Gunluk hayatın stresi, tasası, derdi vs vs... dedik ve gercekci olarak stresi neşeye bağladık ve size https://www.meleklermekani.com/komik-yazilar-duvar-yazilari/195635-sizofrenlestiremediklerimizdenmisiniz.html dedik bu yazımızda. Şimdi ise şizofreni hastalığının bilimsel acıklamasına yer veriyor ve bu hastalığa dair merak ettiğiniz tum bilgileri bu makalemizde sizlerle paylaşıyoruz Melek'ler.


Şizofreni kişilik bolunmesi, zayıf kişilikli olma, zeka geriliği veya tembellik değildir. Onemli ruhsal hastalıklarından birisidir. Hastalarda genelde gercekle hayal dunyasını ayırt edememe, mantıksal duşunme yeteneği kaybı, normal duygusal tepkiler verememe ve toplumsal kurallara uyamama gorulur. Aynı zamanda hatırlama ve normal konuşma yeteneği genelde kaybolur. Diğer bedensel ve ruhsal hastalıklarda olduğu gibi organik nedenleri vardır.
Bugun şizofreninin ortaya cıkışında rol oynayan dopamin ve serotonin sistemi gibi beyinde yer alan taşıyıcı (norotransmitter) sistemlerin rol oynadığı araştırmalarla gosterilmektedir. Toplumda %1 oranında şizofreni gorulmektedir. Sıklıkla 15-25 yaşları arasında ortaya cıkmaktadır. 12 yaşından once ve 40 yaşından sonra gorulmesi enderdir.
Gunumuzde kullanılan ilaclar belirtileri buyuk oranda kontrol altına alabilmekte ancak bazı semptomlar coğu hastada yaşam boyu surmektedir. Bu hastalığı tumuyle atlatan hasta sayısı tum hastaların ancak 1/5′idir. Bazı hastalar sadece bir defa atak gecirmekte, bazı hastalarda ara donemleri normal olan ve tekrarlayan ataklar olmakta, bazı hastalarda ise belirtilerde
artma ve azalma ile giden ancak hicbir zaman normale donmeyen bir seyir gorulebilmektedir.
İlac kullanımı ile coğu belirti kontrol altına alınabilmektedir, buna karşın bazı hastalar halen var olan ilac tedavilerinden faydalanamamakta, ekonomik nedenlerle ilacları temin edememekte veya ilac yan etkileri nedeni ile tedaviye devam etmek istememektedir.
Şizofreni nedenleri
Şizofreninin kesin nedeni tam olarak bilinememektedir. Bu konuda değişik teoriler ileri surulmektedir. Klinik izlemelerde kan bağı olan kişilerde genetik yatkınlığın olduğu başka nedenlerin de araya girmesi ile hastalığın ortaya cıktığı gorulmektedir.
Tek yumurta ikizlerinin birinde şizofreni gorulmesi durumunda diğerinde şizofreni ortaya cıkma olasılığı % 50, anne babanın ikisinin birden şizofren olması durumunda cocuklarda şizofreni gorulme olasılığı % 40, anne veya babanın şizofren olması durumunda cocuklarda gorulme olasılığı % 8, kardeşlerden birinin şizofren olması durumunda diğer cocukta hastalığın gorulme olasılığı % 12′dir. Genetik gecişten sorumlu tutulan bazı genler vardır ancak bu konu henuz tam olarak aydınlatılamamıştır.
Şizofren hastaların beyin tomografisi ve MR gibi radyolojik incelemelerinde beynin bazı bolgelerinde değişiklikler tespit edilmektedir ancak bu değişikliklerin şizofreniye ozgu olmadığı bilinmektedir. Yine olen şizofren hastaların beyin biyopsilerinde beyinde bazı doku değişiklikleri gorulmektedir. Bu değişikliklerin de hastalık oluşmadan once mi olduğu veya hastalığın ortaya cıkşıyla mı geliştiği bilinememektedir.
Beyin biyokimyası ile ilgili araştırmalarda beyinde haberci rolu ustlenen (norotransmitter) maddelerden biri olan dopaminin aktivite artışının hastalığa yol actığı bilinmektedir.
Son yıllarda dopamin yanında serotonin ve norepinefrin gibi diğer habercilerinde şizofreni oluşumunda rol oynadığı belirtilmektedir. Kullanılan ilaclar da bu sistemler uzerinden etki etmektedir. Her hastada aynı belirtilerin ortaya cıkmaması,her ilacın her hastaya yaramaması hastalığın ortaya cıkışında bu maddelerle ilgili kişiden kişiye değişen ozelliklerin olduğunu duşundurmektedir. Hastalığın ortaya cıkış nedeni olarak bazı hastalarda dopamin sistemi daha etkin olurken bazılarında sorun daha cok serotonin sisteminde olabilir.
Bağışıklık sisteminin bu hastalığa yol actığı one surulen teoriler arasındadır. Gebelik sırasında grip enfeksiyonu geciren annelerin cocuklarında bu hastalığın ortaya cıktığı ileri surulmuştur, ancak araştırmalar bunu desteklememektedir.
Cevresel bazı etkenler hastalığın ortaya cıkışında rol oynamaktadır. Kalp hastaları nasıl cevresel stres yaratan durumlardan olumsuz etkileniyorsa veya stresli bir yaşam olayı nasıl hastalığın ortaya cıkmasında rol oynuyorsa şizofrenlerde de aynı durum gecerlidir. Bu hastalarda tek başına ilac tedavisi genelde yeterli olmaz, stres yaratan durumların da ele alınması gerekir. Bazı aile yapılarının şizofreniye yol actığı one surulmuş ve şizofren aileler modeli geliştirilmeye calışılmıştır, ancak sonra yapılan araştırmalar bu teoriyi desteklememiştir.
Şizofrenlerde hormonlarda bazı değişiklikler olduğu ve bunun da hastalığa yol actığı belirtilmektedir. Bazı yapısal ve kimyasal bozuklukların şizofren hastaların algılarında bozulmalara yol actığı ve hastaların algılarında secicilik olmaması dolayısıyla beynin cok fazla uyaranla karşılaştığı one surulmektedir. Orneğin normal kişilerde bulundukları ortamda aynı anda ortaya cıkan seslere karşı bir secicilik vardır, televizyonun sesini dinlerken dışarıda bağıran satıcının sesini algılamayabilir, oysa şizofrenlerde bu seciciliğin olmadığı aynı anda var olan tum seslerin algılandığı ve beynin fazla uyaranla karşı karşıya kaldığı belirtilmektedir.
Stres-diyatez teorisine gore bunyesel olarak yatkın olan kişilerde stresli bir durumla karşılaşıldığında şizofreni ortaya cıkmaktadır. Şizofreninin ortaya cıkışında biyolojik, psikososyal ve cevresel etkenlerin birlikte rol oynadığı, stres yaratan bir durumla karşılaşıldığında hastalığın ortaya cıktığı ve stres yaratan durumun da bu etkenlerden biri ile ilgili olabileceği belirtilmektedir. Orneğin ortaya cıkarıcı etken enfeksiyon gibi biyolojik bir neden veya bir yakınını kaybetme veya sorunlu bir ailede yaşama gibi psikolojik bir neden olabilir. Her enfeksiyon hastalığı olan veya her yakınını kaybeden şizofreni olmaz, bu hastalığın ortaya cıkışı icin bunyesel yatkınlığın da bulunması gerekir.
Şizofreni belirtileri
Şizofreni hastaları dunyayı değişik algılar. Normalde cevrede varolan uyaranlar dışında olmayan sesler, hayaller, garip kokularla dış dunya karışık ve anlaşılmazdır. Bu ortamda hastalarda anksiyete artışı, heyecan ve korku sıktır. Bu duygularla genelde normal olmayan davranışlar sergilerler.
Şizofreninin ortaya cıkışı değişik şekillerde olabilir. Bazı hastalarda aniden ortaya cıkabileceği gibi coğu hastada sinsice yavaş yavaş gelişir. Yavaş seyir gosteren şizofrenide başlangıcta dikkat toplama gucluğu, toplumsal ilgiyi kaybetme, icine kapanma, kendine bakımda azalma, dini uğraşılarda artma veya kara sevdaya tutulma gibi belirgin olmayan ve ilk bakışta şizofreniyi duşundurmeyen belirtiler gorulebilir ve sıklıkla başka psikiyatrik hastalıklarla karıştırılır. Bu başlangıc belirtilerinin ardından birkac ay veya yıl icinde de tum belirtileri ile hastalık ortaya cıkar. Hastalar sıklıkla garip davranışlar ve konuşmalar sergilerler.Gercekte olmayan sesler işitmeye ve hayaller gormeye başlarlar. Bazı hastalarda garip pozisyonlarda uzun sure durma, bazılarında hic hareket etmeksizin uzun sure sessiz kalma veya aşırı hareketlilik gorulebilir. Yavaş seyir gosteren şizofreninin yanında hızlı seyir gosteren şizofreni de olabilir. Bu hastalarda ise belirtilerin coğu bir arada aniden ortaya cıkar.Bazı hastalarda belirtiler hafif seyrederken bazılarında şiddetli semptomlar olabilir ve bu durumda hastaları kontrol etmek gucleşebilir. Şizofrenide gorulen belirtiler iki başlık altında toplanır: pozitif belirtiler ve negatif belirtiler. Her hastada bu belirtilerin tumu bir arada gorulmez.
Şizofreninin tipine gore belirti kumeleri de değişir. Orneğin paranoid şizofrenide şuphecilikle ilgili belirtiler baskındır. Paranoid şizofrenlerde sık gorulen temalardan bazıları şunlardır: kendisine kotuluk yapmak isteyen kişiler veya gucler vardır, bununla ilgili sesler işitmektedir, bu nedenle evde perdeleri kapatıp oturmakta, yemek yerken zehirlenme riski olduğunu duşunerek yemeği kendi onunde hazırlatmakta veya kendi yaptığı yemeği yemektedir. Odasına dinleme cihazları yerleştirilmiştir, bu nedenle odasında temkinli konuşmaktadır, eşi kendisini aldatmaktadır, v.b. Basit şizofrenide ise toplumsal cekilme, icine kapanma, sosyal aktivitelerde azalma, kendine bakımın duşmesi gibi belirtiler dışında fazla bulgu olmayabilir. Pozitif belirtilerde; şuphecilik, işitme varsanılar ve garip davranışlar sıktır. Hastalarda duşunce ve konuşmada kopukluk gorulebilir. Konuşurken konudan konuya atlama, icerik olarak bir anlam ifade etmeyen sozcukleri birbiri ardına sıralama sonucu dinleyenler tarafından bir anlam ifade etmeyen sozcuk salatası dediğimiz iceriği boş, anlamsız ve karmaşık konuşma bicimi gorulebilir. Bazende hastalar kendileri kelime uydururlar, bu kelimeler kendilerince bir anlam ifade etmektedir.Aslında anlamsız gibi gorulen konuşmaya dikkat edilirse cokta anlamsız olmadığı iceriğinin olduğu gorulebilir. Bu konuşma bicimi kişinin cağrişimlarının hızlanması ile ilgilidir. Duşuncede bu hızlanmanın yanında duraklamalar da gorulebilir.
Hastalar konuşurken ani duraklamalar, bloklar genelde buna bağlıdır. Duşunceler genelde cocuksu ve buyuseldir. Hastalarda gercekle bağlantısı olmayan inanışlar gorulebilir. Bu hastalarda gorulen bazı duşuncelere şu ornekler verilebilir; telefonları dinlemekte, insanlar kendisini takip etmekte, herkes duşuncelerini bilmektedir, kotuluk yapmak isteyen kişiler vardır, hatta ev icindeki yakınları bile kotuluğunu istemekte ve kendisine zarar vermek icin planlar yapmaktadır, televizyondan mesajlar almakta, herkes kendisine manalı manalı bakmaktadır, ic organları parcalanmış ve yok olmuştur, telepatik gucleri vardır, uzaylılar kendisi ile bağlantı kurmaktadır v.b.
Gercekle bağlantısı olmayan sesler işitilebilir. Bazen bu sesler bazı komutlar vermekte, alay etmekte veya kotu sozler soylemektedir. Yine gercekte olmayan hayaller gorulur. Garip şekiller, korkunc yaratıklar olabilir. Hastalar bu ses ve goruntulerin gercekte olup olmadığını ayırt edemez. Coğu zaman bunlardan rahatsız olurlar ve korkarlar. Bunları kendi beyinlerinin bir urunu olarak kabul etmez ve genelde dışarıdan birileri tarafından yapıldığını duşunurler. Bazen bu seslere yanıt verir, konuşmaya başlarlar veya goruntuleri takip ederler. Hastaların bu hareketleri dışarıdan gozlendiğinde kendi kendine konuşuyormuş veya sabit bir noktaya bakıyormuş gibi gelir.
Negatif belirtilerde; toplumsal cekilme, icine kapanma, ilgi ve istek azlığı, kendine bakımda azalma, konuşma ve hareketlerde azalma gibi belirtiler gorulur.
Duygulanımda azalma gorulur. Hastaların jest ve mimiklerinin azaldığı gorulur.Olaylara uygun tepkiler veremezler. Coğu zaman yuzlerine maske giymiş gibi tepkisiz bir gorunum sergilerler. Bazen de uygunsuz tepkiler verdikleri gorulur, ağlanacak yerde guler veya gulunecek yerde ağlayabilirler. Genelde hareketler azalmıştır. Harekete başlama gucluğu gorulur. İleri evrelerde hareketsiz uzun sure durdukları gorulebilir. Bu hareketsizliğin nedeni sıklıkla ileri derecede kararsız kalmakla ilgilidir. Bazen bu uzun sureli hareketsizliğin ardından ani beklenmeyen bir hareketlilik olabilir, hasta yaydan fırlamış ok gibi eyleme gecebilir. Hastalar toplumsal olaylara ilgi ve isteklerini genelde kaybederler. Toplumsal cekilme, okul ve işe devam edememe, arkadaşlardan uzaklaşma, yalnız kalmayı tercih etme sık gorulur. Dikkat toplama gucluğu vardır, hastalar bir konuya odaklanamazlar.
Şizofreni hastalarında saldırganlık sık gorulen belirti değildir. Ancak şizofreni belirtileri ortaya cıkmadan once saldırgan kişiliği olanlarda hastalık ortaya cıktıktan sonra saldırganlık gorulebilmektedir. Bunun dışındaki hastalar genelde icine kapanıktır. Şupheciliği olan hastalar ilac kullanmıyorlarsa saldırgan olabilirler. Genelde aile icinde veya arkadaş ortamında saldırgan davranışlar gosterirler. Yine alkol ve madde bağımlılığı olan şizofrenlerde saldırganlık gorulebilir. Şizofrenide intihar riski normal topluma gore fazladır. Hastaların %10′unda intihar girişimi gorulebilmektedir. Hangi hastanın intihar edeceğini onceden kestirmek genelde guctur.
Şizofreni tedavisi
Şizofreni oldukca değişik şekillerde kendini gosteren ve neden ortaya cıktığı bilinmeyen bir hastalıktır. Bu nedenle tedavide amac semptomları yatıştırmaya ve hastalığın tekrar ortaya cıkışını onlemeye yoneliktir.
Şizofreni tedavisinde kullanılan antipsikotik ilaclar ilk olarak 1950 yıllarında ortaya cıkmıştır. Bu ilaclar hastalarda ortaya cıkan belirtileri yatıştırmakta hastanın gunluk yaşama uyumunu artırmakta, iş verimini yukseltmekte ve hastalığın tekrar ortaya cıkışını onlemektedir ancak hastalığın tam olarak ortadan kalkmasına yardımcı olamamaktadır.
İlacın secimi ve doz ayarlaması hastaya ve hastanın belirtilerine gore değişir. Hangi ilacın, ne dozda kullanılacağı ancak deneme ve yanılma yolu ile anlaşılmaktadır. Her ilac her hastaya yaramamakta, bazı hastalarda bazı ilaclar ufak dozlarda bile şiddetli yan etkiler cıkarabilmektedir. Bazı hastalarda yuksek doz ilac kullanımına rağmen belirtiler azalarak devam etmekte, nadir de olsa bazı hastalar halen var olan hicbir ilac tedavisinden faydalanamamaktadır.
Son on yılda atipik antipsikotikler olarak adlandırılan yeni bir grup ilac şizofreni tedavisinde kullanılmaktadır. Bu grup ilaclardan ilki ve en etkili olanı Clozapine’dir. Etkinliği yanında kandaki beyaz hucrelerde ani duşme gibi hayatı onemi olan bir yan etkisi olması dolayısıyla doktor kontrolunde ve dikkatli kullanılması gerekir. Bu grupta yurdumuzda halen kullanılan diğer ilaclar Risperidone, Olanzapine ve Quetiapine’dir. Bu ilacların yan etkileri Clozapine gore daha az olmasına rağmen yine de değişik yan etkiler gorulebilmektedir. Bu grup ilaclar klasik ilaclara gore oldukca pahalıdır. Bunlar dışında halen yeni ilaclar geliştirilmeye calışılmaktadır.
Şizofreni tedavisinde kullanılan ilaclar ozellikle ses işitme, hayal gorme, şuphecilik gibi bazı belirtileri kolayca ortadan kaldırabilirken, ilgi, istek azlığı ve duygulanımda azalma gibi bazı belirtilere fazlaca etkili olamamaktadır.
Haloperidol gibi klasik antipsikotiklerin uygulanmasında ilave ilac kullanımını gerektirecek yan etkiler sıkca gorulurken atipik antipsikotiklerle bu yan etkiler cok nadirdir.
Hastaları ve yakınlarını en cok kaygılandıran konu hastalarda bu ilaclara bağımlılık gelişmesidir. Ancak bu ilacların bağımlılık yapıcı yan etkisi kesinlikle yoktur.
İlacların etki mekanizması
Şizofrenide beyinde varolan ve duzenleyici, haberci gibi işlevleri olan dopamin, serotonin ve glutamat gibi norotransmitterlerde işlev bozukluğu olduğu ve hastalığın bu nedenle ortaya cıktığı duşunulmektedir. Her hastada bu maddelerle ilgili ortaya cıkan işlev bozukluğu farklı şekillerdedir ve buna bağlı olarak ortaya cıkan belirtilerde hastadan hastaya değişir. Bazı hastalarda sorun ağırlıklı olarak dopamin sistemindedir ve bu hastalar dopamin sistemini etkileyen klasik noroleptiklerden daha cok faydalanır. Bazı hastalarda ise sorun daha cok serotonin sistemindedir ve bu hastaların klasik ilaclara yanıtı azdır ve yeni grup ilaclar bu hastalarda oldukca etkili olmaktadır.
Her hastaya uygun ilac, uygun doz ve kullanım şekli farklıdır. Hastalığın belirtilerinin ani ortaya cıktığı ve şiddetli olduğu vakalarda kas icine verilen iğne formları kullanılabilir. Yine hastanın durumuna gore ağızdan damla, şurup veya hap şeklinde uygulama yapılır.
İlaclara ne kadar devam etmek gerekir?
Bu ilaclar hastalığı kontrol altına aldığı gibi tekrarlama şansını da duşururler. Bazı hastalarda ilac kullanımının devam etmesine rağmen hastalık tekrarlayabilir. Ancak ilacların kısa sureli kullanılıp kesilmesi ile hastalığın tekrarlama şansı daha fazladır. Hastalığın alevli olduğu donemde ilacı daha yuksek dozda kullanılmalı, belirtiler yatışınca doz azaltılmalıdır. Bazı hastalarda dozun azaltılması ile hastalık tekrarlayabilir, bu durumda dozun tekrar artırılması gerekir. İlacların uygun dozda uygun surede kullanılması, duzenli doktora gitme hastalığın kontrol altında tutulması yonunden onemlidir. Bu hastalar tedavilerini duzenli surdurme konusunda genelde gucluk cekerler. Hasta yakınlarının bu konuda hastalara yardımcı olması onemlidir.
Hastaların duzenli ilac kullanmamasının ceşitli nedenleri vardır:
1. Bazıları hasta olduğunu kabul etmez ve ilac kullanmaya ihtiyacının olmadığını duşunur.
2. Duşuncelerinde dağınıklık olduğu icin duzenli ilac alamayabilir.
3. Hasta yakınları hastalığın tam bilincinde olmadığı icin hastayı ilac kullanımı konusunda olumsuz yonde etkileyebilir.
4. Yan etkiler nedeni ile hasta ilac kullanmak istemeyebilir, tedavi eden hekim bu konuyu dikkate almaz ise hastanın tedaviye uyumu bozulabilir.
5. İlac kullanımı uzun sureli olduğunda hastanın ekonomik gucu dikkate alınmalıdır. Alım gucluğu icinde olan hastalara pahalı ilacların başlanması tedaviye devamı gucleştirebilir.
6. Tedavinin kolay uygulanabilir olması onemlidir. Cok sayıda ve gun icinde değişik zamanlarda uygulanan cok sayıda ilacın kullanılması tedaviye uyumu bozabilir.
Tedavide uyum gucluğu olan hastalarda uyumu artırıcı onlemler alınabilir: Yan etkisi cok olan ilactan az yan etkili ilaca gecme, ilacın en etki ve en duşuk dozda kullanımı, ağızdan alınan ilaclar yerine iğne ile kas icine vurulan depo ilacların kullanımı v.b.
Bazı hastalar bir gunde kullanacağı ilacları bir kutuya koymakta ve oradan alarak ilac alıp almadıklarını kontrol etmektedir. Hasta yakınlarının da bu konuda hastalara yardımcı olmaları onemlidir.
İlacların yan etkileri nelerdir?
Klasik noroleptiklerin en sık gorulen yan etkisi kaslarda kasılma, sertlik hissetme, ayakları surekli hareket ettirme ihtiyacı, hareketlerde yavaşlamadır. Daha seyrek olarak ağız kuruluğu, bulanık gorme,kabızlık, sersemlik hissi, kadınlarda adet duzensizliği ve memelerden sut gelmesi, erkeklerde ejakulasyon gucluğu gorulebilir. Daha cok sakinleştirici ve uyutucu etkisi olan ilaclarla ağız kuruluğu, tansiyon duşmesi, bulanık gorme, kabızlık gibi yan etkiler daha fazla gorulurken, sakinleştirici ve uyutucu etkisi az olan belirtileri daha iyi kontrol altına alan haloperidol gibi ilaclarda kaslarda kasılma, yerinde duramama gibi yan etkiler daha fazladır.
İlacların uzun sure kullanımı ile kalıcı yan etkiler ortaya cıkabilir. Bu yan etkilerin başında ağız, dudak, yuz ve beden kaslarında gorulen istemsiz hareketler gelir.
Atipik antipsikotikler olarak adlandırılan yeni grup ilaclarla bu tip kalıcı yan etkiler cok nadiren ortaya cıkmaktadır. Ozellikle genc hastalarda daha az yan etkisi olan ve kalıcı yan etkiler ortaya cıkarma olasılığı duşuk olan ilaclar tercih edilmektedir.
Atipik antipsikotiklerden clozapine kullanan hastaların %1′inde kandaki beyaz kurelerde duşme olabilmektedir. Bu durumda ilacı kesmek gerekir. Bu yan etkiyi kontrol edebilmek icin hastaların duzenli kan kontrollerine gelmeleri uygundur. Bunun dışında sersemlik, uyku hali, yorgunluk, tansiyon duşmesi, salya artışı gibi yan etkiler gorulebilir.
Risperidon, ketiapin ve olanzapin de kan beyaz kuresinde duşme gosterilmemiştir. Ancak bu ilaclarla da tedavinin başında sersemlik, yorgunluk, tansiyon duşmesi olabilir. Hastanın tolere edemeyeceği kadar yan etki ortaya cıktığında dozun yavaş yavaş artırılması uygundur. Bu ilaclar icinde en az yan etki cıkaran olanzapindir. Risperidon ile kas kasılması gibi yan etkiler olabilir. Bu durumda klasik ilaclarda olduğu gibi antiparkinson ilac kullanımı gerekebilir. Ozellikle clozapin ve ketiapinde doz yavaş yavaş artırılmalıdır.
İlacların yan etkilerinin ortaya cıkışı hastaların duyarlılığına da bağlıdır. Aynı ilacın aynı dozu bir hastada hicbir yan etki ortaya cıkarmazken başka bir hastada şiddetli yan etkiler gorulebilir. Hastanın tolere edemeyeceği yan etkiler ortaya cıktığında ilac dozunu azaltmak, ilacı değiştirmek veya yan etkileri gidermeye yonelik başka ilaclar başlamak uygundur. Bu ilacların kullanımı genelde uzun surelidir, bazen omur boyu ilac kullanmak gerekebilir. Hastalığın alevli olduğu donemde yuksek doz ilac kullanımı gerekirken belirtiler kontrol altına alındıktan sonra doz azaltılmalıdır. Doz azaltılmasını doktor kontrolunde yapılması gerekir. Bazen doz azaltılması sırasında hastalık belirtileri tekrar alevlenebilir. Bu durumda tekrar doz artışı yapılmalıdır.
Kas kasılmasını onlemeye yonelik antiparkinson ilaclar kullanılmaktadır. Bu ilacların ne amacla kullanıldığını bilmeyen hastalarda bu ilaclar bazen yanlış anlaşılmalara yol acmaktadır. Psikozlarda bu ilacların kullanımı sadece yan etkiyi onlemeye yoneliktir.
Yine yan etkileri kontrol altına almak amacı ile anksiyete giderici ilaclar, antihistaminikler,duygu durum duzenleyicileri kullanılabilir. Bazen hastalığın belirtilerinin yatışmasının ardından depresyon gorulebilir veya yeni grup ilacların kullanımı sırasında obsesif belirtiler gorulebilir, bu durumda antidepresan ilac kullanımı gerekebilir.
Şizofrenide kullanımı onerilmeyen ilaclar neledir?
Şizofreni hastaları ve diğer psikozlarda hastalar ilac tedavisi altında iken bazı ilac ve maddelerin kullanımı onerilmez. Bunlar tedavi amacıyla kullanılan ilacların etkisine ters etkide bulunarak tedaviyi olumsuz etkiler.
* Madde kullanımı: LSD, kokain, amfetamin gibi bağımlılık yapan bazı maddelerin kullanımı sırasında şizofreniye benzer belirtiler ortaya cıkar. Psikiyatrik hastalığı olan kişilerde bu durum istenmeyen sonuclara yol acabilir. Marihuana gibi bilinci bulandıran ilaclarda antipsikotik ilaclarla etkileşir ve hastalığın tekrar alevlenmesine yol acabilir.
* Alkol kullanımı: Uzun sure alkol kullanımı da şizofreniye benzer belirtiler ortaya cıkarabilir. Ayrıca alkol ilaclarla etkileşerek ilacların beyin uzerindeki etkisini artırır ve bu bazen tehlikeli sonuclara yol acabilir.
* Kafein: Kahve, kola, cay gibi kafein iceren icecekler kişide kaygıyı artırıcı yonde etki eder. Yerinde duramama, sinirlilik ve gerginlik gibi belirtilerde artışa yol acar. Akşamları fazla alındığında uykuya gecmeyi gucleştirebilir. Bu nedenle fazla miktarda tuketiminden kacınılmalıdır.
* Antiasitler: mide asidini gidermeye yonelik kullanılan ilaclar veya şuruplar noroleptiklerin emilimini gucleştirebilir. Bu nedenle aynı zamanda alınmaması uygundur.
* Diyet yapıcı ilaclar: Kilo vermek amacı ile kullanılan bu ilacların sinir sistemini uyardığı veya kaygıyı artırıcı yonde etki ettiği gorulebilmektedir. Bu nedenle bu hastalarda kullanımı pek onerilmemektedir. Gerektiğinde doktora danışılarak kullanımı uygundur.
Psikososyal tedaviler nelerdir?
Şizofreni yoğun olarak 18-35 yaşları arasında gorulur. Bu yaşlar aynı zamanda okul yaşamı, meslek edinme ve evlenme gibi yaşamı onemli olcude etkileyen olayların geliştiği evredir. İlaclar hastalardaki belirtileri ortadan kaldırmakta ancak hastanın toplumsal uyumuna yardımcı olamamaktadır. Hastalar kendi bakımını ustlenme, insanlarla ilişki kurma ve ve bu ilişkiyi surdurmede guclukler yaşamaktadır. Butun bu guclukleri ortadan kaldırabilmek icin psikososyal tedaviler şarttır. Ailenin hastalık konusunda bilgilendirilmesi ve eğitilmesi gerekir. Hastaların dayanışma icine girdiği destek grupları bu acıdan oldukca faydalıdır. Bireysel psikoterapilerle hastanın ilişkilerini duzenlemesine ve sosyal ilişkilerini geliştirmesine yardımcı olunabilir.
İstanbul’da hastalara ve ailelerine destek amacıyla kurulmuş olan “Şizofreni Dostları Derneği” bu alanda aktif olarak hizmet vermektedir. Şizofreni hastaları bu dernek yardımı ile grup calışmalarına katılabilmektedir. Derneğin cıkardığı yayınlarla hasta yakınlarının bilgilendirilmeleri amaclanmaktadır.
Aile ve cevrenin yardımı nasıl olur?
Hastalara en buyuk destek aileden gelmektedir. Bunun yanında akrabalar, arkadaşlar, komşular ve sosyal yardım kurumlarının desteği goz ardı edilemez.
Bazı durumlarda şizofreni hastalarının sosyal destek ihtiyacı artmaktadır. Orneğin tedavi olmak istemeyen ve tedavi olmayı reddeden hastaları doktora gitmeye razı etmek gerekir. Hastalığın doğası gereği başlangıcta hastalar hasta olduklarını kabul etmeyebilirler. Bazen de hastalar kendilerine veya cevreye zarar verecek olcude saldırgan olabilirler. Bu durumda hasta doktora gitmeyi kabul etmiyorsa doktora goturebilmek icin emniyet guclerinden yardım istenebilir.
Muayene sırasında hastalar bazen belirtileri doktorla paylaşmak istemeyebilirler. Doğru tanının konup, tedavi takibinin iyi yapılabilmesi icin hasta ile bir arada yaşayan hasta yakınlarının hastanın durumu konusunda doktoru bilgilendirmeleri onemlidir.
Tanının erken donemde konup tedavinin erken başlanması tedavide başarı şansını artırmaktadır. Tedavi olmayan hastaların kendine bakımı azalmakta, sosyal uyumu bozulmakta yalnız başına kaldığında coğu kendi bakımını ustlenemez hale gelmektedir. Ailesi yakını olmayan ve duzenli tedavi goremeyen hastalar ya suc işleyerek hapishaneye duşmekte veya aclık ve yoksulluk icinde sokaklarda yaşamaya mahkum olmaktadır.
Hastalarda olmayan sesleri işitme veya olmayan hayaller gorme gibi belirtiler olabilir. Bazen de “bana kotuluk yapacaklar, beni zehirleyecekler” gibi yanlış inanışlar gelişebilir. Bu algılar ve inanışlar hasta tarafından kesinlikle doğru kabul edilir, tartışma ile bunları değiştirmeye calışmak pek fayda etmez. Bazen hastalar yakınlarına ses işitip işitmedikleri veya hayal gorup gormediklerini sorar bu durumda duymadığını veya gormediğini, bu belirtilerin hastanın hastalığının bir parcası olduğunu soylemek gerekir.
İyileşmiş hastalarda hastalığın tekrarlaması durumunda belirtilerin ortaya cıkışı hasta yakınları tarafında gozlenebilir. Bu durumu fark edip tedaviye erken başlamak hastalığın kısa surede kontrol altına alınmasını kolaylaştırır. Hastanın daha once faydalandığı ilacları kaydetmek ve yeni atakta bunu doktora iletmek, gunluk hayatta ortaya cıkan değişimleri aktarmak doktorun tedavi planı yapmasında oldukca faydalıdır.
Hasta ailesi ve cevresinin bu desteklerinin yanında hastanın daha once var olan yeteneklerini tekrar ortaya cıkarmasına yardımcı olması gerekir. Hastanın hastalıklı yonlerini vurgulamak yerine sağlıklı yonlerinin ele alınması hastanın kendine olan guvenini kazanması acısından onemlidir. Orneğin yazma veya resim yeteneği olan bir hastanın bu yonlerinin desteklenmesi ve yeteneklerini geliştirmesi amacıyla ortam sağlanması surekli hastalığı uzerinde durulmasından daha olumlu bir etki yapar.
Şizofreni tanısı
Şizofrenide gorulen belirtiler başka psikiyatrik hastalıklarda da gorulebilir.
Hicbir belirti tek başına tanı koydurucu değildir. Tanı psikiyatri uzmanı tarafından hastanın ruhsal muayenesi, hasta yakınları ile goruşme ve coğu zaman hastanın klinik izlenmesi sonucu konur. Şizotipal kişilik bozukluğu, şizoaffektif bozukluk, bipolar duygulanım bozukluğu şizofreni ile sıklıkla karışan bozukluklardır.
Bazı bedensel hastalıkların seyri sırasında da benzer belirtiler gorulebilir, bu nedenle ayırıcı tanıyı yapabilmek icin fizik muayene ve kan tahlillerinin yapılması gerekir. Alkol ve madde bağımlılığı olan veya bazı ilacları kullanan kişilerde de benzer belirtiler olabilir. Hastanın oykusunun alınması sırasında buna dikkat edilmeli ve oykude bu durumlardan bahsediliyorsa buna yonelik tetkiklerin yapılması gerekmektedir.