[CENTER]
Eğer cocukluğunuzdan beri cizgi romana meraklıysanız ve bu aclığınızı ilk olarak gazete bantlarıyla doyurmaya calışmışsanız, mutlaka bu bantların bazı yerlerinde, hep Syndicate ile sonlanan bazı kelimelerin dikey ve minik harflerle yazılı olduğu gozunuzden kacmamıştır. Hatta buyuk olasılıkla yıllar yılı bu kelimelerin ne manaya geldiği konusunda kafa bile patlatmışsınızdır. Akla hemen “Sendika” anlamını cağrıştıran bu kelime, basın camiasında farklı bir anlamda kullanılmaktadır. Bu tur kuruluşlar, gazetelere ozel makale, fotoğraf, cizgi roman bantları gibi materyaller sağlarlar. Tıpkı gazetelere haber sağlayan haber ajansları gibi. Bu nedenle “Syndicate” kelimesi cizgi roman terminolojisi icinde “cizgi roman ajansı” anlamına gelmektedir. Bu cizgi roman ajanslarının gecmişi 1920’li yıllara kadar uzanmaktadır. King Features Syndicate, United Features Syndicate, Daily News Syndicate, bilinen en yaygın cizgi roman ajanslarındandır ama hic kuşkusuz, Turkiye’de en cok goze carpan cizgi roman ajansı bu verilen listenin en başındaki isimdir.

20’li ve 30’lu yıllar, İngilizce comic strip denilen bu cizgi roman bantlarının devridir. O zamanlar sureli yayın tarzında cizgi roman dergisi cıkmazdı. Bu nedenle gazetelerde pazar gunleri renkli, hafta icinde de siyah-beyaz olarak yayımlanan bu cizgi roman bantları, o donemin yegane urunleriydi ve o gunlerin okurları, bu urunleri ilgiyle tuketiyorlardı. Hatta pazar gunleri insanların gazete secme kıstasları, ilavedeki bu bantlara gore olabiliyordu. Okuyucunun tercihini cizgi roman yonunde kullanmasından dolayı, cizgi roman ajansları, harıl harıl gazetelere cizgi roman yetiştirmeye uğraşırdı. Bundan oturu kendi bunyeleri icinde kadrolu cizer ve yazar bulundurmaktaydılar. Tabii gazetelerde cizgi romanların gunluk yayımlanmasından dolayı cizerlerin cok hızlı (ve kaliteli) calışması gerekiyordu. Kimi zaman ajanslar, bu cizerlerin yanına yardımcı cizerler de veriyordu ama bu hızlı tempo, bazan bircok hayalet cizerin de bu projelere katılmasına neden olabiliyordu. Butun bu isimli, isimsiz kalabalık kadroya karşın genelde bant uzerinde sadece baş cizerin adı bulunurdu.

Cizgi romanın altın cağı olarak da kabul edilen 30’lu yıllarda cizgi roman ajanslarının calışma temposu işte bu şekildeydi. Bunun yanı sıra birbirleriyle de rekabet halindeydiler. Genelde bir ajansın yeni oluşturduğu cizgi roman serisine diğer ajanslar, hemen aynı turde, onu cizgi ve konu olarak aşabilecek yonde, yeni cizgi roman seriyalleriyle karşılık verirlerdi.

Amerikan tarihinin gelmiş gecmiş en unlu basın kralı William Hearst’e ait King Features Syndicate, bu rekabet icerisinde en aktif cizgi roman ajansıydı. Bunun başlıca sebebi de ajansın o donemki başkanı Joe Connolly’nin hırslı kişiliğinde yatmaktadır. Boyle bir ortamda, 30’lu yılların başında, ajansın uc rakip cizgi romana karşı kendi urunlerini hazırlama planları icerisinde olduğunu gormekteyiz. Bu cizgi romanlar (cizerleriyle birlikte) şunlardı: Dick Tracy (Chester Gould), Tarzan (Hal Foster) ve Buck Rogers in the 25th Century (Dick Calkins). Bunların her biri okurlarca cok tutulmuş urunlerdi.

Ajans, bu cizgi romanlara karşı kendi cizgi romanlarını ancak 1934’de uretebildi. Fakat işin ilginc yanı, bu seri bantların cizimlerinin tek bir kişinin elinden cıkmış olmasıdır. Alex Raymond adlı bu cizer, daha onceleri ajans icinde Blondie (Fatoş) cizgi bantlarında baş cizer Chic Young’a yardımcılık eden isimsiz cizerlerdendi. Daha sonra Chic’in kardeşi Lyman’ın da yardımcılığını yapan Raymond kendisine fırsat tanınması sonucu sadece bu uc cizgi roman bantlarını yaparak ajansı memnun etmekle kalmadı ama aynı zamanda cizim tarzıyla cizgi roman dunyasında ekol de oluşturdu.

Alex Raymond, Dick Tracy’ye karşı Secret Agent X-9, Tarzan’a karşı da Jungle Jim’i yaratmıştı ama asıl onemlisi Buck Rogers’a karşı meydana getirdiği cizgi romandı. Bu cizgi roman, bu yazının da asıl konusunu teşkil eden Flash Gordon’du.

Flash Gordon’un oluşumuna neden olan Buck Rogers in the 25th Century, Philip Francis Nowlan’ın 1928’de Amazing Stories dergisinde tefrika olarak yayımlanan Armageddon - 2419 A.D. romanından uyarlanmış bir cizgi romandı. Serinin kahramanı Anthony ‘Buck’ Rogers, I. Dunya Savaşı esnasında savaş pilotu olarak savaşmış bir gazidir ve 1927’de coken bir mağara icerisinde radyoaktif bir gaza maruz kalarak 500 yıllık bir uykuya dalmıştır. Uyandığında karşılaştığı dunya oldukca farklıdır: Amerika ve Dunya, Katil Kane adında bir diktatore karşı savaşmaktadır. Tabii Buck Rogers hemen Amerika’nın safında yer alarak Kane’e karşı carpışır. Bu arada pilotluk tecrubesi ona orduda uzay pilotu olma payesini de kazandırır.

Buck Rogers cizgi romanının cıktığı 1929’dan once cizgi romanda asla bilim-kurgusal olaylara yer verilmezdi. Elbette uzayda gecen tek tuk orneklere rastlamak mumkundur ama bunların hepsinin sonunda mutlaka herşeyin ruya olduğu anlaşılırdı. Nedense, o donem yazılı edebiyattaki bilim-kurgu patlamasına karşın, cizgi roman kendi hayal aleminin icerisinde bilim-kurgusal unsurların oluşmasına asla izin vermemişti. 1929’da bu geleneğin kırılmasını cizgi roman tarihcileri genelde Amerika’nın o sıralar icinde bulunduğu ekonomik şartlara bağlamaktadırlar: Artık gunun yıkıcı ve bunaltıcı ortamından okuyucuları uzaklaştırmak icin onları cok... cook uzaklara goturmek gerekmektedir.

Buck Rogers’ın ardından, 1933’de Brick Bradford (Clarence Gray) cizgi romanı ortaya cıkmıştır. Birincisi ilk adımın atılmasını sağlamış, diğeri ise daha fantastik konular icermesiyle birlikte, bilim-kurgunun cizgi roman icinde kalmasını pekiştirmiştir. 1934’de cıkan Flash Gordon ise, bu yeni oluşturulmuş zemin uzerinden cizgi roman dunyasını bilinmeyen evrenlere doğru taşımaya başlamıştır. Dolayısı ile Flash Gordon ilk bilim-kurgu cizgi romanı değilse bile, tarih cercevesi icerisinde ona bilim-kurgu ile cizgi roman ortaklığının en onemli urunu olarak bakılmaktadır.




İlk olarak 7 Ocak 1934’de New York World’un pazar ilavesinde renkli ve haftalık olarak başlayan Flash Gordon’un konusunun baş tarafı, yıllar sonra George Pal tarafından sinemaya da uyarlanan, Philip Wylie ile Edwin Balmer’in kaleme aldıkları When World Collides romanını anımsatmaktadır: Yeni keşfedilmiş bilinmeyen bir gezegen dunyaya doğru yaklaşmaktadır ve hesaplamalara gore carpışma kacınılmazdır. Ancak bu benzerlik cizgi romanın sadece ilk on karesi icinde mevcuttur. Unlu bir polo oyuncusu (ve Yale mezunu) Flash Gordon, insanların panikte oılduğu bu ortamda bir yolcu ucağı icerisinde bulunmaktadır. Ucak kendisi dışında Dale Arden adında bir kadın yolcu da taşımaktadır. Ucak, yaklaşan gezegenden kaynaklanan bir meteor yağmuruna tutularak hasar gorur ve duşmeye başlar. Paraşutle atlayarak kurtulmayı başaran Gordon ve Dale, bir gozlem evinin bulunduğu bir araziye inerler. Bu arazi aslında cılgın bilim adamı Hans Zarkov’a aittir ve dunyayı kurtarmak uzere bir roket yapmıştır. Bu roketi yaklaşan gezegene carptırarak gezegenin rotasını değiştirmeyi ummaktadır. Arazisine duşen tanrı misafirlerinin planını bozmaması icin onları silah zoruyla rokete sokar ve kendisi de iceri girerek, gezegene doğru ucurtmaya başlar. Fakat Zarkov son anda paniğe kapılır ve Gordon’un da araya girmesi sonucunda roket carpmadan gezegene iner. İşte asıl maceralar bundan sonra başlar. Bu gezegende aslında hayat vardır. Sakinlerinin Mongo adını verdikleri bu gezegen Zalim Ming adında bir diktator tarafından idare edilmektedir. Tabii ki Gordon, Ming’i yok etmek uzere mucadeleye girer.

Gordon icin bundan sonra bir prototip gosterilmesi gerekiyorsa bu herhalde Edgar Rice Burroughs’un Barsoom dizisi ya da bilinen diğer adıyla John Carter dizisi olabilir. Ulkemizde daha cok Tarzan’ın yaratıcısı olarak bilinen Burroughs, dunyanın merkezinde gecen Pellicidar, yemyeşil ormanlarda gecen Venus ve Mars’ın collerinde gecen Barsoom dizileriyle de aslında uretken bir yazardır. Kimi zaman bu ayrı ayrı serileri ic ice gecirdiği bile olmuştur (orneğin Tarzan Pellucidar’a gider ve bu macera cizgi roman olarak da mevcuttur).

1912 yılında A Princess of Mars ile başlattığı Barsoom serisinin baş kahramanı John Carter, sivil savaş sonrasında batıda altın arayıcılığına soyunan bir maceracıdır. Bir gun Apacilerden saklanmak uzere bir mağaraya sığınır ve uyandığında kendini Mars’da bulur. Once insana asla benzemeyen canlılar arasında ortama alışmaya calışan Carter, cok gecmeden Barsoom’da (Marslılar gezegenlerini bu adla cağırmaktadırlar) kırmızı tenli de olsa, kendi turunden canlıların da bulunduğunu keşfeder. Kendi cinslerinin arasına girip askeri bilgisini ve yeteneğini ortaya koyarak, Mars hiyerarşisinde dikey olarak tırmanışa gecer , sonunda savaş komutanı olur ve kendisine eş olarak da guzel bir prenses secer. Burroughs romanın sonunda kahramanını dunyaya getirmişse de sonraları tekrar Mars’a geri gondererek, Carter’a bir suru macera daha yaşatmıştır.

Bu anlatılan Carter oykusu ile Buck Rogers arasında hemen paralellikler kurmak mumkundur. İkisi de zaman-mekÂn sıcrayışlarını mağara vasıtasıyla yaparlar. İkisi de bu yabancı ortamda askerlik becerilerini kullanırlar. İkisi de diktatorlere karşı savaşırlar. Zaten sıradan bir insanın garip bir olay sonucu (bu bir yıldırım carpması, zihinsel olarak bedenlerin değişimi, yuzyıllar boyunca derin uykuya yatma vs. olabilir) yabancı bir mekÂna ya da geleceğe gitmesi ve orada kendisini bir savaşın icinde bulup hemen taraf secmesi, her uzay operasının vaz gecilmez bir şablonudur. Ama Carter maceralarını Buck Rogers ile diğer uzay operası urunlerinden ayıran en onemli ozellik ekzotik yanıdır ve işte bu ozellik aynı zamanda John Carter ile Flash Gordon’un ortak noktalarıdır. Burroughs’un başı kurbağa şeklinde on bacaklı kopekler, sut sağılan bitkiler, kılsız beyaz renkli maymun adamlar gibi ilginc yaratıklarla oluşturduğu Mars’ın ekzotik anlatımını Raymond ise cizgilerle verebilmiştir. Mongo dunyasında da canavarlar vardır ve hatta kertenkele adamlardan, aslan adamlara, şahin adamlardan suda krallık kurmuş balık insanlara kadar her tur canlı bu kucuk gezegende bulunmaktadır. Ne var ki ekzotizm her acıdan Burroughs’da daha zengindir. Burroughs’un uzaylılarının coğu insansı gorunumden uzakken, Raymond’un uzaylıları icin bunu soylemek cok zordur.

Burroughs, Carter maceralarını yazarken asla bilimin arkasına sığınmamış, hep fanteziyi yeğlemiştir. John Carter’in Mars’a nasıl gittiği konusuna hic acıklama getirmez. Gerektiğinde bilimsel temelleri bile gormezliğe gelir; orneğin Mars’da beyaz ışığın dokuz ana renkden meydana geldiğini savunur (!). Flash Gordon bantları icin de aynı şey soylenebilir. Bu acıdan Alex Raymond cizimli Flash Gordon aslında bilim-kurgu gorunuşlu bir fanteziden başka birşey değildir.

Carter ile Gordon’un bir diğer ortak yonu ise ikisinin de savaş komutanı olmalarıdır. Gordon, Ming ile ilk karşılaşmasının ardından cok gecmeden diktator, kahramanımıza Mongo gezegeninde bir krallık verir ve bu bolgeye yerleştirir. Bu maceralardan itibaren Burroughs etkisi de azalır ve konular daha cok ortacağ derebeylik hikayelerine donuşmeye başlar. Gordon her macerada komşu ulkeleri fetheder ya da yandaşlar kazanır. Sonunda istediği guce ulaştığında Ming’e karşı savaşmaya başlar. Bu kısımlar icin de bir prototip aranacaksa hic kuşkusuz bu Hal Foster’in cizimlerini yaptığı unlu Prince Valiant’dan başkası olmayacaktır.

Alex Raymond’un ilk macera icin yaptığı cizimler acemicedir ama her hafta kendisini aşmayı becerebilmiş ve sonunda kendine ozgu bir uslup geliştirebilmiştir. Cizimleri genelde detaylı olup tarama ile cok guzel ve olculu şekilde golgelendirilmiştir. Renklendirme de ilk başlarda cok aşırı iken sonraları daha pastel bir tona burunmuştur. Ne var ki, Alex Raymond’un konu acısından aynı ozeni gosterdiği pek soylenemez. Orneğin Gordon’un Mongo’ya ayak basması ile birlikte gezegenin dunya ile carpışma tehlikesi bir daha gundeme gelmez (Daha sonraları Ming’in bilim adamlarının bu sorunu kendi yuksek teknolojileri ile hallettiği belirtilir). Olay akış hızı ile resimlerin akış hızı bir turlu aynı hızda olmaz. Bu nedenle her resim karesi icinde uzun acıklamalarla aksiyonların anlatılma gereği bulunur. Ama karelerin seyirlik nitelikte olması, bu kusuru ve hatta konuların yavanlığını bile unutturabilmektedir.

Gordon karelerini seyredilir kılan bir başka unsur da kadınlardır. İster prenses, ister cariye, isterse Gordon’un sevgilisi olsun, narin, yuksek topuklu cizmeler, bacaklarını tumuyle acığa cıkartacak şekilde yırtmaclı etekler (ve hatta kimi zaman direkt kısa pantalon), omuzları acıkta bırakan giysiler, Gordon cizgi romanlarındaki kadınların vazgecilmez aksesuarlarıdır. 1935 yılına ait “Witch Queen of Mongo” bolumu, bu acıdan en zengin maceradır. Ortalıkta yukarıda anlatılan şekilde bir suru kadın gezinir. Bunun dışında kralicenin kadınları kırbaclaması gibi sado-mazohist sahneler de bulunmaktadır.

Buck Rogers’da iki yan karakter daha vardır: Wilma Deering ve bilim adamı Doktor Huer. Flash Gordon’un da aynı şekilde iki yandaşı bulunmaktadır: sevgilisi Dale Arden ve bilim adamı Hans Zarkov. Zarkov ilk başta cılgın ve zayıf bir kişilik olarak verilirken sonradan oturaklı, sakin bir kişiliğe donuşur. Bu değişim buyuk bir olasılıkla cizgi romanların konusunun duzenli bir şekilde hazırlanmamasından kaynaklanmaktadır. Buna benzer bir donuşum, Arboria ormanlarının hakimi Prens Barin karakterinde de gozlenir. İlk iki macera icerisinde Gordon’a karşı duşman konumunda olan Barin, “Tournaments of Mongo” macerasından itibaren kahramanımızın en buyuk destekcilerinden biri olur. Bu ana kadar Barin kel kafalı, cirkin, irice biridir. Okuyucuyu bu karaktere karşı ısındırmak isteğinden olsa gerek, Gordon’un yandaşı olarak Barin, artık asker traşlı, yakışıklı birine donuşur.

Gordon’un gorunuşu de zamanla değişmiştir. Ming adının cağrıştırdığı gibi, alt-metin olarak cizgi roman doğu-batı catışmasını vermektedir. Ming’in cinli gorunuşune karşılık Gordon’un bir batılı olarak sarışın, mavi gozlu, uzun boylu biri olması hic şaşırtıcı değildir. Bu şekliyle Gordon aynı zamanda Aryan ırkını temsil etmektedir. İlk cizgilerde yuzu cok fazla belirgin olamayan Gordon’un daha sonraki ayrıntılı cizimlerinde ise Gary Cooper’u anımsatttığı soylenebilir.

İkinci Dunya Savaşının cıkması ve ardından Amerika’nın da savaşa girmesi, cizgi roman iceriklerini de dolaylı olarak etkilemiştir. Artık yavaş yavaş ortalığa cıkmaya başlayan cizgi roman dergilerinde yer alan super kahramanlar, Amerika’nın gercek duşmanlarıyla savaşmaya başlarlar. Ama cizgi roman kahramanlarından biri eksiktir daha doğrusu dunyaya daha gelememiştir; cunku kendisi hÂl Mongo gezegeninde bulunmaktadır. Boylesi ciddi bir zamanda artık Gordon’un da gelmesi gerekiyordu. Bu şekilde 1941’de nihayet Gordon-Ming savaşının Gordon lehine sonuclanmasıyla birlikte dunyalılarımız kendi gezegenlerine donebildiler. Ne var ki, dunyada kendilerine uygun bir gorev verilemeyince (!) kahramanlarımız tekrar Mongo’ya donerek, gezegendeki duzeni korumaya calışırlar.

Bu arada 1940’da King Features Syndicate, cizgi romanın başarısından daha cok kazanma amacı guderek, gunluk olarak başka Gordon maceralarının da yayımlanması kararını almıştır. Fakat Alex Raymond, gunluk maceralarının cizim işine pek sıcak bakmadığından, cizme işi Raymond’un yardımcı cizeri Austin Briggs’e verilir. Bu şekilde artık Gordon, biri gunluk, biri de haftalık olmak uzere iki ayrı macera dizisine donuşmuş oluyordu.

1944’de ise Alex Raymond’un askere cağrılması sonucu Gordon cizgi romanları uzerinde değişim ruzgarları esmeye başladı. Maceraların yazım işleri Don Moore’a ve haftalık cizimler de yine Austin Briggs’e verildi. Briggs kısa sure sonra gunluk cizimleri tamamıyla bırakınca Gordon maceraları tekrar haftalık maceralara donuştu.

Briggs’in cizgileri Raymond’un cizgileriyle karşılaştırıldığında aşırı golgeli ve hafif sert gorunumludur. Bir sene sonra savaş bitip de asıl ressamımız donduğunde, belki Gordon tekrar eski yumuşaklığına kavuşabilirdi. Ne var ki King Features’un Briggs ile yaptığı sozleşmenin uzun vadeli olması bunu imkÂnsız kılmaktaydı. Ajans bu buyuk ressamı başka ajanslara kaptırmamak icin ondan başka bir cizgi roman karakteri yaratmasını istedi. Raymond da bunu kabul ederek dorduncu unlu cizgi roman karakteri Rip Kirby’yi yaratmış oldu. Bizde Dedektif Nik olarak bilinen bu karaktere ısınan Raymond, diğer eski karakterleriyle asla ilgilenmedi ve 1956’da gecirdiği bir araba kazasında genc yaşta olmesiyle birlikte, Flash Gordon’un tekrar eski ellerden cizilmesi olasılığı tamamiyle imkÂnsız hale gelmiş oldu.

1948’de Gordon’un pazar maceralarının cizim işi Mac Raboy’a gecti. Daha onceleri Captain Marvel, Jr. ile Green Lama’yı cizmiş bulunan Raboy’un cizimleri belki de tum Gordon cizimleri arasında en soğuk gorunuşlu ama bir o kadar da etkileyicidir. Aşırı taramalar, kemiksi yuzler, Raboy’un cizimlerinde hemen farkedilen unsurlardır. Bu arada Gordon yavaş yavaş Mongo gezegenine gidip gelmekten kurtulur ve daha cok kendisini uzay araştırmalarına verir. Bu araştırmalarda genellikle deneme pilotu olarak gorev alır. Kimi zaman da ozel kişiler tarafından pilot olarak kiralanır. Ayrıca Raboy’un maceralarında Gordon’un pipo ictiğini, ortalıkta bir “entel” gibi dolaştığını da gormekteyiz. Yukarıda da belirtildiği gibi ilk macerada zaten onun bir Yale mezunu olduğu, sıradan bir kişi olmadığı cizgi romanda ısrarla belirtilmiştir. Maceralarda yavaş yavaş bilim-kurguya doğru bir kayış gozlenir. Bu arada Raymond karelerinde goze carpan olay akış hızı/resim akış hızı farklılığının yeni Gordon maceralarında dengeli bir şekle girdiğini de ekleyelim.

Pazar maceraları surmekte iken 1951’de Gordon’un gunluk maceralarına yeniden el atılır. Bu sefer cizme işi Dan Barry’ye verilir. Cizimleri Raymond’un klasik anlayışına uygun ve yumuşak bir tarzda olan Barry, diğer cizerler arasında en uzun sure Gordon cizen cizer unvanını taşımaktadır. Bu şekildeki iki farklı cizim tekniğiyle Gordon tekrar iki ayrı macerada “rol” almaya başlar. 1967’de Raboy’un olmesiyle Barry pazar cizimlerini ustlenir fakat gunluk koşesini de bırakmaz. Tabii boyle bir durumda ajans Barry’nin yanına bir suru yardımcı cizer katmayı ihmal etmemiştir. Bu cizerler arasında Fred Kida, Bob Fujitanim Harry Harrison gibi isimlerin yanı sıra Al Williamson, Frank Frazetta gibi unlu isimlere de rastlarız. Yine cizim acısından Alex Raymond’un takipcisi kabul edebileceğimiz Al Williamson da sonradan 1980’de, Dino de Laurentis’in yapımcılığını ustlendiği Flash Gordon’un film senaryosuna bağlı kalınarak bir Gordon macerası hazırlamıştır.

Dan Barry cizimli maceralarda Gordon ve Dale arasındaki ilişkiler daha duygusaldır. Hatta 1959’da gunluk olarak yayınlanmış “Flash without Dale” macerasında Dale, Gordon’u terkeder ve kahramanımız uzun bir sure kendi ayakları uzerinde durmaya calışır. Elbette birkac macera sonunda ikisi tekrar bir araya geleceklerdi.

Raboy zamanından kalma pipo alışkanlığının yavaş yavaş kaybolduğu Barry cizimlerinde ayrıca Gordon’un yuzu genelde hep gulectir. Zaten maceralar icerisinde yavaş yavaş mizah duygusu da yerleşmeye başlamıştır. Bu amacla ceşitli yan karakterler eklenmiştir. Willie, Run, Bum Bum ve Mikrop adlı dort afacan cocuk ya da topluca, bunlara verilen isimle “uzay izcileri” bircok macerada rol alırlar ve afacanlıklarıyla ortalığı birbirine katarlar. Tabii ortalığı duzeltme işi hep Gordon’a kalmaktadır. Buradan da goruleceği uzere cizgi bantlarda artık yetişkinlerden ziyade cocuk okurlara doğru bir kayış soz konusudur. Hatta Raymond’daki ekzotizm tamamiyle kaybolmuş ve bilim-kurgusal unsurlar daha on plana cıkmaya başlamış, gerektiğinde bunları inandırıcı kılabilmek amacıyla bantlar arasına arac gereclerin calışma prensiplerini gosteren diyagramlar yerleştirilmiştir.

Ancak 1970’den itibaren guneş sistemimiz uzerindeki esrar perdesinin ortadan yavaş yavaş kalkmasıyla birlikte, Gordon maceraları da aynı hızda inanılırlığını kaybediyordu. Ozellikle Gordon evrenindeki Venus ve Mars’ın yaşanılır yuzeylerinde yerleşmiş insan kolonileri ile katı gerceğe ait Venus ve Mars goruntuleri, birbirleriyle tamamiyle celişen gerceklerdi. Genelde her populer kultur urununde olduğu gibi Flash Gordon da bu gercekleri goz ardı ederek, maceralarını devam ettirmeye surdurdu. Tıpkı Mike Hammer TV dizisinde dedektifin 80’li yıllarda hÂl fotr şapkayla dolaşması gibi. Ne var ki, okurlar Gordon’un bu yapay gercekliğini kolay kolay kabul edemediler ve sonunda 80’lı yıllardan itibaren Gordon maceraları guneş sisteminin gercekleriyle celişmeyecek tek bir yerde, Mongo gezegeni icinde gecmeye başladı.

Dan Barry bu zaman icinde kesintisiz olarak hem pazar hem de gunluk maceraları surdurmeyi başardı fakat 80’li yıllardan itibaren Bob Fujitami ile birlikte cizdikleri maceralardaki cizimlerin değişimi artık Barry’nin bantlara pek katkıda bulunmadığını gostermektedir. 1990’da Ajans ile Barry arasında sozleşme konusunda bir anlaşmazlık cıkması sonucu cizer, hem ajansı hem de Flash Gordon’u terk etmiş oldu.

Barry’nin ardından cizim işi Ralph Reese’e verildi. İşler sıkıştığında arada bir Gray Morrow’a ve Buenos Aires studyosu artistlerine de iş duşmekteydi. Fakat tum bu cizerlerin urunleri kesinlikle klasik tarzdan uzak cizgilerden oluşmakta, Flash Gordon’un o eski havasını asla verememekteydi.

King Features Syndicate sonuclardan memnun kalmayarak Gordon’un gunluk maceralarına son verilmesi kararını aldı ve 3 Temmuz 1993’de yayımlanan “The Bean Men of Mumbo” macerasının son karesinde Gordon “Her halde balık avlamaya gideceğim” diyerek veda etti. Pazar maceraları ise şu ana kadar Jim Keefe tarafından devam ettirilmektedir. Keefe’nin cizimleri eskiye donuş şeklinde gibi gozukse de, yer yer gunumuzun cizim tarzlarını da taşımaktadır.

Bunun dışında Avrupa’da İkinci Dunya savaşı yuzunden Amerika ile bağlantısı kesilen ulkelerin kendi başına cizdikleri Gordon maceraları da mevcuttur. Orneğin İtalya’da Federico Fellini’nin kopyaladığı/cizdiği Kızılmaske ve Mandrake maceraları dışında Gordon maceraları da bulunmaktadır.

Bizdeki Gordon seruvenine gelince:

Gordon ulkemize Amerika’daki cıkışından cok fazla zaman gecmeden, 13 Mayıs 1935’de Cocuk Sesi dergisinde Baytekin adıyla yayımlanmaya başladı. Kahramanların isimlerinin turkceleştirilmesi o donemler yaygın bir alışkanlıktı ve aynı şekilde Dale Arden’in adı Yıldız, Zarkov’un adı da Cetinel olmuştu. Bunun dışında yine o zamanların bir başka alışkanlığıyla bu cizgi romanların altına ayrıca acıklama yazıları konmuştur. Cizgi romanın etkisi gercekten de beklenenden buyuk oldu. 1936’da cekilen Flash Gordon seriyal filmleri Turkiye’de oynatılırken, karakterlerin isimlerinin Turkce isimli cizgi romana uygun olmasına ozen gosterilmiştir.

Gerek cizgi roman olarak gerekse seriyal filmler olarak Baytekin o donemin genc neslini oldukca etkilemiştir. Bu tutkunun bir sebebi de belki Turkiye’de bu tarz bir kahramanını ilk kez gozukmesi olsa gerek. Baytekin’in bu buyuk etkisi yuzunden, başrolu yine aynı kişinin, yani Buster Crabbe’nin, oynamasından faydalanarak, film işletmecileri, Buck Rogers seriyallerini de Turk seyircisine bir başka Baytekin olarak yutturmuştur.

Cocuk Sesi dergisinin Afacan ile birleşmesi ile Baytekin maceraları Cocuk Sesi-Afacan’da devam etmeyi surdurmuş ama derginin kapanışıyla birlikte 1940’da sona ermiştir.

Ne var ki, Baytekin’e karşı olan ilgi, daha sonraları Turk cizgi roman okurlarının Superman’in ustun gucleriyle, Mandrake’nin sihirleriyle, Kızılmaske’nin yumruğuyla, Zagor’un baltasıyla ve hele 80’li yıllarda Conan’ın kılıcıyla karşılaşması sonucu asla ilk seviyesini bulamamıştır.

1955’den itibaren başta Hurriyet olmak uzere ceşitli gazetelerde cizgi bant olarak ve artık ozgun adıyla (daha doğrusu Flash on eki atılmış haliyle) yayımlanan Gordon, daha sonraları 1971’de Uzay Yayınları tarafından Super Gordon adıyla haftalık olarak cıkmaya başlamıştır. Yayınevinin Gordon okurlarına bakış acısı ilginctir. Sanki onlara geleceğin pilotları ve belki de astronotları gozuyle bakmaktadır. Sayfaların altında hep “İstikbal Goklerdedir”, “Kendi Ucağını Kendin Yap”, “Turk Hava Kuvvetlerini Guclendirme Vakfına Yardım Ediniz”, “Hava Kuvvetlerini Guclendirelim” gibi yazılar yer almakta, bunun yanı sıra, uzay ile ilgili bilgiler, Okat yayınlarının o sıralar cıkartmakta olduğu bilim-kurgu serisine ait kitapların reklamları bulunmaktadır. 1972 tarihinde Uzay Yayınları diziye son verir.

1974’den itibaren Gordon dizisinin haftalık olarak cıkartılması Tay yayınlarına gecer ve o da bir sene sonra diziyi keser fakat biri 70’lerin sonlarında, diğeri de 80’li yıllar olmak uzere iki girişimde daha bulunur. Ama her ikisinin de omurleri asla iki seneyi gecmez.

Alex Raymond imzalı Baytekin dizisi dışında ulkemizde yayımlanan Gordon’lar Mac Raboy ve Dan Barry imzalı maceralar olmuştur. Bir ara Tay Yayınları son denemesinde Dan Barry’nin Fujitami ile birlikte cizdikleri yeni maceraları yayımlamaya başlamışsa da birkac sayı sonra tekrar 50’li ve 60’lı yıllara ait maceralara donmuştur.

Sozu Turkiye’ye getirmişken, sahte Gordon cizgi romanlarımızdan da bahsetmeden gecmeyelim: Uzay Yayınları, 30 Ağustos 1971 tarihli 28 numaralı sayısından itibaren “Ofkeli Tessie” adında bir macera yayımlamıştır. Gerek cizgi acısından gerekse konu acısından her haliyle sahteliği sırıtan bir cizgi romandır bu. İmzasız bu cizgi romanın bazı kareleri bize Yuzbaşı Volkan’ın cizgilerini anımsatmaktadır*. 20 Eylul 1971 tarihli 31 numaralı sayıdan itibaren “455 Kacıyor” adıyla yayımlanan bir başka sahte Gordon macerası ise İngiliz kaynaklı olması muhtemel bir cizgi roman uzerinde oynama suretiyle meydana getirilmiştir. Orjinal cizimdeki kafaların yerine Gordon’un ve Turk cizerimizin oluşturduğu diğer suratlar yerleştirilmiştir. Beden ile kafa arasındaki orantı tutturulamadığı icin cizgi roman komik bir gorunume burunmuştur.

Not: Metnin tamamı daha once Cizgili Hayat Kılavuzu (İletişim Yayınları, 2002) kitabında yeralmıştır.


Kaynak: seruven.org