Hip-Hop`u sadece bir muzik turu sanıyorsanız fena halde yanılıyorsunuz

70’li yılların New York’unda, Bronx’un arka sokaklarında siyah Amerika’nın kent muziği olarak doğdu hip-hop. DJ’lerin iki pikap kullanarak karıştırdıkları disko ritimlerinin ustune, MC’lerin yani rapcilerin yaşamlarını anlattıkları kafiyeli, ritmik dizeler ekleyerek yarattıkları bir muzikti.

Grafiti ile donattıkları ve breakdans yaptıkları sokakların muziği, kısa surede sadece bir ritim olarak kalmadı, bir yaşam bicimine donuştu. Genclerin kendi doldurdukları rap kasetlerini takas etmeleriyle sokaktan sokağa, şehirden şehre yayılan bir alt-kultur haline geldi. Ve hip-hop, rock muziğin yarım asırlık egemenliğine son vererek, Amerika’nın en cok dinlenen muziği oldu. Artık bugun muzikten modaya, sinemaya kadar dev bir endustri hip-hop.

1973 yılında DJ Cool Herc, partilerde caldığı şarkıların enstrumantal aralarını uzatmak icin aynı albumu iki pikaptan calan ilk DJ olduğunda, bunun bir sure sonra tum dunyayı etkisi altına alacak bir akımın başlangıcı olacağını bilmiyordu. Cool Herc’in uyguladığı bu metot, daha sonra Grandmaster Flash ve Afrika Bambaata tarafından geliştirildi ve hip-hop’un muziksel yapısı oluştu. Sonraki yıllarda, dinleyicileri calınan muzikle dansa davet eden parti sunucuları yani MC’ler, rap yaparak mikrofonda yeteneklerini gostermeye, DJ’leri geri planda bırakmaya başlayınca hip-hop bugunku haline burundu.

Sugar Hill Gang’in ‘Rapper’s Delight’ adıyla 1979 yılında piyasaya cıkardığı ilk rap single’ın ardından 7 yıl sonra, 1986’da Run DMC adlı plak şirketinin, unlu rock grubu Aerosmith ile yaptığı ‘Walk This Way’ şarkısı ise rap muziğini butun dunyaya duyurdu.

BRONX’TAN YAYILDI

Hic kimsenin beklemediği, hicbir muzik şirketinin sipariş etmediği, varolan telif haklarını ve kanıksanmış şarkı sozu normlarını tepetaklak eden bu muzik, 70’li yıllarda Bronx’ta doğdu aslında.

Birkac siyah Amerikalının ısınmak icin yaktıkları varillerin etrafında atışma şeklinde birbirlerine soyledikleri şarkılar, kısa surede saklandıkları ara sokaklardan cıkıp, caddelere, meydanlara, oradan da başka şehirlere taşındı.

Zamanla Amerika’nın en etkili, en yaygın, en baskın muziği ve kulturu oldu. Oyle ki, Amerika’nın en cok satan muzik dergisi Billboard’un 11 Ekim 2003 sayısında ‘En cok dinlenilen 10 şarkı’ sıralamasındaki 10 şarkının hepsi de hip-hop turundeydi. Amerika tarihinde ilk defa 10 siyah şarkıcıyla oluşan bu liste, bir zamanlar kapılarını rap muziğe kapayan radyoların artık hip-hop akımına teslim olduğunu kanıtlıyordu.

Hip-hop’un en onemli ozelliği, sadece bir iki yıldız şarkıcının borusunu otturduğu bir alan olmayıp, cok sayıda siyah gence yukselme olanağı sağlayan bir platforma donuşmesi. Bunun başlıca nedeni de, hip-hop’un ilk gunlerinden beri yalnızca bir muzik turu olarak değil, bir kultur akımı olarak gelişmiş olması. Ustelik siyahların yarattığı ve bugun sadece Amerika’da 45 milyon kişiye hitap eden bu muziğin dinleyicilerinin yuzde 80’i beyaz.

DJ, MC, B-BOY VE...

New York gettolarındaki ilk yıllarında hip-hop kulturunun dort ana unsuru vardı: DJ, MC, B-Boy ve Grafiti. DJ’ler pikaplarında ritimleri karıştırıp muziği yaratırdı. MC’ler, dinleyicileri dansa davet etmek icin bu muziğin ustune kafiyeli dizelerini okurlardı, yani rap yaparlardı. B-Boy’lar, bu şarkılara break-dance yaparak eşlik ederlerdi. Grafiticiler ise grafik tasarımlarını hip-hop kulturunun yeşerdiği bu sokak aralarındaki duvarlara sprey boyayla işlerlerdi.

Ozunde ağız dalaşının yattığı bu muzik, beraberinde sataşmaları ve sonrasında kavgaları da getirdi. New York’taki ve Los Angeles’takiler arasındaki rap sataşmaları zamanla doğu-batı savaşına donuştu ve once batının en yetenekli MC’si Tupac Shakur 1996’da, doğunun en sayılan MC’si Biggie Smalls da 1997 yılında faili mechul cinayetlere kurban gittiler.

Başlarda rap’in medyada daha cok yer almasına yardım eden doğu-batı savaşı lafta kalmayıp, belki de tum zamanların en yetenekli iki rapcisi bu anlamsız kan davasında kaybedilince rap camiasının aklı başına geldi. Hip-hop’un bu cok-merkezli yeni dunya duzeninde rapciler arasındaki dayanışma zamanla arttı.

Muzikten bir alt-kulture uzanan yol da işte belki de boyle acılmış oldu. Dayanışma ve sadakatin de otesinde hip-hop kulturunun ozunde gettoların acımasız sokaklarında torpulenmiş olan, bir hayatta kalma icgudusu, medeni cesaret ve girişimcilik ruhu yatıyordu. Bu ozellikler sayesinde hip-hop, doğduğu yıllardaki basit, nahif koklerinden bugun bulunduğu yere gelebildi.

ŞİRKETLERİN EFENDİLERİ

20. yuzyılın ilk yarısındaki hemen her muzik ve dans akımı, yuzyılın başlarında New Orleans’ta doğan caz muziğin etkisiyle şekillendi. Gecmişte bir iki istisna dışında muzisyenler kendi urettikleri muziğin haklarına sahip değillerdi ve kimin yıldız olacağına muziğin icinden gelenler değil de buyuk muzik şirketlerinin produktorleri karar verirlerdi. Aynı şekilde marjinal sesler sansure uğrar, muzik piyasasının dışına itilirlerdi.

Eskiden populer kulturle ilgili her yatırım ve karar, varolan dev şirketlerin elindeyken hip-hop’un bağımsızlığı bu kulturun onculerinin sergilediği girişimcilik sayesinde buyuk olcude devam ediyor. Bugun hip-hop’un ustaları hem muziklerinin hem de kendi şirketlerinin efendileri.

Orneğin, Death Row’dan ayrılıp Aftermath Records’i kuran Dr. Dre, kendi şirketinden Eminem’i cıkarttı. Unlenip kendi şirketi Shady Records’i kuran Eminem ise kendinden bu yana cıkan en yuksek satışlı rapciyi, 50 Cent’i keşfetti.

EMİNEM

Elvis’ten sonra gelen en buyuk beyaz muzik idolu

Eminem, coğu muzik otoritesinin gozunde hip-hop devriminin tamamlanması icin gereken tek şeydi. Siyahların rap yeteneğine saygı duyabileceği, beyazların da eleştirmelerine rağmen dinlemeden edemeyecekleri beyaz bir rap superstarı -yani Elvis’in rap yapan versiyonu- gerekiyordu o da Eminem oldu. Detroit’li rapci Marshall Mathers’i keşfeden plakcılar, 1998 yılında ‘Slim Shady’ albumuyle Eminem’i dunyaya sundular. Puriten Amerikan değerlerini ve statukoyu tehdit eden Eminem de, zamanla daha iyi imkanları olmasına rağmen siyah yaşıtları kadar sistemin dışında kaldıklarını hisseden beyaz genclerin idolu oldu. ‘Elvis’ten bu yana gelen en beter şey benim, zenci muziğini bencilce kullanıp kendimi zengin ettim’ diyen Eminem, kısa surede tum zamanların en cok satan rapcisi oldu. Rap’in ilk yıllarında ‘Yo MTV Raps’ programıyla rap muziğe haftada yarım saat ayıran MTV, neredeyse Eminem TV’ye donuştu.

Şohretleri, reklam ve tanıtım garantisi

Amerikan sinema endustrisi, yeni cıkan her akımda olduğu gibi hip-hop’ta da zaman kaybetmeden konuya dahil oldu. 1982’de ‘Wild Style’ ile Fab Five Freddy ve Rock Steady Crew beyazperdeye adım atan ilk rapciler oldular. 1985’te hip-hop kulturunun patronu Russell Simmons, kendi muzik şirketi Def Jam’in hikayesinden esinlenen ‘Krush Groove’ filmiyle bir ilke daha imza attı. Bu filmin yapımcılığını ustlenen Simmons, hem Def Jam’den Run DMC ile LL Cool J’in kariyerlerini ilerletti hem de onların hayranlarını sinemaya cekerek ciddi gişe geliri elde etti.

Hip-hop ve sinema arasındaki ticari bağı oluşturan ‘Krush Groove’un başarısının ardından Yeşilcam’ın assolist filmleri gibi rapcilerin reklamını yapmak amacıyla siyah kitleleri hedefleyen filmler ortaya cıktı. Bu arada, 90’lı yılların başında rap muziğin popularitesi artarken, siyahi yonetmenlerin urettiği ‘Juice’, ‘New Jack City’, ‘Boyz ‘n the Hood’ gibi getto hikayeleri anlatan bağımsız filmler seyircilerin ve eleştirmenlerin dikkatini cekmeye başladı. Bu filmlerin konuları, rapcilerin yaşadıkları veya mikrofonda soyledikleriyle ortuştuğu icin bu filmlerde rol alan Ice Cube ve Ice-T gibi unlu gangsta-rapciler ilk oyunculuk sınavlarını verme imkanı buldular.

Cok gecmeden rapcilerin Hollywood icin yeterli olmanın otesinde yararlı ve hatta gerekli olduğu anlaşıldı. Cunku bir filmde rol alacak kadar kendini kanıtlamış ve isim yapmış bir rapcinin seyircisi de hazırdı. Ustune ustluk, rapcilerin filmlerin soundtrack’i icin hazırladığı şarkılar ve bu şarkıların klipleri filmlerin tanıtımını en etkili bicimde yapıyordu. Daha da otesi, rap muziğin yukselişine paralel olarak artan filmlerin soundtrack satışları sayesinde film yapımcıları hem bedava reklam hem de ciddi yan gelirler elde ederek bir taşla iki kuş vurmuş oldular.

MODA

Kendi modasını ve markalarını yarattı

İlk başlarda hip-hop sevenler giyim tercihlerini var olan markalardan yana kullandılar. Tommy Hilfiger ve Polo Ralph Lauren hip-hop dunyasında statu sembolu olan markalardı.

Hip-hop’un kendi markalarının piyasaya cıkmasından once sıkca uygulanan bir metot vardı, bilinen markaların urunleri alınır ve bir şekilde değiştirilerek kullanılırdı. Orneğin rapciler arasında cok populer olan Adidas ayakkabıların ve Timberland marka botların bağcıkları cıkarılır oyle giyilirdi.

Hip-hop’un yukselişinin en gorunur orneği, yıllık 2 milyar dolarlık cirosuyla Amerika’daki tekstil endustrisinin en hızlı buyuyen pazarı olma ozelliği taşıyan hip-hop giyim sektorunde ortaya cıktı. 1990 yılında ilk hip-hop giyim markası olan FUBU piyasaya cıktı. FUBU’nun acılımı olan ‘For Us By Us’, yani ‘Bizim icin bizim tarafımızdan’ sloganı sonradan gelen markaların da cıkış noktası oldu.

Hip-hop tarihinin her noktasında imzası olan Russell Simmons, 1992 yılında kurduğu Phat Fashions şirketiyle muzik sektorunden gelip tekstile yatırım yapan ilk isim oldu. Zamanında grafiticiler tarafından ifade edilen hip-hop’un gorsel boyutu, artık kendini şehir duvarlarından cok, hip-hop tarzı giyim-kuşamda gostermeye başladı. Beyaz grafiti sanatcısı Marj Eko, bir zamanlar grafiti tasarımlarını bastırdığı tişortleri elden satarken bugun en buyuk hip-hop giyim markalarından birinin, gergedanlı logosuyla unlu Ecko’yu yarattı.

PORTRE

Hip-hop imparatorluğunun kralı Russell Simmons

Hip-hop kulturel, sosyal, ekonomik anlamda bir akım değil de her yonuyle gercek bir devrim olsaydı, şu an Beyaz Saray’da tahtta oturan isim hic şuphesiz ki Russell Simmons olurdu. Russell Simmons, muzik ve iş dunyasına kardeşinin uyesi olduğu Run DMC grubunun menajeri olarak girdi. 1984 yılında arkadaşı Rick Rubin’le Rubin’in New York Universitesi’ndeki yatakhane odasında 5 bin dolar sermayeli Def Jam şirketini kurdu. Elden kaset-plak satışı donemi pek uzun surmedi ve 1985’te Sony, Def Jam’le dağıtımcılık anlaşması imzaladı. LL Cool J, Run DMC, Public Enemy, Beastie Boys gibi hip-hop’un ilk buyuk isimlerini muzik piyasasına kazandıran Def Jam cok gecmeden sektorun en buyuk şirketlerinden biri haline geldi. 1988’de Rick Rubin’in ayrılmasıyla Simmons, hip-hop akımının itici gucu Def Jam’in başındaki tek isim olarak kaldı. Moda ve medya alanında yeni yatırımlara girişen Simmons 1994 yılında şirketin hisselerinin yarısını Polygram’e sattı. Geri kalan hisselerini de, 1999’da Polygram’i satın alan Universal’e sattı ancak 2003 yılına kadar Def Jam’i yonetmeye devam etti. Universal bunyesi altında Island Records’la birleşen ve Jay-Z, Ja Rule ve Ludacris gibi hip-hop’un dev isimlerinin bağlı olduğu Def Jam gecen sene 700 milyon dolarlık cirosuyla muzik endustrisinin ikinci en buyuk şirketi oldu. Şu anda muzik piyasasından elini cekmiş gibi gorunmesine karşın ‘hip-hip kulturunun patronu’ sayılan Russell Simmons, diğer alanlardaki girişimleriyle Amerika’nın genclik kulturunu ve pazarını yonlendirmeye devam ediyor.

EKONOMİ

Hip-hop dinleyenlerin toplam harcama gucu 1 trilyon dolar

Amerika’da genclik kulturunu yonlendiren bir sosyal fenomen olmasının yanı sıra hip-hop artık dev bir endustri aynı zamanda. Amerika’daki luks tuketimin dortte birinin hip-hop kulturunun etkisi altında olduğu ve hip-hop dinleyicilerinin toplam harcama gucunun 1 trilyon dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Bugun dev holdinglerin, unlu markaların hepsi hip-hop’un popularitesinden kazanc sağlamaya calışıyor. Şirketler, marka imajlarını değiştirip multikulturel pazarlama departmanları kurarak genc kuşağın dilinden konuşmaya, ‘street cred’ yani sokak itibarı elde etmeye calışıyorlar. Yapılan bir araştırmaya gore hip-hop tarzı albumlerin cd satış gelirleri 2003 yılında 1 milyar doları aştı. Aynı araştırmaya gore hip-hop endustrisinin toplam yıllık cirosu 10 milyar dolara ulaştı.

POLİTİKA

Aday cıkarabilirler

Bu akımın yakın gelecekteki hedefi, Amerika’da politik anlamda da varlığını hissettirmek. Hip-hop dunyasındaki butun trendlerin oncusu olan Russell Simmons’in giriştiği dar gelirli Amerikalılar’ı secim sistemi konusunda eğitme ve secmen kutuğune yazdırma kampanyası bu yonde bir sinyal. Politik icerikli rap’in oncusu Public Enemy’nin lideri Chuck D.’nin George Bush’a muhalefet eden aydınların oluşturduğu Ait America radyosunun kurucuları arasında olması ve burada her akşam mikrofon başına gecmesi de politikada yaklaşan hip-hop ruzgarlarının işaretcisi. Daha da onemlisi, 11 Eylul sonrası politize olan Amerika’da, Eminem de dahil bircok rapcinin şarkılarında acıkca George Bush’u ve diğer politikacıları sıkca eleştiriyor olmaları nedeniyle, ozunde protest bir yan taşıyan hip-hop’un cok yakında kendi politik şahsiyetlerini yaratması işten bile değil.

TURKİYE’DE HİP-HOP

1995 yılında Cartel’le Turkiye’ye adım atan rap, şu anda pasajlarda, sokak aralarında, evlerde kurulmuş derme catma studyolarda, metotlu defterlerin arkasına ciziktirilmiş dizelerde, piyasaya cıkan tek tuk albumde nota nota ilerliyor ve Turkiye’de de patlayacağı gunu bekliyor. On yıl icinde Turk-Pop’un yerini Turk-Rap alır, radyo istasyonları dinleyicileri ‘Yo Yo Yo N’aber Turkiye!’ diye selamlar, Karakan’dan Alper A. sinema yıldızı olur, Kabus Kerim reklamlara cıkar, cocuklarınız Nefret marka blucin giyer, seyrettiğiniz bir Trabzonspor macının devre arasında Avni Aker Stadı’nın hoparlorlerinden kemence ustune işlenmiş Laz aksanlı rap dizeleri akarsa şaşırmayın.
__________________