Ağac, bir Ege koyunde doğmuştu. Koyun tamamı nesillerdir zeytincilikle uğraşıyordu. Annesi-babası, dedesi, dayıları ve amcaları da zeytinciydi. İlkoğretime başladığında bir taraftan da zeytincilikle ilgili işlere yardım ediyordu.
Bir cumartesi gunu babası Ağac'ı da alarak bir iş icin İzmir'e gitmişti. Bu seyahatlerinde işleri bitince Ağac'ı bir sinemaya da goturmuştu. Koylerinde o yıllarda televizyon bile olmayan Ağac, sinemaya hayran kalmıştı. Surekli sinemayı duşunmeye başlamıştı. Gazetelerden sinema haberlerini derliyor; onları bir deftere yapıştırıyordu. Ortaokul başladığında İzmir'deki uzak akrabaları ziyaret bahanesiyle İzmir'e gidiyor ve sinema izliyordu. Butun bu sinema duşunceleri, sonunda onu film yapma fikrine getirdi. Ailesi ve tum koyluler gibi zeytinci olmayacaktı. Onun bu tutkusunu koydeki herkes oğrendi.

Babası ona muthiş kızgındı. Onu son derece hayalperest buluyordu. Ağac ise kendi kafasında surekli senaryo oykuleri kuruyordu. Onu bu konuda bir tek lisedeki edebiyat oğretmeni ile birkac arkadaşı destekliyordu. Birkac arkadaş biraz calışıp biraz para biriktirip İzmir'de bir elektronik eşya tamircisinden kullanılmış bir kamera aldılar. Koy yerinde surekli Ağac'ın senaryosunu kurduğu filmleri cekmeye calışıyorlardı. Ne var ki, kaset alacak paraları ve imkanları bile yoktu. Ellerindeki uc-dort kaset bitince film cekim işleri bitiyordu. Sonra tekrar İzmir'e gidilmeli ve alınmalıydı. Babası bir gun Ağac'ı koşeye cekip elinde bir sopayla, "Bak cocuk anlamıyorsun; sinemacı, yonetmen monetmen olamazsın sen. Benim gibi bir ciftci olacaksın. Aile işimizi surdureceksin. Tıpkı benim babamın yaptığı gibi, tıpkı ağabeyinin yaptığı gibi." dedi. Sonra da sopayı kaldırıp var gucuyle arkasındaki masada duran kameraya indirdi. Sonra da yere yığıldı. Adam stresten olsa gerek kalp krizi geciriyordu. Bir arabaya yukleyip hastaneye kaldırdılar. Ağac, o kadar uzgundu ki; sanki babasına kalp krizi gecirtiyordu. Annesi, akrabalılar ve diğer koyluler hep Ağac'ı sucluyorlardı. Onun hayalperestliği babasına kalp krizi gecirtmişti. Babası uzunca zaman calışamayacaktı. Kalp krizini bir beyin kanaması takip etmiş, beyin felci başlamıştı. Film işleri coktan bitmişti.

Ağac, okulu da bıraktı. Ailenin ciftlik işlerinde calışmaya başladı. Doğum gununde birkac arkadaşı ve edebiyat oğretmeni bir araya geldiler. Edebiyat oğretmeni ona bir kitap hediye almıştı. İki ciltlik "Senaryo ve Yapım" isimli bir kitaptı bu. Ustune de bir not duşmuştu: "Hayallerinin peşine duşmeyi bırakanlar, fiziksel olarak olmeden cok once olmuşlerdir." Ağac, bu satırları okuduğunda gozyaşlarına boğuldu. Bir Ege kasabasından bir cocuktan yonetmen nasıl olacaktı ki?.. Neredeyse babasının katili sayılan bir cocuktan. Ancak Ağac, yeniden okula başlamaya karar verdi. Babası da iyileşmişti.

Yine para biriktirip ikinci el bir kamera daha aldı. Bir kısa film yarışması duzenlenmişti. Ona katılmaya ve "Sinema Aşkı" diye bir film yapmaya karar verdi. Film şoyle başlayacaktı: İzmir'deki yazlık sinemalardan birinde iki cocuk kuyrukta bekliyor; ama paraları olmadığından bilet alamıyorlardı. Onlardan biri bakkala gidip "bir kasa gazoz verirsen sinemada bunu satarız" diyorlardı. Sonra da 'gazoz satıp cıkacağız' deyip yazlık sinemaya giriyorlardı. 10 dakikalık bu kısa filmi ceken Ağac, kısa filmi İstanbul'daki yarışmaya gonderdi.

Birkac ay sonra İstanbul'dan mektup geldi. Ağac, yarışmayı kazanmıştı. Ustelik yarışmayı ilk defa bir lise oğrencisi kazanmıştı. Ağac'ı ailesinden bir kişi bile tebrik etmemişti. Liseyi bitirince İzmir'deki Guzel Sanatlar Fakultesi'nin Sinema Televizyon Bolumu'nun sınavlarına girdi. Sınavlarda bu kısa filmini de başvurusunda verdi. Bolume kabul edildi. Ama ailesi hÂl onu kabul etmiyordu. İzmir'de bir taraftan calışıp bir taraftan okuyordu. Okuldan mezun olduktan beş yıl sonra Ağac'ın cektiği filmlerden biri, İzmir'deki sinemalardan birinde gosterime girdiğinde sinemanın ilk gosteriminde butun koy sinemaya gelmişti. Bir kişi haric; babası. Film başladıktan bir sure sonra babası da sinemaya geldi. Film bitince babası, Ağac'a sarıldı. "Ahh oğlum, senin adın Ağac; ama odun olan benim!"

(alıntı)