TMK.m.498 evlilik dışı hısımlara değiniyor. Cocukla anne arasındaki hukuki hısımlık doğumla kendiliğinden kuruluyor. Bir diğer soyleyişle cocuğun annesiyle ve annesinin hısımlarıyla arasındaki hukuki hısımlık bağı, cocuğun doğumuyla birlikte kendiliğinden oluşuyor. Cocuk ister evlilik icinde doğmuş olsun ister evlilik dışında, bu herhangi bir fark yaratmıyor.

Peki, baba ile ilgili olarak, Medeni Kanunumuzun yaklaşımını hatırlar mısınız? Evlilik icinde doğduysa, elbette babası ve onun hısımlarıyla arasında hukuki hısımlık soz konusu olacak. Peki, cocuk evlilik dışı doğduysa, evlilik dışı bir cocuksa, o zaman acaba baba ile arasındaki hukuki hısımlık bağını nasıl yaratacağız? 1- Ana ile evlilik, 2-Cocuğun tanınması, 3-Kişi eğer gonul rızasıyla kendi cocuğunu tanımaya yanaşmıyorsa, o zaman onun aleyhine acılacak babalık davası ve bu babalık davasında verilen kararın kesinleşmesi. Bu anlamda bakıldığında, cocuk ile babası arasındaki hukuki hısımlık bağını bahsettiğimiz uc ihtimal yaratacak.

İşte Medeni Kanunumuzun 498. maddesi bize bunu soyluyor. Evlilik dışı hısımlar kenar başlığını taşıyor ve sadece babaya değiniyor haklı olarak cunku anne acısından konuya yaklaştığımızda zaten herhangi bir soru işareti yok. İster evlilik icinde doğsun, ister evlilik dışında doğsun, zaten doğumla beraber cocukla anne arasındaki hısımlık bağı kuruluyor. TMK m. 498 diyor ki: “Evlilik dışında doğmuş ve soybağı, tanıma veya hÂkim hukmuyle kurulmuş olanlar, baba yonunden evlilik ici hısımlar gibi mirascı olurlar. Soybağı, tanıma veya hÂkim hukmuyle kurulmuş olanlar baba yonunden evlilik ici hısımlar gibi mirascı olurlar.” Bir diğer hukmu de hemen yeri gelmişken hatırlamakta fayda var, TMK. m. 282, genel olarak soybağının kurulması kenar başlığı altında diyor ki, cocuk ile ana arasındaki soybağı doğum ile kurulur, cocuk ile baba arasında soybağı; ana ile evlilik, tanıma veya hÂkim hukmuyle kurulur.

Bu noktada hemen bir şeyin altını cizmemiz lazım. Bir kişinin diyelim ki iki tane cocuğu var. Bu cocuklar evlilik ici cocuklar. Mirası nasıl boluşturursunuz? 1/4 birine, 3/4 birine mi? 1/3 birine, 2/3 birine mi? Elbette aklınız, mantığınız, vicdanınız, adalet hissiniz bu cocukların mirasta eşit oranda pay sahibi olmasını emreder. Yani Bay M vefat ettiğinde geriye iki tane cocuğu kaldıysa, C1 ve C2; miras 1/2 oranında paylaştırılır.

Peki, diyelim ki bir baba vefat etti ve geride bir evlilik ici cocuk bir de evlilik dışı doğan bir cocuk bıraktı ve evlilik dışı cocuğu da tanıyarak vefat etti veya aleyhine babalık davası acılmıştı, babalık davasında bu hukuki hısımlık bağı tespit edildi ve karar kesinleşti. Mirası nasıl paylaştıracaksınız? Evlilik dışı doğan cocuğu sen evlilik dışı doğdun, senin aslında cezalandırılman gerekiyor, sen ahlak dışı bir ilişkinin urunusun, senin bu mirastan daha az pay alman gerekiyor der misiniz? Yeni Medeni Kanunumuz bunu soylemiyor. Ama eski Medeni Kanunumuz bunu soyluyordu.

Gercekten de Eski Medeni Kanunumuz, Turk Kanunu Medenisi, ilk sevk edildiği metniyle irdelendiğinde diyordu ki: “Baba vefat ettiğinde, evlilik dışı cocuklarıyla, evlilik ici cocukları bir arada mirascı olmuşlarsa, evlilik ici cocuklar 2 birim mirastan pay alırken, evlilik dışı cocuklar ne yaparlar? Mirastan 1 birim pay alırlar.” diyordu. 1926 yılının Medeni Kanununun yaklaşımı boyleydi. Daha sonraki yıllara geldiğimizde, 90lı yıllara geldiğimizde, Anayasa Mahkemesi bu hukumleri anayasaya aykırı buldu ve bu cercevede evlilik dışı cocuklarla, evlilik ici cocuklar arasındaki bu adaletsizliği ortadan kaldırdı. Butun bunları niye soyluyorum? Hem Medeni Kanunun tarihsel gecmişini bilmek bugunu anlamak bakımından onemli diye soyluyorum. Hem de yarın obur gun meslek hayatınızın icerisinde eski Medeni Kanun zamanında ortaya cıkmış bu gibi olasılıklarla karşı karşıya kalabilirsiniz. Biraz da onlara işaret etmek icin soyluyorum. Oyle bir ihtimalle karşı karşıya kaldığınızda sonuc itibariyle Turk Kanunu Medenisinin ilgili hukumlerini acacaksınız. Olaylar, Anayasa Mahkemesi kararından once ise farklı bir uygulama var. Olaylar, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra ise farklı bir uygulama var. Butun bunları yerine gore, zamanına gore değerlendireceksiniz.

Kısacası, bir kişinin mirascı olabilmesi bir zumreye dÂhil olması lazım ve mirasbırakan ile arasında bir hukuki hısımlık bağı olması lazım. Ve mirascı olacak bu kişinin murisin vefatında sağ olması lazım. Ayrıca kişinin mirasa ehil olması lazım.