Savulun, “Z Kuşağı” geliyor !
Armut artık dibine duşmuyor! Bunu anlamalıyız.
Nedeni, “Z kuşağı!”




İngiltere ’de annesinin acık unuttuğu şifresi ile internet uzerinden pembe bir araba satın alan 3 yaşındaki Jack ’in haberini okuyunca, Ankara ’daki kutuphane yoneticimizin cok yakın bir zamanda, “Hocam, bu yeni mezunlarınız hic laf dinlemiyorlar; cok isyankar, sabırsız ve kendini beğenmişler” sitemini anımsadım. Jack ’in annesi cok şaşkınmış. “Bu kadarını beklemiyordum” demiş. Ben de biraz endişelenmiştim oğrencilerimle ilgili şikayeti duyunca aslında.

Oysa, hem Jack hem de bizim oğrenciler Z Kuşağının tipik temsilcileriydiler. Ozellikle de Jack.
Genişletmek icin tıkla...


Peki, kim bu ustumuze doğru gelen, bizi gercekten şaşırtan ve endişelendiren Z Kuşağı.

Tanımamız gerek onları. Cunku onlar, cocuklarımız, oğrencilerimiz, yeğenlerimiz, komşunun cocuğu vs.

“Ahh, nerede bizim cocukluğumuz, oğrenciliğimiz” dediklerimiz yuzlerine!

Aslında, endişelenmeye de gerek yok.

Burada yazacaklarım cok ozgun değil. Coğu literature dayalı. Epey zamandır konuşuluyor. Dertleşelim dedim biraz!

Elbette, her 15-20 yıl yeni bir kuşak yaratır sosyolojik olarak. Ancak bu kez sanki farklı gibi. “Mutant” yani “başkalaşmış” ya da “yeni bir canlıya donuşmuş” diyenler bile var onlar icin. Başka dunyanın insanları gibi bakıyoruz bazen onlara. Haberde de yazıldığı uzere, “milyonlarca ışık yılı uzaktan gelmişler” gibi. Eleştiriyoruz, kızıyoruz, azarlıyoruz, kucumsuyoruz, kusuyoruz, cezalandırıyoruz; “armut artık dibine duşmuyor” diye uzuluyoruz cokca. “Beni nasıl dinlemez” diyoruz.

Oysa, sorun şu: Onları yeterince anlayamıyoruz. Onların yeni, yepyeni bir kuşak olduklarının farkında değiliz.

Bizler hangi kuşağız, merak ediyor musunuz? Doğum yılımıza gore secip, temel ozelliğimizi de şoylece anlayabiliriz:

Sessiz Kuşak: 1927-1945 arası doğanlar. Cumhuriyet kuşağı. Uyumlular

Doğum Patlaması Cocukları (Baby boomer): 1946-1964 arası dunyaya gelenler. Kuralcı ve sabırlılar

X Kuşağı: 1965-1980 yılları arasında doğanlar. Gezi cocuklarının anne ve babaları. Rekabetciler

Y Kuşağı: 1980-2000 doğumlular. Gezi ’deki capulcu kuşağı. Yaratıcılar

Z Kuşağı: 2000 ve sonrası doğanlar. Gezi cocuklarının kardeşleri. Mutantlar




Ne kadar farklıyız, değil mi?

Biraz daha yakından tanıyalım Z Kuşağını.

Bilgisayardan ve internetten gerisi yalan; teknoloji cağı cocukları; bağımsız, sabırsız, inatcı, kendine aşırı guvenli, aceleci, pragmatik, hızlı ve uc ekranlılar (aynı anda bilgisayar, televizyon ve cep telefonuna bakarlar); farklı bir ahlak anlayışları var; kısaltmalarla ve sessiz harflerle anlaşabiliyorlar; youtube ’sız, facebook ’suz yapamıyorlar; aynı zamanda dunyayı değiştirmek istiyorlar; gonullu calışma eğilimleri guclu; duygusallar, yoğunlaşma (konsantrasyon) sorunları var; dunyanın geleceğinden endişeliler; iş bulma sorunu nedeniyle geleceği vahşi bir ormana benzetiyorlar ve bu yuzden stresliler. Bunlar, yuzyuze konuşmaktan cok, cevrimici (online) iletişimi tercih ediyorlar. Sosyal ağlardan cıkmıyorlar; yaşamları orada geciyor sanki. Tabi, cok zekiler. İnatcılar, aynı zamanda.

Bize bazen oyle geliyor ama saygısız değiller. İyi cocuklar onlar; sadece saygı anlayışları yeni ve bizden farklı.

Erteleyemiyorlar; proje temelli oğrenmek istiyorlar; otorite kabul etmiyorlar ve sorgulamadan edemiyorlar; tatminsizler. 0-6 yaş arasında facebook sayfasına sahipler. Cok yaratıcılar ve yenilikciler. Komplekssizler ve doğruyu cekinmeden soyluyorlar. Azimli ve hırslılar; ancak biraz sadakatsizler. Zaman ve emek gerektiren işlere pek tahammul edemiyorlar. Dijital yerliler. İsyankarlar. Coğrafik ve kulturel sınırları yok. Cok esprililer. “Teknoloji, teknoloji, teknoloji” diyorlar!

Cep telefonu vucutlarının en onemli parcası gibi; bir an bile onsuz yapamıyorlar.

2015 yılında Turkiye ’de 18 milyon nufusları var Z kuşağının! Az değil yani!




60 ’ların zafer işareti, 70 ’lerin yumruğu, 80 ’lerin metal işareti varsa, onların da ozcekimleri (selfieleri) var!

Şimdi biraz duşunelim: Sabırlı, kuralcı, dijital gocmen bir kuşakla, yani şimdiki anne babalar ile onların cocukları olan dijital yerli,teknolojinin icinde doğmuş, sabırsız, sorgulayıcı, isyankar bir kuşak bir arada nasıl yaşayacak, nasıl anlaşacak?

Bir kere emretmeyi bir kenara bırakmalıyız. Acıklayabilmeliyiz istediklerimizi mantıklıca. İnatlaşmamalıyız. Kucumsememeliyiz onları; kimseyle karşılaştırmamalıyız. Hayatlarını milimetrik olarak duzenlemeye kalkışmamalıyız. Kendimize benzetmeye calışmamalıyız. “Bizim zamanımızda…” diye başlamamalıyız soze; boşuna soylemiş oluruz. Kişiliklerini bastırmamalıyız. Biz onlara doğru gitmeliyiz. Biz, kendimizi değiştirmeli ve sorgulamalıyız. Biz aynı kalarak onlarla anlaşamayız. Onların, bizim cocuğumuz, oğrencilerimiz de olsalar farklı olduklarını anlamalı ve kabul etmeliyiz. Sevgiyi ve tahammul sınırlarımızı zorlasalar da hoşgoruyu elden bırakmamalıyız. Teknoloji ile ilişkilerini anlamalıyız. Onlar sokakta sek sek ya da birdir bir oynamayacaklar, bilgisayarda oyun oynayacak ve sosyalleşecekler; bunu kabul etmeliyiz.

Onlar, farklılar; bizim gibi değiller! Bunu anlamazsak işimiz cok zor. Uzer ve uzuluruz.

Ancak sonunda onlar bizim cocuklarımız ve oğrencilerimiz. Bizi sevmelerinde kusur olmayacak dikkatli olursak. Başlarını muhtemelen 25 yaşından sonra yine goğsumuze ve omzumuza koyacaklar, meraklanmayalım.

Ancak işin başı sabır; ya sabır!

Ustelik, bir yazarın pek guzel dediği gibi, “bunların bir de kardeşlerini gorun siz!”

Bir de yeniliğe acık olmalıyız mutlaka. Oğrenciye hala “ezberle gel” dersek olmaz; ezberlemezler. Cunku bunu sevmiyorlar. Projeler vermeliyiz, takım calışması yaptırmalıyız. Bilgiyi kendileri bulmalı. Yeni kuşağa, “yeni anne babalar” ve “yeni oğretmenler” olmalıyız. Otuz sene onceki anne babalık değerleriyle ve oğretmenlik anlayışıyla davranamayız onlara; bunu anlamak zorundayız.

Onların farklı bir kuşak olduklarının farkına varmalıyız. Yoksa, Gezi ’deki gibi “capulcu” ya da “faiz lobisinin işi” deyip, trajikomik duruma duşer, soğuk savaş doneminin modası coktan gecmiş yorumlarına muhtac hale gelebiliriz. Anlayamazsak onları, “yetiştirmeyi hedeflediğimiz” nesil turu dunyayla uyuşamaz ve otekileştirilmeye aday oluverir gelecekte. Ustelik geride kalırlar; yazık olur onlara.

Yasaklayarak da bir yere varamayız yeni iletişim teknolojilerini. Rahatlıkla aşarlar bu turden yasakları ve bizimle dalga gecerler arkamızdan nanik yaparak!

10 yaş altı cocukların %44 ’unun Facebook, Twitter ve Instagram hesabı var. Bunu doğru okumak gerek. Bizim sitenin oyun parkında, boş duran salıncağın yanında elindeki dizustu bilgisayarında oyun oynayan 1,5 yaşındaki cocuğu iyi okumam gerek benim de.

Bunlar kitabı bilgisayardan okuyacak; belli. Onlemimi ona gore almalıyım.

Bunlar farklı!

Endişelenmeye gerek yok.

Anlayalım yeter.

Ve biz kendimizi değiştirelim biraz. Kalıplaşmış değer yargılarımızı sorgulayalım ufaktan.

Ve geleceğe hazırlanalım. Yoksa gecmişin insanı oluveririz kolayca. Kimse bakmaz yuzumuze o zaman.

Onlar iyi bir kuşak.

“Z Kuşağını” anlamalıyız. Onların bizi anlamasını bekleyemeyiz; daha kucukler ve bizden farklı bir dunyanın varlıkları.

Başka yolu yok!

Kutuphaneci meslektaşların da bu kuşağı yeni kullanıcılar olarak iyi anlamaları, kendilerini ve kurumlarını onlara gore geliştirmeleri, hizmetleri kişiselleştirmeleri ve geleceğe gore şimdiden pozisyon almaları gerek. Daha hoşgorulu, sabırlı olmaları da şart.

Ha, bir de ulkeyi yonetenlere soylemek gerek: Anlayın bu kuşağı, yani geleceği! Bırakın eskimiş duşunceleri bir yana!

Dediği gibi yazarın:

Savulun Z Kuşağı geliyor!