Bir varmış bir yokmuş evvel zaman icinde kalbur saman icinde cocuklar ellerine Teks, Zagor, Betmen (O zamanki basımlarda boyleymiş), Tommiks gibi dergileri alır hevesle okur, devamını merak eder acaba sevgili kahramanı bu sefer başaracak mı diye akşam gozune uyku girmezmiş. Ama bir gece cok ama cok kotu bir şey olmuş, Cizgi roman cadısı yaptığı buyulerle cocukların, annelerin, babaların aklına girmiş. Sabah uyandıklarında her şey bambaşkaymış. Artık cizgi roman okuyan cocuğa “geri zekÂlı olur bu”, “bu cocuk okumaz”, “2 kere 2 kac bilmez; ama sorsan Betmen’in tum duşmanlarını sayar” denmeye başlamış. Yıllar yılı en ufak da bir değişiklik olmamış. Cizgi roman cadısı buyusunu surekli yeniliyormuş cunku ya da en azından cizgi roman seven o cocuk oyle hayal ediyormuş.
Turkiye’de takdir edilmeyen bircok sanatı duşununce cizgi roman herkesin aklında cok daha arka planlarda kalıyor. Her ne kadar bircok kişi cizgi roman okumayı yararlı bir iş olarak gorse de ne yazık ki bunu bir sanat cercevesinde değil de vakit oldurmelik bir hobi şeklinde değerlendiriyor. Cizgi romanın tam olarak durduğu noktadan tanımını yapalım kendimizce once.
Cizgi roman, ne sinema gibi butun hayal gucunu ve aksiyonu izleyicisinin elinden alacak kadar hızlı ne de edebiyat gibi butun aksiyon ve hayali ogeleri okuyucusuna bırakacak kadar yavaş bir daldır. O tam ortadaki dengeyi sağlar. Kareleri verir, gorselliği sağlar. Balonları verir dram, aksiyon ve akışı sağlar. Okuyucuya kalansa bunu bir film gibi oynatmak, o 2 boyutlu dunyayı kÂğıdın uzerine cıkarıp elleriyle hareketlendirmektir. Bir karakter bağırdığında o tonu vererek haşinleşmek, azar yiyen karakterin diyaloğunu okurken en az o karakter kadar sut dokmuş kedi vaziyetinde konuşmaktır. Kısacası tum o cizgiler, balonlar ve hikÂyeler okuyucunun kendisini vermesiyle hayat bulur, okuyucuyu da icine alıp bir kac saatlik maceralar yaşatır ona.
Aslında 80'li yıllara kadar tum Dunya’da cizgi romana bir “sanat” gozuyle bakılmıyordu. Alt metni geniş, edebi bir ağırlığı olan, kendine has anlatım şekillerine sahip bir tur değildi. Bunun en onemli sebeplerinden birisi hikÂyelerin cok kısa surmesiyse bir diğer sebebi anlatım tarzıydı. Uzun bir donem cizgi romanlarda kullanılan anlatım, cizilen sahnenin kutucuklarla tekrar anlatılmasıydı. Yani mesela bir karede Batman, Joker’a bir sağ kroşe gecirmiş ve Joker de arkasında duran masanın ustune duşerek masayı kırmış olsun, o karedeki kutucukta “Batman Joker’a bir sağ kroşe gecirdi, Joker masanın ustune duşerek kırdı masayı” minvalinde o karedeki gorseli harfi harfine anlatan şeyler yazardı. Bu da haliyle ya cizgileri ya da yazıları onemsememenize sebep olurdu.
İlerleyen zaman ve sektore giren kuvvetli kalemlerin etkisiyle tam anlamıyla yeni bir sanat dalı doğmaya başladı. V for Vendetta, Watchmen ile turu bambaşka tanımlayan Alan Moore ve Sin City, Batman: Year One gibi başyapıtların yazarı Frank Miller bu yeni anlatım tekniğinin oncullerindendi. Şu vakitten sonra cizgi roman “hikÂye anlatmanın, bir fikri duyurmanın, insanlarla iletişim kurmanın yepyeni bir yolu” oldu. Gercekten de cizgi romanla anlatılan bircok şey başka alanlarda aynı etkiyi veremiyordu. Mesela Watchmen cizgi romanı okuyan hemen hemen herkesin kesinlikle bayıldığı bir eserdir ki gorduğu ilgi daha hak ettiğinin cok altında. 2009 yılında cekilmiş uyarlamasını izlerseniz cizgi romanla aynı tadın yapılan butun her şeye rağmen yakalanamadığını fark edeceksinizdir. Cunku Watchmen sıradan bir anlatımın cok cok dışında bir şekilde hikayelenmiştir.
Alan Moore ve son donemde tartışmalara sebep olan Frank Miller ikilisi bugunku modern anlatımın ve
karanlık temaların babalarıdır desek yanlış olmaz.
karanlık temaların babalarıdır desek yanlış olmaz.
Bugun halkın caresizliği, politikacıların ve burjuvanın yaptığı somuru Batman cizgi romanlarında Gotham temasıyla eleştirilebiliyor, Amerikan değerlerinin bozulmuşluğu, insanoğlunun doğasındaki vahşet Superman tarafından soylenebiliyor ya da insanlık cıkmazları, caresizliği ve sıkıntıları bircok turden daha iyi anlatılabiliyor. Hala kimi yerlerde “cocuk kitabı” şeklinde haksızlık edilen cizgi romanda porno endustrisinin zarar verdiği kadınlardan tutun da anarşik bir devrimin yol haritasına kadar bircok eserde incelenmekten cekinilen konulara değinilebiliyor.
Dunya bugun cizgi romana bambaşka bir acıdan bakıyor. Bircok ulkenin kendine ait tarzlarında isimlendirdiği turleri bile var. Amerikan cizgi romanına “Comics” (Batman, Superman, Spider-Man), İtalyan tarzı cizgi romanlara “Fumetti” (Zagor, Tommiks, Tex), Belcika-Fransa ekolune “Bande Dessinée” (Tenten, Asteriks&Oburiks) ve Japonya’nın cığ gibi buyuyen cizgi roman endustrisine ise “Manga” (Death Note, One Piece) deniyor. Aklınıza takılmışsa soyleyeyim Turk cizgi romanı diye bir şey yok. Maalesef hala mizah dergilerinden oteye gidemedik.
Cizgi roman en az edebiyat kadar, en az sinema kadar geniş bir dunya. Okumak isteyen icin birbirinden farklı bircok hikÂye sunduğu, onlarca yaratıcı beynin, harika hayal gucunun hayran bırakacak işler cıkardığı bir tur. Ve yazının başında da belirttiğim gibi, bunu bir “tur” olmasının bilinciyle, bir “tur” olmasının ona sunduğu tarzla yapıyor. Orta kararda, ne sinema kadar hızlı, ne de edebiyat kadar yavaş.
Kaynak: Turkce Cizgi Roman Takımı Bloğu