Probiyotikler Neden Onemli?
Sağlık0 Mesaj
●1 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Sağlık
- Probiyotikler Neden Onemli?
-
19-09-2022, 10:50:34
“Bağışıklık zayıflığı” yaygın bir sorun. Yazın ortasına geldik, hÂl nezleyle, sinuzitle, bronşitle uğraşanlar var.
Bağışıklık zayıflayınca sadece enfeksiyonlara değil, kansere yatkınlık da oluyor, “kanser patlaması”nın arkasında da yine o var. “Şişkinlik, ishal, kabızlık” gibi sindirim problemleri, ozellikle “gaz” neredeyse herkesin sorunu. Bitmedi! Bir de “alerji” konusu var. Hapşırıp aksıranlar, nefes darlığından bunalanlar, gece gunduz kaşınanlar saymakla bitmez. Ya “reflu-helikobakter” gibi mide problemlerine ne demeli? Lafı uzatmadan size şaşırtıcı bir bilgi vereyim. Bunların tumunun arkasında genelde aynı problem, “PROBİYOTİK FAKİRLİĞİ” de var. Nedeni ise bildik bir yanlışımız, “BESLENME” hatalarımız… Neler mi? Buyurun…
Hatalı besleniyoruz
Bağışıklık sistemimizin ihtiyac duyduğu protein iceren besinleri (yoğurt, et, peynir gibi) yeteri kadar yemiyor, buna karşılık sistemi zehirleyen şeker, nişasta, un deposu zararlı yiyecekleri fazlaca tuketiyoruz.
Bağışıklık gucumuz icin olmazsa olmaz kabul edilen besin unsurları ve vitaminleri de yeteri kadar kazanamıyoruz. En guclu bağışıklık destekcisi kabul edilen D vitamini soz konusu olduğunda adeta “bitik” durumdayız. Listeye demir, B12, omega-3 ve probiyotik fakirliğimizi de ekleyebiliriz. Hafta boyunca bu beş değerli madde hakkında bilgiler aktarıyoruz.
Bitmedi! Muthiş bir “probiyotik fakirliği” icindeyiz. Probiyotik gucumuz de, tıpkı D vitamini, tıpkı omega-3 gucumuz gibi son nefesini vermek uzere. Zaten bu nedenle de son yıllarda “hayat veren destekler” listesine probiyotik zengini yiyecek ve icecekler (kefir, yoğurt) ile probiyotik destekleri de eklendi. Cocuk-genc, yetişkin-yaşlı herkes probiyotik eksikliğini tamamlama, rezervini doldurma peşinde. Peki, bu nasıl mı olacak? Doğru beslenerek! Probiyotik ve prebiyotik zengini yiyeceklere ağırlık vererek!
Azalırsa ne oluyor?
* Kabızlık/İshal/Gaz/Geğirme/Şişkinlik
* Kronik yorgunluk sendromu/Fibromiyalji/Artrit
* Astım/Alerji/Saman nezlesi
* Depresyon/Bilinc bulanıklığı/Bellek sorunları/Yoğunlaşamama/Oğrenme gucluğu
* Kulak cınlaması/Vertigo/Sersemlik hali
* Sistit/Uretrit/Vajinal mantar enfeksiyonları
* Bulanık gorme/Goz kuruluğu
* Akne/Egzama/El-ayak parmaklarında mantar enfeksiyonları
* Menopozal semptomlar/PMS
* Ağız kuruluğu/Diş curukleri/Diş eti hastalıkları/Kotu kokulu nefes
* Ritim bozukluğu/Carpıntı/Kalp-damar hastalıkları/Kolesterol yuksekliği
* Kilo alma
5 onemli nokta
1- “Dost bakteriler” de diyebileceğimiz probiyotikler, bağırsak duvarını kaplayarak koruyucu bir tabaka oluşturur ve “duşman bakteriler”e karşı doğal biyolojik barajlar inşa eder. Bu barajlar, zararlı bakterilerin gereğinden fazla coğalmalarını, bağırsak duvarını orseleyip bozmalarını ve duvarı gecerek vucuda ulaşmalarını onler.
2- Probiyotik bakterilerin sayısı yuz trilyonu bulur. Bunların toplam ağırlığı ise neredeyse 1,5 kilodur. Uzmanlar her insanın bedeninde hucre sayısının en az 10 katı kadar probiyotik bakteri bulunduğunu ve bunların 500 ’e yakın ceşidinin olduğunu soyluyor. Probiyotik bakteriler sağlıklı bir yaşam surdurmede onemli mi onemli.
3- Bu “yararlı” mikroorganizmaların ceşitleri yuzlerce ama en onemlileri Lactobacillus acidophilus, Bifidobacterium bifidum (Bifidus) ve Saccharomyces Boulardii ’dir. Birinci ve ucuncu, oncelikle ust sindirim kanalında yani ince bağırsaklarda yerleşirken ikinci, anaerob (oksijensiz ortamda yaşayan) yapıda olduğundan kalın bağırsaklarda etkinliğini surdurur.
4- Bağırsak ic dengesini korumak, ishale de, kabızlığa da engel olmak, bazı vitaminleri uretmek (B12 vitamini), gıdaların icindeki toksik ya da alerjik olan, vucut icin yabancı ve zararlı unsurları ayıklayıp temizlemek, vucudun bağışıklık sistemini takviye etmek, tumorlere karşı savunmayı desteklemek gibi pek cok gorev probiyotiklerin sırtında.
5- Ne yazık ki geleneksel mutfağımızda bolca bulunan probiyotikten zengin besinleri eskisi kadar tuketmiyor ve gereksiz yere aldığımız antibiyotiklerle de onları yok ediyoruz. Beslenme hataları ve ilac suiistimalleri yuzunden vucudumuzdaki faydalı probiyotik miktarı azalıyor. Kısacası sağlığımız icin son derece onemli bir kaynak kuruyor. Oysa yoğurt, kefir, lahana ve hıyar turşusu, turşu suları, ekşi mayalı ekmek, tarhana, salamura edilmiş zeytin bizim mutfaklarımızın ve sofralarımızın baş tacı edilen besinleriydi. Şimdilerde “hazır ve hızlı” ama probiyotikten yoksul gıdalar daha cok tercih edilir oldu.
Ne yemeli?
Probiyotikleri koruyup desteklemenin bir yolu yanlış beslenme ve gereksiz ilac kullanımından uzak durmaksa diğer yolu da onları besleyen, coğalmalarını sağlayan besinlerden yardım almaktır. Probiyotik gıdası bu besinlere prebiyotik diyoruz.
Sinirim sisteminden emilmeden barsaklara ulaşan lif yapısındaki prebiyotikler burada probiyotiklerin yapımında ve etkinleştirilmesinde rol alır. İnulin, fruktan ve galaktooligosakkarid başlıca prebiyotiklerdir.
Başta sebzeler olmak uzere bazı meyveler ve tahıllar bu maddeler acısından zengindir. Uzmanlar gunde en azında 4 gram prebiyotik almamız gerektiğini, hatta bu rakamı 8-12 grama kadar yukseltmemizin genel sağlığımız icin cok yararlı olacağını soyluyor.
“Gunluk prebiyotik gereksinimimi nasıl karşılarım” diye duşunduğunuzde aklınıza hemen en azından 25-30 gram lif yemenizin ne kadar iyi bir davranış olacağı gelmeli.
Ne yapıyorlar?
Bağırsaklarda yaşayan probiyotiklerle aramızda tıp dilinde simbiyozis olarak adlandırılan bir ilişki var. Yani iki tarafın da faydalandığı “win-win” bir ortaklık soz konusu. Onlar bize mikroplarla mucadelede yardım ederken, biz de onlara ev sahipliği yapıyor, yaşama mekÂnı veriyoruz.
Besinlerimiz once bağırsaklarda bulunan bu işbirlikci bakteriler tarafından parcalanıyor. Eğer tukettiğimiz gıdanın icinde zararlı maddeler varsa, yine bu dost mikroplar tarafından yok ediliyor ve bağırsaklar tarafından emilmeye hazır hale geliyor.
Bağırsaklardaki sağlıklı mikrop dengesinin zararlı mikroplar lehine değişmesi, bu mukemmel sistemin cokmesine neden oluyor. Bu değerli mikroplar olmadığı zaman ne et, sut, ne sebze ne de meyve, kısacası hicbir besin vucut tarafından tam olarak hazmedilemiyor ve bağırsakların ic dengesi bozuluyor.
Probiyotiklerin yetersiz olduğu bir ortamda, kana karışan maddeler bağışıklık sistemini aktive ediyor ve vucutta bir mucadele başlıyor. Bu mucadelenin sonu bazen zafer ama sıklıkla yenilgiyle sonuclanıyor. Sağlık sorunları ortaya cıkmaya başlıyor. Hatta oyle bir noktaya geliyor ki, bazen bağışıklık sistemi vucudun kendi hucrelerini de duşman olarak algılayıp onlara da saldırmaya başlıyor ve Haşimoto tiroiditi, romatoid artrit gibi hastalıklar ortaya cıkıyor.
Prebiyotikten zengin gıdalar
Sebzeler: Yer elması, sarımsak, soğan, pırasa, pancar, rezene koku, bezelye, lahana
Bakliyat: Nohut, mercimek, barbunya, kuru fasulye, soya fasulyesi
Meyveler: Elma, muz, nektarin, şeftali, Trabzon hurması, karpuz, greyfurt, nar, kurutulmuş meyveler (orneğin hurma, incir)
Tahıllar: Tam buğday, arpa veya cavdar ekmeği, buğday kepeği, yulaf
Kuruyemişler: Kaju fıstığı, şamfıstığı
Ve tabii anne sutu
Ciğ daha makbul
Sebzelerin prebiyotik miktarları ciğ olduklarında pişmiş hallerine gore neredeyse iki katı daha fazla. Bir ornek vermek gerekirse; 70 gram ciğ soğan ya da 120 gram pişmiş soğan ile gunluk prebiyotik alımınızı sağlarsınız. Elbette bir gun icerisinde bu kadar cok soğanı ciğ de olsa pişmiş de olsa kimse yemez. Tıpkı 500-600 gram muz tuketmeyeceğimiz gibi… Ama nitelikli bir beslenme planında yer almasını butun uzmanların onerdiği bu değerli gıdalardan dengeli ve olculu tukettikce vucudumuzun prebiyotik depoları da dolar, probiyotikleri de iyi calışır.
Kaynak:Hurriyet