Halk dilinde, "hastalık hastası" denilen psiko-somatik rahatsızlıklar tam bir mudafaa mekanizmasıdır. Kişiler (bilhassa kadınlar) hoşlarına gitmeyen durumlarda rahatsızlanırlar. Yapılan tetkiklerde hicbir şey cıkmaz ve doktorlar bunun psikolojik kokenli olduğunu soyler. Evdekiler şımarıklık, yalan, vehim diye adlandırıp şahsı, adeta suclar. Halbuki kişi cidden doğru soyluyor ve aynı şikÂyetleri veriyordur. Ancak burada butun bunları yapan, psikolojik sebeplerdir. Ne mi? Mesela sevmiyorsa, istemiyorsa halinden memnun değilse, maddi sorunları varsa; hoşuna gitmeyen bir evde yaşıyor veya calışıyorsa; diğer aile fertleri ile anlaşamıyorsa; istemediği şeyleri hasta olarak atlatıyorsa vs.

HASTA GİBİ HİSSEDER
Bir suru şey sıralayabilirim bu konuda. Ama gorulduğu gibi bu bir kacıştır. Bu bilmeden şahsın kendini hastalık kisvesi altına gizlemesidir. Kişi bunu bilincli yapmaz. Cidden hastaymış gibi hisseder. Her gun bir yeri ağrır. Midesi ulserli bir hastanın butun arazlarını gosterir. Ancak hepsi psikolojiktir. Vucut kendi kendini hasta yapar. Hayatından memnun değildir. İstediklerini yapamaz. Buna karşılık bir suru gereksiz şeyle uğraşır. Ruhunun reddettiği her şeyi yapmak zorundadır. Coğu bilinc atına itilmiş arzular; ustu kabuk bağlatılmış yaralardır. Kişi kabul edemediği, ulaşamadığı, yaptıramadığı veya imkÂnsız olan ne varsa şuur altına iter. Bunlar devam ettiği surece ust şuura cıkmak isterler. İşte o zaman şahıs hastalanır. Ya panik atak, ya depresyon ya muhtelif korkular; yahut da baş donmeleri, yuksek tansiyon, yuksek kolesterol; huzursuz bağırsak sendromları tarzında bir suru şekilde ortaya cıkar. Baş ağrıları bile psikolojik olabilir. Şahsın elinde değildir ama arazları ortadadır. Genelde hassas ve bicare insanlarda gorulur. Derdine derman bulamayan; coğu kez de derdinin ile bilincinde olmayanlarda gorulur. İlgi cekmek icin hastalık icat edenlerden bahsetmiyoruz. Cidden rahatsızlanan veya kendini hasta hissedenlerden konuşuyoruz. Caresizlik, tatminsizlik, deşarj olamama ve ne yapacağını bilememe... Eğer mumkunse kendi kendimizi iyi bir tarayalım. Ne istiyoruz, neyi istemiyoruz? Cıkış yolu var mı? Varsa nedir? Yoksa alternatifimiz ne olabilir? Bunların hepsinin cevabı "imkÂnsız" ise, o zaman ne yapacağız. Tabii ki olabileceklerin listesini yapıp, bunları tatbikata sokacağız. Diyelim ki, evde hasta var ve biz ne yazık ki sıkıldık. Aşağısı sakal, yukarısı bıyık. Hic bu hasta bakma işini sıraya sokma yolu olabilir mi? Veya eşimizin imkÂnları kısıtlı, istediğimiz gibi gezemiyoruz; ya da hepten dışarı cıkmamız istenmiyor. Halbuki insanız canımız istiyor. Paramız yoksa bahceler, parklar, sokaklar yurume yasaklı değil...

HEP AYNI, SIKILIYORUZ...
Cıkalım temiz hava alalım. Ama ona da musaade yoksa, eşimize rica edelim bize refakat etsin. Hep aynı hayat sıkılıyoruz, bunalıyoruz, bıkıyoruz. Acaba bizi ne oyalayabilir? Ne yaparsak biraz rahatlarız? Gunlere gitmek mi? Kurs almak mı? TV izlemek mi? Hayatta bir gayemiz var mı? Her sene o yıl icin kendimize bir ulaşacak hedef koyabilir miyiz? "Bizden gecti bu saatten sonra ne olacak ki" vs. tarzındaki yıpratıcı duşunceleri tabii hic duşunmuyoruz. Hayat her gun yeniden başlar. Bugun yağışlıdır, gok gurultusu, camur şimşek; yarın bir bakarsın her şey değişmiş, pırıl pırıl bir guneş, acık bir hava. Dolayısı ile dertlenip kendi kendimizi hasta edeceğimize; hayata alıcı gozle bakıp, neresinden tutabilir, neresine yapışırım diye sormalıyız. Her şey bizde başlar. Kalbimizi geniş tutup, daima faydalı bir şeylerle kendimizi, maddi-manevi geliştirmeliyiz. Ne kadar bilgili, kulturlu olursak, ne kadar cok hobimiz olursa o kadar diğerlerine fark atarız. Bu da bize hayran kitlesi, beğenilme, tatmin olma gibi ekstralar verir. Ama esas olan kendimize yaptığımız musbet terapidir. Biz o zaman evde bize kotu muamele eden eşimizin; devamlı alaka bekleyen aile fertlerinin; maddi imkÂnsızlıkların yarattığı sıkıntılı hayatın ustesinden geliriz. Ne panik atak, ne depresyon, ne psiko-somatik rahatsızlıklar; ne korkular. Hicbir şeye musaade etmeyiz. Cunku biz ucuz mutluluklar yaratıyoruz kendimize. Eğer cidden baş edemiyorsak sorunlarla, hemen alternatif ne olabilir, onu arayacağız.

HER GUN ŞUKREDELİM
Tabii bu icki, kumar, aşırı yemek değil. Bize faydalı, oyalayıcı, eğitici, bizdeki değerleri ortaya cıkarıcı hususlar olmalı. Alcak gonulluluğu bir tarafa bırakıp soralım kendimize. Benim artılarım nedir? Herkes benim nelerimi takdir ediyor? Boylece kendi değerimizi once bilelim; sonra da buna neler ekleyebiliriz bakalım. Zaman yaratalım, uğraşalım. Temiz hava, tabiat, hayvanlar, muzik, okumak, birer terapi harikalarıdır. En onemlisi, her gun şukredelim. Yaşıyoruz, nefes alıyoruz; bir evimiz, yemeğimiz var. İnsan zengin de olsa, bir midesi var. Elbiselerimiz marka olmasa ne olur? (Pazarlarda bir suru ucuz marka taklidi var) Eğer biz onu şevkle, keyifle taşımıyorsak veya gostermesini bilmiyorsak, marka olsa ne yazar. Cennet de cehennem de icimizdedir. En guzel yeri kendimize zindan edebiliriz. Eğer biz iyi hissedersek etrafımız, eşimiz, dostumuz bize aynı pozitif elektrik ile gelecektir. İnanmıyor musunuz? Utopya mı diyorsunuz? Canı gonulden, denemesi bedava...

Selin Ozkok Karacehennem