Genc kadın icini ceke ceke ağlayarak onsuz yaşayamayacağını, tek cozumun intihar olduğunu soyluyordu. Onu ne kadar da sevmişti. Onun icin ne kadar da fedakarlık yapmıştı. Hatta onunla daha fazla beraber olabilmek icin işini bırakmayı bile goze almıştı. Belki arayan odur diye az mı nobet tutmuştu telefonun başında. Sevgilisinin bir dediğini iki ettirmemişti.

Bunca fedakarlığa karşılık ondan biraz ilgi ve sevgi beklemesi de doğal değil miydi?

Sevgilisi kendisini aramasa bile o sevgilisini gece gunduz telefonla arıyor, surekli onunla birlikte olmanın planlarını yapıyordu. Aşkta gururun yeri olmamalıydı.

Genc adam ise bu “sevgi”den boğulmuştu. Ve nihayet genc kadına artık onunla birlikte olmak istemediğini, kendisini bir daha aramamasını soylemişti.

Genc kadın reddedilmeyi bir turlu hazmedemiyordu. “Sevgimin karşılığı bu mu olmalıydı, ben ona ne yaptım ki?” derken caresizlik ve kendine acıma duyguları icinde gozlerinden yaşlar suzuluyordu.

Uzunca bir sure icini doktu ve nihayet sustu. Gozlerinin icine bakarak ve sozcuklerin ustune basa basa, “Sen onu sevmiyorsun” dedim. Ofkeyle parladı; “Ne demek sevmiyorum. Ben onsuz yaşayamam diyorum, anlamıyor musun?”

Anlatmaya calıştım. “Senin tarif ettiğin şey sevgi değil, parazit olmaktır. Tıpkı bir parazitin yaşamını surdurmesi icin icinde yaşadığı bedene muhtac olması gibi. Eğer yaşamın icin bir başka kişinin varlığına gerek duyuyorsan, var oluşunun nedenini onunla ozdeşleştiriyorsan, o kişi icin bir parazit olursun. Boyle bir ilişkide ozgurluğe, secme hakkına yer yok. İcinde duyduğun boşluğu doldurması icin ona duyduğun gereksinimi sevgi olarak nitelendiriyorsun.”

Birliktelikler karşılıklı bağımlılığa, kendimizde olmayan şeye karşımızdakinin sahip olduğunu varsaymaya dayanıyorsa, sonunda boşluğa duşmek, yalnız kalmak kacınılmazdır.

Bağımlı oldukları kişinin olumuyle ya da terk edişiyle mutsuzluğun girdabına duşen kişilerin sayısı hic de az değil.

Bu genc kadın yalnız kalmaktan korkuyordu. Kendisini kendisiyle başbaşa kalmaktan haz duyacak kadar sevmiyordu. Bu nedenle, hep yalnızlığını giderecek objelerin peşinden koşarak, o insanları kendisine bağımlı kılmaya calışarak yalnız olmamayı garanti altına almaya calışıyordu. Onun, “sevgi adına yapılan fedakarlıklar” olarak nitelendirdiği şeyler, aslında karşısındakini kendisine bağımlı kılma cabasından başka bir şey değildi.

Nitekim, birkac gun sonra gozleri parıldayarak geldi bana. Birisine aşık olmuştu yine. Bu seferki de her zaman olduğu gibi gercek sevgiydi. Buna emindi. Gerci adamın belirli bir işi yoktu ve biraz fazlaca iciyordu ama olsundu, onu seviyordu ya. Sevgisiyle onu değiştirebilirdi.

Ama olmadı. Bu ilişki de yurumedi. Yine aynı şeyler tekrarlandı. Bu erkekler ne de gaddar oluyorlardı. Sevgiden de hic anlamıyorlardı. Hayatını onlara adasa bile değerini anlamıyorlardı.

Sorun, genc kadının kendini değerli bulmamasıydı. Ancak bir erkek onu severse kendisini değerli goruyordu. Kendi icinde butunluğe erişme cabası yerine dışarıdan birinin icindeki boşluğu dolduracağını ve ancak boyle doyum bulacağını duşunuyordu.

Birisine bağımlı olma gereksinimi yaygın olan patolojik bir sorun.

Ama bu bağımlılık gereksinimi, her insanın duyduğu sevgiyi paylaşma gereksinimiyle karıştırılmamalı.

Hepimiz, ne kadar guclu olursak olalım birisiyle sevgimizi paylaşma, birisine -bağımlı değil ama- bağlı olma gereksinimi duyarız.

Bu, İnsanın doğasından gelen bir durtu.

Ayrıca hangimiz, kendimizi gucsuz hissettiğimiz anda duyarlı bir kulağa, yaslanacak bir omuza, sacımızı okşayacak bir ele, sıcak bir bedenin bizi sevgi ve şefkatle kucaklamasına gereksinim duymayız ki?

Bu gereksinim doğaldır. Ama o olmadığında tek başına ayakta durmayı başaramıyorsak, yaşamamızı surdurmek icin ille de birisinin olması gerekiyorsa yani bu gereksinim yaşamımızı kontrol ediyorsa, işte o zaman patolojik bir sorunla yuz yuzeyiz demektir.

Bir insanın tek amacı, kendisini sevecek birini bulmak ise bu mumkun değil.

Cunku sevilmenin yolu sevilmeye layık olmaktan geciyor.

Tek amacı sevilmek olan kişi ise sevilmeye layık bir insan değildir.

“Peki” diyeceksiniz, “Birbirine bağımlı kişilerin evliliklerinin surduğunu goruyoruz. Evlilikleri karşılıklı gereksinim giderilmesine dayansa bile onemli olan evliliğin surmesi değil mi?”

Evet boyle evlilikler var, hem de cok, ama kimse bu evliliklerin sağlıklı olduğunu ve sevgiye dayandığını soyleyemez.

İnsanı geliştirdiğini ise hic soyleyemez.

İnsan ozgurluk icinde gelişir. Bu tip ilişkilerin bedeli ise ozgurluğu kaybetmeye dayanır. Bireyler bağımlılık icinde kendi bireyselliklerini geliştirmek bir yana, var olanı da yitiriyorlar.

Gercek birliktelikler ancak iki guclu ve bağımsız insan arasında sevgiye, saygıya ve guvene dayanarak var olabilir.

Tek başına mutlu olmayı beceremeyen insan iki kişilik mutluluğu hic beceremez.

Sevginin kozmik bağlayıcı gucuyle hoşca oluna.s.

sevgili nil gun'den alıntıdır