not: uzun bir ic dokuş. durumu olmayanlar hic başlamasın.
selamlar hanımlar,
dun haber sitelerinde gezinirken ayşe hatun onal'ın verdiği bir roportajda 'evime misafir davet etmiyorum' başlığı dikkatimi cekti. roportaj tam metni şu şekilde:
'Yalnız yaşadığım icin artık eve pek misafir kabul etmiyorum. İnsanlara hizmet falan bunlar beni yoran şeyler, dışarıda goruşmeyi tercih ediyorum. Davetsiz misafirlere kapıyı acmıyorum zaten evde yok numarası yapıyorum.'
31 yaşımdayım. iki universite okudum toplamda sekiz sene suren bir universite hayatım oldu. ozellikle kimya fakultesinde okurken tanıştığım insan sayısı ve sosyal yoğunluk hala arkadaşlarım arasında konuşulur. kendi oğrenci evimiz vardı beş oğrenciydik ama o evde beş kişi uyuduğumuz cok nadirdi. gun geldi yirmi kişi kaldık. telefon listem ciddi kabarıktı. ve bu insanların coğu birbirimize yureğimizden dokunduğumuz, hayatımda hep olmalı, hep kalmalı turunden kişilerdi. yani bu sosyal hız benim başımı dondurmuyor, beni yormuyor aksine memnun ediyordu. coğu kişinin hayallerinde olan kalabalık sofralar, kahkaha yukselen evler bizim evimizdi. her meslek grubundan arkadaşım vardı. ilk universite bitip ikinci universitem başladığında arkadaş grubunun yaş ortalaması duşuk olduğu icin pek iletişim kurma taraftarı olmadım ve bir nebze kendime dondum. kimya yolculuğum sırasında beraber olduğumuz o kabarık listeyle de goruşmeye devam ettim. benimle birkac saat gecirseydiniz telefonuma gelen bildirimlere bakarak tanınmış biri olduğumu duşunebilirdiniz.
-kendimi yeteri kadar ovebildiysem sorunuma geciyorum

sonra, zamanla fark ettiğim bir değişime girmeye başladım. telefon goruşmeleri 'bu sefer sen arayacaksın' larla bitmeye başladı. rehberin arayan kısmı doluyken aranan kısmı o gunku ev arkadaşlarıma actığım ekmek lazım mı telefonlarıyla meşguldu.
bugun geldiğim noktada rehberimdeki elle tutulur dost denecek insan sayısı beş-altıya indi. tanımadığım numaralardan gelen vefafız nasılsın mesajları seyrekleşti. numarayı tanımadığımı soylemekten utandım ve her seferinde zaten devam ettirmek istemediğim konuşma kendiliğinden bitti.
son birkac yıldır boyleyim. o beş altı kişiden başkasıyla goruşmek istemiyorum. o goruştuklerimde hadi şunu yapalım, alo cınım naber şeklindeden ziyade, birkac ayda bir orda mısın hayatta mısın iyi misin merakını giderdikten sonra birkac ay daha aramama halini aldı. oturduğum apartmanda kimseyle goruşmuyorum cunku komşuculuk oynamak beni bayıyor. samimiyetsiz birkac lakırdıyı kahve eşliğinde tuketmek. kahve sonrası ne benim cebimde ne onun cebinde dişe dokunur birşey kalmamış olması, coğu kişiye minik ve poncik bu kahve ziyaretini benim icin zulme donuşturuyor. ayşecim gibi

boyle anlatınca yabani biri olduğum duşunulmesin. insanlara kendimi sevdirmeyi ve affettirmeyi cok iyi başarırım. tanıdığım ve pek iyi tanımadığım cok insanda buyuk bir kredim vardır nedense.
bayramları hic sevmem mesela. daha dun goruştuğun komşuna baklava, sarma gibi insanı zahmetten oldurecek şeyler yedirip havadan sudan konuşmanın neresi bu kadar cekici anlamıyorum. cok konuşan insanlara tahammulum ciddi derecede azaldı. boş konuşan insanlara ise hic tahammulum kalmadı. eski gunlerimi duşunduğumde yıldızı sonmuş bir star gibi hissediyorum kendimi

var mı ben gibi insandan kacan, insan sevmeyen. burada acılan arkadaş arıyorum konularının sahiplerinden ozur diliyorum bunu şımarıkca bir off bırakın yakamı yhaa'dan ibaret sanmayın. cevrem oyle buyuk doldu ve oyle buyuk boşaldı ki olanları anlamdırmakta zorlanıyorum. kendi dunyamı kurdum ve icinde cok mutluyum. calışıyorum, kimyagerim. muzik kursuna gidiyorum. dil eğitimi alıyorum. kanevice yapıyorum. universite sınavına hazırlanıyorum yeni bir bolum icin. ben bana yetiyorum ve cok mutluyum. ama neden toplumdan ve insanlardan bu kadar uzağım. yarın gece bir arkadaşın kınası var. ben de iki gobek atar keyfimizi buluruz tadında olabilsem. ama gobek atarak eğlenmek bir bana mı sacma ve sıkıcı geliyor.
