Guneş ışığı cok sayıda biyolojik tesirlere sahiptir. Şaşırtıcı olan, bunların ceşitli hastalık ve buhranların tedavisinde kullanılabilmesidir.

1974 Eylulunde Ann Smith evinde otururken birden, adeta vucudundaki butun enerjisini kaybettiğini hissetti. Kıpırdayamamıştı bile. Hic takati kalmamıştı.
O gune kadar cok enerjik bir şahıs idi ve bir hastanenin sosyal hizmetler idareciliğini yapıyordu. Fakat 26 yaşındaki bu kadın icin sonraki sekiz yıl; yatıştırıcılar, moral duzelticiler, psikoterapi ve elektro—şok tedavilerinin ızdırap cektiren uygulamaları ile dolmuştu. Doktorlar esrarengiz bir şekilde her kış başlayıp, baharla birlikte gecen bu dayanılmaz buhranlara care arıyorlardı.

Depresyonun pencesinde iken Ann icin hayat tam bir "cehennem" idi. Hic bir şeye elini suremiyor, burosunda yere uzanıp uyuyordu. Hastalığın teşhisi endişe nevrozundan manik—depresif hastalığa değiştikce, bir zamanlar hayat dolu olan bu kadın birer birer hastanedeki işini, doktorasını ve ailesini kaybetti.

Bu sırada Oregon Sağlık Bilimleri U-niversitesinde Alfred Lewy, mevsimlerin insan hisleri uzerinde tesiriyle hasıl olan hastalıkları (Seasonal Affective Disorder) araştırmakta idi. Karmaşık seyreden bu depresyonun periyodik başlangıcları gunun değişen uzunluğu ile garip bir şekilde alakalı idi.

Ve Lewy, Ann Smith'in tedavisini ustlendi. Ann'in kaybedecek fazla bir şeyi kalmamıştı. Kullanmakta olduğu antidep-resan lityum karbonat, cok az guc gerektiren işleri yapabilmesini sağlıyordu. Lewy' nin ilk teklifi gayet basit idi. "Neden erken kalkıp dışarı cıkmıyor ve doğan guneşi bir yuruyuşle selamlamıyorsun?"

Netice şaşırtıcı oldu. "4. gunde sanki birisi beni iki eliyle tutup sarsıyordu. E-nerji vucuduma geri dolmuştu." diyen Ann şoyle devam ediyordu. "5. gun gozlerimi actığımda ayağa fırladım." Bunlar depresyondan mani haline gecişin tipik emareleri idi ve normalde bu haftalar sonra oluyordu.

Sonbahar gelince Lewy, Ann'e kendi hususi "guneş" ini verdi. Bu, sekiz adet fullspektrum floresan lambayı havi bir cihaz i-di. Guneş doğmadan once ve battıktan sonra lamba ayarlanıp yakılacak ve hastanın yaşadığı gun uzatılacaktı. Boylece hastanın depresyonu, iyi bir zamanlama ile başlamadan onleniyordu.

Ann sabahın 5'inde yarım saatlik bir uygulamanın kendisine en buyuk faydayı sağladığı cabucak buldu. Bir sonraki sonbahara kadar boyle devam etti. Ve kış saati uygulaması başlayınca kendi biyolojik saatini yeniden ayarlayıp ışıkları saat 4'de yaktı. Bu saatte kalkmak onu o kadar şiddetli bir coşkuyla dolduruyordu ki, hastalanıyor, gozunun onunde butun nesneler hızlanıyor, rengarenk şekiller ucuşuyordu. Hayat sanki birdenbire devri hızlanan bir plak halini almıştı. Bunu telafi icin saati yeniden 5'e ayarlayınca hissettiklerini ise şoyle tarif ediyor: "Buyuk bir gurultu oldu. Tıpkı bir binanın cokuşu gibi. Buyuk bir catırtı. Ruhumun en ucra koşelerinde bu sesi hissettim."
5'er dakikalık ileri geri almalarla ışığın yeniden ayarlanmasından sonra kotu, bazende yetersiz tesirler bir kac gunde atlatıldı. Bugun Ann Smith'in ışık kutusu kış aylarında sabah saat tam 3.40'ta 30 dakika sure ile calışmaktadır. Programına riayet ettiği surece o fırtınalı kışlar artık gelmemektedir.

Bu tecrube belki de efsanevî bir neticeye ulaştı. Başka hasta grupları uzerinde yapılan daha kontrollu ve sistematik muşahedeler de aynı cazip neticeyi verdi. Guneş ışığı veya onun yerini alabilen bir kaynak bazı insanların biyolojik ritmlerine ve mizaclarına derin bir şekilde tesir edebilmektedir. Nasıl mı?

Gozun retina tabakasına duşen ışık, suprakiazmatik cekirdek denen biyolojik bir saati harekete gecirir. Beynin bu bolgesi, epifiz bezinin melatonin hormonu salgılamasına aracılık etmektedir.

Sadece karanlıkta ifraz edilen bu hormon koyun, geyik ve hamster (bir fare turu) gibi hayvanlarda ureme devrelerini duzenler.

Parlak ışığın melatonin ifrazatını engellemesinin keşfi, araştırmacıları ışığın mevsimlerle değişen ahengini ve bunun insanlar icin nasıl kullanılabileceğini duşunmeye yoneltti. Aslında, ışığın biyokimyevi mekanizmalarla, gormemizi mumkun kılmasının otesinde huzurlu bir hayat surmemize buyuk bir katkıda bulunduğu yeni yeni anlaşılmaya başlamıştır. Faydalı tesirleri sadece beyin ifrazatlarını duzenlemekle kalmaz; vucudun immun (muafiyet) sistemini de destekler. Diş curuklerinden alkolizme, akciğer hastalıklarından hiperkineziye (*) ceşitli rahatsızlıkların tedavisinde yepyeni ve tesirli bir tedavi aracı olarak kullanılır.

H. TURUNCOVA