Hip Hop
Yes yes y’all.
It’s the serious, serio-so jointski,
You’re listening to the sound system:
The Herculords... cu-lords... lords...
And I just want to say to all my b-boys... boys... boys...
Boys:
Rock On!
Time to get down to the a.m.
But please remember:
Respect my system and I’ll respect you and yours
Şimdi bu dizeleri kuru kuru okuyor olmanız pek olası değil ama, biz yine de uyarımızı yapalım: Bu sozleri icinizdeki basın sesini biraz yukselterek ve ritm eşliğinde okumak lazım. Cunku, bir ritmin uzerine soylenen bu sozlerin başlattığı ve hala devam eden bir tarihin oykusune başlıyoruz. Bu sozler bundan yaklaşık 25 sene once, genc bir Jamayikalı DJ tarafından bir partide soylenmiş ve bir yaşam stilinin başlangıcı niteliğinde. Bu sozler aynı zamanda da muzikte bir devrimin, New York’un Bronx semtindeki yıkık dokuk evlerde duzenlenen, dış dunyaya kapalı uzun partilerin ifadesi niteliğinde. Sadece bir muzik turu olarak kalmayan, tum bir yaşama dağılan hip-hop’un ifadesi.
B-boys, system, herculords... Bu kelimelerin hip-hop kulturunde ne anlama geldiğine bakmadan once, ilk ifade edilişlerinden biraz gerilere gidelim ve kendini ifade etme olanağı olmayan binlerce insanın uzun bir sure icin tek ifade aracı haline gelen hip-hop kulturunun koklerine bir bakalım.
Bugun hip-hop oncelikle boğazına kadar stile batmış, hatta stilin kitabını yazmış starların dev plak şirketleriyle anlaşmalar yapıp, milyon dolarlık klipleriyle devamında gelecek milyon dolarlık turnelerini tanıttıkları devasa bir endustrinin onemli bir parcası.
Oysa hip-hop bir başkaldırı olarak başlamış. Ve hep goz onunde olan dev unluler tarafından olmasa bile, guruları tarafından hala bu kimliğiyle devam ettirilmeye calışılıyor.
Hip-hop kulturunu hip-hop turu muzik yapan bir sanatcıyı takip ederek tam olarak anlamak pek mumkun değil, cunku hip-hop kulturu 4 ana bolumden oluşuyor: Breakdance, graffiti, rapping ve DJ’ing hip-hop’un kilometre taşları ve hepsi birbirine paralel gelişerek hip-hop’u doğurmuş. Bunların her birini tek bir yazıya sığdırmak cok zor ve biz işe en asıl ve en bilinenleri olan DJ’ing ve rappingle başlıyoruz.
Hip-hop’u başlatanlar ve şekillendirenler Amerikalı siyahlar. Tarzlarını kendileri yoktan var etmiş değiller, mensubu oldukları siyah kulturun sozlu ozelliğinin hip-hop uzerindeki etkisi tartışılmaz. Sozu muzikle, melodiyle uyumlu hale getirerek mesajı vermek siyah kulturun kokeninde var. Afrika’daki kabilelerden, kilise ayinlerine kadar her yerde one cıkan bu stil, rap’in de temelinde.
Siyahlar ve Sozlu Kultur
Siyahların tarihi sozlu anlatımla belirlenmiş. Meramını melodik sozlerle anlatmanın siyahlarla ozdeşleştirilmesinin sosyo politik bir tarihi de var. Bizim filmler sayesinde ucundan tanık olduğumuz gibi, siyahların kilise ayinleri pek bir neşeli, pek bir hareketli ve gurultuludur. Onlar Tanrı’yla konuşarak, şarkı soyleyerek ibadet ederler. Bu kilise ayinleri ayrımcılık gunlerinde siyahların sosyalleşme merkezi gorevi gormekteymiş. Bu ayinlerde korkutucu ve susturan Tanrı, onun tarafından koyulan yasaklar ve kasvetli ibadet ayinleri değil, ona duyulan sevgi ve onunla sohbet etmenin, şarkılar yoluyla ona seslenmenin verdiği neşe hissedilir hep. Kilisede vaaz veren rahibin konuşması da sık sık dinleyicilerin ‘Hallelujah’, ‘Yes, Lord!’ ve benzeri nidalarıyla kesilir, ki bu bir saygısızlık değil, bir gereklilik, kendini vaaza tam olarak verme ve vaaza yardımcı olma gostergesidir. Benzer şekilde, Afrika kabilelerinde anlatılan hikayeleri sessizce ve tepki vermeden dinlemek de bir saygısızlık gostergesidir, hikaye sık sık tekrarlamalar ve tasdiklerle bolunur.
Hip-hop’un ilk adımları
Hip-hop’un başlangıcı, 70’li yılların Amerika’sı. O yıllarda Amerika’da siyah ofke gayet buyuk. 1968 yılında Martin Luther’ın olduruluşunden sonra siyah ayaklanmalar kontrol altına alınamıyor. Şimdiye gore daha az tehlikeli Harlem’e hicbir beyaz ayak basamıyor. Siyahlar kendi yaşam bolgelerini belirlemişler ve o bolge icinde kendi kurallarıyla yaşıyorlar. Siyahların cok fazla sorunu var; ayrımcılık, maruz kaldıkları ikinci sınıf insan muamelesi, ayaklanmalar. Peki siyah gencliğin durumu ne? Siyah gencler bir yandan siyah olmanın getirdiği bu sorunlarla, bir yandan da genc olmanın sorunlarıyla boğuşmak zorunda. Kendini ifade etmek tabii ki en onemli gereklilik. Ve bunun en iyi yolu da kendi arkadaş grubunu kurmak ve beraber bir şeyler yapmak. Orneğin parti vermek. O sıralar disko muzik pek bir moda, disko ateşi her yanı sarmış, John Travolta’nın Saturday Night Fever filmi icin siyah gomlekli beyaz takım elbiseli haliyle verdiği “az once pistte dağıtırken omuzum cıktı ama yine de dansa devam ediyorum” pozu her 3 Amerikalı beyaz gencten birinin duvarını suslemekte. Disko DJ’liği underground bir meslek olmaktan cıkmış, disko muzik her yana dağılmış. 1967 senesinde Jamayika’dan Bronx’a taşınmış olan Clive Campbell isimli bir genc ise reggae muziği New York’lu genclere sevdirmeye calışmanın beyhude bir uğraş olduğunu anlamış ve kendi capında bu parcaların uzerine funk ve latino mixler atmaya başlamış.
Daha sonra DJ Kool Herc, Godfather of HipHop Culture olarak tanınacak olan Clive, 1973’de kız kardeşine doğum gunu partisinde muzik işini ustleneceğine dair soz verir ve iki pikap ve iki zayıfca hoparlorden oluşan muzik sistemiyle harikalar yaratır. Partiye gelenler onun DJ’liğinden o kadar etkilenirler ki, kendi partilerinde de gelip muzik yapması icin teklifler yağar. Doğum gunu partileriyle piyasaya adım atan Herc işi gittikce buyutur ve Bronx cevresinin en aranan parti DJ’lerinden biri olur.
O zamanlar DJ’lerin partilere katılan kişileri isimleriyle hitap ederek selamlaması adettendir ve Kool Herc de partilerine katılanlarla şarkı sırasında muhabbet eder. Tabii, bu selamlama karşılıksız kalmaz, particiler de DJ’e karşılık verirler. İşte yazının başındaki sozler Kool Herc’in topluluğu havaya sokmak icin soyledikleridir. Muzik eşliğinde soyleşme boyle surer giderken, DJ Herc muhabbeti muzikle uyumlu bir hale getirmeye başlar ve rap muzik işte bu salonlarda başlar.
B-Boy, Herc’in yaptığı muzik eşliğinde dans eden genclere verdiği isim. Onları B-Boy yapan sadece dans etmeleri değil, taze hip-hop kulturunun her alanına gonulden bağlı olmaları. Yani, graffiti yoluyla binalara renkli imzasını bırakan bir genc de B-Boy. Hip-hop kulturunun diğer iki onemli oğesi breakdance ve graffiti’ye bir başka yazıda bakacağız.
Herc, partilerinde insanları gozlemlerken sade ama guclu ritimlerin insanları dans etmeye heveslendirdiğini fark eder ve parcaların bu bolumlerini uzatmak icin aynı plağı iki ayrı pikapta calar; ritim birinde bitince oburunde baştan başlayacak şekilde calmaya başlar; ya da bir parcayla başka bir parcanın breaklerini arka arkaya calar. Boylece Herc o zamana gore bile gayet ilkel sayılabilecek muzik sistemiyle hip-hop’un temeli olan breakbeats’i icat etmiş olur. Artık tek parcanın hukmu biter, parcaları karıştırarak kendi parcasını oluşturmak meşru hale gelir; hem de dinleyen herkes buna bayılır. Hip-hop kulturunun en ana kısmı olan DJ’ing ya da emceeing işte Herc’in ellerinden boyle doğar. (emcee / MC: Master of Ceremonies mikrofonu kullanmaya izni olan tek kişi) Herc’in hayranları ve partilerinin mudavimleri olan Grandmaster Flash ve DJ Bambaata da Herc’in başlattığı akımı kendi fikirleri ve imkanlarıyla genişleterek isimlerini duyurmaya başlarlar.
Bu arada sayıları gittikce artan DJ’lerin mudavimleri, muziği kapalı odalardan sokaklara taşır; sokakta muzik calarak, dans ederek, duvarları boyayarak hip-hop kulturunun ilk adımlarını atarlar.
Kool Herc’in sıkı hayranlarından Afrika Bambaata 73 senesinde The Universal Zulu Nation’ı kurar. Zulu Nation kendini hip-hop kulturunu yaşatmaya ve zenginleştirmeye adamış insanlardan oluşan bir topluluktur. Zulu Nation hala dunyadaki en buyuk hip-hop organizasyonu olarak biliniyor. Her ırktan, her dinden ve her dilden uyesi var. Mottosu Barış, Birlik, Sevgi ve Eğlence olan Zulu Nation’ın sayfasına şuradan ulaşılıyor.
Bu uc DJ’den hangisinin hip-hop’un babası olduğu gunumuzde bile tartışılmakta. Her biri kendisine bu sıfatı yakıştırıyor, hatta bu konuyla ilgili bir acık oturuma katılıp birbirleriyle dalaşmışlıkları bile var. Onların kurucusu sayıldığı bu ilk doneme şimdi old school (eski okul / ekol) deniliyor. Old school, stilin arka planda kaldığı, muziğin ve sozlerin one cıktığı ilk hip-hop donemi.
New school ise bu ilk donem muziğinin girdiği cıkmazdan sonra başlayan donemin ismi. 1979 yılında Sugarhill Gang tarafından piyasaya cıkartılan ilk rap albumu Rapper’s Delight 2 milyon satınca devamında yuzlerce rap albumu gelmiş. Seksenli yılların başında ise tum bu albumlerin, rap parcalarının birbirine benzerliği dinleyici kitlesinde onemli bir duşuşe sebep olmuş ve rapin gecici bir akım olduğu neredeyse tasdiklenmiş. Tam o sıralarda piyasaya surulen dijital sampler’lar, DJ’lere daha karmaşık ve ozgun muzik yapma şansını verince yeni bir rap akımı ivme kazanmış. Public Enemy, KRS One, Beastie Boys ve LL Cool J’in ilk temsilcileri olduğu New school’la rap muziği yeni kimliğine kavuşmuş. Ve artık muzik listelerinden inmediği bugunku haline kadar gelmiş.
Old school ve new school ayrımında, hip-hop kulturunun iki ana dalı olan DJ’ing ve rap soz konusu. DJ’ing konusunda yeterince bilgilendik. Peki, rap ya da rapping nasıl doğmuş?
Rap İngilizce to rap fiilinden geliyor. Rap muziği cıkmadan cok cok onceleri de kullanılan bir terim. Rapper, 20. yuzyılın başlarında polise ispiyonculuk yapan kişilere takılan isim, bildiğimiz gammazcı. Kelimenin melodik konuşmayı cağrıştırmaya başlaması 40’lı 50’li yıllara rastgeliyor. Melodik konuşmayla rakibi alt etme işlemine rap yapmak deniyor. En cok rap yapanlar radyo DJ’leri ve politikacılar. Gunumuzdeki rapin en isabetli tanımlarından birini ise Public Enemy’nin beyni Chuck D. yapmış: “CNN’in getto versiyonu.”
Puff Daddy’nin, Vogue dergisinin Kasım sayısında yayınlanan roportajda soylediklerini okuyunca insan ister istemez “Getto ve cağrıştırdığı her şey hala hip-hop’un mu, hip-hop getto’dan ayrılalı cok oldu mu” diye soruyor: “Mucevherler sadece bir kızın değil benim de en iyi arkadaşım. Elmasın bana verdiği hissi cok seviyorum.”
Hip-hop ve rap ilk cıktığı gettolarda hala ilk anki heyecanıyla ve ilkeleriyle yaşıyor, can cekişse de olmuyor. Amerikalı siyahların durumu belki 30 yıl oncesine kadar cok daha iyi ama gettolarda yaşayan gencler icin durumun cok da iyi olduğu soylenemez. Gettodaki yaşamdan kurtulmak ve kendini kabul ettirmek icin cok uğraşmak gerekiyor. Ne maddi durumu ne de eğitimi iyi olmayan Amerikalı bir siyah gencin ise onunde pek de fazla secenek yok; hip-hop muzik yapmak ya da bir basketbol starı olmak icin gece gunduz antrenman yapmak bu noktada tek kurtuluş gibi goruluyor.
Sosyal olarak aktif olan ve plak şirketlerinin ve reklam kampanyalarının peşinde koşmak yerine, yararlı işler yapan hip-hop sanatcıları da var. Orneğin Camp Cool J ve bircok artist AIDS araştırmalarına bağışta bulunuyor, secim kampanyalarında aktif roller alıyorlar. Amerika’da hip-hop’cuların etkili bir politik guc olduğunun fark edilmesi Bill Clinton zamanına dayanıyor. Yapılan araştırmalar gostermiş ki, Bill Clinton’un saksofon calması, muzikle ilgili olması ve siyahların sorunlarına gosterdiği ilgi ona secimlerde cok oy kazandırmış. Secime katılan genc siyahların %84’u, yani neredeyse tamamı oylarını Clinton’a vermişler. Uzun bir zaman sonra Amerika’da Demokrat Parti’li bir Başkan’ın secilmesinde onemli rol oynayan hip-hop jenerasyonu, şimdi politik gucunun cok daha farkında ve oluşturulan sayısız sivil orgutle kendini gosteriyor. Gectiğimiz secimlerde Demokrat Parti adayı Al Gore da Clinton’ın yolundan giderek secime kısa bir sure kala Fugees’in eski elemanlarından Wyclef Jean’in kendisini desteklediğini acıklayarak oy istemişti.
Amerika dışında hip-hop
Hip-hop sadece doğduğu yer olan Amerika’da ve isim babaları olan Amerikalı siyahların değil, dunyanın bircok ulkesinde, her ırktan sanatcının mensubu olduğunu iddia ettiği bir kultur. Hip-hop Fransa ve Almanya gibi bircok Avrupa ulkesinde hem o ulkenin vatandaşı olduğu halde kendini azınlık olarak hisseden ve hem de azınlık gruplarından birine mensup sanatcılar tarafından yaşatılıyor. Orneğin, Almanya’da yaşayan ikinci jenerasyon Turk gencleri de kendi seslerini duyurmak ve politik duruşlarını ifade etmek icin hip-hop’u seciyorlar. Nefret ve Cartel (şimdiki adıyla Karakan) bunların en bilinenleri. Almanya’daki Turk hip-hop grupları icin hip-hop yabancı duşmanlığına, şiddete ve bunların getirdiği sorunlara karşı kendini ifade etmenin en etkili yolu. Kanak Attak (almanca)ise Almanya’daki tum Turk hip-hop gruplarını, sevenlerini ve kendini bu yolla ifade etmek isteyenleri bunyesinde toplayan bir proje; yani bir nevi Universal Zulu Nation’ın Berlin gettolarındaki ayağı.
Getto
Getto elbette sadece bir Amerikan terimi değil. Herhangi bir ulkede azınlıkların ve yoksulların yoğun olarak yaşadıkları bolgelere getto adı veriliyor. En meşhur Turk gettosu ise Berlin’deki Kreuzberg. Kreuzberg Berlin duvarı yıkılmadan once, Batı Berlin’in duvara en yakın olan ve Alman şehirlilerin pek uğramadığı bir sonradan olma semtmiş. Almanya’nın başta Turkler olmak uzere bircok az gelişmiş ulkeden işci ithal ettiği 60’lı yıllarda, bu yeni gelenler icin Kreuzberg’de bir yaşam unitesi oluşturulmuş. Almanya’da ikinci jenerasyon olarak bilinen Turk genclerinin hip-hop’u secmelerinde de Kreuzberg’deki getto yaşamı bir arac olmuş. Gerci Kreuzberg artık sadece yabancıların kendi kendilerine yaşayıp gittikleri bir dış semt değil; Berlin’in sanat camiasının, entelektuellerinin, punklarının, bohemlerinin mesken edindiği şehrin en renkli, en Turk ve en hip bolgesi.
*Alıntıdır
__________________
İşte Rapin Gercek Tarihi
Müzik0 Mesaj
●18 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Dizi - Film - Sanat Forumu
- Müzik
- İşte Rapin Gercek Tarihi