Bir ruh hastalığı ceşidi oaln nevroz hastalığı hakkında detaylı ve de faydalı bilgiler sunuyoruz bu yazımızda sizlere Melek'ler.


Nevrozlar doğrudan doğruya cevre ile ilgili ruhi hastalıklardır. Norotik bir reaksiyona sebep olan dış tesirler hayatın her safhasında ortaya cıkabilmekte, şahsı sıkıntıya sokarak rahatsız edebilmektedir.
Bunlardan en erken goruleni anne ile cocuk arasındaki munasebetlerin bozulmasıdır. Olum, boşanma, terk, annenin evin dışında calışmak zorunda kalması bozuk munasebetlerin ilk akla gelenleridir. Biz buna "anneden ayrılma anksiyetesi" diyoruz.
Hangi sebeple olursa olsun,cocuk anneden ayrı sağlıklı gelişmez. Sevmeyi ve yardımlaşmayı oğrenemez. Herşeyden ve herkesten korkar. Filozof Thomas Karlayı, 83 yaşında iken şunları yazmıştır: "Cocukluk hayatımın en eski ve beni en dehşete duşuren olayı annemi kaybetmemdir. Bu eksikliğin verdiği korkuyu butun hayatım boyunca muhafaza ettim."
Her insan sevmek, sevilmek ve cemiyet icinde itibar edilir bir yer edinmek ister. Seven, sevilen ve ihtiyacları yerine getirilen insan kendisine ve cevresine guvenir. Bu cevre icinde iyi bir yer edinmek icin mizacına ve kabiliyetlerine uygun bir hedef secer. Sectiği hedefe ulaşmak icin calışır. Eğer hedefine (idealine) doğru giderken cevre tarafından onune aşamayacağı engeller cıkarılırsa umitsizliğe kapılır. Once kendi kabiliyetlerinden şuphe etmeye başlar. Engelleri aşamadığından dolayı cevreden baskı ve tenkit gorduğu zaman da cevreye kızar. Ancak coğu zaman bu kızgınlığını belli etmemeye calışır; halk tabiri ile icine atar. Kızgınlıkları biriktikce ic catışmaları ve huzursuzluklar şeklinde şahsı rahatsız etmeye başlar.
Sevginin, şefkatin, yardımlaşmanın ve toleransın olmadığı veya cok az olduğu ailelerde yetişen cocuklar nevratik tipler olmaya daima mutemayildirler. Keza baskıya ve zoraki kultur değişmelerine maruz kalan dikta rejimlerinde aynı şey hassas mizaclar icin mevzubahistir. Zira her iki cevrede de cocuk ve fert "ne zaman, nerede, nasıl bir tehlike ile karşılaşacağım" korkusu ile yaşamaktadır.
Egzistansiyalistlerin ifadesiyle, sanayileşmiş medeni toplumlarda fert korkunc bir yalnızlık icindedir. İtibarda olan insan değil makinadır. Her şeye bir maddi değer bicilmekte, "para" butun değerleri satın alan bir guc kabul edilmekte, mutluluk "milli gelir hasılası" ile olculmektedir.
Akrabalık, arkadaşlık, komşuluk, hemşehrilik , vatandaşlık, din kardeşliği bağları gittikce zayıflamış; insanları birbirine yakınlaştıran bağlar kopmuştur. Hurriyet ve serbestlik adı altında ahlak kuralları ciğnenmiş; bir başkasını rahatsız etmemek şartı ile her şey serbest edilmiştir. Nikahsız beraberlikler ve gayri meşru eğlenceler manevi duyguları oldurmuş, ailenin kutsallığı prensibini alt ust etmiştir.
Tıp alanında inkişaf eden bunca teknik imkanlara rağmen hastalıkların onu alınamamakta; hastaneler, psikiyatri klinikleri dolup taşmaktadır. Adı "medeni toplum"a cıkmış cemiyetlerde gasp, soygunculuk, hırsızlık, mala ve cana tecavuz, cinsel sapıklıklar, alkol ve uyuşturucu alışkanlığı, cinayet ve intiharlar devamlı artış kaydetmekte; alınan kanuni tedbirler yetersiz kalmaktadır.
Sıcak aile ortamından, sevgiden, şefkatten mahrum yetişen cocuklar ve gencler bir araya gelerek "ceteler" kurmakta, kendilerini ihmal eden cemiyetten adeta intikam almaktadırlar.
Yukarıda ozet olarak vermeye calıştığımız "negatif cevre şartları" bir anlamda "nevroz"ları doğuran ve besleyen bir kaynak hukmundedirler. Eğer bir kimse, kaybedecek şeyi olmadığına inanacak kadar cevreden umidini kesmiş ise kendisini korkunc bir yalnızlık icinde hisseder. Ceşitli korkular, endişeler ve şupheler geliştirir. Aşamadığı engellerden, cozemediği problemlerden ve nihayet duşman cevreden kurtulmanın yollarını arar. Kimi zaman hisleriyle, kimi zaman davranışları ile savunmaya gecer.
Nevrozları kendi icinde şu ana başlıklar altında toplayabiliriz:
- Anksiyete Bozuklukları.
- Somatoform Bozukluklar.
- Dissosiyatif Bozukluklar.