da gaza gelerek o gece hatunun koynuna kahvehanenin havasını yutmuş bir kasıntı olarak girmenin olağanustu bilgicliğiyle hararetli atışmaların uzerine uzerine gidiyorlardı.Konu,kesin olarak sabah ceşme başında adamlarını cekiştiren kadınların ağzında dolaşacak,hatta bazıları erkeğinin o hışımla kendisini nasıl alaşağı ettiğini ballandıra ballandıra beden diliyle anlatacaktı diğer meraklılarına.

Ahmet emmi dinlemekten şişmişti artık.Biliyordu ne diyeceğini.Hele biraz daha beklemeliydi.Şu ‘Kara Osman’ın Musa’da ne diyeceğini deseydi de hadlerini bir guzel bildirseydi şu safların.Kelimeleri toparladı.Bir yandan da son soylenenleri not etti aklının bir yerlerine ve sık nefeslerle diyaframını şişirip yerinde kıpraştı kuru sandalyenin uzerinde…

Ayağının birini altına alıp oyle konuşacaktı.Hem keyifli,hem bilgili,hem de gur bir sesle ve de
Herkesin duyacağı tonlamayla.Kısa bir sessizlik oldu.Derler ya!Birinin kızı oldu,sessizliği…Zaten konuşmayan,yorum yapmayan bir tek Ahmet emmi kalmıştı.Hani,konular da oyle bir yola dizilmişlerdi ki tam Ahmet emminin ağzına calınmış bal olmuşlardı.Şoyle bir yelkindi,hafifce masaya dayanarak ayağını altına aldı ve “ıhımmm”diye bir boğaz temizleyişinin ardından tam top gibi patlatacakken boğazını…
Oturmasıyla beraber oyle bir gaz patlattı ki elinde olmadan,sanırsınız koyun un değirmeninin dizel motoru calıştı buyuk patırtıyla.Donmuştu oylece kıpırdamadan.Bakışları sadece masanın bir koşesindeki cay bardağına takılı kaldı.Gozlerinin onu karardı.Ne diyeceğini bilemedi.Yapılabilecek en buyuğunu yapmıştı ayıpların.Kısa bir anda “.ok mu vardı o kadar nohut aşına saldırmaya”diye gecirdi icinden.Ne kahkahaları,ne de kıkırdamaları duyabildi.Yığıldı.

Koy yerinin ulu orta yapılmayacak en buyuğunu yapmıştı ayıbının.Adı bile konmuştu kesin.Bu”pırt Ahmet”,”zırt Ahmet”,”bom Ahmet”,"vesaire vesaire Ahmet" demekti bu yaştan sonraki lakabı.Başını ağır ağır kaldırdı.Etrafına bakındı.Ocaktaki deli Yaşar bile kahvehaneyi terk etmişti.Yapayalnızdı soba ve sigara dumanlarının arasında.İlk işi omuzunda gezdirdiği paltosunu giymek oldu.Eeee..Efendilik sırası gelmişti.Beylik,efelik gitmişti artık.Cay parasını masaya bırakıp sokağın karanlıklarına daldı.Eve gidiyordu.Ayaklarının altından yerleri kaydırarak.Sesler gelmeye başladı cevre sokak koşelerinden ve evlerden.Kıkırdamalar evine kadar surdu.Hanımı kendisi eve varmadan haberini almış,kapı ardında zavallı kocasını bekliyordu.Ayak seslerinden tanıyarak kapıyı actı.Sessizce sulunden(merdiven)cıkarak ust toprak damdaki yatak odalarına gectiler.Kız evlenip şehre gocmuştu.Kucuk olan oğulları da yatılı mektepte okuyordu.Yalnız kalmışlardı karı koca.İki baş inek,birkac tavuk,birkac donum fıstıklık ve bağlarından başka işte bu toprak damları vardı onurla yaşadıkları.

“Fatma,haydin ne varsa yanımıza alacak al,dayıoğlunu sabah erkenden kaldırıp atları naylon arabaya koşup kasabaya varalım.Ordan kelli Allah kerim” dedi.Kısık ve bitik bir sesle.Fatma hic ses cıkarmadı.Aynen kocasının dediklerini yaparak sabaha kadar hazırlık yaptılar.Daha ezan okunmadan karanlığın koynunda dayıoğluna vardı Ahmet.Kapıyı acıp girdi avluya.Kopeğin havlamasına aldırmadı.Camur avluyu gecip damlara vardı ki,gaz lambasının ışığında dayıoğlu ve hanımı belirdiler odalardan birinin kapısında.Nefesle selamlaştılar.Ahmet atların arabaya koşulmasını ve kasabaya gideceklerini soyledi.Hic yorum yapılmadı.Dayıoğlunun hanımı da geldi beraberlerinde.Evlerindeki zorunlu gereksinimlerini yuklediler naylon at arabasına.Yengesi eve dondu,kendileri de koyu kasabaya bağlayan taşlı ve camurlu yolda sabahın alaca karanlığında kasabanın yolunu tuttular.Kuşluk vakti vardılar kasabanın garajına.Şehirdeki yeğene gidecektiler.Başkaca gidecek yerleri yoktu zaten.Kız cok uzak bir yerdeydi.Kamyondan bozma su gibi benzin icen otobuse sıkış tepiş yerleştiler.Hanımını koltuğa oturtup indi aractan.Dayıoğluyla vedalaşmadan sordu kısık bir sesle;”Ne goydular lan adımı?”…Dayıoğlu;”Boş ver be hala oğlu” dediyse de,kulağına eğilip,”zomcu Ahmet” diyebildi.Vedalaştılar.Hoplaya zıplaya,cocuk ağlamaları,kacak tutun dumanları ve kusmuk kokuları arasında şehrin yolunu tuttular.

Tam on sekiz yıl olmuştu koyden ayrılalı zomcu Ahmet.Şehirde Ahmet bey,Ahmet amca,Ahmet efendi idi adı.Koyde ise malum.Ayrıldığı koye yakın bir koye oğretmen olan oğluna gitmesi gerekti bir gun.Yollar duzelmişti biraz.Araclar da daha hızlanmış,şarkı turkulerde calınmaya başlamıştı radyolarda teyplerde.Koyune komşu koye vardı.Daha oğlunu arayıp sormadan oradan gecen bir gence seslenerek yanına cağırdı.Lojmanın nerede olduğunu soracaktı.”Merhaba yavrum,bu koyden misin?”.”Evet amca.”.”Kimlerdensin bakalım?.”..”Nalbant Seyit’in oğluyum.”..Yahu nalbant Seyit ne tez evlendi de bu cağda cağası oldu diye gecirdi icinden..”Kac yaşındasın,hangi yıl doğmuşsun oğlum?” diye sordu..Delikanlı hic duşunmeden;”Komşu koyden zomcu Ahmet osurduktan tam iki yıl uc ay on bir gun sonra doğmuşum amca.Siz kimlerdensiniz,nerdensiniz?”diye sordu.Ahmet bey hiiic sesini cıkarmadan,bey ve efendi olduğu yerin yoluna gerisin geriye dondu,ilk gelen araca binip şehrin yolunu tuttu.Yolda ,aklından gecen en belirgin cumle surekli;”Vay anasına be.Miladı olmuşum len koyun!Adım batsın len!”diye diye ardına bile bakmadan terk etti ikinci kez ana yurdunu.Zaten sattırmıştı her şeyi dayı oğluna.Ne hallere gelmişti melun bir gaz kacağının yangısından bu yana yaşamının en nadide gunleri.Bir daha asla donmedi o taraflara...



alinti