Her insan aslında iki kişidir.Kafamızın icinde bir değil,iki kafadar vardır.Biri olduğumuz kişidir diğeri ise olmayı hayal ettiğimiz kişi..Olduğumuz kişi,olamadığımız kişinin en buyuk hayranıdır.Odası,onun posterleriyle doludur.Onun gibi giyinmeye,onun gibi yaşamaya calışır.Bu iki kafadarın birleşip aynı kişi olması,en buyuk ruyamızdır.Yaşam ağır bir yuktur ve bu yukun altına girecek gucu de aslında bize bu ruya vermektedir.

Değişmek...Olmayı hayal ettiğimiz kişiye giden tek yol budur.Farklı biri hem en cok istediğimiz hem de en korktuğumuzdur.Eski tanıdıktır,yeni gizemdir.Yeni olan,yabancı olandır.Yabancılara karşı temkinli oluşumuzun tarihcesi,oynamak uzere sokağa ilk cıkmamızın hemen oncesine uzanır.

"Ayakkabının once sağ tekini giy,sonra da sol...Bir de yabancılarla konuşma!"

Kendimizle ilgili kurduğumuz "yeni" hayallere karşı duyduğumuz bu korkuyu goğusleyebilmek icin desteğe ihtiyac duyarız.Birileri bizi teşvik etmelidir.Arkamızda olmalıdır.Cunku,yeniye kavuşmak icin eskiyi bırakmak gereklidir.İşte o arkamızda olacak birileri bizi doldurmalı ve bizi harekete gecirmelidir.

Beklenen o destek asla gelmeyecektir...Yeni biri olmak isteyen biri gercekte yapayalnızdır.Sevdikleri,beklediği o tılsımı kulağına belki de hicbir zaman fısıldamayacaktır.Bunun nedeni sevginin kendi kodlarında gizlidir.Sevgi,aynı zamanda bağlılık demektir.Sevdiklerimizin bize olan bağlılığı,bir gun değişmemiz fikrine temkinli yaklaşmaları sonucunu getirecektir.Birgun başka biri olmamız,bizden daha cok,sevenlerimizin korkusudur.Tanınan,bilinen ve sevilen "sen" gidecek,yerini mechul bir yabancı alacaktır.Bu son derece insani bir reflekstir.Aynı zamanda zalim bir refleks...Senden,doğduğun kişi olarak olmenin beklenmesi...Bu beklentinin olduğu yerde,sevginin varlığından bahsedilemez.Sevilmek bir ilacsa,bağlı kalmak da onun yan etkisidir...

Hayat durgun bir gol değil,haldır haldır akan bir akarsudur.Uzakta gorunse de,aslında kişisel cennet bize bir adım uzaklıktadır.Sende o adımı atacak cesaret varsa,suda seni taşıyacak guc vardır.Cesaretin yoksa bu konfordan asla yararlanamazsın.

Aslında biz,kıyısına kadar gelip de bir turlu giremediğimiz o denize,bir sevdiğimizin bizi itmesini bekleriz.İtilmemek ise en zorudur...

Sonunda iş başa duşer,cunku kendi kendini sulara bırakmaktan başka care kalmamıştır."Denize bileklerine kadar girip,su soğuk mu diye sorup durma sendromu" biz suya atıldığımız anda biter.

Yeni evimiz,denizdir artık.

Ucsuz bucaksız sular,her ne hikmetse biz icine girince bir anda ısınıvermiştir.Aslına bakarsanız deniz,sadece bileklerine kadar girenler icin soğuktur.5 dakika once gizemli bir yabancı olan deniz,sen kendini ona bıraktığında senden biri olur.Artık zor olan,ondan ayrılma fikridir.

İşte kıyısında durduğumuz o deniz,olmak isteyip bir turlu olmaya karar veremediğimiz halimizdir.

sevgilera.s.

Burak Ozdemir'in Tanrı'nın Doğum Gunu adlı kitabından alıntıdır.