Latif Demirci'den korona hallerimiz...


[CENTER] Latif Demirci’nin ‘Pandemili Korona’ adlı karikatur kitabı nefis bir gunluk. Kitabın boydan boya kat edilmesi bize marttan başlayıp şu gune kadar devam eden kapanmanın ve acılmanın en guzel, en gulunclu, en şaşırtıcı ve bize kendimiz ustunde duşunme olanağı veren sahnelerini sunuyor. Turk karikatur tarihinin en onemli isimlerinden Latif Demirci, hırsıza soyulurken gulumsetiyor, korona hırsızından cok şeyler aşırıyor!

Latif Demirci’nin ‘Pandemili Korona’ kitabını dolduran, bazılarını daha once gorduğum karikaturlerini teker teker elden gecirip izlerken Shakespeare’in bir sozu aklıma geldi: “Soyulurken gulen adam hırsızdan bir şey calmış demektir.”

‘Othello’nun birinci perdesinde edilen bu soz kadar Demirci’nin zekÂ, gozlemleme gucu, yaratıcılık, bir oykuyu, sahneyi, durumu en carpıcı ve gulunclu şekilde anlatma yeteneğiyle dolu karikaturlerini anlatan başka bir cumle kurulamaz. Gercekten de hayatımızı altust eden, bir daha hicbir şeyin eskisi gibi olmayacağını duyuran corona virusunun elinden, Schiller’in ‘Tanrılar alevi/kıvılcımı’ dediği neşeyi Latif Demirci’nin tıpkı Prometheus’un alevi onlardan caldığı gibi kurtardığı bir gercek.

[CENTER] Eşsiz bir kitap bu ve en onde gelen nedeni, Demirci’nin bir toplumun gundelik hayata yansıyan davranışlarını, duşunme şeklini, tepkilerini cok ustun bir sezgiyle yakalayıp gene ona gostermesi.

Gazetelerde ve dergilerde daha doğru ama eski deyişle ‘mevkute’lerde yayımlanan karikaturlerin yaratıcılarını bir noktadan sonra ‘chronicler’a donuşturduğu muhakkak. Turk karikatur tarihi o turden buyuk ustalarınızı unutmaz. Cocukluğumda yere uzanıp yazılarını sokmeye calıştığım Akbaba cizeri Mim Uykusuz, sonra Nehar Tublek, sonra Semih Balcıoğlu, sonra Kemal Gokhan Gurses, sonra Behic Ak ve adını anamadığım diğer ustalar bize bir toplumun en derin yapısındaki calkantıları, tepkileri, davranışları etkileyici bir mizahla vermiştir.

Boyle olmayanlar da var. Hayranı olduğumuz Sempé de mevkutelerde cizerdi ama pek oyle o gun yaşanan olaylarla ilgisi yoktu. Gene Le Monde’da yayımlayan Plantu kesinkes bir ‘gunlukcu’dur ama onun en onde gelen ‘kotuluk edebiyatcı’larından bile ileri saydığım Robert Crumb’ın cizimlerini anımsattığını yaratılarının da bir karikaturden beklediğimiz o ‘hoşluğu’ zaman zaman aştığını, fazla agresif olduğunu belirtmeliyim. (New York Times ise 2009’da aldığı bir kararla gunluk karikaturlere son vermişti.)

Demirci ise bir gundelik gazetenin cizeri olarak ‘varlık nedeni’ni doğrulayan her şeyi tam kıvamına getirmiştir. Yukarıda belirttiğim ozelliklerine ek olarak onun lezzetini, zevkini, tadını eklemeliyim. Yazının başında saydığım nitelikleriyle şimdi değindiklerim arasında elbette koyu ve katı bir ilişki var.

İRONİ YA DA ŞAKA DEĞİL, ‘İNCEALAY’
İlk grupta saydığım ozelliklerini eğer nesnel yetileri olarak alırsak bu karikaturun, şu son saydıklarım onun daha oznel boyutlarıdır. Ama tumu donup dolaşıp bir sarmalda butunleşir: İncealay. Bu sozcuğu bitişik yazıyorum cunku onu Can Yucel’in şiiri icin de boyle kullanmıştım. (Metin Eloğlu’nun şiirini de aynı kavramla tanımlayabilirim.) İncealay sanıldığı gibi sadece ironi değildir. İroninin bizdeki gundelik mizah ve sokak mizahı kulturune uyduğunu sanmıyorum. Onların dayanakları gene bizde, incealayın yanında ‘dalga gecmek’tir.

Aziz dostum Enver Ercan bahsettiğim yazımı okuduktan sonra Can Yucel’de yakaladığım ‘matrak gecme’nin veya doğrudan doğruya ‘matrak’ın gercekten de ne kadar onemli olduğunu vurgulamıştı. Şaka ise cok şaşırtıcı bir sozcuk. Nişanyan Sozluğu bu kelimenin Arapcada mutsuzluk, mutsuz olma haline denk geldiğini yazıyor. Sonra bugunku anlamına nasıl donuştuğunun bilinemediğini belirtiyor. Belki Farscadaki ‘şuh’ sozcuğundendir diyor. Zaten şaka bana kalırsa daha cok tek yanlı bir edim: Şaka yapmak/yaptım. Oysa incealay veya matrak oyle değil. Bunlar dalga gecmeyle at başı gidiyor ve dalga gecmek, tadına varmaktır, tadını cıkarmaktır, eğlenmektir, karşıdakini (insan, nesne, durum) işin icine katmaktır. Biraz hatta bir meseleyi biraz daha fazla sundurmektir.

[CENTER] İronininse nesnel bir yanı var ve şakaya acılır. İngilizcede şaka karşılığı kullanılan ‘joke’ sozcuğuyse Latince ‘iocari’den turuyor ki, o da zaten ‘jest’ (aynı zamanda ‘spor’, ‘zaman gecirme’) anlamına geliyor. Evet, jestleri de seviyoruz ama onlarda incealayın, dalga ve matrak gecmenin lezzetini bulamayız.

Latif Demirci tastamam burada duruyor. Her şeyle dalga geciyor, her şeyi matrağa alıyor. Ama dikkat ediyorum, şakaya vurmuyor. Tersine, şakaya vurmanın basitleştirici, zaman zaman ‘sıradanlaştırıcı’, hafifletici, ustunu ortucu yanından ozenle kacınıyor. Başarısının bir onemli nedeni hicbir şeyin ustunu ortmemesi, biz gostermemeye, sezdirmemeye, saklamaya, gizlemeye calışsak bile, onun elimizdeki meselenin ustunu acması, onu son derecede eğlendirici, gulumsetici bir şekilde bize yeniden gostermesi. Bize bizi sunması. Butun gucu, şaşırtıcı bir gozlemle, muthiş bir sentez gucuyle birbiriyle ilişkisiz gibi gorunen farklı birkac olguyu, yaklaşımı, tutumu, tavrı, bazen sozu, deyimi ust uste cakıştırıp komik halimizi ortaya koymasıdır.

ZARAFETLE HİCVETMEK...

Buna heccavlık diyebilir miyiz sorusunun yanıtı bende evettir. Latif Demirci hic cekinmeden ama buyuk zarafetle (ki, başarısının bir nedeni de budur) hicvetme gorevini yerine getiriyor. ‘Pandemili Korona’yı dolduran karikaturlerin eğer en ciddi ozelliklerinden birisi ‘gerceklikleri’yse bu olguyu Demirci toplum hicvi icin seferber ediyor. Baktığımız karikaturlerin hicbirinde gercekustu bir yan yok. Hepsi somut karikaturler bunlar. Somutlukları gunluk hayatın icinden derlenmiş, ‘hayat-ı hakikiye’ sahneleri olmalarından kaynaklanıyor. Ama Demirci’nin başarısı o ‘somut’ sahneyi yakalamasında ve nefis bir ‘jest’le bize yansıtmasında, iade etmesinde. O zaman soz konusu eylemin, edimin, sozun ne kadar ‘matrak’ olduğunu anlıyoruz. Demirci ‘dalgasını gecerken’ ortaya nefis bir hiciv koyuyor.

[CENTER] Son bir noktaya değinelim. Karikatur ustune duşunenlerin sıklıkla vurguladığı bir diğer olgu ‘sacma’nın (absurd) onemidir. Karikaturcu bazen duşundurmek, bazen guldurmek icin sacmayı bir enstruman olarak kullanır. Bir toplum gozlemcisi, acıkca bir humanist, bir ‘insansever’ olarak Demirci’nin dikkat ceken ozelliklerinden biri, ele aldığı tipi asla acığa duşurmemesidir. Tersine ona derin bir hoşgoruyle yaklaşıyor, onu anlamaya calışıyor, onu kabulleniyor ve benimsiyor. Demirci cizdiği insanları butun kusurlarına ve ‘sacmalıklarına’ rağmen seviyor. Bu bakımdan sacmadan uzak duruyor. Gene de ‘absurd’un yapıtlarında başkoşede olduğunu belirtelim. Nedeni, Demirci’nin soğuk ve itici olabilecek absurdle uğraşmaması ama durumun kendi sacmasını yansıtmasıdır ki, değindiğim hicvin gene kurucu unsuru budur.

[CENTER] Sonunda elimizde nefis bir gunluk var. Gercekten de kitabın boydan boya kat edilmesi bize mart ayından başlayıp ikinci dalgayı beklediğimiz şu gune kadar devam eden kapanmanın ve acılmanın en guzel, en gulunclu, en şaşırtıcı ve bize kendimiz ustunde duşunme olanağı veren sahnelerini sunuyor. Karikaturleri besleyen ve bicimlendiren alt orta ve orta sınıf insanları, lumpenler, dedeler ve nineler, torunlar, kucuk yaşantılarını bazen kabullenmiş bazen reddetmeye calışan insanlar, vurdumduymazlar, ozentiler, şıklık meraklıları carpıcı bir sevecenliğin icinden kavranarak onumuze getiriliyor. Biz bize bakıyoruz.

Demirci’nin kitabı en kapsamlı bir sosyolojik cozumlemeden cok daha guclu şekilde belirliyor icinde yaşadığı toplumu. Ustelik şiirsel, ustelik gulumsetiyor, gulduruyor.

Uzun ve cok onemli Turk karikatur tarihinin en onemli isimlerinden biri Latif Demirci ve Demirci’nin korona hırsızından cok şeyler aşırdığı muhakkak!..


PANDEMİLİ KORONA Latif Demirciden korona hallerimiz...
Latif Demirci
Doğan Kitap, 2020
136 sayfa, 29 TL.





Kaynak: Hurriyet Kitap Sanat - Sayı 191 - 25.09.2020 - Sayfa 6