biraz ic dokeceğim, desteğinize, guzel sozlerinize,dualarınıza ihtiyacım var... hic tanımadığım sizlere sığınıyorum şu an teselli umuduyla...sanırım biraz uzun olacak

1999'da henuz 6 yaşlarımdayken tip 1 diyabet (şeker hastalığı) tanısı kondu bana. zorlu bir surec başladı. ailem ustume titredikce ve ben buyumeye başladıkca sağlığıma pek dikkat etmedim. boğazıma, keyfime hep duşkundum. emanet şu canı hor kullandım. cok yordum vucudumu. gelgelelim zamanında yediğim hurmalar işte şimdi tırmalıyor

sol gozumdeki ufak kılcal kanamalar icin 6 ay oncesinde lazer yapmıştı doktorum. ancak son 1 aydır buğulu bir goruntu, ışık cakmaları, gece arac kullanamıyorum vs.bi haller... bugun gidebildim ancak.
ve doktorun kapısında beklerken kimle karşılaştım biliyor musunuz? tam 10 sene once babamı kaybetmiş, aynı senede universite sınavına hazırlanan, icine kapanık bir ergen iken hayatıma dokunan psikoloğumla.... o da muayene sırasındaydı ve başka biriyle sohbet ediyordu. cok mutlu oldum onu gorunce, kendimi tanıtsam beni tanır mıydı? cok zor bir bolumu bitirdim mseleğimde başarılıyım, onun yanısıra halen resim ciziyorum detaylara hala bayılıyorum, sevdiğim bir adamla evlendim herşey yolunda herşey cok guzel başardım doktor bey diyecektim. kendisi bana hep "ışığı hep acık tut" derdi. bunun benim icin anlamı oyle buyuktu ki, evde kimse olmasa bile ışığı acık tut. mecazi bir sozdu elbette, ancak icimde neler olursa olsun ne fırtınalar koparsa kopsun her zaman umut olduğunu, ışık olduğunu, terkedilmiş, kimsesiz, soğuk bir ev olmadığımı hatırlatırdı bana. doktoruma işte boyle "başardım" diyecektim, bunları kuruyordum kafamda, ve o da tam kapı girişinde oturuyordu, bi kac kez goz goze geldik tanıdı mı bilmem ama ben icimde ona anlatacaklarımın heyecanını yaşıyor ve yalan da yok biraz gurur duyuyordum kendimle. bunu ancak psikolojik olarak zor zamanlar gecirip de o gunler sona erdiğinde şoyle ic huzurla geriye donup bakabilen insanlar anlar, cok narin bir bitkiyi hayatta tutmak gibi.. eninden sonunda cicek acmasını sağlayabilmişsiniz sanki. zor şeyler yaşamış, atlatmıştım, anlamlı şeyler deneyimlemiştim, kendimi geliştiriyordum, cicek acıyordum ben de sonunda...

derken goz doktoru cağırdı, filmlerimi inceledi, muayene etti. gecin oturun dedi, soyleyeceklerim biraz ağır şeyler. malesef iyi konuşmayacağım. ama size acık olmalıyım henuz cok gencsiniz. sizin yaşınızda biri icin daha hızlı ve tehlikeli ilerleyen bir hastalık bu. ... anlattı anlattı... işin ozu 1 ay icerisinde ciddi ve cok riskli bir ameliyatla ancak sol gozumu kurtarabilirmişiz. en iyi ihtimalle bile ameliyat sonrası sol gozumle ancak zeytinyağı dolu bir kavanozun icinden bakıyor gibi olacakmışım. o kadar bulanık. sonrasında katarakt da gelişecekmiş onun icin 2.bir ameliyat gerekecekmiş, gozumun icine bir silikon konulacakmış, calışamayabilirmişim... ve bunları tum kalbimle biliyorum ki beni uzmek icin değil gercekler bunlar olduğu icin soyledi... cıktım odadan.. muayene odasının kapısı acıktı ve bekleme odasındaki herkes de doktorun soylediklerini duymuştu. insanların gozundeki acımayı hissettim. halbuki az once ne kadar gururluydum, kacmak istedim. halbuki belki 10 dakika once sabırsızlıkla psikoloğumun başka biriyle sohbetinin bitmesini bekliyordum, anlatacaklarımı kuruyordum kafamda.
kapıda psikoloğum oturuyordu. o da duymuştu. resmen bir şimşek caktı, icimden bir ses yaa işte boyle dedi. sen planlar yap gururlan, buyuklen... işte boyle, bu kadar, busun, bir fani gelip gecici ruzgarsın. hadi şimdi anlat, hadi şimdi başardım de, hicbir şey senin değil unutma, başardım sandıkların, acıların, sahip olduğunu duşunduğun herşey... cıktım hastaneden oturdum biraz ağladım. eşimin yanına gittim. lime lime olsan da benimsini yanındayım dedi. dedim ki değilim ne kadar yaşadığımız onemli değil, sen cok guzel şeyler gordun cok guzel şeyler cizdin, cok anlam buldun baktıklarında, bir omur yaşayıp da gormek ne demek tam olarak anlamayan insanlar var dedi.

kızlar icim cok buruk, karmakarışığım. sitemim yok, ancak kendime kızabilirim belki. ben ama gormeye hayran biriyim. duz duvardan bile anlamlar cıkaran, o anlamda kaybolan, şukreden, mutlu olan, ağlayan, zırlayan biri...cizdiğim resimler o kadar detaylıdır ki elimde değil, ovunmek icin de demiyorum. bir ciceği koklarken dibine girerim, polenlerini goreyim yapraklarına bakayım, yemek yerken bile incelerim yediğim şeyi. sanki gorunce daha guzel olur tattığım, kokladığım şey.. bununla mı sınanıyorum? herhangi bir duyuya bu kadar duşkun olmamak mı gerek? sevdiğim adamı tam goremeyecek miyim artık, canım annemi, bir bebeğim olursa onu... ışığımı hep acık tutabilecek miyim? başta beni teselli edin dedim ama o bile şimdi cok acıklı geldi gerek var mı bilmiyorum, sadece icimi dokmek istedim. hepiniz iyi ki varsınız...