Gonulleri sevgi merkezli eğitime hazırlamanın vaktidir. Anneler, babalar oğretmenler, kafalarından once kalplerini acmaya hazır olmalılar. Cunku yeni nesilleri daha cok insan yapmanın başka yolu ve imkÂnı kalmamıştır. Sevgi merkezli eğitimin ilkokulu, evdir. Evde başoğretmen, şefkat kahramanı anne, oğretmen de babadır. Ne var ki, babaların annelere gerektiği kadar destek vermediğini coğu şikÂyetlerden anlamaktayız.

Bircok baba, hala işin vahametini tam olarak anlamış gorunmuyor.

İşte o babalardan biri.

“Keşke Ben de Kopek Olsaydım”

Okul oncesi yaşındaki bir delikanlı, kopek olmak istiyor. Kopekleri cok seviyor. Hep kopek resmi ciziyor. Kopek taklidi yapıyor. Yemeğini kopekler gibi yemeye calışıyor. Kopeklerle cok ilgileniyor. Surekli kopeklerle ilgili sorular soruyor. Adı sorulduğunda kendi adını değil, kendine yakıştırdığı bir kopek adını soyluyor.

Eğitim danışmanı olarak calıştığım okulda, rehberlik uzmanı, durumu bana da aktardı. Bu ilginc delikanlıyla bir sure ilgilendim. Bu surenin sonunda, delikanlının kopek olma merakının babasından kaynaklandığını anladık.

Babası, kopek meraklısıydı. Birkac kopek besliyor ve onlarla cok yakından ve buyuk bir sevgiyle ilgileniyordu.

Bu masum delikanlı da, babasının dikkatini ve sevgisini cekmek icin kopek olmaya ozeniyor, her halini o hayvanlara benzetmeye uğraşıyordu…

Arkadaşlarına, surekli,“Keşke ben de kopek olsaydım” diyordu…



"Kolsuz Baba Resmi"

Ana sınıfının sempatik delikanlılarından biriydi… Oğretmenleri, onlara anne ve babalarının resimlerini cizdiriyordu. Bu delikanlının resim kabiliyeti cok iyi idi. Annesini ve babasını oldukca başarılı bir bicimde ciziyordu…

Ancak, yaptığı butun baba resimleri kolsuzdu... Acaba cocuğun babası gercekten kolsuz biri miydi? Oğretmeni bu durumun sebebini merak edip, delikanlı ile biraz konuşuyor. Samimi bir goruşmede, bu masum cocuk, babasını nicin kolsuz cizdiğini şoyle acıklıyor:

“Babam, annemi cok dovuyor. Bu yuzden onun kollarını, ellerini sevmiyorum.”

Boylece, baba resminin nicin kolsuz cizildiği anlaşılıyor.

“İğrenc!”

Ana sınıfı oğrencisi o kadar cok, “İğrenc!” diyordu ki… Dikkatimi cekti. Yerli yersiz, olur olmaz, her şeye, herkese “İğrenc!” diyordu…

Daha sonra annesiyle tanışınca, bu kelimenin onun da dilinde cok yer aldığını hemen oğrenivermiştim. Celişkiye bakınız ki, bu anne, cocuğunun sevgisizliğinden ve hırcınlığından şikÂyet ediyordu. Farkına varamıyordu ki, cocuğunda gorup de şikÂyet ettiği sevgisizliğin oğretmeni bizzat kendisiydi.

Sahi bizler, gunde kac kere nefretimizi, kac kere sevgimizi soyleriz. Her gun ne kadar şikÂyet, ne kadar şukur duyulur dilimizden… Yani cocuklarımız, nefreti mi oğrenirler bizden, sevgiyi mi?
Cunku onlar bizden duyduklarını ve gorduklerini oğrenirler. Butunuyle bizi taklit ederler. Ozellikle de okula başlayınca kadar, anne babalar olarak ornekleri biziz…

Kucukler, once evet demeyi mi, yoksa hayır demeyi mi oğreniyorlar.

Cocuğunuzun ilk soylediği kelimeler arasında, “Seviyorum” da var mı?

Eğer bu kelime dunyalarına gec giriyorsa, sorumlusu anne baba olarak, siz değil misiniz?

“Babam Toplantı Yapar”

“Daha İlkoğretim birinci sınıfta” deyip gecmeyin, onların neler bildiğini, neler duşunduğunu bilmek sizi cok şaşırtacaktır. Onlardan birine soruyorum:
“-Baban ne iş yapıyor?”
“-Babam toplantı yapar…”

Gercekten de bu sevgili kardeşim, bir ust duzey burokrattı ve hep toplantıdan toplantıya koşuyordu. Cocuk, “Toplantıya gidiyorum”, “Toplantıdan geliyorum”, “Toplantı yapacağım” laflarını o kadar cok duymuştu ki… Babasının asıl işinin toplantı yapmak olduğunu sanması gayet normal bir sonuctu.

Acaba, “Babam toplantı yapar!” diyen bu sevimli hanım kızımız, babasının yapmadığı bir şeyi de ifade etmiş olmuyor mu bu ifadesiyle?

Toplantı hep evin dışında ve başkalarıyla yapılan bir eylem… İcinde ev ahalisi yok. Ama cok onemli. Tehir edilemez, gecikilemez, atlatılamaz… Kucuk kız, bu toplantılar yuzunden hasret kalır babasına… Babasıyla arasına giren zararlı ve zalim bir engeldir toplantılar…

Siz o masum yavrunun yerinde olsanız, sever misiniz bu toplantı denen şeyi?

Dolayısıyla, kucuk kız, “Babam toplantı yapar!” derken, aynı zamanda bir ozlemini de ortulu bicimde dile getirmiş olmuyor mu?

Babalar, asıl ve en onemli toplantının, aile meclisini kurarak yapılacağını mutlaka anlamak zorundadırlar. Cunku baba sevgisinden yoksunluk, masum yurekleri derinden yaralar.

Ve bu yurek yaralarının tam tedavisi mumkun değildir…

Anne, sonu gelmeyen toplantıları tenkit eder… Babayı uyarmak ister. Cunku cocuklar, babalarını ona sormakta ve durumunu anlamaya calışmaktadırlar.
Anne der ki:

“Sen geldiğinde cocuklar uyumuş oluyorlar. Sabah giderken de uyanmamış bulunuyorlar. Bu gidişle seni unutacaklar… Daha da kotusu, bu bitmek bilmeyen toplantıları, onlara tercih ettiğini sanıp, seni yureklerinden atacaklar… Ne olur, cocuklara da biraz zaman ayır…”

Baba, duygulanır ve soze girmek ister. Ancak, daha ilk kelimesiyle gulunc olur. Zira, der ki, “Tamam başkanım, cok haklısınız!”

Baba govdesiyle evde, anneyledir ama kafasıyla ve gonluyle hala toplantıdadır.

Hicbir iş toplantısı, ailede sevgi iletişimini kuracak birliktelikler kadar onemli değildir.

Bu sebeple anne babalar, ama ozellikle de babalar, onceliklerini mutlaka cok iyi ayarlamalıdırlar.

Yoğun calışan butun babaların bir manevi dikiz aynası olmalıdır. Bu dikiz aynasıyla, arkayı surekli gozlemelidirler. Arka, evdir, coluk cocuktur, eştir… Ne kadar hızlı, ne kadar meşgul, ne kadar dolu olursanız olunuz, bir gozunuz, bir kulağınız hep orada olmalıdır. Fakat, gonlunuzun onceliği ev olmalı, oraya ayırdığınız zamanı hic kimseye vermemelisiniz…

Zira cocuklarınızın, sizin paranızdan cok yureğinize ihtiyacları vardır.

Bazı babalar, sevgi ve şefkat meselesini annelere ihale ediyorlar. Anneler tabii ki şefkat kahramanlarıdır… Ama kesin olarak bilelim ki, hicbir anne, hicbir babanın bıraktığı boşluğu dolduramaz. Bu bakımdan babalar da cocuklarına gonullerini acmalı, kendilerini bir para makinesi durumuna duşurmemelidirler.

Bazı anne babalar da, iyi bir okul secerek, eğitim işinden kendilerini kurtardıklarını sanıyorlar. Onlara da kırk yıllık tecrubemin sonunda şunu soylerim:

“Dunyanın en kaliteli okulu ve en candan oğretmenleri bile, ailenin bıraktığı acığı kapatamaz. Evinden mutlu cıkmayan cocuğu, okul mutlu edemez. Cocuğun okuldaki başarısı da, sevgiye ve şefkate doymuş bir gonulle evinden gelmesine bağlıdır.

Eğitimci anne babaların ikinci adresleri, cocuklarının okulu olmalıdır. Anne babanın icinde aktif olarak bulunmadığı eğitim eksiktir.

Evi biraz okul, okulu da biraz ev yapmalı; anne babaları biraz eğitimci, oğretmenleri de biraz anne babalaştırmalıyız. Ancak bu dayanışma ile cocuklarımızı geleceğe hazırlayabiliriz.”

alıntı