Her evin ecza dolabında mutlaka var olan antibiyotikler hakkında ve en iyileri hakkında, merak ettiğiniz tum bilgileri bu makalemizde sizlerle paylaşıyoruz Melek'ler.


Antibiyotikler,mantar turunden organizmalardan elde edilen ve bakteriler, vb. organizmaların uremesini engelleyen maddelere verilen genel ad. Tıpta yalnızca, yan etkileri az olan antibiyotikler kullanılır. Yersiz ya da yetersiz antibiyotik kullanılması coğunlukla, zararlı mikroorganizmaların bu maddeye karşı direnc kazanmalarına yol acar. Bu yuzden, enfeksiyonlara yol acan bakteri turlerinden bircoğu gunumuzde, ilk antibiyotik olan ve bazı kimselerde alerjiye yol acan penisiline karşı direnc kazanmışlardır.
En sık kullanılan antibiyotik turleri sefalosporinler, streptomisin, tetrasiklin ve penisilinlerdir. Ozgun etkilerini ve etki guclerini artırmak amacıyla bu doğal maddelerin yapılarında değişiklikler yapılması ve laboratuvarlarda ceşitli antibiyotikler hazırlanması tıpta yeni bir cığır acmış, korkulan enfeksiyonları ortadan kaldırarak, .veremi korkunc bir hastalıktan, onemsiz sayılabilecek bir rahatsızlığa donuşturmuştur.
Daha once de belirttiğimiz gibi antibiyotikler, bazı bakteri ve mantarlar tarafından hazırlanan ve oteki bakterilerin uremesini durduran ya da onları olduren maddelerdir, Yakın bir gecmişe dek her turlu antibiyotiğin etki bakımından birbirlerini destekledikleri duşunuluyordu. Ancak yapılan incelemeler gosterdi ki bazı antibiyotikler birlikte kullanıldıklarında birbirlerinin etkisini bozmakta, bazen de ortadan kaldırmaktadır. Bu bulguya dayanılarak antibiyotikler iki gruba ayrıldı.
1. Grup antibiyotikler, “Penisilin” “Streptomisin” “Neomisin”‘Polimiksin” “Baktrasin” antibiyotikleri tarafından oluşturulur. Bu antibiyotikler bakteri oldurucu etkileri bakımından birbirlerinin etkisini arttırırlar.
2. Grup antibiyotikler de “Kloramfenikol” “Tetra-siklinler” “Novobiosin”, “Eritromisin” ve ek olarak da “Sulfonamidler” tarafından oluşturulur. 2. Grup’taki antibiyotikler ve sulfonamidler bakterilerin coğalmasını durdurucu etki bakımından birbirlerini desteklerler ancak bakterileri oldurucu etkileri yani “Bakterisid” etkileri destekledikleri her zaman soylenemez. Bu gruptaki bazı antibiyotikler, 1. Gruptaki bazı antibiyotiklerle bir arada kullanıldığında oteki antibiyotiğin bakteri oldurucu etkisini yok ederler.
POIİPEPTİD ANTİBİYOTİKLER: “Basitrasin”, “Polimiksin B”, “Kolistin” ve “Polipeptid” grubu antibiyotikler olarak incelenirler. Cunku bunların ortak olan birtakım ozellikleri vardır. Bu antibiyotikler yuksek dozda kullanıldıklarından bobrekler uzerinde zedeleyici bir etki gosterirler. Her biri genellikle ozel amaclar icin kullanılır. “Basitrasin” adlı antibiyotik daha cok deri ve mukoza yuzeyi infeksiyonlarmda yuzeyden kullanılır. Penisiline benzeyen antibakteriyel etki spektrumu vardır.Kas icine zerk edildiğinde bobrekleri ve ozellikle bobrek tuplerini zedeler. Basitrasin ağız yoluyla verilemez, cunku -bağırsaklardan emilmez.
“Polimiksin B” kas icine zerk edildiğinde bobrekler icin zedeleyici etki gosterir. Bu etki doza bağlı olarak gelişir. Antibiyotik daha cok deri ve mukoza yuzeylerini tutan infeksiyonlara karşı merhemler biciminde yuzeyden kullanılır. Polimiksin B ağız yoluyla alındığında onemli bir etki yapmaz, cunku bağırsaklardan cok az emilir. Polimiksin B’nin bakterileri Oldurucu, yani “Bakterisid” etkisi vardır.
“Kolistin” (Polimiksin E), hemen hemen tum ozellikleriyle Polimiksin B’ye benzer. “Kolistin sulfat” ağız yoluyla sindirim kanalı infeksiyonlarının tedavisinde, kulaktan da kulak infeksiyon-ları tedavisinde kullanılır. Bağırsaklardan emilmez. “Sodyum kolistimetat” bicimi, kas ve damar ici zerkleri icin uygundur.
AMİNOGUKOZÎD YAPISINDAKİ ANTİBİYOTİKLER: “Aminoglikozid yapısı”ndaki antibiyotikler klinik kullanımları bakımından birbirlerinden değişiklikler gostermelerine karşın yapı, emilim, atılım, vucut icindeki dağılım, antibakteriyel etki ve toksik etkileri bakımından buyuk benzerlikler gosterirler. “Streptomisin”, “Kana-misin”, “Neomisin” ve “Gentamisin” ayrı ayrı inceleyeceğimiz aminoglikozid yapısındaki antibiyotiklerdir.
Bu antibiyotikleri tumu sindirim kanalından ya cok az ya da hic emilmezler, oyle ki ağızdan verilen bir dozun tumu dışkıyla atılabilir. Bu, antibiyotiklerin bağırsaklarda daha uzun sure kaldıkları anlamına gelir. Aminoglikozid yapısındaki antibiyotiklerin bu ozellikleri aedeniylle bağırsakların bakterilerden temizlenmesi gerektiği durumlarda sozu edilen antibiyotiklerden yararlanılmaktadır. “Streptomisin” “Kanamisin” ve “Gentamisin” zerk edildiğinde vucuda cok iyi yayılırlar ve hemen hemen yalnız idrar yoluyla vucuttan atılırlar. “Neomisin”, zerkedilmeyecek kadar zehirlidir.
Aminoglikozid yapısındaki antibiyotiklerin cok onemli iki yan etkisi vardır. Bunlardan biri 8. kafa siniri (Vestibulokoklearsinir-Statoakustik sinir) icin oteki de bobrekler icin zedeleyici etkiye sahip olmalarıdır. Aminoglikozidler kısa sure ama yuksek dozda veya uzun sure kullanıldıklarında ya da hastanın bobrekleri iyi calışmadığında işitme ve dengeyle ilgili olan 8, kafa sinirini zedeleyerek işitme kayıplarına ve denge bozukluklarına yol acarlar. Sozu edilen bu bozukluklar allerjik kokenli değil tumuyle yuksek dozun etkisine bağlıdır. İşitme ve/veya denge bozuklukları ilacın kesilmesinden bir sure sonra da gelişebilir. Yaşlı kişilerde işitme bozukluldarının gelişme tehlikesi daha yuksektir. Aminoglikozidle-ri kullanmak zorunda olan hastaların tedavi suresince haftada iki kez işitme işlevleri bakımından kontrol edilmesi gerekir. Bu sırada herhangi bir işitme ve/veya denge bozukluğuna rastlanuırsa ilac kesilmelidir. 8. kafa sinirine zedeleyici etkisi nedeniyle aminoglikozidler oteki antibiyotiklerin etkili olmadığı durumlarda kullanılmalıdır. İşitme bozuklukları genellikle duzelmez.
Bazen de tam sağırlığa neden olur. Denge bozuklukları genellikle duzelirler. 8. kafa sinirinin zedelenmesinin ilk belirtileri “kulak cınlaması”, “baş donmesi”, “hastanın dengesini koruyamaması” bicimindedir. Aminoglikozidlerin bobrekleri bozucu etkileri de doza bağlı olarak gelişir. Hastada “Albuminuri”, “Kristaluri” gelişmesi bobreklerin bozulduğuna kanıttır. Bu gibi durumlarda da ilacm kesilmesi gerekir. Bu bobrek bozuklukları gecicidir. Aminoglikozidler, bakterinin protein sentezini bozarak bakteri oldurucu yani “Bakterisidi” gosterirler.
ANTİBİYOTİK ETKİLİ İLACLARIN ETKİ BİCİMLERİ: Antibiyotik etkili ilaclar, değişik mekanizmalarla bakteriler uzerine etki ederler. Bu mekanizmaları şoyle ozetleyebiliriz. Bazı ilaclar ve ozellikle sulfonamidler, bakterinin normal yaşamı icin gerekli olan ve bakteri tarafından kimyasal yolla hazırlanan belli maddelerin on maddelerinin yerini alarak bakterinin bu maddeyi bozuk hazırlamasına ya da hazırlayamamasma yol acarlar. Orneğin sulfona-midler, bakterilerin “folik asit” sentezinde kullandıkları “p-aminobenzoik asit” adlı maddenin yerini alarak folik asit sentezini bozarlar. Bazı antibiyotikler ise orneğin “Penisilin”, “Sefalospı-rin’Y’Basitrasin”‘, “Sikloserin” bakterinin hucre duvarının yapısını bozarak, bakteri protoplazma-sının bozuk olan bu bolgeden dışarı kacıp, bakterinin,olumune neden olurlar. “Kloramfenikol”, “eritromisin” “linkomisin” “streptomisin”, “tetrasiklin”:gibi antibiyotikler bak-
terilerin protein sentezlerini baskı altına alırlar. Boylece bakteriler etkisiz duruma getirilir. Bazı antibiyotikler de bakterinin DNA ya da RNA sentezini bozarlar. “Mitomisin” DNA, “Rifampi-sin” ve “Aktinomisin” ise RNA sentezini bozar.
ANTİBİYOTİKLERE KARŞI DİRENC GELİŞMESİ Antibiyotik etkili ilacların kullanılmaya başlanmasından bu yana bakterilerin zamanla belli antibiyotiklere karşı direnc geliştirdikleri gorulmuştur. Bu gibi durumlarda bakterinin etkilenmesi icin ya dozun yukseltilmesi ya da ilacın değiştirilmesi gerekir. Direnc ceşitli bicimlerde gelişebilmektedir. Bazı durumlarda bakteri, antibiyotiği etkisiz duruma getiren yeni bir madde uretmeyi oğrenir. Orneğin birtakım bakteriler “Penisilinaz” denilen bir enzim uretirler ve onun aracılığıyla penisilinin etkisinden kurtulabilirler.
Coğu direnc olayında bakteri penisilinazda olduğu gibi antibiyotiği etkisiz duruma getiren bir madde uretmesini değil antibiyotiğe karşın onunla yaşamasını oğrenir. Bakteri bunu kendi ic metabolizmasını antibiyotikten etkilenmeyecek yeni bir dengeye kavuşturmasıyla gercekleştirir. Kimi durumlarda bakteri Oyle bir uyum sağlar ki, coğalmak icin antibiyotiğe gereksinim duyar. Bakterilerde yukarıda belirttiğimiz direnc mekanizmalarının gelişmesi, bakterilerin gen yapısındaki değişikliklerden kaynaklanır. Bu değişiklikler, bakterilerin nesilleri boyunca gelişir. Bakterilerde antibiyotik etkili ilaclara karşı direnc gelişmesini kolaylaştıran en onemli etkenlerin başında antibiyotiklerin bilgisiz bir bicimde kullanılmaları gelir.
Gereken antibiyotikler yeterli dozda ve gerekli surede kullanılmadıklarında antibiyotik etkisinden kurtulan bakteriler, bu antibiyotiklere karşı direnc mekanizmalarını geliştirirler.
Doktorların bilgilerine başvurulmadan yanlış kullanılan antibiyotikler, bakterilerin kolayca direnc kazanmalarına neden olur. Boylece kişi bulaşıcı hastalığa yakalandığı zaman bakteride gelişen direnc nedeniyle hastaya daha yuksek dozda antibiyotik vermek gerekir. Her antibiyotiğin belli yan etkileri olduğuna gore doz yukseldikce, ortaya cıkma riski coğalır. Kimi durumlarda direnc oyle bir boyuta ulaşır ki, o antibiyotik artık hastaya etki etmez. Bu durumda antibiyotiğin değiştirilmesi gerekir. Boylece hastanın tedavisinde kullanılabilecek antibiyotiklerin sayısı azalır.
Bu gibi durumların ortaya cıkmaması icin antibiyotiklerin kesinlikle doktorların onerilerine gore kullanılmaları gerekir. Gereksiz yere ve yanlış kullanılan antibiyotikler, yarar değil zarar getirirler.
SULFONAMİD VE ANTİBİYOTİKLERİN BULUNMASI: 1935 yılına dek insan organizmasında gelişen bulaşıcı hastalıkların pek coğu tedavi edilemiyordu. Deride gelişen yaralarda mikropları oldurucu bazı ilaclar kullanılıyordu. Ama bunların coğu, ciddi olaylarda yetersiz kalıyordu. Yani 1935 yılına dek her turlu bulaşıcı hastalık, insan sağlığı acısından ciddi bir sorun yaratıyordu.
1935 yılında Almanya’da yayınlanan bir araştırmada “Kırmızı azo boyası” olan “Prontosu” adlı maddenin streptokoklarla gelişen bulaşıcı hastalıkları iyi ettiği belirtilmişti. Boylece vucuttaki bulaşıcı hastalıklara karşı etkili olan ilk madde bulunmuş oldu. Daha sonraları prontosil maddesinin tup deneylerinde mikroplara karşı etkisiz olduğu goruldu. Boylece ilginc bir durumla karşı karşıya kaimdi.
İncelemeler derinleştirildiğinde prontosil maddesinin vucutta “Sulfonamid” denilen maddeye parcalandığı ve mikropları vucutta oluşan bu maddenin etkilediği ortaya kondu. Daha sonraki yıllarda ceşitli sulfonamidler, saf olarak kimyasal yollarla hazırlanıp bulaşıcı hastalıklarla savaşta onemli bir adım atılmış oldu. Penisilin 1929 yılında Alexander Fleming tarafından bulunmuştur. Ancak tedavi amacıyla kullanım, daha yenidir. Antibiyotikler, ceşitli bakteri ve mantar turlerinin hazırladıkları maddelerdir. Bu maddeler oteki bazı bakterilerin ya uretmelerini engeller ya da onları oldururler.