İnsanlar, diğer tum memelilerde olduğu gibi birkac milyon yıldan beri gunde 0.25 gramdan az tuz tuketmektedir. Yaklaşık 5000 yıl once Cinliler tarafından gıdaların korunmasında tuzun kullanımı keşfedilmiştir. Tuzun gıdaların kış boyunca saklanmasındaki oneminin anlaşılmasından sonra ekonomik onemi de artmıştır. Tuz en onemli vergi ve ticari mal haline gelmiş ve bu 1870 li yıllarda en ust duzeye ulaşmıştır. Bununla birlikte derin dondurucuların ve buzdolabının bulunması ile artık tuzun koruyucu etkisine eskisi kadar gerek kalmamıştır. Bu nedenle bu surecte tuz tuketimi azalmış gibi gozukse de yuksek tuz icerikli işlenmiş gıdaların tuketimindeki artış ile beraber tuz tuketimi yeniden artmıştır. Gunumuzde bircok ulkede ortalama tuz tuketim miktarı yaklaşık 9-12 g/gun olarak tespit edilirken, bircok Asya ulkesinde ortalama tuketilen tuz miktarının 12g/gunden daha fazla olduğu belirlenmiştir. Tuz alımı beş yaş ustu cocuklarda genellikle 6gr/gun olduğu bu değerin yaşla beraber arttığı gosterilmiştir.

İnsanlar genetik olarak gunde 0.25 gramdan daha az tuz almaya programlanmıştır. Bu nedenle son yıllarda yuksek tuz alımı ile bobrekler yoluyla fizyolojik sistemlerde problemler oluşmaktadır. Yuksek tuz tuketiminin artmasının onemi; kan basıncını yukseltmesi dolayısı ile de kardiyovaskuler hastalıklar ve renal hastalıkların riskini arttırmasından gelmektedir. Bundan başka yuksek tuz alımının; inme, sol ventrikuler hipertrofi, renal hastalıklarda ilerleme ve proteinuri oluşumunda direk etkileri vardır.

Tuz tuketimi acısından ulkeler acısından anlamlı varyasyonlar ozellikle de tuketim turu acısından anlamlı farklılıklar bulunmaktadır. Avrupa ve Kuzey Amerika ulkelerinde yaklaşık olarak sodyumun %70-80 ’ işlenmiş gıdalardan, restoran ve hazır yemek hizmetinden gelmektedir. Asya ve bilinen bir cok Afrika ulkesinde tuz yemek hazırlanırken eklenen ve soslarda yer alan diyetteki en onemli sodyum kaynağıdır.

Dunyadaki olumlere atfedilen iki bin risk faktorune bakıldığında, yuksek kan basıncının sigara ve yuksek beden kitle indeksi gibi risk faktorlerini gecerek birinci sırada yer aldığı belirtilmiştir. Yine dunya genelinde olumlere neden olan en onemli risk faktorlerine bakıldığında; yuksek kan basıncının hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ulkelerde birinci sırada yer aldığı, yuksek kan basıncının inmelerin %62 ’ sinden, kalp hastalıklarının %49 ’undan sorumlu olduğu gosterilmiştir.


Dunya Bankası tarafından yapılan tum yaş grupları icin kronik hastalıklardan olumlerin projeksiyonuna gore; kronik hastalıklardan olumlerin sadece %8 ’ i yuksek gelir duzeyine sahip ulkelerde, %37 ’ insin ise duşuk-orta gelirli ulkelerde olduğu tahmin edilmektedir.

Tum dunya genelinde bir milyon hipertansiyon hastası bulunduğu ve bu hastaların %17-30 ’ unun aşırı sodyum tukettiği belirlenmiştir. Son yıllarda yapılan analizler tum dunya genelinde 2006-2015 2.5 Aşırı Tuz/Sodyum Tuketiminin Sağlığa Etkileri 18 kadar 8.5 milyon olumun sadece diyetteki sodyumun azaltılması ile onlenebileceğini gostermiştir. Gelişmiş ulkelerde yuksek kan basıncının DALY ’ yi 1/3 oranında etkilediği, gelişmekte olan ulkelerde 1/3 oranında mortaliye neden olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle kan basıncının kontrol altına alınmasının dunya genelinde bir halk sağlığı onceliği olması gerektiği ve bunun sadece gelişmiş ulkeler icin gecerli olmadığı ifade edilmiştir.








WHO ’ nun 2010 yılında yayınladığı raporda aşırı tuz tuketiminin sağlığa etkileri birkac maddede aşağıdaki gibi ozetlenmiştir.

• Tuzla hipertansiyon arasında doza bağlı dolaysız bir ilişki mevcuttur.

• Diyetteki tuzun azaltılması sağlık icin faydalıdır.

• Tuz alımının azaltılması uzun donem kardiyovaskuler hastalık ve inme riskini azaltır. • Diyetle alınan tuzun 10 gramdan 5 grama duşurulmesi ile inme riskinin %23 ve kardiyovaskuler hastalıkların riskini %17 azaltabilir.

• Kan basınıcı yukseldiğinde inme riski, sistolik kan basıncının normal olarak belirtildiği 120- 140mmHg değerinde olduğundan uc kat daha fazla riske sahiptir.

• Orta ve ileri yaş yetişkinlerde inme ve iskemik kalp hastalıklarından olum arasında bir ilişki mevcuttur. Kan basıncının 20 mmHg ’ ye cıkması inme ve iskemik kalp hastalıklarından olumleri iki kat arttırır.

• Sistolik kan basınıcının 10mmHg ’ ye duşurulmesi ile koroner kalp hastalıklarında %22 ve inmelerde %41 lik bir duşuş olur. Bu her yıl 2.5 milyon onlenebilir olum anlamına gelmektedir.

• Toplumda tuz tuketiminin azaltılması maliyet etkin sonuclara sahip halk sağlığı uygulamalarının başında gelir.

• Tuz tuketiminin gunde 6 grama duşurulmesi her yıl yaklaşık 2.5 milyon onlenebilir olum anlamına gelmekte, gıda endustrisinin gonullu olarak yaptığı işlenmiş gıdalardaki tuzun azaltılması calışması sağlık harcamalarında milyonlarca doların korunması anlamına gelmektedir.

Ambard ve Beaujard, ilk olarak 1904 yılında tuz alımının azaltılması ile kan basıncının duşurulebileceğini gostermişlerdir. Bu sonuclar sonraki otuz yılda yapılan calışmalarla da teyit edilmiş ancak Kempner ’ a kadar hipertansiyon tedavisinde tuzun azaltılması yontemi kullanılmamıştır. Daha yakın zamanlarda ise tuz alımına orta duzeyde bir azalma ile birlikte(9-12g/gun ’ den 5-6 g/gun ’ e )tek doz ilac kullanımı ile hipertansif kişilerde kan basıncında anlamlı bir duşuş saptanmıştır.

Birkac ileriye donuk calışmada tuz alım duzeyi ile fetal ve non-fetal kardiyovaskuler olayların insidansı arasında direk ilişkiye dikkat cekilmiştir. Bir başka calışmada duşuk tuz alımı ile kardiyovaskuler etkilerde meydana gelen azalma belirtilmiştir. Hipertansiyonun Onlenmesi 1 ve 2 Araştırmalarından elde edilen verilerle hazırlanan raporda, 10-15 yılda kardiyovaskuler hastalıklarla ilgili olguların insidansında %30 oranında anlamlı bir azalma olduğu tespit edilmiştir.


Bir calışmada, ortalama olarak gunluk diyetle alınan sodyumda 77mmol/gun azalma sistolik kan basıncında 1.9 mmHg ve diyastolik kan basıncında 1.1mmHg azalma sağlamıştır. Yine calışmalarla toplumda uzun donem tuz alımında azalmanın hipertansiyonlu kişilerde inmeye bağlı olumlerde %14 ve koroner nedenlerle olumlerde %9, normal tansiyona sahip kişilerde ise inmeye bağlı olumlerde %6 ve koroner nedenlerle olumlerde %4 azalmaya neden olduğu tespit edilmiştir.


Sodyum, vucudun normal fonksiyonlarını surdurebilmesi icin kucuk miktarlarda gerekli olan esansiyel bir elementtir. Aşırı miktarda alınan sodyumun yuksek kan basıncına neden olduğu gosterilmiştir. WHO dunyada olumler icin onlenebilir risk faktorlerinin başında yuksek kan basıncının yer aldığını belirtmiştir.


Araştırmalar toplumda sodyum alımındaki artış ile kan basıncının arttığını gostermiş ve sodyum alımının azaltılması ile bu oranın azaldığını gostermiştir. 2009 yılında yapılan bir meta analiz calışmasında; on dokuz birbirinden bağımsız toplum orneği, 177.025 katılımcı alınmış ve 11.000 ’ den fazla vaskuler durum belirlenmiş, yuksek tuz tuketimi ile inme ve kardiyovaskuler hastalık riskinin anlamlı bir şekilde arttığı gosterilmiştir. Ayrıca kan basıncı uzerine etkilerine ilaveten, yuksek sodyum alımının vaskuler ve kardiak hasarlara eşlik ettiği ve bunun yukselen arteriel basınctan bağımsız olarak zararlı etkilerle birlikte kalsiyum ve kemik metabolizmasını etkilediği, mide kanseri riskini ve astımın şiddetini arttırdığı belirlenmiştir.


Yine bu calışmanın sonuclarına gore sodyum alımının cocuklardaki kan basıncı duzeyi uzerine etkisi olduğu da belirlenmiştir. Yuksek oranda sodyum tuketiminin cocukların ileriki yaşamlarında hipertansiyon gelişimine yatkınlık geliştirdiği de tespit edilmiştir.

Ayrıca yuksek sodyum alımının tuz tadı reseptorlerini baskıladığı ve bunun da ileride cocukların daha fazla tuz iceren besinleri tercih etmelerine sebep olduğu tahmin edilmektedir.


Dunyada tuz alımının azaltılması ile toplumun kan basıncı değerinin optimal seviyelere taşınacağı bunun da kardiyovaskuler hastalıklardan, inmeden milyonlarca olumun onlenmesini sağlayacağı belirtilmektedir. Tuzun azaltılması kalp hastalıklardan olum riskini azaltma da sadece en kolay yol değil maliyet etkin ve etkili bir mudahaledir.

Bir meta analiz calışmasında; gunde 5 gramdan fazla tuz tuketildiğinde inme riskinin %23 ve kardiyovaskuler hastalık riskinin %17 arttığı, tuz tuketiminin gunde 6 gram ve altında olduğunda inme riskinin %24 ve kardiyovaskuler hastalık riskinin %18 oranında azaldığı tespit edilmiştir.


ABD ’ de yapılan bir başka calışmaya gore toplum genelinde sodyum tuketiminin azaltılması ile beklenen etkiler şoyle belirtilmiştir. Ortalama gunluk tuz tuketimindeki 3 gramlık(1200 mg sodyum) bir azalma ile; koroner kalp hastalıklarda yıllık 60.000-120.000, inme vakalında yıllık 32.000-66.000, myokardial enfeksiyon vakalarında yıllık 54.000-99.000, tum nedenlere bağlı olumlerde yıllık 44.000- 92.000 azalma sağlanacağı ve kaliteli yaşanmış 194.000-392.000 yaşam yılının korunacağı, sağlık harcamalarında yıllık 10-24 milyar $ kaybın onleneceği ongorulmuştur. Yine aynı calışmaya gore ortalama gunluk tuz tuketimindeki sadece 1 gramlık(400 mg sodyum) bir azalma ile; koroner kalp hastalıklarda yıllık 20.000-40.000, inme vakalında yıllık 11.000-23.000, myokardial enfeksiyon vakalarında yıllık 18.000- 35.000, tum nedenlere bağlı olumlerde yıllık 15.000-32.000 azalma sağlanacağı kaybın onleneceği ongorulmuştur.


Aynı calışmaya gore, gunluk tuz alımındaki sadece 3 gramlık bir azaltmanın koroner kalp hastalıklarına yaptığı olumlu etkinin sigara kullanımında %50 azalma ile obez yetişkinlerde BMI ’ de % 5 azalmanın yaratacağı etki ile benzer olduğu tespit edilmiştir. Ancak gunluk olarak 3 gramlık tuz azaltılmasının inmeleri onlemede diğer mudahalelere gore daha fazla olumlu etkiye neden olduğu belirtilmiştir. Ayrıca gunluk 3 gram azaltma stratejisinin anti-hipertansif ilac ile ya da medikal olmayan tedaviler gibi stratejilerden daha etkili bir strateji olduğu tahmin edilmektedir( 300.000 milyon $ diğeri 19.5 milyar $).

Toplumda tuz alımının azaltılmasının maliyet etkin bir uygulama olduğu gosterilmiştir. Orneğin Murray ve arkadaşları, ozellikle kişisel olmayan mudahalelerin, devlet tarafından alınan aksiyon kararlarının, toplum bazlı mudahalelerin kardiyovaskuler hastalıkları onlemede maliyet yarar acısından etkili bir yontem olduğu ve dunya genelinde her yıl yirmi bir milyon kullanılmadan gecen yaşam yılını onlediği tespit edilmiştir.

Norvec toplumunda yapılan bir calışmada 6g/gun tuzun azaltılması ile 2 mmHg sistolik kan basıncında azalma olduğu bunun da her yıl 4.7 milyon $ paranın kaybını onlediği gosterilmiştir. Kanada ’da yapılan bir calışma ile tuz alımında 4.6 g/gun bir azalma ile hipertansiyon ile direk ilgili ilac, doktor kullanımı, laboratuar testleri icin harcanacak her yıl 430 milyon $ kaybın onleneceği tahmin edilmiştir.

Bir başka calışmada; kan basıncındaki artışın kardiyo vaskuler hastalıkların en onemli nedeni olduğu, inmelerin %62 ’ sinden, kalp hastalıklarının %49 ’ undan sorumlu olduğu belirtilmiştir.Ayrıca kardiyovaskuler hastalık riskinin kan basıncı 115/75 mmHg olduğunda bile başladığı gosterilmiştir. Yuksek oranda tuz alımı, sebze ve meyvenin az tuketilmesi(duşuk potasyum alımı), obezite, aşırı alkol alımı ve yetersiz fiziksel aktivite yuksek kan basıncının oluşmasına katkı sağladığı vurgulanmıştır.

Birkac ilkel toplumda tuzun kan basıncına etkisine bakılmıştır. Pasifik Adalarında yapılan bir calışmada gelişmemiş toplumlarda yemek hazırlanmasında kullanılan deniz suyunun daha yuksek kan basıncına neden olduğu gosterilmiştir. Nijerya ’ da iki kırsal toplumda yapılan diğer bir calışmada, yaşam tarzı ve diyetleri benzer olan iki toplumda sadece gol tuzu kullanan ve kullanmayanlar arasında kan basıncı farklılıkları olduğu gozlenmiştir.


Standart metod kullanılarak kan basıncı ve 24 saatlik idrar sodyum değeri saptamalarının yapıldığı ararası INTERSALTcalışması gercekleştirilmiştir. Calışmada gunluk tuz tuketim aralığı cok geniş tutulmuş 21 ve gunluk tuz tuketimi cok az ve cok fazla olan(0.5-25 g/gun) toplumlar alınmaya calışılmıştır. Elli iki farklı toplum calışmaya alınmış olmasına rağmen sadece 4 ’ unun duşuk oranda tuz kullandığı (< 3g/gun) genellikle 6-12 g/gun arasında tuz tuketildiği tespit edilmiştir. Calışmada tuz alımı ve kan basıncı arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Ayrıca 30 yaş ustunde gunluk tuz alımındaki 6 gramlık artışın sistolik kan basıncında 9 mmHg ’ lık bir artışa neden olduğu belirlenmiştir.


INTERSALT ’ un araştırmacıları verileri yeniden analiz ederek kırk sekiz merkezde tuz alımı ile kan basıncı arasında cok yuksek oranda ve anlamlı bir ilişki saptamışlardır. Makro ve mikro besin ogeleri ile kan basıncı arasındaki ilişkiye bakılan daha yeni bir epidemiyolojik calışmada (Norfolk Cohort of the European Prospective Investigation into Cancer) tuz alımının toplumun kan basıncı duzeyi uzerine etkileri ile ilgili destekleyici veriler elde edilmiştir.


Son yıllarda bir başka toplum bazlı mudahale calışması da Japonya ’ da gercekleştirilmiştir. Japonya ’ nın kuzeyinde İki kırsal kasabada gercekleştirilen soz konusu calışmada; verilen beslenme danışmanlığı ile tuz alımının nasıl etkilendiğine bakılmış ve yirmi dort saatlik idrarın toplanması ile değerlendirilme yapılmıştır. Sonucta bir yıl icinde tuz tuketiminin 2.3 g/gun azaldığı ve sistolik kan basıncında da 3.1 ’ lik bir azalma olduğu tespit edilmiştir.

Tuzun azaltılması yanında diyet ve yaşam tarzını değişikliklerinin de kan basıncını azaltmada etkili olduğu konusunda kanıtlar vardır. Bir calışmada, uc farklı duzey (8g, 6g, 4 g/gun) tuz alımının iki farklı tur diyetle(Normal Amerikan Diyeti ile sebze ve meyveden zengin duşuk yağlı beyaz etten oluşan DASH Diyeti ) birlikte kan basıncına etkileri değerlendirilmiştir. Bu calışma ile hem normal Amerikan diyeti ile beslenenlere hem de DASH diyeti ile beslenenlere verilen tuz miktarı azaltılmıştır. Duşuk tuz ve DASH Diyeti kombinasyonu diğer tum mudahalelere gore kan basıncı uzerinde en buyuk etkiyi yapmıştır.


Tuz alımındaki azalma ile kan basıncındaki duşuşun yaşla ilgili olduğu gosterilmiştir. Tuzun azaltılması ile kan basıncındaki duşuş yaşlı kişilerde daha fazladır. Cift korlu bir calışmada 60-78 yaş grubunda yapılan bir calışmada gunluk tuz alımının 10 gramdan 5 grama duşurulmesi ile kan basıncında hipertansif olanlarda 7.2/3.2 mmHg ile normotensif kişilerde 8.3/2.9 mmHg ‘ lik bir azalma saptanmıştır. Altmış yaş ve ustu yaşlılarda tuz tuketiminin azaltılması ile ilgili beş araştırmanın meta analizini iceren bir calışmada bu bulgular teyit edilmiştir. Ozellikle tuz miktarının artmasının yaşlılık donemindeki inme ve kalp hastalıklarının insidansını arttırdığıgosterilmiştir. Bu nedenle ileri yaşta tuz tuketiminin azaltılmasının ozellikle kan basını ile ilgili hastalıkların azaltılmasında onemlidir.


Yaşlılarda ilac kullanılmadan yapılan mudahalelerin kan basıncına etkisine bakıldığı bir calışmada; ağırlık kaybı ile tuzun azaltılması kombinasyonunun diğer tum mudahalelere gore kan basıncını duşurmede en başarılı sonuc veren mudahale olduğu gosterilmiştir. Bir başka hipertansiyon kontrol araştırmasında (TOHP II) obez ve hipertansiyonlu kişilerde hipertansiyon insidansının azaltılmasındaki en buyuk etkiyi yine altı ay sureyle alınan tuzun azaltılması ile birlikte ağırlık kaybının yol actığı tespit edilmiştir.Yaşlı grupta yapılan nonfarmakolojik mudahalenin kan basıncına etkilerine bakıldığı bir araştırmada; hipertansif kişilerin tıbbi tedavileri bırakıldığında ve orta duzey sadece 2.4 g/gunluk bir tuz azaltılması ile yuksek kan basıncı değerlerinin azaldığı saptanmıştır.


Son yıllarda Pimenta ve arkadaşları tarafından gercekleştirilen bir calışmada; ortalama kan basıncı değeri 146/84 olan ve uc ya da daha fazla antihipertansif ilac kullanan 12 hastada tuz alımı sadece bir hafta sureyle 14.8 g/gunden 2.7g/gune azaldığında bile kan basıncında onemli bir azalma olduğu tespit edilmiş ve bu calışmanın daha buyuk orneklemde ve daha uzun surede yapılmasının daha net veriler vereceği belirtilmiştir.


Gelişiguzel orneklem ile yapılan bir araştırmada, antihipertansif ilac tedavisi alan kişilerde tuz alımının azaltılmasının kan basıncında azalmaya sebep olduğu gosterilmiştir. Ayrıca kan basıncı kontrolunun arttığı ve antihipertansif ilac tedavisine de gereksinmesinin azaldığı ifade edilmiştir. Randomize cift korlu bir calışmada 5.8 g/gun tuz azaltılmasının ilac tedavisi alan hipertansif kişilerde kan basıncında 13/9mmHg ’ ye duşuş olduğu tespit edilmiştir. Kan basıncındaki bu duşuş benzer oranda tuz azaltılan ancak hicbir tedavi almayan hipertansif kişilerden daha fazla olmuştur.


Tuz tuketimindeki azalma daha duşuk kan basıncı bu da kardiyovasuler hastalıkları icin onemli bir risk faktorunun azalması anlamına gelmektedir. Kan basıncındaki azalma baz alarak tuzun azaltılmasının etkilerinin değerlendirildiği bir meta-analiz calışmasında tuz alımındaki sadece 6 g/gun ’ luk bir azalma ile inmelerde %24, koroner kalp hastalıklarında %18 ’ lik bir azalmanın olduğu belirlenmiştir. Bu dunya genelinde yaklaşık 2.5 milyon olumun onlenebileceği anlamına gelmektedir. Ayrıca kan basıncına etkilerine ilaveten, tuz tuketiminin azaltılmasının kardiyovaskuler sisteme kan basıncından bağımsız olarak da etkileri sonucunda, inmelerin ve sol ventrikuler hipertrofinin onlenmesine dolaysız olarak faydası olabileceği belirtilmektedir. Bu nedenle tuz tuketiminin azaltılmasının kardiyovaskuler hastalıklar uzerine toplam etkisinin kan basıncının duşmesinden daha fazla olabileceği ifade edilmektedir.


Hayvanlarda yapılan deneysel calışmalar ve insanlarda gercekleştirilen epidemiyolojik calışmalar tuz tuketiminin kan basıncından bağımsız olarak inme icin risk faktoru olduğunu gostermiştir. Perry ve Beevers ’ in ekolojik analizlerinde yirmi dort saatlik idrar sodyum değeri ile inme mortalitesi arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki saptanmış ve ilişki idrar sodyum değeri ile kan basıncı arasındaki ilişkiden daha guclu bulunmuştur. Japonya ’da yapılan bir calışmada da bu veriler teyit edilmiş benzer ilişki tespit edilmiştir.


Sol ventrikuler hipertrofi, kardiyovaskuler morbidite ve mortalitenin en onemli bağımsız belirleyicisidir. Birkac calışmada, kan basıncından bağımsız olarak yirmi dort saatlik idrar sodyum değeri ile sol ventrikuler kutle arasında pozitif ilişki saptanmıştır. Tuzun azaltılması ile hipertansif kişilerde sol ventrikuler kutlede duşuş gozlenmiştir.


1950 ’ lerin sonunda Japonya ’ da inmelerden olum oranı dunyanın en ust sıralarındaydı ve tuz tuketimleri de cok yuksekti. Japonya ’ nın farklı bolgelerinde inme oranları dolaysız olarak tuketilen tuz miktarı ile ilintiliydi. Ardından Japonya Devleti tuzun azaltılması programı başlatarak bu tarihi izleyen on yıllık surecte tuz alımını ortalama olarak 13.5 g/gunden 12.1 g/gune duşurmuş ve tuz tuketiminin en fazla olduğu kuzey bolgelerinde 18g/gunden 14g/gune bir duşuş sağlamıştır. Tuzdaki bu azalmaya paralel olarak kan basıncının hem yetişkinlerde hem de cocuklarda duştuğu ve inme mortalitesinde; yağ alımında, sigara iciminde, alkol tuketiminde ve obezitedeki artışa rağmen %80 ’ lik bir azalma sağlandığı tespit edilmiştir.


1970 ’ lerden beri Finlandiya tuz tuketiminin azaltılmasını tum topluma yaygınlaştırmak icin calışma yurutmektedir. Bunu sağlamak icin oncelikle gıda sektoru ile işbirliği yapılmış, bir yandan tuzu azaltılan urunler geliştirilirken diğer yandan toplum aşırı tuzun sağlığa zararları konusunda bilinclendirilmiştir. Yaklaşık otuz yıldan uzun bir surede tuz alımı ucte bir oranında azaltılmıştır. Bunun sonucunda hem sistolik hem de diastolik kan basıncında 10mmHg ’ dan daha fazla bir duşuş sağlanmış, inmelerden olum oranı %75, kardiyovaskuler hastalıklardan olum oranının %80 azaldığı tespit edilmiş ve beklenen yaşam surelerinde artış saptanmıştır.


İskocya Kalp Sağlığı Calışması ’ nda 40-59 yaş arası 11.629 rastgele secilen kişiden rutin diyetlerine devam ederken yirmi dort saatlik idrar sodyum değerlerine bakılmıştır. Elde edilen veriler tuz tuketimi fazla olan kadınlarda koroner hastalıklar acısından daha yuksek riske sahip olduklarını gosterirken erkeklerde bu 23 değerler anlamlı bulunmamıştır. Diğer bir ileriye donuk toplum calışmasında, yaşları 25-64 yaşları arasında değişen 2436 Finli erkek ve kadında rutin tuz alımının yirmi dort saatlik idrar sodyumuna etkisi değerlendirilmiştir. Gunluk tuz alımındaki 6 gramlık artışın koroner kalp hastalıklardan olumleri %56, kardiyovaskuler hastalıklardan olumleri %36 ve tum olumleri %22 arttırdığı gosterilmiştir.


Cook ve arkadaşlarının tuz tuketiminin azaltılmasının kardiyovaskuler hastalıklara uzun donem etkilerinin araştırıldığı iki buyuk TOHP I ve II calışmasında 3000 ’ den fazla katılımcıda ortalama kan basıncları olculmuş, tuz tuketimleri %25-30 azaltılmıştır. Sonucta on sekiz ay sonra kan basıncında 1.7/0.9 mmHg ’ lık bir duşuş (TOHP I), ve otuz altı ay sonra 1.2/0.7 mmHg ’ lık bir duşuş (TOHP II) saptanmıştır. Bu calışmanın devamında 10-15 yıl sonra yapılan izlemlerde tuzun azaltıldığı gruplarda kardiyovaskuler problemlerin insidansı %25 daha duşuk bulunmuştur.


Tayvan ’ da yapılan bir başka calışmada normal kullanılan tuzun yerine potasyumdan zengin tuz konulmuş ve ayrıca tuz alımında %17 ’ lik bir azalma sağlanmış ve potasyum alımı %76 arttırılmıştır. İdrar sodyum/kreatin oranı ve potasyum/kreatin oranlarına bakılmıştır. Sonucta kardiyovaskuler hastalıkların mortalitesinde %40 ’ lık bir azalma tespit edilmiştir.


Yirmi dort ulkede otuz dokuz populasyonda gercekleştirilen ekolojik analizler, tuz alımı (Yirmi dort saatlik idrar sodyum değeri ile) ile mide kanserinden olumler arasında anlamlı ve dolaysız bir ilişkinin olduğunu gostermiştir. Japonya ’dan elde edilen veriler de bu sonucları desteklemektedir. Birkac calışmada duodenal ve gastrik ulserlere ve mide kanserlerine neden olan kronik Helicobacter pylori enfeksiyonunun tuz alımı ile de yakın bağlantısı olduğu gosterilmiştir. Yuksek konsantrasyonda tuz iceren gıdaların mideyi irrite ederek hassas bir hat oluşturduğu bunun da H.pylori enfeksiyonuna benzer ya da bu enfeksiyonun daha ciddi seyretmesine ve H.pylori enfeksiyonunun mide kanserine onculuk etmesine neden olduğu belirtilmiştir. Tuz tuketiminin azaltılması ile H.pylori enfeksiyonunun azaltılabileceği ve boylece mide kanserinden korunulabileceği vurgulanmıştır.


İdrarda albumin bulunması; bobrek hastalıklarında ve diyabetli kişilerde kardiyovaskuler hastalıkların, kronik bobrek hastalıklarının, hipertansiyonun gelişimi ve ilerlemesi icin onemli ve bağımsız bir risk faktorudur. Birkac epidemiyolojik calışmada kan basıncından bağımsız olarak tuz alımı ile idrarda albumin bulunması arasında ilişki saptanmıştır. Rasgele orneklem ile yapılan kontrollu calışmada kırk hipertansif vakada gunluk tuz alımının on gramdan beş grama duşurulmesi ile yirmi dort saatlik idrar protein değerlerinin %19 azaldığı gosterilmiştir.


Daha geniş orneklemli bir calışmada yetmiş bir beyaz, altmış dokuz siyah ve yirmi dokuz Asyalıda gunluk tuz tuketiminde kucuk bir azalmanın(9.7 gramdan 6.5 grama duşurulmesi) yirmi dort saatlik idrar albumin değerinde anlamlı bir duşuş sağlamıştır. Proteinurisi olan diyabetli hastalarla ilgili yurutulen diğer calışmalarda tuz alımının azaltılması ile anjiotensin reseptor blokerleri ya da anjiotensin cevirici enzim inhibitorlerinin antiproteinurik etkileri gosterilmiştir.


Elli yedi kronik bobrek hastalığı olan retrospektif bir analizde uc yıl boyunca gozlem periyodu ile duşuk soydum alımının proteinuriyi azalttığı ve benzer kan basıncı duzeyi olsa da renal hastalıkların ilerlemesini yavaşlattığı tespit edilmiştir.

Tuz alımı, idrar kalsiyum atımında en onemli diyet belirleyicilerinden birisidir. Tum epidemiyolojik calışmalar tuz alımının azaltılması ile idrarla atılan sodyumun azaldığını gostermiştir. Kalsiyum idrardaki taşların bircoğunun ana bileşenidir. Bu yuzden tuz alımı renal taşların oluşumunda onemli bir nedendir. Bugun yapılan calışmalardan elde edilen veriler tuz alımı arttığı zaman uyarı mekanizmaları ile negatif kalsiyum mekanizmasının intestinal kalsiyum emilimini arttırdığını ve kemiklerden kalsiyum mobilizasyonuna neden olduğunu gostermiştir. Postmenopozal donemdeki kadınlarda iki yıl sureyle yurutulen calışmada kalca kemiği yoğunluğunun azalması ile 24 saatlik idrar sodyum miktarı arasındaki ilişkiye bakılmış ve en az kalsiyum alınması kadar onemli bir ilişki olduğu tespit edilmiştir.


Bir calışmada iskeletteki sodyum ve kalsiyum etkileşiminden cok diyette alınan sodyum ve kalsiyum duzeylerinin etkileşiminin onemli olduğu belirtilmiştir. Cok uzun zaman once 1937 yılında Aub vearkadaşları diyetle alınan sodyum klorurun idrardaki kalsiyum miktarını etkilediğini gozlemlemiştir ve 1961 ’ de Walser, sodyumve kalsiyumun proksimal renal tubullerdeki aynı reabsorsiyon mekanizması icin yarışa girdiklerini tespit etmiştir. Mc Caron ve arkadaşları yuksek tuz alımının hacmi arttırarak, bunun da filtre edilen kalsiyumu arttırdığı ve sodyumun induklediği bir kalsiuriye neden olduğunu gostermiştir. Osteopoz patogenezi ile tuz alımı arasındaki ilişki de ilk olarak hayvan ve insan deneyleri ile Goulding tarafından ortaya konmuştur.


Yuksek oranda tuz tuketimi astım icin bir neden olarak duşunulmemekle beraber, epidemiyolojik calışmalar ve klinik veriler tuz alımı ile astımın ciddi seyri arasında bir ilişki olduğunu gostermiştir. Bu veri bazı randomize calışmalarla da desteklenmiştir. Orneğin; yirmi iki orta duzey astımı olan erkek hastada tuz alımının azaltılması ile astım ataklarının şiddeti ve ilac kullanımı azaltılmıştır. Bununla birlikte son donemde yapılan bir başka kontrollu calışmada duşuk tuz alımının desteklendiği ve normal tedavinin uygulandığı yetişkin astımlar icin iyileştirici bir faydasının olmadığı gosterilmiştir. Son donemde 6-7 yaş cocuklarda gercekleştirilen bir toplum bazlı calışmada eklenen tuzun guclu ve bağımsız bir şekilde hırlama ve astım gibi solunum yolu semptomları gorulme riskini arttırdığı tespit edilmiştir.


Yuksek oranda tuz tuketiminin obeziteye dolaylı yollardan neden olduğu saptanmıştır. Bu etkiyi de asitli iceceklerin kullanımı ile yapmaktadır. Yetişkinlerde yapılan kontrollu metabolizma calışmalarında tuz tuketiminin azaltılmasının sıvı tuketiminin anlamlı bir şekilde azaltılmasına neden olduğu gosterilmiştir. Tuz tuketiminin gunluk tuketilen tuz miktarı olarak tahmin edilen yaklaşık 10g/gunden WHO ’ nun onerdiği 5g/gune duşurulmesi ile yaklaşık 350ml/gun sıvı alımı azalacaktır. 10.074 kişide gunluk tuz ve sıvı kullanımlarına bakılmıştır. Sıvı alımının onemli bir bolumu asitli iceceklerden gelen kişilerde asitli icecek tuketimine bağlı olarak obezitenin geliştiği tespit edilmiştir. Karppanen ve Mervaala ABD ’ de 1985-2005 yılları arasında tuz ve karbonatlı iceceklerin satışındaki artış ile obezite eğilimi arasında yakın ve paralel bir ilişki bulmuşlardır.


Son donemde İngiltere ’ de 4-18 yaş cocuk ve genclerde gercekleştirilen genclerde “Ulusal Diyet ve Beslenme Araştırması” verilerinin analizi ile tuz alımının, toplam sıvı alımına ve şekerle tatlandırılmış asitli icecek tuketimine eşlik ettiği saptanmıştır. Gunluk tuz alımındaki gunluk 1 gramlık fark toplam sıvı alımında gunluk 100 gram ve şekerli asitli icecek tuketiminde gunluk 27 gram farklılığa neden olduğu tespit edilmiştir. Bu sonuclar sadece tuz alımı değiştiğinde etkilerinin değerlendirildiği calışmalarla benzer olduğunu gostermiş, cocuklardaki asitli ve şekerli icecek tuketimi ve toplam sıvı alımının en onemli belirleyicisinin tuz alımı olduğu gosterilmiştir. Asitli icecek alımı ile cocukluk cağı şişmanlığı arasındaki ilişki daha once gosterilmiştir. Bu nedenle tuz alımının azaltılmasının dunya genelinde cocukluk cağı şişmanlığının artış eğilimini geriye dondurebilmede onemli bir rol oynayabileceği ifade edilmektedir.

Birkac calışmada tuz alımında meydana gelen değişiklikler ile glukoz toleransı ve insulin duyarlılığına etkileri değerlendirilmiştir. Randomize bir araştırmada hipertansif kişilerde uzun sureli orta duzey tuzun azaltılması ile glukoz toleransında ya da insulin direncinde herhangi bir etki saptanamamıştır. Finlandiya ’ da dokuz yuz otuz iki erkek ve bin uc kadında yapılan bir calışmada on sekiz yıl boyunca izlem yapılmış (yirmi dort saatlik idrar sodyum değerine bakılmış) fiziksel aktivite, obezite ve hipertansiyon gibi potansiyel eşlik eden faktorlerden bağımsız olarak Tip 2 diabet gelişme riskinin arttığı belirtilmiştir.


Duşuk miktarda tuz kullanımından yuksek miktarda tuz kullanımına gecildiğinde tuzun tutulduğu ve bu nedenle su ve tuz tuketimindeki bu artışın hucre dışı sıvı miktarını da arttırdığı tespit edilmiştir. Bunun sonucunda yaklaşık olarak 1.5 litrelik hucre dışı sıvı tutulumu olduğu ve bu artışın tum formlardaki tuz ve suyun tutulumunu şiddetlendirdiği gosterilmiştir. Orneğin kalp hastalığı ile ilgili odemler ve kadınlarda meydana gelen odem gibi.


Beş yuz elli bir bebekte tuz alımının ortalama yirmi hafta sureyle %54 oranında azaltılması ile sistolik kan basıncında 2 mmHg azalma saptanmıştır. 2 si 1970 ’ li yılların başında birisi 1980 ’ lerde gercekleştirilen 3 farklı araştırmanın meta analizi sonucunda formula sutlerdeki(ticari bebek mamaları) tuz miktarının anne sutundeki miktardan yaklaşık olarak 3 kat daha fazla olduğu belirlenmiştir. Son yıllarda gelişmiş ulkelerde formula sutlere (ticari bebek mamaları) ya da bebek besinlerine tuz katılmamaktadır. Bununla birlikte 6-9 ayda genellikle başlanan tamamlayıcı besinlerle birlikte bebeklerde tuz alımı dramatik olarak artmaktadır. Yaklaşık on iki aylıkken başlanan inek sutu ile tuz alımı da artmaktadır. ABD ’ de son donemde yapılan bir calışma ile 12-24 aylık cocuklarda tuz alımının Tıp Enstitusu Gıda ve Beslenme Komisyonu tarafından oluşturulan diyet referans alım değerlerinin uzerinde olduğu gosterilmiş ve ortalama değer 4.1g/gun olarak bulunmuştur. Genellikle sut cocukluğu donemi icin cok yuksek tuz alım değerleri gozlenmezken, tuz alımının azaltılmasının kan basıncı değerleri acısından faydalı olduğu belirlenmiştir.


Erken yaşlarda tuz alımının kan basıncına uzun donem etkileri uzerine de bircok veri mevcuttur. Dort yuz yetmiş altı Hollandalı yenidoğanda 1980 yılında yapılan bir calışmada tuz alımları yaklaşık olarak %30 azaltılmış altı ay suren calışmada tuzu azaltılan grupta azaltılmayan gruba oranla sistolik basınc değerlerinde duşuş olmuştur. Altı ay sonrasında araştırmaya katılan tum cocuklar duşuk tuz kullanımını bırakmış ve on beş yıl sonra cocukların %35 ’ ine tekrar ulaşılmış ve ileriki donemde az tuz tuketmese de, idrar sodyum duzeyleri ve potasyum atımları iki grupta da benzer olsa da ilk altı ay az tuz tuketen ya da sadece anne sutu alan bebeklerde sistolik kan basıncının daha duşuk olduğu belirlenmiştir.

Yirmiden fazla gozlemsel epidemiyolojik calışmada cocuk ve adolesanlarda tuzun kan basıncına etkilerine bakılmıştır. Bircoğunda anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır. Tuz alımının kişilere ve gunlere gore cok farklılık gostermesi nedeniyle bu sonuclar surpriz olarak değerlendirilmemiştir. Ayrıca bircok calışmada da metodolojik problem de mevcuttur. Metodolojisi guclu olan(birkac kez tuz alımının olculmesi, idrar sodyum olcumu, eşlik eden faktorlerin değerlendirilmesi gibi) gozlemsel calışmalarda, tuz alımı ile kan basıncı arasında anlamlı ve pozitif bir ilişki gosterilmiştir. Orneğin Cooper ve arkadaşlarının 11-14 yaş grubu yetmiş uc cocukta yaptığı calışmada idrar sodyum değeri ile kan basıncı arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Son yıllarda gercekleştirilen on araştırmaya ait bir meta analiz calışmasında dokuz yuz altmış altı cocuk ve adolesanda orta duzeyde tuz azaltılmasının kan basıncını anlamlı bir şekilde etkilediği gosterilmiştir. Tuz alımındaki %42 ’ lik bir azalmanın ortalama dort hafta surede sistolik kan basıncında 1.3mmHg ’ lık bir azalmaya neden olduğu saptanmıştır. Ayrıca cocukluk donemindeki kan basıncına ait bileşenlerin yetişkinlik donemini de yansıtabileceği gosterilmiştir. Boylece cocukluk doneminde kan basıncı yuksekse yetişkinlikte de yuksek olduğu belirtilmiştir. Duşuk sodyumlu diyetin cocukluktan başlamasının kan basıncının daha fazla yukselerek ileride oluşabilecek kardiyovaskuler hastalıklar ve hipertansiyonu onleyebileceği ifade edilmiştir.


Son yıllarda cocukların tuz tuketimi de artmıştır. İngiltere ’ de 1984 yılında gercekleştirilen calışmada 4-5 yaş otuz dort okul cocuğunda yirmi dort saatlik idrar sodyum duzeylerine bakılmış ve ortalama gunde 4g tuz tukettikleri saptanmıştır. Bu değer yetişkinler icin kilo bazında değerlendirildiğinde yaklaşık 15- 20g/gun gibi bir sonuca karşılık geldiği tespit edilmiştir. Ayrıca o gunlerde işlenmiş gıdaların bugunku kadar fazla olmadığı da vurgulanmıştır. Bu tarihten beri gelişmiş ulkelerdeki cocuklarda tuz alımı, gunluk tuz tuketiminin %80 ’ inini oluşturan işlem gormuş gıdaların tuketiminin artışı ile birlikte artmıştır.


ABD ’ de gercekleştirilen bir calışmada, cocukların restoranlardan ve fast-food satan yerlerden tukettikleri gıdaların oranının 1977 ’ den 1996 ’ ya kadar yaklaşık olarak %300 arttığı gosterilmiş ve sonraki yıllarda bu artışın surduğu konusunda verilerin mevcut olduğu belirtilmiştir. Ayrıca atıştırmalık(abur cubur) besinlerin tuketimindeki artış da benzer bir eğilim gostermektedir. Fast food dukkanlarında, restoranlarda, okul kantinlerinde abur cubur satan yerlerde satılan işlem gormuş urunler genellikle yuksek oranda tuz, yağ ve şeker iceren urunlerdir. Bu nedenle 3-4 yaşından itibaren cocuklar da yetişkinler kadar cok miktarda tuz tuketebilmektedir.