Halk inanışına gore Vampir, kurbanını oldurmeden once onunla bir oyun oynar. Yaklaşıp koklar, kokusunu hafızasına kaydeder, sonra kısa sureliğine uzaklaşmasına izin verir. Tekrar yaklaşır, tekrar uzaklaşır. Av ile avcı olumle dans edercesine kendi etraflarında doner durur. Ta ki av yorulup kendini ecelinin dişlerine teslim edene dek. Klasik korku filmlerinde de benzer bir teleturjiye rastlarız. Ne var ki bu filmlerde av ve avcı hep karşı cinstendir ve vampir kurbanının boynunu ısırmadan once oper, hatta yalar. Kanının emildiğini hisseden kurban acıdan bağırmaz, aksine zevkten kıvranır. Bu gibi sahneler, hic cıplaklık icermemelerine karşın tamamıyle erotiktir. Kan emmek sevişmenin yerini almıştır. Doyuma ulaşan vampirin gozlerindeki tatmin, orgazmın ta kendisidir.

Erkek vampirlerin egemen olduğu sinemadan farklı olarak cizgi roman, dişi vampirleri tercih etmiştir. Normal kadınlardan hic eksiği olmayan bu dişi kan emiciler, acıktıklarında en yakındaki insanın hayat suyunu icmek gibi bir huy edinmişlerdir. Ne var ki sırf bedenen değil, aynı zamanda ruhen de insanlara benzerler ve sık sık aşka kurban olurlar. Bu durumda oldurmek icin değil, aclıklarını gidermek icin aşıklarının boynunu “azıcık” ısırırlar. Ve bu da cok yoğun erotizm iceren bir olgudur. Filmlerdeki egzantrik ve nekrofil vampirlerden bir diğer farkları da coğunlukla guneşten rahatsız olmamalarıdır. Hatta bronzlaşmaktan da kacınmazlar. Şehirde gezinir ve hatta alış veriş yaparlar. Fakat gene de dolunayın aydınlattığı karanlık sokaklar ve kimsesiz serseriler onlara daha cazip gelir. İlginc olan şudur ki, erkekler bu yaratıkları normal kadınlardan daha cekici bulur ve onları korumak icin gerekirse kendi hayatlarını tehlikeye atarlar. Buna karşılık dişi vampirler de aşık olduklarında erkeklerini gercekten sever ve onların banka cuzdanlarıyla veya toplumsal konumlarıyla ilgilenmezler. Ve ne de ailevi durumlarıyla! İşte Vampirella’nın başarısının ardındaki sır...

Korku dergileri, 60’lı yıllarda Amerika’da bir hayli ilgi cekerdi. Bir taraftan donemin korku filmlerinin başarılı olması korku turunun yaygınlaşmasını sağlarken; diğer taraftan da kullanılan şiddet, cinsellik vb. sebeplerden oturu toplumun olaya hoş bakmaması bu turun marjinal bir boyut kazanmasını sağlamıştı. Marjinal yayınlar ise her zaman ilgi cekerdi. Cok buyuk tirajlara ulaşamamakla beraber, bu dergiler sabit ve sadık bir okuyucu kitlesine sahip olduklarından, her donem icin kÂrlı birer yatırım olmuşlardır. Warren Publishing, işte bu yıllarda yayınladığı Famous Monsters of Filmland (1958) , Creepy (1964) ve Eerie (1965) gibi dergilerle tanınmıştı.
1969 yılında Warren, farklı bir okuyucu kitlesine seslenmeye karar verdi. Bu kitle, cok daha secici davranıyordu ve basit korku hikÂyelerinden fazlasını istiyordu. Warren Yayıncılık’ın sahibi James Warren, yeni icerikli bir dergi projesi hazırlama işini Forrest J. Ackerman’a verdi. Ackerman, Famous Monsters’ta gayet başarılı olmuş bir kişiydi ve okuyucunun nelerden hoşlandığını cok iyi biliyordu. Kendisi de bir korku meraklısı ve koleksiyoncu olan Ackerman, biraz da o yıllarda populer olan Jane Fonda’lı Barbarella filminden esinlenerek, Vampirella karakterini yarattı.

Aynı yıl (Eylul 69) Vampirella #1 bayilere dağıtıldı. İlk sayının kapağı Frazetta’ya aitti ve 50¢ fiyatla Frank Frazetta, Neal Adams, Reed Crandall, Billy Graham ve Tom Sutton imzalı hikÂyeler iceriyordu. Bu ilk sayının ilk hikÂyesi olan Vampirella of Drakulon, kahramanımızı hayli acımasız bir vampir olarak tanımlamaktaydı. Vampi, aclığını gidermek icin her şeyi yapabilecek bir kişiliğe sahipti. Kendi gezegeni kuraklığa yenilip de dolu dolu kan akan nehirler tozlu birer dere yatağına donuştuğunde, bir uzay gemisine atlayarak hic tanımadığı Dunya’ya gelmekten cekinmemişti. Ne var ki kendisi icin paha bicilmez olan yaşam sıvısı, yalnızca bu gezegen sakinlerinin damarlarında mevcuttu ve onları avlamak o kadar kolay değildi.




İlk yedi sayıda, hepsi de bu doğrultuda ilerleyen hikÂyeler yayınlandı. Okuyucunun tepkisi de pek fena sayılmazdı. İspanyol ağırlıklı cizer takımının cabaları sonuc vermiş ve Vampirella, finansal acıdan cıkmaza giren Warren’ın kurtarıcısı olmuştu. Frazetta’nın yanısıra Enrich ve Sanjulian’ın kapakları her sayıda yeni okuyucuların dikkatini cekiyordu. Esteban Maroto ile Jose Gonzales’in resimlediği oykulerde Vampi tum seksapelini gozler onune seriyordu. Ancak sekizinci sayıdan itibaren hikÂyeleri Archie Goodwin yazmaya başladı ve Goodwin’in Vampirella’ya bakışı tamamen farklıydı. Vampirella #8, ilk Goodwin tarzı hikÂyeleri yayınladı ve okuyucu tarafından o denli benimsendi ki, derginin 1983’teki son sayısına dek hic kimse bu cizgiyi değiştirmeyi duşunmedi (veya cesaret edemedi).

Sayı #11 Pendragon karakterini okuyuculara tanıttı. Sevimli ve egzantrik bir karakter olan Pendragon, Vampi’nin dostu ve yol-kader arkadaşı olarak takip eden sayılarda hikÂyedeki yerini aldı. Vampi’nin birinci yıldonumunu işaret 12. sayı, aynı zamanda Jose Gonzales’in de cizgilerini mujdeliyordu. Gonzales, Vampi’yi belki de ta en başta cizilmesi gerektiği gibi, yani seksi bir vampir olarak cizmeye başladı. Akıllarda kalan Vampirella imajı da bu oldu zaten: Olumcul ama cekici bir dişi yaratık!

Vampirella artık guclu bir karakter yapısına kavuşmuştu. Gerek kadın, gerekse erkek okuyucuların kendileriyle doğrudan ozdeşleştirebilecekleri bir kahramandı. Bunun sonucu olarak, bir zamanların “ucuz” Vampi hikÂyeleri de yerlerini cok daha ciddî ve sağlam senaryolara bırakmaya başlamıştı. Bu cizgide yaratılan yeni karakterler, okuyucuların da beğenisini toplayarak, 10 yıldan uzun surecek bir yaşama kavuştular...

Dergi, yayın hayatının ilk yarısı boyunca tahmin edilemeyecek bir populariteye sahip oldu. Ancak, hayatının ikinci yarısı ne yazık ki ilk yarısı kadar başarılı olamadı ve dergi, eski hikÂyelerin tekrar baskılarıyla yoluna ağır aksak devam edebildi. Nitekim, doğumundan 14 yıl sonra, Mart 1983’te, Vampirella #112 bayilere dağıtıldı. Bu son sayı, pek de son sayıya benzemiyordu aslında. Onceki sayılardan hic bir farkı yoktu ve hatta yeni hikÂyeler bile mujdeliyordu. Ne var ki, bu yeni hikÂyeler hic bir zaman gun ışığını goremedikleri gibi, 112. sayı da Vampi’nin mezar taşı oldu. Warren, bir daha acmamak uzere kapılarını kapamıştı, ve de hic kimse Vampirella’ya tam olarak neler olduğunu oğrenemeyecekti...

Neden oldu? Vampi neden oldu? Buna kesin bir cevap vermek zor, ama maliyet artışı gibi klasik etkenler bir tarafa, sanırım en buyuk sorun derginin sabit bir yazar-cizer kadrosu oluşturamamasıydı. Bu da sırasıyla hikÂye kısırlığına ve derginin yavaş yavaş okuyucu kaybetmesine sebep olmuştu (#30’un tirajı 95.000 civarındayken #112’de bu rakam 65.000’lere duşmuştu). Bilindiği uzere 80’li yılların ilk yarısı, marjinal kesimin ilgisini Korku’dan Bilim-Kurgu’ya kaydırdığı zamanlardı. Donem, Star Wars ve E.T. donemiydi...


Kaynak: seruven.org