Guncelleme Tarihi: Ağustos 30, 2022 15:57
Suyun ustunde bir sağa bir sola suzulen ya da sakince duran ordekler, aslında kucuk perdeli ayaklarını hızlıca cırparak suyun uzerinde durmaya calışıyorlar ama kimse bu cektiklerinin, sarf ettikleri onca cabanın farkında değil.
Sosyal medya da, olduğu gibi değil olmak istediği gibi gorunmeye calışan insanlarla dolu. Eşi ile surekli kavga edip 3 dakika sonra aşklarının ne kadar olumsuz olduğunu belgeleyen fotoğraf serisini Instagram'da paylaşmak, aslında o kadar da iyi gecmeyen tatili sayısız mutlu hikayeye kazımak, hayatı hep bir bayrammış filtreleriyle yansıtmak artık yeni normalimiz.
Tabii bir diğer normalimiz de “Ben evde pijama ile oturuyorum, arkadaşım ne kadar da mutlu” diye ic geciren onlarca insan… Bu sosyal medya illuzyonu 7’den 70’e herkesi etkisi altına alıyor ve sandığımızdan cok daha fazla insan farkında olmasa bile bu ordek sendromundan cok cekiyor.
Biz de benzer ornekleri ilk ağızdan dinledik, kimini eşinin dostunun, akrabalarının anlattığı kadarıyla sizlere aktarmaya calıştık…
ELTİM TATİLE GİTTİ BEN GİTMEZSEM CATLARDIM
O.E. (29)
Ben evlendiğimden beri, eltim bana surekli kıyafetleri, ev eşyaları, takıları, yedikleri ictikleri ile hava atmaya calışıyor. Ekonomik durumları bizden daha iyi ve hic para hesabı yapmıyorlar. Onceleri pek aldırmıyordum ama gun gectikce bu tavırları beni sinir etmeye başladı. Ayda sadece birkac kez aile yemeklerinde bir araya geliyoruz. Her şeyi o buluşmalara sığdıramadığı icin icinde kalanları sosyal medyadan gozume sokmaya devam ediyor. Ben de kendimi surekli eşime bu postları gosterirken buluyorum; rahatsız oluyorum ama kendimi engelleyemiyorum.
Biz yılda bir tatile ancak cıkabiliyoruz ama bu yıl ekonomik nedenlerden dolayı onu da yapamadık. Eltim ise bir ay once guzel bir tatil yaptı, hem de ne tatil… Sabah kalkıyorum o, akşam yatıyorum o, sanırsınız birlikte tatil yaptık ve itiraf ediyorum cok kıskandım. Eşime ne yapıp edip aynı ayarda bir otelde tatil yapmamız gerektiğini soyledim. Borclanarak o tatile cıktık ve ben de aynen onun gibi tatilimin her detayını paylaştım. Normalde boyle kıskanc biri değilimdir ama konu eltim olunca bir şey oluyor bana. O tatile gidip o fotoğrafları paylaşmasam catlardım. O fotolar ve videolar bize biraz pahalıya mÂl oldu ama olsun ben hırsımı aldım ya gerisini duşunmuyorum.
ANNESİ HAVA ATACAK DİYE COCUK KURSLARDA HELÂK OLDU
N.T. (39)
Benim arkadaş cevremde bu bahsettiğiniz sendromlu insanlardan o kadar cok var ki, hangi birini anlatsam bilemedim. En dikkat cekici olan oğlumun bir arkadaşının annesi sanırım. Bu huyunun haricinde cok sevdiğim bir arkadaşım ama inanılmaz rekabetci ve surekli kendi cocuğu en planda olsun, onunla ovunsun istiyor. Bunun da en iyi yolunu sosyal medyada bulmuş. Cocuğun her adımını sosyal medya hesabından paylaşıyor, o kurs senin bu kurs benim cocuğunu gezdiriyor. Buraya kadar belki bir derece normal gelebilir size ama cocuğun her etkinlik girişi ve cıkışı fotoğraflarını cekip sayfasından yayınlıyor. Bu durum “Oğlum piyano kursuna giriyor, oğlum kurstan cıktı, şimdi biraz spor zamanı, baskete gidiyoruz, spor bitti milkshake keyfi…” şeklinde cocuk uyuyana kadar devam ediyor.
Hepimiz biliyoruz cok mutsuz bir evliliği var, bu boşluğu doldurmak icin kendini tamamen cocuğa adamış ve hayatında her şey cok guzelmiş gibi davranıyor. Sosyal medyada yaşadığı dunya ayrı gercek hayatı apayrı. İşin tuhafı kendini de bu yalan dunyasına inandırmış. Eşi ile arasındaki mutsuzluğu kamufle etmek icin aralarındaki tek bağ olan oğluna yapışmış durumda. Onun kurs etkinliklerinde ya da yarışlarında bir araya gelen aile, mutluluk pozları paylaşıyor, onun yaşantısını sosyal medyadan takip edenler de altındaki son model araba ile cocuğunun kursları arasında gidip gelen bir kadından ziyade mutlu bir eş ve anne goruyor, kendi hayatları ile kıyaslayıp ic geciriyor.
Benim kendime ait luks bir arabam yok, cocuğumu 10 tane kursa gonderecek maddi gucum yok, boşandığım eşimden de maddi yardım almıyorum ama bana sorarsanız ben daha mutluyum. Sosyal medyayı kullanıyorum ama her gun hikaye paylaşacak kadar aktif değilim. Oradaki insanlar kadar renkli bir hayatım yok 😊 Sevdiğim bir ciceği, ağacı paylaşıyorum ya da cocuğum ile parktaki mutlu bir anımızı. Elbette hepimiz insanız ve mutsuz olduğumuz anlar oluyor. Uzgunken, icim kan ağlarken mutlu gorunmeye calışmak bana cok tuhaf geliyor. O gunlerde hicbir şey paylaşmak gelmiyor icimden cunku mutsuzum. Ama demek ki bu bir rahatsızlık ve o insanlar "mış gibi" yaparak mutlu oluyor.


KOCASININ ALDATTIĞINI OĞRENDİ ŞİMDİ İNADINA DAHA DA MUTLU
Ş.K. (32)
Benim yakın bir arkadaşım var, aynen bu bahsettiğiniz ordek sendromu onda var ama o bunun farkında değil. Kendi yarattığı sahte mutluluğa kendini bile inandırmış ve sosyal medyasında da bunu her fırsatta gozler onune seriyor. Ben yaşadıklarına birebir şahit olduğum icin suyun altındaki bacaklarını goruyorum ama gormeyen icin imrenilecek bir yaşantısı var.
Eşi ile birbirlerini cok severek evlendiler, onu hala cok seviyor ve resmen ona tapıyor. 5 yaşında bir cocukları var ve gercekten guzel bir yaşantıları var. Sosyal medya hesapları da var ve bir yıl oncesine kadar hep cok dozundaydı. Her şey normaldi yani...
Bundan yaklaşık bir yıl once eşinin telefonunun ekranına duşen bir mesajla dunyası başına yıkıldı. Mesajda bir kadın eşi ile uzun suredir ilişkisi olduğunu soyluyordu, ustelik eşinin iş yerinden tanıdığı biriydi. Hatta birkac yemekte beraber aynı ortamda bulunmuşlardı. Sosyal medyadan bile birbirlerinin arkadaşıydılar. Once inanmak istemedi ama sonradan oğrendi ki gercekten de tam 4 yıldır eşinin o kadınla ilişkisi vardı, eşi de bunu itiraf etti.
O saatten sonra arkadaşımıza bir şey oldu. Eşi motor kullanan, surekli spor yapan cok aktif birisi. O da cocuktan sonra kendine pek vakit ayırmıyordu. Bu olay onda oyle bir etki yarattı ki eşinden boşanmayı bir saniye bile aklından gecirmedi ve o kadın gibi olmaya karar verdi. Kadın belli aralıklarla ona mesaj gondermeye devam ediyordu, o bu mesajlara hic cevap vermedi cunku cevabı sosyal medyadan vermeyi tercih etti. Mesajı cok netti 'Kocamı cok seviyorum ve onu bırakmayacağım'
Bir muddet sonra sacı, giyim tarzı hatta yaşam tarzı değişmeye başladı. Sosyal medyasını cok aktif kullanmayan o kadın her gun en az 10 hikaye paylaşmadan gunu bitirmedi. Deri ceketlerle motor tepesinde, spor salonunda, kampta onlarca post paylaştı eşi ile birlikte. Eşini sevmekten asla vazgecmedi ama onu hic affetmedi aslında. Her buluşmamızda "Keşke hayatım hikayelerimdeki kadar guzel olsa" diye ağlıyor ama bu yalan dunyasında debelenmekten de vazgecmiyor.
ZAYIFLAYAMADIĞIM İCİN GORUŞMEYE GİDEMİYORUM
G.C. (41)
Bende de bu sorundan var cunku sosyal medyada, olmak istediğim kişi olmak icin epey ter dokuyorum. Pandemiden dolayı cok kilo aldım ve vermek istesem de veremiyorum. Cok aktif ve sosyal biriydim, şimdi kilomdan dolayı arkadaşlarımla fazla buluşmak istemiyorum. Sadece yakın arkadaşlarım ile bir araya geliyorum. İcinde olduğum her fotoğrafla oynayıp kendimi zayıflatıyorum. Bu bende hastalık haline geldi, fotoğraflarla oynamadan duramıyorum. Bu arada internetten tanıştığım biri var, fotoğraflarıma bayılıyor ve artık goruşmek istiyor. Fotoğraflardaki kiloya inene kadar onunla buluşamayacağım icin surekli bahane uretiyorum. Bir arkadaşım “Fotoğraf inceltmeyle uğraşacağın vakitte spor yapsan zaten incecik olmuştun şimdiye kadar” diyor, haklı da ama bir girdabın icine girdim cıkamıyorum resmen.
MADALYA ALSIN DA SOSYAL MEDYADA PAYLAŞALIM
B.M. (36)
Bende kendimle ilgili şeyleri değil ama kızımın başarılarını herkese duyurma ve beğeni alma isteği cok yoğun. Sosyal medyada hayatıma dair bir şeyleri abartmıyorum, neyse onu koyuyorum ama kızımın okul arkadaşlarının anneleri yuzunden bazen ben de abarttığımın farkına varıyorum. Onlar cocuklarının bir başarısını paylaşınca mutlaka benim de bir şey paylaşmam gerektiğini duşunuyorum ve kendime engel olamıyorum. Gecen gun eline bir kitap verip tesadufen cekmiş gibi yapıp “Kitap kurdum” diye paylaştım ki cocuğum kitap okumaktan nefret ediyor. Sonra aklıma geldi cocuğu aldım koştur koştur yuzme kursuna yazdırdım. Yıl sonunda yarışlara katılacak. Madalya alsın da sosyal medyada paylaşayım diye dort gozle bekliyorum.
USTTE HEDİYE YAĞMURU ALTTA KAVGA KIYAMET
H.L. (41)
Alt komşumla aramız cok iyi, sık sık birbirimize gelip gidiyoruz. Sosyal medyadan da arkadaşız. Son zamanlarda eşi ile şiddetli kavgalarına tanık oluyorum, yani sesleri geldiği icin ister istemez duyuyorum ama bu konuyu bir araya geldiğimizde asla acmıyorum. Gectiğimiz gunlerde yine alt kattan kavga sesleri geldi, uzun sure birbirlerine bağırdılar, cok uzuldum "Kim bilir ne kadar uzulmuştur, perişan haldedir" diye duşundum. Aradan 10 dakika bile gecmemişti ki bir fotoğraf paylaştı. Kocasının bu akşam ona hediye ettiği kolyeyi aşk dolu bir mesajla paylaştı. Fotoğrafa dikkatli baktığımda o kolyesini zaten daha onceden gorduğumu hatırladım.
Bu tanık olduğum ilk olaydı ama sonradan her kavgalarından sonra yine bir mutluluk pozu ya da hediyesi paylaşıyordu. Belki de bu davranışı onun yaşadığı o olumsuz duygudan kurtulmasına neden oluyordu ama ben sonraki gunlerde onunla bir araya gelince yuzune bakmakta zorlanıyordum. Sanki ona karşı durust davranmıyorum sıkıntısını bildiğim halde konuşmuyorum diye. Ama asıl o sadece beni değil tum arkadaşlarını bu mutluluk oyunu ile kandırıyordu.
Danimarka Mutluluk Araştırma Enstitusu’nun 1,095 kişi uzerinde gercekleştirdiği deneye gore sadece bir hafta Facebook kullanmayı bırakan kişilerin hayattan aldıkları tatmin ciddi oranda yukseldi. Aynı araştırmanın bir diğer kısmında ise duzenli Facebook kullanıcıları, kullanmayanlara gore kendilerini daha fazla ofkeli, kaygılı, stresli ve depresif olarak tanımlamış.
Psikolog Dilara Sayar
BAŞARISIZ, MUTSUZ VE CAN SIKICI GORUNMEK İSTEMİYORUZ
Sayar, ordeklerin suyun uzerinde ilerleyişlerinin cok sakin, yavaş ve estetik olduğunu ancak o ilerleyişi sağlamak adına, suyun altında gosterdikleri cabanın oldukca karmaşık, hızlı, zor ve yorucu olduğunu, bu gerceklikten yola cıkarak, dışarıdan mukemmel gorunen yaşantıların aslında oyle olmadığını acıklamak adına ‘Ordek Sendromu’nun kullanıldığını belirtti. Sayar, ozellikle sosyal medyaya yansıtılan hayatların, bu sendromun birer orneği niteliğinde olduğunu ifade etti.
Hic kimse başarısız, mutsuz, can sıkıcı anlarının başkaları tarafından bilinmesini istemez. Genellikle bu deneyimleri bir şekilde gizlemek eğiliminde oluruz. Guzel, mutlu, başarılı, eğlenceli gorunmek ve hayatlarımızı hic cabalamadan, hic zorlanmadan bu kadar iyi olduğunu paylaşmak bizi besler.” diyen Sayar, insanların ozellikle bir performans sergilerken eğer onu izleyenler varsa performanslarını surekli kontrol etmediklerini, izleyenleri etkilemek icin gerceklerden uzaklaşıp, performanslarını daha ideal gorulen, daha beğenilen, daha estetik bulunan hale getirebildiklerini, sosyal medya kullanıcılarının buyuk coğunluğunun da hayatlarını izleyenlerine nasıl sunmak istiyorlarsa o yonde paylaşımlar yaptığını sozlerine ekledi.
Dr. Uzman Psikolog ve Sosyolog Serap Duygulu,
IŞILTILI HAYATLARDAN OLUŞAN MASKELER TAKIYORUZ
Duygulu, insanların ordek sendromu yaşama sebeplerini ise şoyle anlattı:
“Oncelikle dışarıdan hep olumlu, başarılı, mutlu ve bircok şeye sahipmiş gibi gorunmek istiyoruz. Bu duyguları sosyal medyanın da tetiklediğini, hatta beslediğini goz onunde bulundurmak gerekiyor. Nasıl gorunduğumuz cok onemli artık ve elbette ki filtrelerden, renk oyunlarından, ışıltılı hayatlardan oluşan maskeler takıyoruz. Kimse yaşadığı zorluklar, cektiği sıkıntılar gorunsun istemiyor. Ama gercekten mutlu bir hayat yaşayan insan o mutlulukla meşgul oluyor. Başkalarına bunu ispat etmekle uğraşmıyor.”
Northwestern Universitesi'nde 100 cift uzerinde yapılan bir araştırmaya gore mutlu ciftler, sosyal medyada ilişkileri hakkında cok az paylaşım yapıyorlar. Ustelik bunun tam tersi de gecerli; yani cok fazla mutluluk pozu paylaşanların durumu sosyal medyada gostermeye calıştıkları gibi olmayabilir. Bu durumun sebeplerini ise şoyle acıklanmış: 1) Sosyal medyayı etkin kullanan bazı insanlar icin kendilerini inandırmak icin diğerlerini inandırmak onemli bir etken. Bu sebeple ortaya koydukları gercekci olmayan mutluluk pozları gercek olmasa bile diğer insanların ilgisini cekiyorsa kişiler bu durumu gercekmiş gibi hissederler. 2) Gercekten mutlu ciftler, beraber keyifli vakit gecirdikleri zamanlarda dikkatlerini sosyal medya ile dağıtmazlar. 3) Gercekten mutlu ciftlerin kanıtlayacak bir şeyleri yoktur.
HİCBİR MUTLULUK EMEKSİZ ELDE EDİLMEZ
Mutsuz, başarısız ya da zor anların getirilerinden, hissettikleri kaygılı ve depresif duygulardan uzaklaştıkları yanılgısına kapılan kişilerin idealize gorulenle gercek yaşam arasındaki mesafesi ne kadar acılırsa, psikolojik problemlerin hızla kapıyı calacağını vurgulayan Sayar, sozlerine şoyle devam etti:
“Gercek yaşamın icinde mutluluk kadar mutsuzluk, başarı kadar başarısızlık, kolaylık kadar zorluk da vardır. Hicbir başarı cabasız ve hicbir mutluluk emeksiz elde edilmez. Bu gercekleri inkÂr etmek ya da kendini başka biri olmaya zorlamak; ozsaygıyı duşurur, yetersizlik hissi verir, depresyona eğilimi artırır.”
Sayar, sosyal medyada -mış gibi yapmanın ve yapay bir iyilik hali sunmanın daha cok beğeni, takip, popularite getirmesinin kişiler icin cezbedici olabileceğini, ancak bu psikolojik zorlanma surekli hale gelirse, kişi edindiği ‘maske’yi cıkarmak istese de tek başına bunu başaramayabileceğinin ve uzman desteğinin alması gerekebleceğinin altını cizdi.
HEPİMİZ ‘ORDEK SENDROMU’ KURBANINA DONUŞUYORUZ
Sosyal medya sahnesinde herkes bir sahte mutluluk oyuncusu. Herkes bir diğerinin ne kadar guzel, zengin, başarılı, akıllı, zengin gorunduğuyle o kadar meşgul ki gercek hayatlarımızdan kopuyoruz. Başkalarının ne yaptığı, ne yaşadığı ve nasıl gorunduğuyle o kadar ilgiliyiz ki, kendi hayatımızı gercek anlamda yaşamaktan uzaklaştık. Kısacası neredeyse hepimiz ‘ordek sendromu’ kurbanına donuşuyoruz” diyen Duygulu, bize yansıtılan goruntunun ardındaki gerceği gormediğimizi ya da belki kolayımıza geldiği icin gormek istemediğimizi soyledi.
Duygulu, başkalarının nasıl bu kadar harika hayatlar yaşadığına bakıp, boyle bir hayatımız olmadığı icin ofkelenebileceğimizi, bunun da gozumuzde buyuttuğumuz bazı işler icin harekete gecmek, calışmak, azmetmek yerine neden bunları yapmadığımıza dair harika bir savunma ve kacış olabileceğini duşunduğunu belirtti.
Duygulu, burada sorulması gereken ilk sorunun “İnsanlar gercekten gorunduğu kadar zengin, mutlu ya başarılı mı? Hayatları gercekten bu kadar mukemmel mi?” olması gerektiğini asıl uzerinde duşunulmesi gereken şeyin ise “Oyle olsalar bile ben oyle olmak zorunda mıyım? Boyle bir mukemmeliyetcilikle kendimi ve cevremi mutsuz etmeyecek miyim?” olması gerektiğini sozlerine ekledi.