Mailime gelen bir yazıyı paylaşmak istedim,her zaman bebek beslenmesinde hazır gıdalardan ,hormonlu yiyeceklerden uzak durmak gerektiğini soyluyorum ve ben kendi adıma buna cok dikkat etmeye calışıyorum.Sadece bebek beslenmesi icin değil kendimiz icinde hazır ,rafine gıdalarda uzak durmak gerektiğine inanıyorum
Market raflarındakilerin hikayesi
Ne yersek oyuz, ne yersek onun gibi oluyoruz. Peki markettten
aldığımız uzum, domates, mısır nasıl, bunları tanıyor muyuz? Sunay
Demircan’ın muthiş yazısını kacırmayın…


Sunay Demircan’ın yazısı:

Markete gittiniz.

Yeşil sapları, şık karton kutuları, minik-yeşil etiketleri; Tek renk,
tek ses, tek yurek halleri; yuksek fiyatlarıyla tezgahların yıldızı,
kan kırmızı domatesler.

Yediniz mi?

Yiyeceksiniz!

Zira onlar, modern dunyanın gurur kaynakları.

“Tatmin olma” duygusu koreltilmiş, “yeter” sozunu defterinden coktan silmiş insan evladının zeka urunleri onlar.
Onlara şimdi domates diyorlar.

Devasa seralarda, tumuyle bilgisayar kontrolunde, topraksız koşullarda (su kulturu) yetişiyorlar.

Her birinin kokune birer serum hortumu bağlı, damla damla dokuluyor azotlar, fosforlar, kalsiyumlar. ..

Hava mı lazım?

Pompalar var, suyun icine gerektiği kadar hava basıyor.

Guneş mi lazım?

Cıvalı ampuller var, fotosentezi artıran yuksek basınclı ışık basıyor.

Kuş mu lazım?

Aşk olsun!

Zamanı gelince, salınıyor bambus arıları iceri; dolleniversinler, kurda-kuşa muhtac olmadan..

Cunku onlar doğanın guvensiz derbederliğine terk edilemeyecek kadar değerliler.

Onlar, obur dunyaya giderken yanımızda gotureceğimiz yatlar, katlar, plazmalar, plazalar…

Hala markettesiniz.

Sut icip kemikleri geliştirmek gibi bir inancın peşinde, dolaşıyorsunuz raflarda.

O, beyaz sıvının icinde protein, vitamin, bir suru bakteri, mineral filan olduğunu duşunuyorsunuz.

Nasıl soylemeli, bilmem ki?

Aramızda kalsın ama, onun icinde artık bir şey yok!

İyisi mi bunu size, Cerrahpaşa Tıp Fakultesi’nden Prof. Dr. Ahmet Aydın soylesin “Sut
sağlıklı bir icecekken, raf omrunu uzatmak icin pastorizasyon, yuksek
ısı uygulaması (UHT) ve homojenizasyonla cok zararlı bir urun haline
getiriliyor. Bu işlemlerle sutun icindeki tum bakterileri olduruluyor.
Pastorizasyon, sutun vitamin ve mineralle zenginleşmesini engelliyor,
sindirim enzimlerini tahrip ediyor, tahrip olan ve sindirilmeyen
protein parcacıkları, bağırsaktan kanımıza geciyor, vucut da bunları
duşman olarak algılıyor ve bağışıklık sistemini tahrip ediyor. İnsan
vucudu tahrip oluyor ve alerjik hastalıklara, bağışıklık sistemi
hastalıklarına, romatizmal hastalıklara neden oluyor. Cocuklarda
gorulen kronik orta kulak iltihabının altında da sut kullanımı
vardır…”.

Hadi bunları gectik bir kalem. Siz o sutu veren ineğin başına gelenlerden haberdar mısınız?

İnek inek olmaktan cıkalı cok oldu.

Onune konan her şeyi yiyen, bol hormon ve antibiyotikle ayakta durabilen, deri kaplı et parcaları onlar.

Gunde 100 kilo sut (!) veren inek yaptılar.

Ne demek biliyor musunuz bu?

Market arabasını surmeye devam.

Uzumleri gordunuz mu?

Sanki bağdan yeni gelmişler. Dipdiri, ipiriler.

Nereden geliyor bunlar?

Şili’den.

Şili mi?

Evet!

Kac gundur buradalar?

3-5 gun oldu.

Duşunun, Şili’nin bir koyunde topluyorlar bunları.

Uzun yolculuklar sonunda bize geliyor. Bir sure bizim manavda
bekliyor.. Alıyorsun eve getiriyorsun, evde de 3-5 gun daha, bana mısın
demiyor.

İyi ama, nasıl?

Şahane şeyler var, adına ilac diyorlar. Uzumlere verilen bu ilaclardan birinin etiketindeki faydaları sayalım mesela:

Dane buyukluğunu artırır,

Dane ağrılığını artırır,

Dane şeklini daha duzgun olarak değiştirir,

Tam olgunlaşmada bile daneye parlak sarı yeşil rengini verir,

Guclu uzum copune rağmen dane sıkıca sapa bağlı kalır. Bu yuzden
yukleme taşıma esnasında danelenme nedeniyle olabilecek kayıplar
azalır,

Dayanıklı ve direncli kabuk sayesinde hasat ve hasat sonrası olabilecek yaralanmalar en aza iner, hastalıklara direnc katar,
Kullanım dozu yukseldiğinde sofralık uzumlerde hasadı geciktirir,

Yuksek kalite ve standart sağlar,

Raf omru uzar

Daha durun!

Petunya ve karnabahar geni konmuş mısırlardan yapılma cipsleri de yiyeceksiniz.

Geceleri de bahcenizi denizanası geniyle donatılmış buğdaylarla aydınlatacaksı nız.

Diyebilirsiniz ki, “hep olumsuz tarafından bakma, bu gelişmeler olmasa
aclığın onune gecilemez”. İyi ama aclığın nedeni gıda uretimindeki
yetersizlik değil ki!

Tam tersine, bugun dunyada gıda uretiminde fazlalık var. Oyle ki, tum
uretilen besinleri toplayıp, dunyadaki insan sayısına bolseniz, kişi
başına gunluk 2 kilo gıda duşuyor.

Bu hepimizi besler de, yusyuvarlak bile yapar.

Sorun gıda uretiminin yetersizliği değil, ac olanların gıda alacak paralarının olmaması.

Ama, daha da vahimi, biz de o sut, domates, uzum gibi oluyoruz.

Neye ağlayıp, neye guleceğimizi birileri bize anlatıyor.

Kimi sevip, kimden nefret edeceğimizi de.

İnsan ilişkilerini artık klavye ve monitor uzerinden kuruyoruz.

Gun geliyor, olduruyoruz.

Adına “bilgi” dedikleri rafine verilerle zihnimizi doldurup, enselerinde barkod yapıştırılmış mamul urunler oluyoruz.

Ne diyelim?