YIKANMA VE GUSUL HAKKINDA;
Şimdi gusul abdestine gecmeden once yıkanmanın tarihcesine de, kısaca değinmek istiyorum. Yazar Sedgwick’e gore; Avrupa ve Amerika tarihlerinin en onemli kısmında, temizliği ”uygunsuz” bir eylem olarak gorup, dini hukumlerle yasaklamışlardı. Normal vatandaşlarının yanı sıra, din adamları ve krallar da, bir omur boyu yıkanmadan gayet mutlu bir şekilde yaşamışlardı. Aziz Francis ise “yıkanmamış bir vucut dindarlığın işaretidir” diyordu. İspanya Kralicesi İzabel, hayat boyu sadece iki defa, doğumunda ve gerdeğe girerken banyo yapmış olmakla ovunuyordu. Phildelphiya’da bir donem, bir ay icerisinde, birden fazla banyo yapan kişiler hapse bile atılırmış. Avrupalılar ve Amerikalılar; 20. yuzyıl başlarına kadar muthiş bir pislik icinde yaşamışlar ve bircok insan buna bağlı hastalıklar yuzunden genc yaşta olmuşlerdi. M.O. 1500’lere ait Ebers Papirusu’nde anlatılanlara gore; Mısırlılar; deri hastalıklarından korunmak icin, vucutlarını hayvan ve sebze yağları ile ovup, alkalinli tuzdan elde edilmiş, sabunsu bir madde ile yıkanırlarmış. M.O. 1700 civarında, efsanevi Kral Minos icin, o donemin en modern tekniği ile bir kuvet yapılmış.
Bircok donemler de hamamlar yapılmış, ama bu hamamları bazı uyanıklar kotu amaclı kullandıkları icin, bircok kez kapatılıp, acılmıştır. Ortacağ boyunca Avrupa, bugun sıklıkla soylendiği gibi “1000 yıl yıkanmadan yaşadı”. Daha sonra sadece pazar gunlerinde olmak uzere, haftada bir gun yıkanma izini cıkmış. Sadece onlar değil, Yunan ve Romalıların da, gerek ozel gerekse genel temizlik anlayışları unutulmuş veya bastırılmış.
Ozel ve genel temizlik; İslamiyet ile hayat buldu. Peygamberimizden sonra yeni bir medeniyet kuruldu. Yıkanmayı artık kuvette değil de, şarıl şarıl akan temiz su ile yapıyorlardı. Hamam adabına, butun Musluman ulkeler ozellikle dikkat ediyorlardı. Erkek kadın ayrı yerlerde, gayri ahlaki olmayan kıyafetlerle girip, vucut temizliği yapılıyordu. Haclı seferleri sırasında bu hamamları tanıyan Hıristiyanlar, ulkelerine donduklerinde bu fikri Avrupa’da tekrar canlandırdılar, ama yine aynı şeyler oldu. Hamamlar kotuye kullanılınca, teker teker kapatılarak, birkac yuz yıl daha pisliğe gomulduler.
O donem Avrupa’sında guclu bir yeri olan Turkiye’yi ve Turkleri yakından tanıma şansına erişenler, hamamları yeniden gundeme getirip, kullanmaya başladılar. O gunlerde pislik icinde yuzen Avrupalı ve Amerikalı; insan ve hayvan dışkıları ile birlikte yaşıyordu. Kıyafetler mikrop icinde, vucutlar kokuyordu. Salgın hastalıklar peş peşe yayılıyordu. Oysa o donemde Turk insanı, Akşemsettin sayesinde, mikropların nasıl bulaştığını cok iyi bildiği gibi, hastalıklara karşı aşı bile bulmuştu…
Nuray Hanımın anlattıklarını kadınlar pur dikkat dinliyorlardı. Bu durum Nuray Hanımın cok hoşuna gitmişti. Bir konuyu anlatacağı zaman, once o konuya cemaatin iyice ilgisini cekmesi gerekiyordu, boylelikle anlatacağı konuyu daha iyi anlayıp uygulayacaklarını duşunuyordu. Konuşmasına ses tonunu değiştirmeden devam etti:
—Neyse şimdi gusulden bahsetmek istiyorum. Cima, hayız, nifas hallerinde; yani guslu gerektirecek bu gibi durumlarda, kadın olsun, erkek olsun vakit gecirmeden gusul abdesti alması gerekiyor. Gusul alırken vucudumuz uryan yani cıplak olduğu icin yonumuzu kıbleye doğru değil de, kıbleyi yan tarafımıza alalım: Bu adap gereği yapılan bir davranıştır. Once taharet ederiz, sonra gusul abdesti almaya niyet ederiz, gerci gusul icin banyoya girmek de bir niyettir ama yine de, dil ile soylememiz uygun olur. Daha sonra ağız ici ve burun ici dÂhil olmak uzere butun vucudumuzun her yerini, kuru yer kalmayacak şekilde guzelce yıkayarak...
Konuşmanın bu sırasında kadınlar kendi aralarında konuşup kaynaşmışlardı. Kadınlardan biri cekinerek:
—Hocam, bizim mahallede bir kadın hoca var. O demişti ki, doğum kontrolu icin takılan, spirali olanın cunupluğu cıkarmaz demişti. Hatta bir kadın olmuştu yıkamak icin oraya gelmişti, kadında spiral olduğunu oğrenince elini sokup cenazeden spirali cıkarmıştı. Bize de cunupluğun cıkması icin elinizi icine sokarak taharet edin demişti. Biz de hocadır, doğrusunu bilir diye hep oyle yaptık.
Nuray Hoca, derin bir of cekerek Rabia Hocaya baktı. Rabia Hoca Nuray Hanımın sinirlendiğini gorunce gulumseyerek:
—Valla ben demedim! Diye espri yaptı.
Nuray Hanım meraklı gozlerle bakan kadınlara bakarak konuşmaya devam etti.
—Guslun farzı uctur! Ağız icini yıkamak, burun icini yıkamak ve vucudun dışını kuru yer kalmayacak şekilde yıkamaktır. Sunnetlerine gelince; ağız icini, burun icini uc kere yıkamak veya namaz abdesti gibi abdest alarak yıkanmayı tamamlamaktır. Bunları bilmiş olsaydınız, sadece ağız ve burun ici deniliyor, başka bir organın ici denilmiyor!
Kadınlardan biri daha soze girdi.
—Hocam, aynı hoca bir de ‘banyo yaparken cıplak olmanın’ buyuk gunah olduğunu soylemişti.
Nuray Hanım gulerek:
—Peki, o hoca elbise ile mi banyo yapıyormuş? O hoca yanlış anlatmış olabilir. Belki adap gereği etrafımızda bulunan, gormediğimiz varlıklar nedeni ile utanma duygumuzu kaybetmememiz icin biraz daha edepli olmamızı soylemek istemiş olabilir. İslam dini zor bir din değildir. İslamiyet, “zorlaştırmayın kolaylaştırın” ilkesi ile hareket ederken, boyle sacma hurafelerle insanları kandırmanın vebali buyuktur. Her Âdeti ibadet sanmayın, her duyduğunuza inanmayın, araştırın! Buyuk İslam Âlimlerinin ilmihal kitapları var, alıp okuyun!
Şimdi guslun sağlığımıza yararını anlatmak istiyorum. Su hayattır, su sağlıktır, su şifadır. Hayız nifas ve cimadan sonra, gevşeyip tembelleşen vucut, su ile canlanır. Vucutta birikip halsizlik yapan negatif elektrik, su ile akıp giderken vucut elektriği dengelenir. Gunluk gerginliği alıp, zindelik ve ferahlık verir. Bu arada su ne cok sıcak, nede soğuk olmalıdır. Cunku ılık su, cildi guzelleştirir. Yıkanma bitince; el, kol ve bacaklara soğuk su tutulması, vucuda sıhhat ve enerji verir.
Kadınlar Nuray Hanımı buyuk bir ilgi ile dinliyorlardı. Fatma Hanım da halinden memnundu. Cunku Nuray Hanımla, Rabia Hanım iyi anlaşmıştı, sorun cıkmamıştı. Nuray Hanım kaptırmış kendini, konuşuyordu. Sohbete gelen kadınlardan genc olanları mutfağa girip cay pasta ikramında bulunurken, Nuray Hanım da sohbetine devam etti.
—Namaz icin alınan abdest farzdır. Namaz dışında da abdestli olmak isterseniz, o da mustehabtır. Yani yapılınca sevap olup, yapılmayınca gunah olmayandır. Peygamberimiz bir hadisinde, kısaca anlatacak olursam, abdest alınırken su ile gunahların akıp gideceğini anlatır. Size tavsiyem; abdestsiz gezmeyin, cunku kaza ve belanın ne zaman geleceğini bilemeyiz. Abdestin kerameti, bu gibi durumlarda cok kişide gorulmuştur. Diğer kerameti ise, sağlımızdadır. Abdest alırken mumkunse yonumuz kıble tarafına doğru olmalıdır ve su ılık olmalıdır. Besmele ve niyetle başlarız bu arada kısaca bir konuya değinmek istiyorum Besmelenin oyle buyuk kerametleri vardır ki eğer bilmiş olsaydınız Besmelesiz adım atmazdınız. Kısaca değineyim Besmele cekilmeden kesilen kurban eti hızlı bir şekilde bakteri uretiyor ve hemen pıhtılaşıyor Besmele ile kesilince bakteri uretimi cok yavaşlıyor ve kanı cok gec pıhtılaşıyor. Bu bilim adamları tarafından kanıtlanmıştır. Ayrıca besmele cekilerek icilen suyun bile molekullerinin değiştiği bilim adamları tarafından kanıtlanmış hatta Besmelesiz suyun ve Besmele cekilen suyun resmi ozel kameralar tarafından cekilmiş ben gordum inanamadım. Besmelesiz su sade bir goruntude, Besmele cekilen su otomatik olarak değişip cicek goruntusunu alıyor her yediğimiz ictiğimiz şeyde bu boyledir Dua veya Besmele ile yiyeceklerin molekulleri değişip insan sağlığına daha da yararlı hale getiriliyor. Tabi bu soylediklerim yenmesi helal olan şeyler icin gecerli.
Kadınlar şaşkınlıkla birbirlerine bakıyorlardı meğer Besmele ne kadar onemli imiş. Nuray Hanım konuşmasını aynı heyecanla cemaatin tavrı hoşuna gitmiş bir halde surdurur.
—Abdestte niyet, alacağımız abdestte psikolojik olarak yoğunlaşmamızı sağlar. Once eller yıkanır, her şeye uzanan, her şeye dokunan ellerimiz mikropların barınağı haline geliyor. Elleri guzelce yıkadıktan sonra ağza su vererek gargara yapılır. Bunun sağlığımıza faydasını şoyle anlatayım: Diş arasında kalan yemek artıkları diş eti hastalıklarına ve diş kaybına yol acar dişlerimizin sağlığı icin. Ayrıca bu mikroplar, boğaz hastalıklarına da neden olur, boğaz sağlığı icin... Yuce Allah ağzımızın icine hem konuşmamız icin, hem de yediğimiz yiyeceklerin tadını anlayabilmemiz icin, bize zararı dokunan aşırı acı, ekşi, tatlı yiyecekleri kararında yememiz icin dil koymuştur. Aynı zamanda dilin sağlığı icin de ağız temizliği şarttır. Peygamber Efendimiz, ağız sağlığına cok onem vermiştir. Dişlerini sık sık misvakla temizler, hatta “Eğer ummetime zorluk vereceğinden cekinmeseydim, her namazın başında, misvak kullanmalarını emrederdim” diyerek, diş sağlığına dikkat cekiyor.
Sonra burnumuza su cekerek, icini temizleriz. Burun temizliği ile ciğerlerimizi koruma altına almış oluruz. Rabbim burnumuzu oyle bir sistemle donatmış ki! Burun icindeki kıllar dışardan gelen kirli, mikroplu ve tozlu havayı hemen kapıp, burunun nemli duvarına yapıştırır. Boylelikle ciğerlerimize temiz hava gitmesini sağlar. Ayrıca burunda oyle bir sistem daha var ki, o da koku alma ozelliğidir. Buruna gelen kokuyu, burunun icindeki sinir sistemi anında beyine ulaştırır, kokunun ne kokusu olduğunu algılayan beyin, vucudu ona gore yonlendirir. Orneğin: Duman kokusu alan burun, sinyallerini beyine gonderir, hemen alarma gecen beyin, bir yerlerde ateş yandığını, yangın tehlikesi olduğunu, vucuda yayar. Biz de otomatik olarak, kokunun şiddetine gore hareket ederiz. Burun deliklerinin kıllarla kaplı olduğunu soylemiştim. Bu kılların bir gorevi daha var, o da icimize cektiğimiz havayı suzdukleri gibi, mukoza aracılığı ile ısıtıp nazik olan akciğerlere uygun hale getirirler. Burunu su ile temizlemenin, sinuzut hastalığına da iyi geldiği soyleniyor. Hastalıkların buyuk bir bolumunun, ağız ve burun yolu ile bulaştığını duşunursek, bunların temizliğine ne cok kadar dikkat etmemiz gerektiği anlaşılır.
Daha sonra yuzumuzu yıkarız. Bunun da sağlık acısından faydasına gelince, yuzumuzu yıkadığımız zaman, kan dolaşımını sağlayarak, cildin zinde, parlak ve guzel gorunmesini sağlarız. Ayrıca yuz yıkanırken, gozler de yıkandığı icin, goz pınarlarında oluşan kir ve mikrobu temizleyerek, goze kuvvet gelmesini sağlamış oluruz. Kolların yıkanması da, başka bir sağlık mucizesini icinde saklar. Kolları bol su ile yıkamamız lazımdır. Nedeni ise; kalbinden rahatsız olanlar yani carpıntısı, kalbinde batma hissi, nefes darlığı, huzursuzluk gibi şikÂyeti olanlar, kıymetini bilsin... Kolları bol su ile yıkamak bu şikÂyetleri ya hafifletiyor veya şifa veriyor. Sonra başımızı bol su ile mesh ederken de, beynimizdeki kan dolaşımını etkileyerek, rahatlama sağlıyoruz ve sac diplerine de kuvvet vermiş oluyoruz. Kulak temizliği ise beynimize yakın olduğu icin ve duyma organı olduğundan onemlidir. Kulak icindeki tuyler dışardan gelen toz ve kiri tuttuğu icin, kulak cukuruna duşen kirin atılmasına yardımcı olmak icin parmağımızla mesh ederek temizlemek gerekiyor. Duyma organımız olan kulağın, daha iyi gorev yapması icin, bu organın da temizliğine onem vermeliyiz. Yalnız kulağımızı temizleyeceğiz diye, icine su kacırmayalım, yoksa kulak ağrısına muzdarip olabiliriz. Sahi unutmadan kulakların şeklini incelersek; kıvrım kıvrım olduğunu goruruz. Neden boyle eğri buğru diye duşundunuz mu? Mesela sırt ustu yatıyorken yuzumuze su dokulurse o kıvrımlar suyun iceri girmesini onler. İceri giren suyun da yine icten dışa doğru oluşan kıvrımlar sayesinde ve kulak memesi yardımı ile dışarı atar. Peki, yan yatarken su dokulduğunu duşunursek ne olacak? Yuce Yaratan onun da caresini bulmuş. Su daha kulağın dış dokusuna değer değmez, suyun hızından daha hızlı davranarak, ic kulak kanallarını otomatik olarak kapatıp, suyun kulağa zarar vermesini onlemiş oluyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Allah vucudumuzu; kendi kendini koruması icin, bircok sistemle donatmıştır. Beytullahı yapan, inşa eden insandır, ama vucudun mimarı, muhendisi Allah’tır. Kendi inşa ettiği insana, zarar gelmesini istemiyor. Azalarımızı kullanırken hor kullanmayalım ki, mahşerde bizden davacı olmasınlar... Boynumuzu su ile mesh ederek, boyun damarlarını şoklayıp, kan dolaşımının rahatlamasını sağlıyoruz. Bu rahatlama, bedenimize enerji akımının da rahat gitmesini sağlayarak, namazı yorgun, isteksiz değil de, istekli kılmamızı sağlar. Ayrıca yuksek tansiyona faydası olduğu soyleniyor. Ayaklarımızı yıkarken de, parmak aralarında oluşan mikropları, mantar hastalığını, ayak kokusunu onlemiş oluyoruz. Bu arada su ile temas eden yorgun ayakları da dinlendirerek, beynimizle ayak arasındaki kan dolaşımını rahatlatmış oluruz. El ve ayak tırnaklarımızı sık sık kesmemiz gerekiyor. Bu konuda Peygamberimiz şoyle buyurur: “Ey Ali! Uzayan tırnaklarını kes, zira zararlı şeyler onların altında barınır”.
Yabancı bir ulkede yuksek frekanslı fotoğraf makinesi ile iki insanın resmini cekmişler: Birisi abdest almış, diğeri ise normal bir şekilde elini kolunu yıkamış. Ve bu iki insanın Aurasının (ten uzerindeki enerjisinin) resmini cekmişler. Normal el yuz yıkayan insanın aura fotoğrafı gri renkli, abdetli insanın aura fotoğrafı yeşil renkli cıkmış. Bu ne demektir biliyor musunuz? Abdest, hem manevi hayatımıza, hem maddi hayatımıza yeşil ışık yakıyor.
Abdestin farzı dorttur. Diğer azalarımızı fazladan ucer kere yıkamamız da sunnettir. Temizlik imandan gelir. Abdest ise; icinde kerameti ile birlikte gelir. Bu konuya bir şey daha eklemek istiyorum: Abdestli olan insan, yaydığı gorunmeyen yeşil ışıkla, cinlerin, nazarın, buyunun, kendisine vereceği zararlardan da korunmuş olur.
* * * * *
GECE HOCALARINDAN ALINTIDIR
Yıkanmanın tarihcesi
Sağlık0 Mesaj
●1 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Sağlık
- Yıkanmanın tarihcesi