Peki o zaman yavaş yavaş mirasın nasıl intikal edeceğini konuşmak imkÂnına sahip hale geldik. Miras Hukukuna egemen olan ilkelere baktığımızda en onemli prensiplerden bir tanesi; kulli halefiyet ilkesi.
Birinci sınıftan itibaren aslında bu ilkeyle tanışmış bulunuyorsunuz. Halef olmak ne demek? Bir kişinin ardından gelmek demek. İlla Turkceleştirecekseniz; ardıl tabiri var. Ardıl tabiri halef icin. Ama pek de yerleşmiş bir tabir olduğunu soylemek mumkun değil. Dolayısıyla biz kulli halefiyet ilkesinin icerisine beraberce bir girelim ve bu deyimi kullanmaya devam edelim.

Kulli halefiyette arkadaşlar bir malvarlığının, bir butun olarak tek bir hukuki işlemle veya tek bir olayla kendiliğinden bir şahsa veya birden cok şahsa intikaliyle karşı karşıyayız. Sizler cuzi halefiyet ilkesini de bilirsiniz. Orneğin; bir kişi alacağını başka bir başka şahsa temlik ettiğinde, o alacağı devralan, devredenin cuzi halefidir. Kulli halefiyette bir malvarlığı butunuyle; aktifiyle, pasifiyle, icindeki tum unsurlarla beraber, sadece ve sadece bir tek olayla, bir tek hukuki işlemle kendiliğinden ortaya cıkmaktadır.

Medeni Kanunumuz biraz once de vurguladığım gibi sahipsiz tereke olmaz ilkesiyle beraber mirasın mirascılara kendiliğinden intikali ilkesini kabul etmiştir. Hatırlayacaksanız. Medeni Kanunumuzun 599. maddesinin 2. fıkrasını okuduğumda, 599. maddenin 2. fıkrası bize boylesine bir acıklama getiriyordu ve diyordu ki: “Miras, mirasbırakanın olumuyle birlikte kendiliğinden mirascılara intikal eder.” Diyordu. Şu an itibarıyla 599. maddenin 1. fıkrasına bakacağız. 2. fıkra bize bunu detaylandırarak soyluyordu. İcindeki 2. fıkraya baktığımızda gorduğumuz hukum “doğrudan doğruya kazanırlar”, “kanunda ongorulen ayrık durumlar saklı kalmak uzere mirascılar, doğrudan doğruya kazanırlar. Birinci fıkraya bakalım. “Mirascılar mirasbırakanın olumuyle birlikte, mirası bir butun olarak, kanun gereğince kazanırlar.” İsterseniz once kanun gereği kazanırlara bakalım.

Mirascılar mirasbırakanın terekesini, mirasını, bir diğer soyleyişle; miras yoluyla intikali mumkun ozel hukuk ilişkilerini, mirasbırakanın olumuyle beraber kendiliğinden kazanıyorlar. Mirasbırakanın olumunu bilmeleri dahi gerekmiyor. Mirasbırakanın olumunden sonra mirascı olma arzusunu taşıyıp taşımamaları hic onemli değil. Tereke sahipsiz kalamaz diyen kanun koyucu kendiliğinden intikal ilkesini belirlemiş ve kendiliğinden intikal ilkesinde arkadaşlar tabi bunun doğal sonucu ne? Hatırlayalım prensipleri beraber. Eşya Hukukundaki prensipleri. Eşya Hukukunda menkul mulkiyetinin nakli icin ne lazım? Zilyetliğin nakli lazım. Taşınmaz mulkiyetinin nakli icin ne lazım? Tapu siciline tescil lazım. Değil mi? Alacakların temliki icin ne lazım? Alacağı devredenle devralan arasında alacağın devrine ilişkin, adi yazılı şekilde sozleşme lazım. Borcların ustlenilmesi icin ne lazım? Alacaklıyla yeni borclu arasında, borcun nakline dair bir sozleşme yapılması lazım. Butun bunlar aslında birer cuzi halefiyet orneği.

Peki Medeni Kanunumuzun kulli halefiyet ilkesi cercevesinde ne olacak? Herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmaksızın, kişinin taşınır malvarlığı değerleri, kendiliğinden mirascılarına gececek. Alacakları, kendiliğinden mirascılarına gececek. Borcları, kendiliğinden mirascılarına gececek. Bu cercevede demek ki; menkul mulkiyetinin mirascılar tarafından kazanılması icin zilyetliğin nakli gerekmiyor. Taşınmaz mulkiyetinin mirascılar tarafından kazanılması icin tapu kutuğune tescil gerekmiyor.

Ama aklınıza hemen beraberinde şu itiraz gelebilir. Diyebilirsiniz ki: “Tapu siciline acıklayıcı tescil yapılmayacak mı?” Evet mirascılar, olen kişinin taşınmazı uzerinde; tasarrufi işlemde bulunmak istiyorlarsa, onu satmak, onu bağışlamak, onun mulkiyetini nakletmek, onun uzerinde intifa hakkı kurmak, onun uzerinde rehin hakkı kurmak istiyorlarsa, elbette acıklayıcı tescil yapılacak. Ama adı uzerinde, tescil; acıklayıcı tescil değil mi? Yani artık o taşınmazın hak sahibinin değiştiğini hepimiz biliyoruz. Bunu tapu kutuğune yansıtmak icin bir tescil yapılacak. Medeni Kanunumuzun 705. maddesini hatırlayacak olursak beraberce bu acıklayıcı tescili de gormuş oluruz. 705. maddenin kenar başlığı “taşınmaz mulkiyetinin kazanılması”, I. tescil; “Taşınmaz mulkiyetinin kazanılması tescille olur.” Fıkra iki; “miras ile kanunda ongorulen diğer hallerde, mulkiyet tescilden once kazanılır.” Yine bize hitap eden kısmını okumaya calıştım sadece. Uzun uzun okuyacak olursam: “Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda ongorulen diğer hallerde mulkiyet tescilden once kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mulkiyetin tapu kutuğune tescil edilmiş olmasına bağlıdır.”

705. maddenin, 2. fıkrasının, ikincisi cumlesi bize acıklayıcı tescili soyluyor. Demek ki kendiliğinden iktisap haliyle karşı karşıyayız ve terekenin bir butun olarak intikaliyle karşı karşıyayız. Bundan kastım ne? Menkuller, gayrimenkuller, haklar, alacaklar ve borclar değil mi? Borclar da kendiliğinden intikal ediyor. Tekrar tekrar soylememe gerek yok ama hatırlatalım. Hangi borclar? Elbette miras yoluyla intikali mumkun olan borclar. Miras yoluyla intikali mumkun olan borclar mirascılara kendiliğinden intikal ediyor.

Kulli halefiyet ilkesinin bu cercevede baktığımızda diğer sonucları da şu şekilde karşımıza cıkıyor. Miras kendiliğinden intikal etti. Tereke kendiliğinden intikal etti. Biraz once de soylediğim uzere, tek bir mirascı varsa, kişinin kendi kişisel mallarıyla beraber, miras yoluyla intikal eden mallar birbiriyle kaynaşıyor. Ama eğer mirasbırakanın vefatında, geride birden cok mirascı varsa, o zaman bu birden cok mirascı, bu tereke değerleri uzerinde el birliğiyle hak sahibi haline geliyorlar. Yani bu tereke taksim edilinceye kadar, paylaştırılıncaya kadar, boluşturulunceye kadar mirascılar, el birliği ile hak sahibi oluyorlar.

Birinci sınıfta da iştirak halindeki mulkiyeti sizlere anlattığımızda, yine aynı şekilde ucuncu sınıfta eşya hukuku derslerinde iştirak halindeki mulkiyeti sizlere anlattığımızda en klasik ornek olarak bu miras olgusunu vermişizdir. Bir kişi vefat ettiğinde, geride birden cok mirascı bıraktığında, ona ait bu malvarlığı değerleri yani mirascılara intikal eden bu malvarlığı değerleri uzerinde, mirascıların iştirak halinde hak sahipliği soz konusu olur demişizdir.

Niye mulkiyet diye bahsetmiyorum? Cunku arkadaşlar terekenin icerisinde sadece ve sadece taşınır ve taşınmaz mulkiyeti yok ki. Sadece ve sadece taşınmaz mulkiyeti olsa o zaman, iştirak halindeki mulkiyetten bahsetmek isabetli olabilir. Ama terekenin icerisinde mirascılara intikal etmiş alacaklar var. Terekenin icerisinde mirascılara intikal etmiş başkaca haklar var. Bir hak uzerinde mulkiyet hakkından bahsetmek, bir alacak uzerinde mulkiyet hakkından bahsetmek doğru olmayacağı icin teknik anlamıyla iştirak halinde mulkiyet kavramı yerine iştirak halinde hak sahipliği olgusundan soz ediyoruz.

Demek ki Miras Hukukumuza egemen olan ilkelere bu cercevede goz attığımızda, ozellikle bu kendiliğinden intikal ilkesini, birden cok mirascı varsa, bunların iştirak halinde hak sahipliğinin soz konusu olacağını soyledik. Yavaş yavaş borclara goz atmamız gerekiyor ama borclara goz atmadan once, şu hususu vurgulamam lazım.