Beslenme Danışmanı ve Diyetisyen Banu Kazanc ve Endokrin ve Metabolizma Uzmanı Prof. Dr. Kubilay Karşıdağ son zamanlarda Turkiye’de de on planda tutulan ve onemi vurgulanan Metabolik Sendrom ile ilgili soruları yanıtlıyor. İnsulin Direnci Sendromu olarak da bilinen bu sendrom, ceşitli nedenlerle ortaya cıkarak, toplumda cok sık gorulen ve sıklığı giderek de artar bir hastalık… İşte Metabolik Sendrom nedir, belirtileri nelerdir, tedavisi mumkun mudur?gibi soruların cevaplarını…

Metabolik Sendrom Nedir?

İnsulin Direnci Sendromu ya da Sendrom X adlarıyla da bilinen Metabolik Sendrom, vucutta şeker ve insulin dengesindeki bir bozukluk sonucu kan yağlarında artış, bel cevresinin fazlalaşmasıyla on planda olan kilo fazlalığı, tansiyon yuksekliği ve şeker dengesizliği başta olmak uzere aynı anda bircok organda ceşitli sorunlarla kendini gosteren, toplumda cok sık gorulen ve sıklığı giderek artan bir hastalıktır.

Metabolik Sendrom tanısı nasıl konulur?

Metabolik Sendrom’un 4 temel oğesi vardır: Bel cevresinin fazlalığı, trigliserid duzeyinin yuksekliği, kotu huylu (LDL) kolesterol duzeyinin yuksekliği, kan basıncının yuksekliği ve kan şekerinin olması gereken rakamların uzerinde bulunması. Bunlar arasında olmazsa olmaz faktor ise bel cevresinin yuksek oluşudur. Son olarak 2005 yılının Nisan ayında Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından Berlin’de duzenlenen “1. Uluslararası Metabolik Sendrom Kongresinde”, Metabolik Sendrom tanı kriterlerine son şekli verildi. Buna gore;

Bel cevresinin erkeklerde 94 cm, kadınlarda 80 cm’den fazla bulunmasına ek olarak aşağıda belirtilen 4 faktorden ikisinin varlığı tanı koymak icin yeterli kabul edildi

Trigliserid duzeyinin 150 mg/dl’dan fazla oluşu veya bunu sağlamak icin bir ilac kullanılıyor olması…
HDL-Kolesterol duzeyinin erkeklerde < 40 mg/dL, kadınlarda < 50 mg/dL oluşu veya bunu sağlamak icin bir ilac kullanılıyor olması
Buyuk tansiyonun 130 mmHg veya kucuk tansiyonun 80 mmHg duzeyine eşit veya uzerinde olmaları veya daha once hipertansiyon tanısı konulup ilac kullanılıyor olması
Aclık kan şekerinin 100 mg/dl uzerinde bulunması veya daha once tip 2 diyabet tanısı konulmuş olması…
Yeni tanı kriterlerinde en carpıcı değişiklik bel cevresi icin daha once erkeklerde belirtilen 102, kadınlarda 88 cm rakamlarının değişmesidir. Bel cevresinin varlığı toplumdan topluma farklılık gosterir. Bir Cinli ile İsveclinin fiziki yapısı aynı olamaz. O nedenle her toplum icin bel cevresi belirlenip, kriterler ona uygunluk gosterecek şekilde duzenlenmelidir. Ulkemizde bu konuda yapılmış kabul edilebilir bir calışma olmayıp, Avrupa icin belirlenmiş, yukarıda belirlenen rakamlar kabul edilmektedir.

Nasıl oluşur?

Genetik eğilimi olan kişiler metabolik sendrom gelişimine karşı daha fazla yatkındırlar. Eğer kişinin ailesinde kilo fazlalığı, tansiyon yuksekliği, kan yağlarında dengesizlik gibi sorunlar var ve cevresel faktorler de eklendiyse Metabolik Sendrom gelişmesi kacınılmazdır. Burada mutlaka vurgulanması gereken, sendromun ortaya cıkmasını belirleyen en onemli faktorun cevresel faktorler olduğudur. Cevresel faktorler denildiğinde iki kavram akla gelir:

1. Harcanabileceğinden cok daha fazla kalorijenik ve vucut yapısına uygun olmayan gıda alımı
2. Egzersiz yokluğu veya yetersizliği.

Bu iki faktor bir araya geldiğinde, genetik uygunluk yoksa bile Metabolik Sendrom oluşabilir. Başka bir acıdan bakıldığında, genetik acıdan riskli bir kişi duzenli egzersiz yapıyor ve sağlıklı besleniyorsa Metabolik Sendrom gelişmeyebilir.

Sıklığı nedir?

Tum dunyadaki verilere bakıldığında sıklığın yuzde 25-35 arasında değiştiğini soylemek mumkun. Toplumun hareketliliğine ve yeme bicimine gore oranlar değişebiliyor. Ornek vermek gerekirse Cin’de duşuk, ama aynı Cinli Amerika’daki yaşam şartlarına uyduğunda oran birdenbire değişiyor. Aynı şekilde Okyanusya bolgesinde “Vahşi, medeniyetin girmediği” bolgelerde oran son derece duşuk, ancak “Batı yardımı alan, medeni” bolgelerde oldukca yuksek. Ozetle Metabolik Sendrom sıklığı yaşam stili ile cok yakın bir ilişki gosteriyor.

Ulkemizde farklı calışmalar yapılmış olmakla birlikte en etkin calışmanın METSAR olduğu soylenebilir. Bir onceki kriterler temel alınarak yapılan bu calışmada en dikkati ceken sonuc, kadınlarda Metabolik Sendrom riskinin daha fazla oluşudur. Turkiye genelinde yuzde 35 olan Metabolik Sendrom sıklığı erkeklerde yuzde 28.8, kadınlarda yuzde 41.1’dir.

Calışmada dikkati ceken sonuclardan biri de, ilerleyen yaşla birlikte metabolik sendrom sıklığının artmasıdır. 20-29 yaş grubunda yuzde 10’lar civarında seyreden risk, 30-39 yaş grubuna gelince yuzde 30’lara cıkıyor. 40-49 yaş grubunda her iki kişiden biri Metabolik Sendrom tanımına uyuyor. Sonraki yaş gruplarında ise yuzde 60’lar civarında gorulme oranı var. Yaş grupları tablosu ayrıntılı değerlendirildiğinde, kadınların erkeklere gore daha az risk altında olduğu yaşlar sadece 20-29 diliminde. Yıllar gectikce risk faktoru her ust yaş diliminde daha da belirginleşerek hep kadının aleyhine calışıyor. Bu sonuclar kadınların yaşam stillerini cok ciddi bir şekilde gozden gecirmeleri gerektiğini soyluyor.

Tedavisi var mıdır?

Metabolik Sendromun en etkili tedavisi onlemektir. Bir hastalığın maddi-manevi en ucuz, başarılı ve etkin tedavisinin onun oluşmasını engellemek olduğunun en iyi orneklerinden biri Metabolik Sendrom Onleme Calışmalarıdır. Henuz hicbir hastalık belirtisinin ortaya cıkmadığı riskli kişiler en erken evre Metabolik Sendromu olan kişiler olarak kabul edilmelidir. Bu donemde yapılan ayrıntılı laboratuar tetkikleri insuline karşı vucutta direnc olduğunu gosterir. Bu evrede yapılacak işlem egzersiz, yaşam stilini duzeltme ve tıbbi beslenme tedavisidir. Egzersiz soz konusu olduğunda ayrıntılı- karışık programlar yapmak zor, pahalı ve bir zaman sonra terk edilecek yaklaşımlardır. Gunde 30-45 dakika ara vermeksizin devam eden yuruyuşler tum gereksinimi karşılayacak kadar yeterlidir.

İlerleyen evrelerde basit laboratuar tetkiklerinde duzensizlik, hafif tansiyon ve kan şekeri duzensizliği belirdikce, bu tedbirlere ek olarak ilacların kullanımı duşunulebilir. Daha gec evreler organ sorunlarının başladığı, ozellikle kalp-damar hastalıklarının, şeker hastalığının yaşamı tehdit eden boyutlara ulaştığı donemlerdir. Su safhaya gelindiğinde yalnızca yaşam stil değişikliği yetersiz kalacaktır. O nedenle kan yağlarının duşurulmesi, şeker duzeyinin ayarlanması, tansiyonun duzenlenmesi gibi ilacla yapılan tedaviler devreye girecek, bazen bunlar da yetersiz olup anjioplasti, stent, by-pass gibi girişimlerin de uygulanması gerekebilecektir.

Banu Kazanc
Beslenme ve Diyet Uzmanı
0 212 224 40 17 – 0 212 224 33 98