Yarım Kalmış Bir Proje: ?1000 Temel Eser? Dizisi Mustafa OZBALCI*
Kitap ve Bilgi Toplumu
Rahmetli Mehmet Kaplan (1915-1986), daha ziyÂde ?kitap? hakkında kaleme aldığı deneme turundeki yazılarını bir araya getiren ve icerdiği cok değerli bilgilerle kultur, sanat, tÂrih, dil ve edebiyat meselelerine ilgi duyanların onunde yeni ufuklar acan Edebiyatımızın İcinden adlı eserinin onsozunde şoyle der:
?Binlerce yılın hayat tecrubesi, duşuncesi, hayali, felsefesi, yalanı ve gerceği bugune kitap denilen kÂğıt ve basılı harflerden ibaret o masal gemisi ile gelir. O masal gemisi istersek bizi nerelere goturmez, kimlerle tanıştırmaz! Kitap bizi eski evliyalar gibi ?tayy-ı mekÂn? ve ?tayy-ı zaman? ettirir.
?Pek cok şeyi kitaplardan oğrendim? dersem az şey soylemiş olurum. Bedbaht olduğum zamanlarda kitap beni mesut etti dersem, kitap okuyan herkesin bildiği bir hakikati tekrarlamış sayılırım, ama bazı hakikatleri tekrarlamakta fayda vardır. Kitap denilen varlığın gercekten buyulu bir saadet kutusu olduğuna herkesi inandırabilseydik, dunyanın yuzu ve insanların hayatı değişirdi.?[1]
Kitabın, okuyup oğrenmenin, dolayısıyla bilginin ve kulturun insan hayatı icin taşıdığı buyuk onemi ve değeri, cok net ve acık bir şekilde ifade eden bu guzel sozlere, eski Romalı filozoflardan Cicero?nun ?İcinde kitap olmayan bir oda, ruhsuz bir beden gibidir.? sozu ile tanınmış İngiliz şair ve eleştirmenlerinden T. S. Eliot?ın ?Kutuphanede gecirmek icin vakit ayırmayanlara acımak lÂzımdır.? sozunu de eklemek mumkundur. Kitap icin bunlar gibi daha binlerce soz soylenmiştir elbet, daha binlercesi de soylenebilir. Cunku bilginin ve kulturun kaynağı once kitap ve kutuphanedir. Ama ne var ki gunumuzde coğu insan, nedense ?o masal gemisi? ne binmeyi pek sevmiyor,?kutuphanede gecirmek icin vakit ayırmıyor,? dolayısıyla ?ruhsuz bir beden? olarak yaşamaktan da pek rahatsızlık duymuyor.
Bu husus bizde maalesef cok daha ileri ve cok daha trajik boyutlarda bugun. Oyle ki, sıradan okur-yazar olanlarımızı bir yana bırakın, kitap okumamak, yeni şeyler oğrenmekten uzak durmak, gunumuzde kendisini aydın kabul eden coğu insanımızın bile başlıca cıkmazlarından biri olarak gorunuyor. Sanki onlara okumak değil, okumamak alışkanlığı kazandırılmıştır. Medya ve magazin kulturu ile yaşamak coğuna yetiyor da artıyor bile. Ben, kendi ihtisas alanı ile ilgili neşriyatı bile takip etmeyen bir yığın aydın(!) tanıyorum. Bunlar arasında sozum ona akademisyenler, ilim adamı gecinenler bile var. Kitap okumaya vakitleri olmadığını, fakat kitap okumadan da işleri idare edebildiklerini soyleyen bu ceşit kimselerin coğu, bir makama gelmeyi, bir rutbe veya unvan sahibi olmayı, aydın olmak icin yeterli sanıyorlar. Oysa insanı aydın, yani ?munevver? yapan bunlar değil, okuyup oğrendikleri, bildikleri, gorup yaşadıklarıdır, kısaca bilgisi ve kulturudur.
Zengin bir bilgi birikimine ve sağlam bir kulturel altyapıya sahip olmak bir insan icin ustun meziyetlerdir ve bunların kazanılmasında surekli ve şuurlu bir şekilde okuyup oğrenmenin payı asla inkÂr edilemez. Okumak ve oğrenmek, hayatın tuzu biberidir. Okumadan yaşayanlar, yani bilip oğrenmeyenler, hayattan hakkıyla lezzet alamazlar. Cunku daha iyiye, daha guzele ve daha doğruya kanat acamazlar. Biz, ?Oku? ilÂhî hitabıyla okuyup oğrenmeyi emreden bir inancın mensuplarıyız. Kendimizi ve cevremizi ancak okuyup oğrenerek tanıyabilir, insanlara ancak bu şekilde faydalı olabiliriz. 13. yuzyıl Anadolu Turkcesinin yuz akı, buyuk gonul adamı Yunus Emre, ?Okumak kendin bilmektir? diyor. Okuyup oğrenmeyen insan, kendisini tanıyamaz, ?eşref-i mahlûkÂt? ve ?zubde-i Âlem? olduğunun farkına varamaz. Eskiler aşkın ilmin yarısı olduğuna inanır, diğer yarısının da okumak olduğunu kabul ederlermiş. Buyuk kultur ve medeniyetleri ancak boyle bir idrÂkten yola cıkanlar yaratabilirler. Atalarımız bunu bir olcude başarmışlardır. Biz maalesef o aşka yabancı olan ve okuyup oğrenmeyi sevmeyen nesiller yetiştirdik, yetiştirmeye de davam ediyoruz.[2] Kaplan Hoca?nın dediği gibi, ?kitap denilen varlığın gercekten buyulu bir saadet kutusu olduğunu? insanlarımıza kavratamamışız. İstatistikler ulkemizi dunyada kutuphane, kitap ve okuyan insan sayısı bakımından pek cok ulkenin gerisinde gosteriyor. Sonra da cıkıp ?bilgi toplumu? olmaktan soz ediyoruz. Peki, nasıl olacak bu? Okuyup oğrenmeden, ?kitabın buyulu bir saadet kutusu olduğuna? inanmadan bilgi toplumu olmak mumkun mu? Elbet kastettiğimiz, şuurlu ve verimli okumaktır. Okur-yazar olmakla, okuyan ve okuduğunu hazmeden, uygulayan insan olmak cok farklı şeylerdir. Biz, okur-yazar oranımızın yuzde bilmem kac seviyesinde olmasıyla ovunuruz. Hatta bunun icin evinde oturan, yaşını başını almış ninelerimize ve dedelerimize okuma-yazma kursları acıp gostermelik, ici boş, hic işe yaramayan belgeler bile dağıtırız. Onemli olan okur-yazar insan sayısı değil, kitap okuyan, okumayı seven, kitap dostu olan, araştıran ve duşunen insan sayısıdır. Bilgi toplumu boyle bireylerden oluşur. O itibarla, devletin gorevi birincilerin değil, ikincilerin sayısını artırmak olmalıdır.
Kitap sevgisinden, kitap kulturunden yoksun cocuklar, eksik gıda alarak buyuyorlar demektir. Bu eksiklik onların ileriki hayatlarında olumsuz sonuclarıyla ve rahatsız edici bir şekilde mutlaka ortaya cıkacaktır. Bugun cocuklara daha altı aylıkken sesli kitap okunmasının faydaları uzerinde calışan uzmanlar, bunun cocuklarda ruh ve zek gelişimini hızlandırdığını, kelime hazinesini artırdığını soyluyorlar. Demek ki cocukları, cok kucuk yaşlardan başlanarak, hem aile, hem de okul ortamında kitap sevgisi ve kulturu ile ic ice, baş başa yetiştirmek, onlara mutlaka okuma alışkanlığı kazandırmak ihmal edilemez, savsaklanamaz bir gorevdir. Cocuk, kucuk yaşlardan itibaren, kitabın ve okuyup oğrenmenin yemek icmek, hava almak kadar gerekli ve onemli bir ihtiyac olduğunu kavramalıdır. Devlet bunun icin gerekli tedbirleri almalı, kampanyalar yurutmeli, farklı yaş grubundaki cocuklara ve genclere hitap eden kitaplar yayımlamalı, kutuphaneler kurmalı, mevcutlarının sayısını artırmalıdır. Resmi veya ozel, sesli veya goruntulu butun basın-yayın kuruluşları, devletin bu yoldaki calışmalarına destek olmalıdırlar. Bu millî bir seferberlik hareketi olarak algılanmalı ve uygulanmalıdır.
Bugun medyanın kolay ve zahmetsiz bir hayatı telkin ettiği soylenebilir. Bunun gencleri olumsuz yonde etkilediğine, onları kitaptan uzaklaştırdığına şuphe yoktur. Yarım asırdan bu yana eğitim-oğretim hayatının icinde olan ve universite ortamını yakından tanıyan bir hoca olarak, gunumuzde pek cok oğrencinin ders kitapları dışında kitap tanımadığını, hatta bir kısmının ders kitaplarına da pek fazla itibar etmeyerek doğru tutulup tutulmadıkları şupheli ders notları, teksirler ve fotokopilerle yetindiklerini gormek beni hep yurekten yaralamıştır. Bu bir faciadır. Mutlaka onlenmeli, bir caresi bulunmalıdır. Kitap cocuklarımız icin bir cÂzibe merkezi haline getirilmelidir. Başta devlet olmak uzere, oteki butun kurum ve kuruluşlar bunun icin ne gerekiyorsa tez elden yapmalıdırlar. En başta gelen meselemiz kitapla barışık, okuyup oğrenmeyi seven bir toplum olmayı başarmak olmalıdır. Bunun icin de once bir zihniyet değişikliğine, bir temel altyapının kurulmasına ihtiyac vardır. Bu sağlanırsa gerisi kolay gelir. Bunu sağlamak da devletin gorevidir. İlkokuldan universiteye kadar her kademedeki okullarımızda uygulanan eğitim programları, bu maksatla bir kere daha gozden gecirilmeli, gerekiyorsa toptan değiştirilip cağdaş standartlara ve amaclanan hedeflere gore yeni baştan duzenlenmelidir. Anne-babalara bu konuda mutlaka sorumluluk yuklenmeli ve elbet ilkoğretimden başlayarak, eğitim-oğretimin her kademesinde gorev alacak oğretmenlerimiz bu cok onemli millî gorevi hakkıyla başarabilecek donanıma ve anlayışa sahip olacak şekilde yetiştirilmelidir.
Devlet Kitap Yayımlamalı mı?
Kendisini korumak ve yaşatmak icin gerekli tedbirleri almak, cocuklarımızı, genclerimizi ona gore eğitip yetiştirmek ve hayata hazırlamak, devletin temel gorevlerinden biridir. Devlet insanlarımızı asgari muştereklerde birleştirmenin yollarını arayıp bulmak, onları tarihimizle, kulturumuzle, sanat ve ilim eserlerimizle tanıştırmak, onlara zengin kultur varlıklarımızı sevdirmek zorundadır. Onlarda bir guven duygusu, bir milliyet ve mensubiyet şuurunun gelişmesi, buyuk olcude buna bağlıdır. Eğer cocuklarımız, ilkokuldan başlayarak eğitimin her kademesinde kendi seviyelerine uygun duşecek şekilde dikkatlice secilmiş ve hazırlanmış kitapları okuyarak ve kendi devirlerini, fikirleri ve başarıları ile temsil etmiş seckin şahsiyetleri yakından tanıyarak buyurlerse, bu onlarda mutlaka bir guven duygusu ve birlikte yaşama şuuru geliştirir. Onlar doğru, iyi ve guzel olan şeyler etrafında kolayca birleşirken yanlışlar, haksızlıklar, adaletsizlikler karşısında da ortak bir tavır sergileyebilirler. Her yaşta farklı yayınlardan gıdasını alarak yetişenler ise bu şansı zor yakalarlar ve boyle insanların oluşturduğu bir toplumda her kafadan bir ses cıkar, herkes kendi duduğunu otturmek ister. Uzlaşma, anlaşma umitleri suya duşer, karmaşa ve huzursuzluk alır başını gider. Kucuk yaşlardan itibaren iyi secilmiş, guzel bir baskı ile yayımlanmış, ferdî veya toplumsal bir takım ahlakî değerleri ve kuralları telkin eden kitaplar okuyarak yetişen insanlardan oluşan bir toplumda ise, kavga gurultu pek olmaz, duşunce ayrılıkları, ici boş sloganlara dayanan bir fikir ve ideoloji kavgasına donuşmez. O toplumda uzlaşma kulturu gelişir, hoşgoru, karşılıklı sevgi ve saygı hÂkim olur.
O sebeple, Turkiye?de uretilmesi ve elde edilmesi en kolay şey kitap olmalı, devletin, universitelerin, diğer ilgili butun kurum ve kuruluşların başta gelen gorevlerinden biri de kitap uretmek, kitap sevgisini artırmak, insanlarımızı okutup yeni bilgiler oğrenmeye teşvik etmek olmalıdır. Kultur değerlerimizi korumak, millî birlik ve dayanışma ruhunu canlı tutmak, aynı millî idealler etrafında toplanmış ?tek yurek, tek bilek ve tek ses? bir toplum olabilmek icin her neslin mutlaka okuması gereken temel kaynak niteliği taşıyan eserler vardır. Bunların cok titiz ve dikkatli bir şekilde baskıya hazırlanıp yayımlanması ve makul bir fiyatla satışa sunulması gerekir. KÂr amaclı ozel yayınevleri bu işin altından pek kalkamazlar. O yuzden de bu tur kitapları basmaktan kacınırlar. Bu, ancak devletin ustesinden gelebileceği bir iştir. Eskiden universiteler yaptıkları kaliteli ilmî yayınlarla, cıkardıkları geniş hacimli araştırma ve inceleme mecmualarıyla bu konuda cok onemli bir boşluğu doldururlardı. Bugun universitelerimiz coğaldı ama ne yazık ki bu tur yayınlar yok denecek kadar azaldı. Şimdi universitelerin coğu hocaların ders notlarını coğaltıp dağıtmakla yetiniyorlar. Bu da devletin yayın konusundaki işini hem artırdı, hem cok daha zarurî hale getirdi. Devlet en az ic ve dış guvenliğimizin korunması kadar onemli bu işi, başka ellere bırakamaz, bırakmamalıdır. Bugun TRT bu anlamda yayım yapmakla gorevli bir devlet kurumudur. Dolayısıyla devletin aynı amacla kitap da yayımlaması kadar tabii bir şey olamaz. Ancak yayımlanacak kitapların cok titiz bir dikkatle secilmesi de şarttır. Her turlu yayım faaliyetinde olduğu gibi, kitap yayımında da devletin takip etmesi gereken temel politika, en başta insanımızda birlikte yaşama ve paylaşma duygusunu geliştirme, gonullerinde sevgi, saygı, hak, hukuk ve adalet tohumlarını yeşertme, onlara vatan, millet, bayrak ve İstiklÂl Marşı sevgisini aşılama, onları kulturleri, tarihleri, orf ve Âdetleriyle tanıştırma amacına yonelik olmalıdır. Oyle sanıyorum ki cocuklarımızın kafasını cağdaş ilmin ve teknolojinin verimleriyle donatırken, gonullerini de Yunus Emre?lerin, MevlÂnÂ?ların sevgi pınarı ile, bir daha o pınardan kopamayacak şekilde yuz yuze getirmeyi başarabildiğimiz gun, bizim insanımız, bizim aydınımız kendi millî kimliğine sahip bir kimse olarak yetişecek, bir kimlik bunalımı da yaşamayacaktır. Bugun en fazla muhtac olduğumuz şey galiba budur ve bunu sağlamak da elbet en başta devletin gorevidir.
***
Bu amacla devlet, Millî Eğitim Bakanlığı kanalıyla ve ?Devlet Kitapları? etiketiyle eskiden beri zaten kitap yayımcılığı yapmaktadır. Bu konuda gercekleştirilen ilk onemli teşebbus, 1940?lı yıllarda ve ozellikle Hasan-Âli Yucel (1897-1961)?in Millî Eğitim Bakanlığı doneminde (1938-1946), ?Dunya KlÂsikleri? adıyla yayımlanmaya başlanan dizidir. Bir tercume seferberliği halinde 1966 yılına kadar surdurulen ve olumlu veya olumsuz tarafları ile her zaman ve zeminde hÂl tartışma konusu yapıla gelen bu teşebbus sonunda Doğu ve Batı klÂsiklerinden yuzlercesi Turkceye tercume edilerek devlet eliyle basılmış ve ucuz fiyatla okuyucuya ulaştırılmıştır.[3] Turk insanının Doğu ile birlikte Batı?yı da temel ve sağlam kaynaklarından tanımasını amaclayan, derin bir bilgi ve kultur birikimi ile donanmış nesiller yetiştirmek isteyen bu teşebbusun elbet noksanları, eleştirilmesi gereken hatalı tarafları vardır. Ancak ozel yayımcılığın henuz pek gelişmediği o yıllarda buyuk bir ihtiyaca cevap verdiği, toplumda bir kitap ve okuma şuurunun yerleşmesinde cok onemli bir rol oynadığını da kaydetmek lÂzımdır.
Zaman zaman kesilmeler, aksamalar olsa da devlet, kitap basıp dağıtma faaliyetine 1970?li yıllardan sonra Kultur Bakanlığını da dÂhil etmek suretiyle, bu onemli gorevini hep surdurmuş ve millî kulturumuze kaynak teşkil edecek pek cok onemli eserin basımı bu yoldan sağlanmıştır. Bugun her iki bakanlığın da bu işi maalesef biraz rolantiye aldığı gorulmektedir. Hele ?KlÂsik Turk Eserleri,? ?Kultur Eserleri,? ?Turk Buyukleri,? ?Tercume Eserler,? ?Sanat-Edebiyat Eserleri,? ?Genclik ve Halk Kitapları,? ?Kaynak Eserler? gibi adlar taşıyan diziler aracılığı ile yayımladığı yuzlerce kitapla kutuphanelerimizi gercekten zenginleştirmiş olan Kultur Bakanlığı, yeri gelmişken gayreti ve himmeti takdirle anılması gereken Alaaddin Korkmaz?ın Yayımlar Dairesi Başkanı ve Musteşar Yardımcısı olduğu donemde (1989-1997 yılları arası) başlatılan ve yakın yıllara kadar devam eden cok yoğun ve verimli kitap yayımlama işini, gunumuzde neredeyse tamamen bırakmış gibidir. Durumun Millî Eğitim Bakanlığı?nda da pek farklı olduğu soylenemez. Burada da temel kaynak niteliği taşıyan, araştırma urunu ilim, sanat, edebiyat ve kultur eserlerinin basımı yok denecek kadar azalmıştır. Daha cok okul kitaplarının, ders kitaplarının yayımına ağırlık verilmektedir. Kimi zaman dost ahbap ilişkisi icinde hareket edilerek sıradan kitapların basılıp dağıtıldığı da gorulmektedir ki bu hic doğru bir hareket değildir. Elbet bundan kacınmak, devletin imkÂnlarını doğru yerde kullanmak da lÂzımdır.
?Bin Temel Eser? Dizisi
1960?lı yılların ortalarına doğru Millî Eğitim Bakanlığı ?Bin Temel Eser? başlığı altında bir seri kitap yayımlama kararı almış ve devlet bunu onemli bir proje olarak kabul etmiş, 1968-1972 yılları arasını kapsayan İkinci Beş Yıllık Kalkınma PlÂnı?na da koymuştur. Adı gecen plÂnın Kultur Faaliyetleri adını taşıyan bolumunun birinci maddesi aynen şoyledir: ?Millî Eğitim Bakanlığınca yayımlanması ongorulen 1000 temel eserin tespiti ve yıllara gore yayım programları tamamlanacak, program gereğince yayımlanmalarını aksatan engellerin giderilmesi icin gerekli tedbirler alınacak, ozellikle eserleri hazırlayanlara odenecek ucretlerle ilgili yonetmelik suratle cıkarılacaktır. 1000 eserin en az yuzde 40?ının secimi Nisan 1969?a ve yayımlanması yılsonuna kadar tamamlanacaktır.?[4] Bu ifadelerden devletin bir iki yıl icinde temel kaynak niteliği taşıyan 1000 adet kitap hazırlatıp yayımlamayı hedeflediği anlaşılmaktadır.
Hazırlık calışmaları daha 1966 yılında başlamış olan bu guzel projenin mujdeli haberini ilk once donemin Millî Eğitim Bakanı İlhami Ertem (1918-1978), Tercume Kurulunun yeni donem calışmalarına başlaması dolayısıyla 14 Kasım 1967?de yapılan toplantıda kurul uyelerine hitaben yaptığı konuşmada vermiş ve şunları soylemiştir: ?Toplumun yaşama duzeninin geliştirilmesinde ve yaratıcı gucunun artırılmasında kulturun onemi cok belirli hale gelmiştir. Bu bakımdan kulturun, sanatın, ilmin her dalında eserler vermek, bu eserlerle cemiyetimizi kuvvetli hale getirmek zorundayız. Son zamanlarda cemiyette yaratılmak istenen bunalıma karşı yuksek heyetinizin sececeği eserler daha buyuk kıymet ifade edecektir. Bir yandan ikinci beş yıllık plÂnda kultur faaliyetlerine buyuk ehemmiyet verilmekte, 1000 kitaplık bir temel kutuphane yaratılması zarureti belirmektedir. Tabii ki bu 1000 temel kitabın buyuk bir kısmını yerli eserler, gerek gecmişin değerli eserlerinin bugunku dile uydurulmuş veya cevrilmiş şekilleriyle ve gerek yeni yaratılacak eserlerle suslerken; ileri gitmiş yabancı memleketlerin kıymetli eserlerinden de faydalanmak gerekecektir.
Bu 1000 kitaplık kutuphaneyi hazırlayabilirsek, oyle tahmin ediyorum ki, Turk kulturune buyuk hizmet etmiş olacağız ve yeni yetişmekte olan genclerimize de, sağlam esaslar uzerinde kendilerini herhangi yanlış ve aşırı akımlara kaptırmadan, şahsiyetlerinin teşekkulu imkÂnını sağlamış olacağız.?
Cemiyetin bir bunalıma doğru suruklenmekte olduğunu soyleyerek eserler secilirken bu sıkıntılı donemin şartlarının da dikkate alınmasının onemi uzerinde duran Bakan Ertem, sozlerine şunları da ekler: ?Yine yuksek heyetinizin, eser secimindeki titizlik kadar, yaşayan dilimizin gelişmesine yardımcı olacağından ve cemiyette uydurma dile doğru kaymak isteyen cereyanların da boylelikle nasıl bir yanlış yolda olduğunu ortaya koyacağından emin bulunuyorum.? [5]
O yıllarda AP İzmir senatoru olan eğitimci-yazar Cahit Okurer (1917-1973), Millî Kutuphane?nin kurucusu buyuk kultur adamı ve kitap dostu Adnan Otuken (1911-1972) ve o donemde Millî Eğitim Bakanlığı Yayımlar ve Basılı Eğitim Malzemeleri Genel Mudurluğu gorevini yuruten şair, yazar ve eğitimci Kemal Or (1924-1987), bu projeye onculuk ederler, kurdukları ekipler ve komisyonlar vasıtasıyla projenin hayata gecirilmesinde onemli rol oynarlar ve dizide yayımlanacak eserleri secip baskıya hazırlamak uzere dort komisyon oluştururlar. Cağdaş Turk Yazarları Komisyonu, Sosyal İlimler Komisyonu, Musiki Eserleri Komisyonu ve Tercume Kurulu gibi adlar taşıyan bu komisyonlarda devrin tanınmış universite hocaları ile kultur, sanat ve duşunce adamları gorev alırlar. Nesterin Dırvana, Sencer Tonguc, Yaşar Onen, Kudret Ayiter, Ahmet Temir, Akdes N. Kurat, Hasan Eren, TurkÂn Rado, Tayyip Okic, Tahsin Yazıcı, Kenan Akyuz, Mehmet Kaplan, Faruk K. Timurtaş, Muharrem Ergin, Mumtaz Turhan, Sabahattin Zaim, Nevzat Yalcıntaş, Erol Gungor, Bağlan Toğrol, Beynun Akyavaş, Selmin Evrim, Şerif Baştav, TurkÂn Tunga, Nihat Cetin, Nevzat Atlığ gibi bir kısmı profesor, bir kısmı docent unvanlı ilim adamları ve akademisyenler ile Nihat Sami Banarlı, Ahmet Kabaklı, Kemal Or, Osman Akkuşak, Necdet Bingol, Afif Obay, Enver Esenkova, Cevad Memduh Altar, MujgÂn Cunbur, Mehmet Onder, Tarık Buğra, Ahmet Muhip Dranas ve Tevfik Goksel gibi alanlarında başarılı olmuş kultur, sanat, edebiyat ve duşunce adamlarını bu komisyonlarda gorev alan başlıca isimler arasında saymak mumkundur.
***
Dizinin ilk kitabı Ocak 1969 tarihinde yayımlanan Muharrem Ergin?in hazırladığı Dede Korkut Kitabı?dır. Başında devrin Başbakanı Suleyman Demirel ile Millî Eğitim Bakanı İlhami Ertem?n onsozleri vardır. Daha sonra cıkacak kitaplarda da yer alacak olan bu onsozde Suleyman Demirel, kitap konusunda gercekten cok guzel ve faydalı değerlendirmeler yapar. Ona gore ?Kitaplar, bir milletin kultur değerlerini dunden bugune taşıyan varlıklar olarak millî kulturun temel taşlarıdır ve aynı zamanda insanlığın paylaştığı ilim ve fikir dunyasına acılan kapılardır. Bu vasıflarıyla kitaplar, milletlerin ve insanlığın zekÂsına ve kulturune buyuk tesirleri bakımından medeniyetleri yayan ve tarihi yapan kuvvetlerin başında gelir? ve ?Bir milletin veya insanlığın fikir ve kultur hazinesini teşkil edecek kitaplar, temel kitap değerini kazanır.? Başbakan, ?Bin Temel Eser? serisinin hedef ve amacları konusunda da şunları soyler: ?Eski Turk Yazarlarının eserleri, yeni nesillerin anlayacağı gibi sadeleştirilerek basılacak, Batı kulturunun temel eserleri dilimize cevrilerek yayımlanacaktır. Bu suretle İkinci Beş Yıllık Kalkınma PlÂnı Donemi icinde bin ciltlik bir temel eserler kitaplığı vucuda getirilmesine calışılacaktır.?
?Boyle bir temel eserler serisinin kultur hayatımıza yapacağı hizmetin değeri buyuktur. Bir taraftan alfabe değişikliğinin ve dilde ozleşme akımının zarurî olarak nesiller arasında meydana getirebileceği boşlukları doldurmak mumkun olacak ve boylece millî kultur mirasımızın yeni kuşaklara intikali sağlanacaktır. Diğer taraftan butun insanlığın ve medeniyet dunyasının muşterek malı haline gelmiş olan ilim, kultur ve sanat hazinelerinden yabancı dilleri bilmeyenler de faydalanacaklardır.? Başbakan?a gore, ?gunumuz dunyasında, cağımızın istediği insan şahsiyetinin teşekkulu bakımından kitabın değeri daha cok onem kazanmıştır. Cunku insanın tabiat karşısındaki gucunun temelini teşkil eden ilim ve teknoloji gibi, insanın kendi kendini tanıması ve geliştirmesi bakımından buyuk bir kaynak olan felsefe, edebiyat ve sanat eğitimi de bir seckinler zumresinin imtiyazı olmaktan cıkmıştır. Millî Eğitim davasını sadece bir okullar meselesi sayan goruş, dar bir goruştur. Vatandaş eğitimini her bakımdan sağlayacak bir devlet anlayışını, butun batılı ulkelerde olduğu gibi, biz de benimsemiş bulunuyoruz. Bu eğitim, ozel yayın evlerinin kendi imkÂn ve olculerine bırakılamayacak bir şumul ve mana taşır. Millî Eğitim Bakanlığı?nın ele aldığı temel kitaplar yayını, millî kultur ve sanatımızın değerlerini, ilim ve sanat dunyasının muşterek hazinelerini Turk okuruna ulaştırmakla, bugunku ve yarınki nesillerin duşunce ve zevk olgunluğuna katkıda bulunmuş olacaktır. Her bakımdan guzel neticeler vadeden bu teşebbuse fikir, sanat ve ilim adamlarımızın yardımcı olacaklarını umit ediyorum.?
Suleyman Demirel sozlerini şoyle bitirir: ?Memleket fikir hayatına kazandırmak istediğimiz değerler bakımından iyi secilmesi gereken temel kitaplar, okul oğrenimini desteklemek ve tamamlamak, Turk Gencliğinin kabiliyetlerinin geliştirilmesini ve butun vatandaşlarımızın faydalanacağı bir temel kitaplığın teşkilini hedef almaktadır.?
Millî Eğitim Bakanı Ertem de onsozunde, millî kulturun ve onun sağlıklı bir şekilde yeni nesillere aktarılmasının, millet hayatının devamı bakımından taşıdığı onem ve fayda uzerinde durduktan sonra serinin amacını şoyle acıklar: ?Bin Temel Eser, konuşulan, yaşayan, canlı Turkcemizle hem millî kulturumuzu yoğuran duşunce ve duygu dunyamızı aksettirecek, hem de Batı?nın ilim, fikir ve teknik alanlarındaki goruşlerini yurdumuza getirecektir. Millî şuuru besleyerek, gecmişten kuvvet alıp geleceğe yon verecek iyi vatandaş, iyi insan yetiştirmede buyuk yardımcı olacaktır.?
3 Kasım 1969 tarihinde İlhami Ertem Bakanlık gorevinden ayrılır, yerine Prof. Dr. Orhan Oğuz gelir ve dizinin 20. kitabından başlamak uzere kitaplarda Oğuz?un yazdığı onsoze yer verilir. O da once zengin ve koklu bir Turk kulturunun varlığından soz eder, kulturun millet hayatı icin taşıdığı onem uzerinde durur ve sozlerini, ?Bin Temel Eser serisinde yayımlanan kitapların, Turk gencliğinin ve vatandaşlarımızın geniş ve ileri bir dunya goruşune sahip, gecmişine bağlı, tarihi ile gurur duyan ve geleceğe umitle bakan vatansever, bilgili kişiler olarak yetişmelerinde faydalı olacağına inanıyorum.? diyerek bitirtir.
?Bin Temel Eser? Dizisinde Yayımlanan Kitaplar
Yukarıda ifade edildiği gibi İkinci Beş Yıllık PlÂn?da ?Bin Temel Eser?in en az yuzde 40?ının 1969 yılı sonuna kadar bitirileceği ongorulmektedir. Fakat o yıllardaki siyasi calkantılar ve birinin ak dediğine diğerinin kara dediği hukumetlerin cok sık aralıklarla el değiştirmesi gibi sebeplerle bu gercekleşemez; 1969?da 20, 1970?de 25, 1971?de 21 olmak uzere uc yıl icinde ancak 66 kitap yayımlanabilir. Bu kitaplar sırasıyla şunlardır:
1. Dede Korkut Kitabı (haz. Muharrem Ergin), 1969.
2. Cemiyet (R. M. MacIver ve Charles H. Page?den cev. Doc. Dr. Âmiran Kurtkan), 1969.
3. Han Duvarları (Şiirler, Faruk Nafiz Camlıbel), 1969.
4. İhtilÂl, TekÂmul ve İktisadî Nizam (Allen M. Sievers?ten cev. Seniha Yazıcıoğlu), 1969.
5. Beş Şehir (Denemeler, Ahmet Hamdi Tanpınar), 1969.
6. Yirminci Asrın MÂnası ( Kenneth Boulding?den cev. Erol Gungor), 1969.
7. Kocyiğit Koroğlu (Oyun, Ahmet Kutsi Tecer), 1969.
8. Antidemokratik Duşunce Şekilleri (David Spitz?den cev. Şiar Yalcın), 1969.
9. Karagoz (15 Karagoz oyunu, Muhittin Sevilen), 1969.
10. Kultur Değişmeleri (Sosyal psikoloji bakımından bir tetkik, Prof. Dr. Mumtaz Turhan), 1969.
11. Turk Tarihinden Yapraklar (Yılmaz Oztuna), 1969.
12. Yaratılış ve Tureyiş (Turk Destanı, Mustafa N. Sepetcioğlu), 1969.
13. İdeal ve İdeoloji (Remzi Oğuz Arık), 1969.
14. Coğrafyadan Vatana (Remzi Oğuz Arık),1969.
15. Vatan yahut Silistre (Oyun, Namık Kemal, haz. Prof. Kenan Akyuz), 1969.
16. GulnihÂl (Oyun, Namık Kemal, haz. Prof. Kenan Akyuz), 1969.
17. Bize Gore, Gurebahane-i LÂklÂkan, Frankfurt Seyahatnamesi (A. Haşim, haz. Mehmet Kaplan),1969.
18. Aziz İstanbul (Makaleler, Yahya Kemal Beyatlı, haz. N. S. Banarlı), 1969.
19. Kendi Gok Kubbemiz (Şiirler, Yahya Kemal Beyatlı, haz. N. S. Banarlı), 1969.
20. Eğil Dağlar (Makaleler, Yahya Kemal Beyatlı, haz. N. S. Banarlı), 1969.
21. Turkculuğun Esasları (Ziya Gokalp, haz. Prof. Dr. Mehmet Kaplan),1970.
22. Turk Milliyetciliğinin Meseleleri (İbrahim Kafesoğlu), 1970.
23. Âşıkpaşaoğlu Tarihi (haz. Atsız), 1970.
24. Sanayileşmenin Kultur Temelleri (John U. Nef?ten cev. Erol Gungor), 1970.
25. Ataturk ( haz. 7 kişilik bir heyet), 1970.
26. Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), 1970.
27. Mevlid (Suleyman Celebi, haz. Faruk. K. Timurtaş),1970.
28. Asyanın Yukselişi ve Duşuşu (Fernand Grenard?dan cev. Orhan Yuksel), 1970.
29. Macaristan Turk Âleminden Cizgiler (S. Takats?tan cev. Sadrettin Karatay),1970.
30. KÂşgarlı Mahmut (haz. Ahmet Caferoğlu), 1970.
31. Oğuz Kağan Destanı (Muharrem Ergin?in onsozu ile),1970.
32. Orhun Âbideleri (haz. Muharrem Ergin), 1970.
33. Bilinmeyen İc Asya C.I (L. Ligeti?den cev. Sadrettin Karatay.),1970.
34. Bilinmeyen İc Asya C.II (L. Ligeti?den cev. Sadrettin Karatay),1970.
35. Şiirler (Orhan Seyfi Orhon), 1970.
36. Bir Devin Duşuşu (İgor Gouzenko?dan cev. Ağası Şen), 1970.
37. DîvÂn-ı Kebîr?den Secmeler (MevlÂn CelÂleddin, haz. AbdulbÂki Golpınarlı),1970.
38. Gezerek Gorduklerim (Falih Rıfkı Atay),1970.
39. BaburnÂme (Baburun HÂtıratı 1, haz. Reşit Rahmeti Arat), 1970.
40. BaburnÂme (Baburun HÂtıratı 2, haz. Reşit Rahmeti Arat), 1970.
41. BaburnÂme (Baburun HÂtıratı 3, haz. Reşit Rahmeti Arat), 1970.
42. Secmeler (Peyami Safa, haz. Faruk K. Timurtaş-Ergun Goze),1970.
43. Turk Bilmeceleri (Şukru Elcin), 1970.
44. Erenlerin Bağından (Okun Ucundan ve Diğer Nesirler,Yakup K. Karaosmanoğlu), 1970.
45. Secme HikÂyeler I (Omer Seyfeddin), 1970.
46. Secme HikÂyeler II (Omer Seyfeddin),1971.
47. Turk Atasozleri ve Deyimleri I (haz. Adnan Otuken), 1971.
48. Turk Atasozleri ve Deyimleri II (haz. Adnan Otuken), 1971,
49. Turk Kulturunun Gelişme Cağları I (Bahaeddin Ogel),1971.
50. Turk Kulturunun Gelişme Cağları II (Bahaeddin Ogel), 1971.
51. Turk Mitolojisi (Bahaeddin Ogel), 1971.
52. Turk Mitolojisi (Bahaeddin Ogel), 1971.
53. Secmeler (C. Sıtkı Tarancı, haz. Gultekin Samanoğlu), 1971.
54. Eski Şarkı-Yaprak Dokumu (R. Nuri Guntekin, N. S. Banarlı?nın takdim yazısı ile),1971.
55. Mustafa Kemal Ataturk?ten Yazdıklarım (Prof. Dr. A. Afetinan), 1971.
56. Turk ŞehnÂmesiden (Secmeler, Midhat Cemal Kuntay, haz. Faruk K. Timurtaş), 1971.
57. Yalnızız (Peyami Safa), 1971.
58. Tanrı Dağı Ziyafeti-Balıkesir Muhasebecisi (R. Nuri Guntekin), 1971.
59. İbn Batuta SeyahatnÂmesi?nden Secmeler (haz. İsmet Parmaksızoğlu),1971.
60. Evliya Celebi SeyahatnÂmesi?nden Secmeler C.1 (haz. Atsız), 1971.
61. Şeyh Galib Divanı?ndan Secmeler (haz. AbdulbÂki Golpınarlı), 1971.
62. Gonul Hanım (Muftuoğlu Ahmet Hikmet, haz. Dr. Fethi Tevetoğlu), 1971.
63. Cağlayanlar (Muftuoğlu Ahmet Hikmet, haz. Dr. Fethi Tevetoğlu), 1971.
64. BÂbur (Fernand Grenard, haz. Orhan Yuksel), 1971.
65. Dağyolu ve Gunebakan?dan Secmeler (H.Suphi Tanrıover, haz. M. Necati Sepetcioğlu), 1971.
66. Malazgirt Zaferinden İstanbul Fethine (Dort Destan, Behcet Kemal Cağlar), 1971.
70?li yıllarda siyasî olaylar cok hızlı gelişiyor, hukumetler cok sık değişiyordu. 12 Mart 1971 Muhtırası?ndan sonra da boyle oldu. Demirel hukumeti istifa etti ve yeni bir hukumet kuruldu. Bizde adettir, maalesef gelen hukumet gidenin yaptıklarını, ulke icin faydalı veya zararlı olup olmadığına bakmaksızın bir cırpıda yok sayar, her şeyi kendi olculeri ve siyasî eğilimlerine gore yeniden başlatır. Bu sefer de oyle oldu ve bazı basın-yayın kuruluşlarından, muhalif aydınlardan, sanat cevrelerinden ve birtakım siyasî partilerden gelen baskı ve engellemeler sebebiyle dizinin yayımına 1971 Nisan ayında son verildi ve yerine Kultur Yayınları adıyla yeni bir dizinin yayımlanmasına başlandı.
Bin kitaplık bir kutuphane kurma fikri, hic şuphesiz iyi niyetli, guzel ve yerinde bir teşebbustu. Noksan, yanlış, eksik tarafları elbet vardı. Bu da gayet tabii idi. Bunlar giderilebilirdi. Henuz 66 kitap yayımlanmıştı. Giderek cok daha kusursuz, hemen herkesin mutabık kalacağı eserler de basılabilirdi. Bu millî mesele karşısında iyi niyetle hareket edilir, ideolojik bir tutum ve tavır icine girilmez, olumlu eleştirilerle eksiklerin giderilmesine yardımcı olunsaydı bu mumkun olabilirdi. Ama oyle olmadı ve bu değerli ve faydalı kultur hamlesi, maalesef birtakım inatlaşmalara, siyasî ve ideolojik oyunlara kurban edildi.
Devrin vatansever aydınları, aklıselim sahibi kultur, sanat, edebiyat ve fikir adamları bundan elbet buyuk uzuntu duydu. Cunku onlar, gencleri yıkıcı yayımlardan, bozguncu fikirlerden korumanın birinci şartının, onları faydalı yayınlarla beslemek olduğunu, ilim, sanat ve felsefe alanında iyinin, doğrunun, guzelin secilmesinin, ancak bu vasıfları taşıyan eserlerin, hic olmasa kotuleri kadar coğalıp yayılmasına ve genclere sunulmasına bağlı olduğunu cok iyi biliyorlardı. Kotu ve zararlı yayınlar zaten cok fazla yapılıyordu. Faydalı eserler, objektif duşunmeyi oğreten, birtakım ahlÂkî değerleri telkin eden, millî ve toplumsal kimliği guclendirici eserler de en az onlar kadar yayımlanmalı ve coğalmalıydı. ?Bin Temel Eser? serisi bu duşuncelerle vucut bulmuştu. Yayımın durdurulması işte bu sebeple buyuk uzuntu doğurdu. Devrin cok satan, itibarlı gazetelerinden biri olan Halka ve Olaylara Tercuman?ın sahibi Kemal Ilıcak (1934-1993) da buyuk uzuntu duyanlardandı. ?Bin Temel Eser? dizisini 1972?nin son aylarında gazetenin imkÂnlarıyla ve bu sefer ?Tercuman 1001 Eser Yayınları? adıyla devam ettirmeye karar verdi. 1 Kasım 1972?de birinci kitap olarak Faruk Kadri Timurtaş?ın hazırladığı Yunus Emre Divanı, ikinci olarak da Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962)?ın unlu romanı Huzur yayımlandı. Biri ayın birinde, diğeri on beşinde olmak uzere ayda iki kitap yayımlanıyor ve her kitap on liraya satılıyordu. Ne yazık ki ?Bin Temel Eser?in boşluğunu doldurmayı amaclayan bu seriden de 70?li yılların sonuna kadar ancak 150 civarında kitap yayımlanabilmiştir.[6]
***
12 Mart Muhtırası?ndan sonra işbaşına gelen Nihan Erim (1912-1980) ve Ferit Melen (1906-1988) hukumetlerinin ardından 15 Nisan 1973 tarihinde Naim Talu (1919-1998) tarafından kurulan AP ve CGP koalisyon hukumeti zamanında, ?Başbakanlık Kultur Musteşarlığı 1000 Temel Eser Yayınları? adıyla dizinin yayımına yeniden başlandı ve once 2 cilt halinde Ataturk?un Nutuk?u yayımlandı. Bu hukumette kultur işlerinden de sorumlu devlet bakanı olan İsmail Hakkı Tekinel (1925-1991), bu vesileyle kitapların başına konmak uzere kaleme aldığı onsozde, kultur- millet ilişkisi uzerinde durur ve ancak millî kulturlerini korumayı başaran milletlerin yaşayabileceklerine işaret eder. Ona gore, ?Devletin başta gelen gorevlerinden biri, milletin en buyuk varlığı olan millî kulturune sahip cıkması, onu koruması, kuşaklar boyuncu devamını sağlayacak şartları ve imkÂnları hazırlamasıdır. Bizi ?millet? olarak cağlar boyunca ayakta tutan zengin ve ozgun bir kulturumuz vardır. Son yıllarda kulturumuzu korumak ve nesiller arasında akışını sağlamak icin onemli calışmalar yapılmaktadır. Bunlardan birisi de 1969 yılında yayımına başlanan 1000 Temel Eser dizisidir. ?Eski Turk yazarlarının temel eser niteliğindeki, fikir, sanat, tarih ve edebiyat eserlerini, konuşulan, yaşayan canlı Turkcemizle sadeleştirerek basmak, boylelikle Millî Kultur mirasımızın yeni kuşaklara aktarılmasını sağlamak amacını guden bu faydalı dizi, 66 eser yayımlandıktan sonra, 1971 yılı Nisan ayında durdurulmuş ve yayın amacından uzaklaştırılarak Kultur Yayınları adı altında yeni bir dizi meydana getirilmiştir.? Soz konusu onsozde Bakan Tekinel, millî kulturumuze onemli katkılarda bulunduğuna yurekten inandığı 1000 Temel Eser dizisinin, kaldığı yerden ve amacına uygun olarak yayımlanmasında buyuk faydalar bulunduğunu, Kultur Musteşarlığı olarak bu dizinin ve ayrıca, ?Turk kulturune ait inceleme eserleri ile batı kulturunun değer taşıyan aktuel eserlerinin de dilimize cevrilerek Kultur Yayınları adı altında yayımlanmasına devam edeceklerini? de sozlerine ekler.
Ne var ki ?1000 Temel Eser? serisinin bu ikinci yayım donemi de fazla uzun surmedi. Aşağıda kunyeleri verilen birkac kitap daha yayımlandıktan sonra, 1974 yılı ocak ayı başında goreve gelen Bulent Ecevit (1925-2006) başkanlığındaki CHP ve MSP koalisyon hukumeti, serinin yayımını tekrar durdurdu.
?1000 Temel Eser? serisinin bu ikinci yayım doneminde ancak şu 5 kitap yayımlanabilmiştir:
67. Nutuk I(Ataturk, hazırlayanlar: Birol Emil, Melin Has?er, M. Ali Aydın), 1973.
68. Nutuk II (Ataturk, hazırlayanlar: Birol Emir, Melin Has?er, M.Ali Aydın),1973.
69. Terbiyenin Sosyal ve Kulturel Temelleri I (Ziya Gokalp, haz. Rıza Kardaş),1973.
70. MuhayyelÂt-ı Aziz Efendi (haz. Ahmet Kabaklı), İstanbul 1973.
71. Tuhfetu?l-Kibar Fî EsfÂri?l Bihar (KÂtip Celebi, haz. Orhan Şaik Gokyay), 1973.
CHP-MSP koalisyon hukumeti daha bir yılını doldurmadan Başbakan Ecevit, Eylul 1974?de istifa etti. Yerine Sadi Irmak (1904-1990) başkanlığında yeni bir hukumet kurulduysa da guvenoyu alamadı ve aradan yaklaşık dort yıl gectikten sonra Suleyman Demirel, Mart 1975 tarihinde AP-MSP-CGP ve MHP?den oluşan dortlu koalisyon hukumetinin Başbakanı olarak yeniden iktidara geldi. Rıfkı Danışman da Kultur Bakanlığına getirildi. Boylece ?1000 Temel Eser? dizisinin onu 3. defa acılmış oldu.
Ancak bu 3. donemde dizinin yayımını kaldığı yerden yani 72. kitaptan itibaren Millî Eğitim Bakanlığı değil, yine ?1000 Temel Eser? adıyla Kultur Bakanlığı devam ettirecek ve 1990?lı yılların sonlarına kadar aralıklarla 75 civarında kitap daha yayımlanmak suretiyle ?1000 Temel Eser? serisinde cıkan kitap sayısı yaklaşık 150 civarında bir rakama ulaşacaktır. Ote yandan bu donemde ilk yayımlanan 66 kitaptan bazılarının 2., hatta 3. baskılarının yapıldığı, tercumelerin, eski eserlerin ve bilhassa tanınmış şairlere ait divanların sade dille yayımlanmasına ağırlık ve oncelik verildiği dikkati ceker.[7] Elbet artık ilk kurulan komisyonlar da iş başında değildir. Bildiğim kadarıyla Kultur Bakanlığı diğer dizilerde olduğu gibi bu dizide de yayımlanması duşunulen kitapları, alanın uzmanlarına incelettirmiş ve onların verdiği raporlara gore hareket etmiştir.
Başbakan Demirel, bu 3. yayım doneminde cıkacak kitapların başına konmak uzere de bir onsoz yazmıştır. Bu onsozde Başbakan, ?1000 Temel Eser? serisinin bitirilmesi uzerinde neden onemle durduklarını şu carpıcı cumlelerle acıklar: ?Bin Temel Eser, bir buyuk boşluğu doldurmak uzere girişilmiş bulunan teşebbusun adıdır.? ?Bin Temel Eser, millî birliğimizi oluşturan değerleri genc nesillere tanıtma gayesini gutmektedir.? ?Bin Temel Eser, buyuk bir medeniyetin bugunku ve yarınki Turkiye?ye acılmış penceresidir. Bu medeniyet bizimdir. Buyuk medeniyetimizin buyuk eserleri, bugunun ve yarının kuşaklarına ulaşmalıdır.? ?Her koyde, her mahallede, her kasabada ve her evde Bin Temel Eser?in kutuphanesini meydana getirebildiğimiz gun bahtiyar olacağım. Milletler kendi medeniyetlerine, kendi eserlerine sahiplik şuuru icinde yucelirler. Biz de ecdadımızın eserlerine ve değerlerine sahibiz.?
Kultur Bakanı Danışmanı da yazdığı onsoze şu cumlelerle başlar: ?1969?da yayımlanmasına başlanıp kısa zaman icersinde 66 sayısı cıkarılan ?1000 Temel Eser? serisine, kaldığı yerden aynı hız ve inancla yeniden devam ediyoruz. Devlet eliyle tek ?millî kultur serisi?ni teşkil eden ?1000 Temel Eser? in, her koyde kurulacak bir kitaplığa temel olması esas alınmıştır. ?1000 Temel Eser,? cok kısa bir surede aydın cevrelerimizin fikrî ihtiyacını karşılamış, hemen her sayısı yayımından sonra tukenmiş, bircok sayısının yeniden basılmasına zaruret hÂsıl olmuştur.?
?1000 Temel Eser? Dizisine Yoneltilen Eleştiriler
Millî Eğitim Bakanlığı?nın 1960?lı yıllarda yayımladığı ?Buyuk Turk Yazarları? ile ?Cağdaş Turk Yazarları? dizilerinden başka ve onlarla birlikte ?1000 Temel Eser? adıyla bir seri kitap daha yayımlayacağı, bu seride sanat, dil, edebiyat, sosyoloji, felsefe, mantık, psikoloji, tarih konularında kaleme alınmış kultur hayatımızın temel kaynak niteliğindeki belli başlı eserleriyle birlikte LÂtin edebiyatından, İngiliz, Amerikan, Fransız, Alman, İtalyan, Arap, Fars ve Rus dili ve edebiyatları başta olmak uzere değişik yabancı dillerden tercume edilecek eserlerin de basılacağı duyulur duyulmaz, muhalif cevrelerden, kimi basın-yayın organlarından, bazı siyasî partilerde coreklenmiş sol goruş mensubu kimselerden gelen itirazlar ayyuka cıktı, amansız bir karalama kampanyası, bir eleştiri furyası başlatıldı. ?Mademki bizim ve bizden değil, varsın hic olmasın? mantığı ile daha hangi kitapların basılacağını gormeden, kitapları okuyup incelemeden peşin bir yargıyla ve ideolojik bir tutumla bu eleştiri kervanına katılanlara gore, mevcut iktidarın yaptığı her icraat yanlıştı ve karşı cıkılmalıydı. Elbet olumlu bulanlar, onemli bir kultur hamlesi olarak gorenler, fakat eksik ve duzeltilmesi gereken yanlarının olduğunu soyleyenler de vardı, ama diziye toptan karşı cıkanlar da az değildi ve her zaman olduğu gibi bunların sesi daha gur cıkıyordu. Once dizinin adına takılıyorlardı. Temel kaynak niteliğindeki eserler ?1000? rakamı ile sınırlı tutulamazdı. Bu sayı daha az veya daha fazla da olabilirdi. Boylesine iddialı bir yayım faaliyetinde eser sayısını sınırlamak yanlıştı. ?Temel Eserler? serisi demek belki daha doğru olurdu. Komisyonlarda gorev alan ilim ve sanat adamlarını beğenmeyenler de vardı. Dunya goruşu, ideolojileri bilinen insanlardı bunlar. Dolayısıyla bu konuda tarafsız davranmaları, cağdaş değerleri, devrimleri, Ataturkcu duşunceyi savunan eserleri secmeleri duşunulemezdi.
Kitaplar art arda yayımlandıkca, eleştirilerin dozu daha da arttı. Bu sefer itirazlar daha cok kitapların muhtevasına, diline, yazarına ve fiyatına yoneldi. Onlara gore cıkan kitapların coğu temel kaynak kitap olma niteliği taşımıyordu, sanat ve estetik acısından, ilmî ve edebî değer bakımından bu dizide yer almaması gereken sıradan kitaplardı. Dilleri Osmanlıcayı ozendiren bir dildi. Her kitabın 5 lira gibi ucuz bir fiyatla satılması, maliyetini karşılamazdı. Komisyon uyelerine, eser sahiplerine bol keseden odenen ucretler de dikkate alındığında, bu yoksul ulkenin butcesi bu yuku kaldıramazdı. Belli ki devletin imkÂnlarıyla dost-ahbap zengin edilmek isteniyordu vb.[8]
Zamanın gazete ve dergilerinde bu turden onlarca eleştiri yazısı yer almıştır. Cok az da olsa aralarında gercek olanı, doğru olanı soyleyenler, yanlışları gostermeye calışanlar da olmakla beraber[9], buyuk coğunluğu ideolojik bir tutumla diziye toptan karşı cıkıyordu. Turk Dil Kurumu da oluşturduğu bir kurul vasıtasıyla ilk cıkan 66 eseri inceletmiş ve basında cıkan eleştirileri de dikkate alan 39 sayfalık bir rapor hazırlatarak bir kitapcık halinde yayımlamıştı.[10] Bu rapora gore de yayımlanmış olan bu 66 kitap, konu, dil ve duşunce yonunden Turk kamuoyunda turlu yorum ve tartışmalara yol acmıştır. Cunku bu kitapların buyuk coğunluğu temel eser olma niteliklerden yoksun, cılız ve ozsuz kitaplardır. Başbakan ile Millî Eğitim Bakanı?nın onsozlerde dile getirdikleri amaclarla hic ortuşmeyen bir takım gizli duşunce ve eğilimler icermektedirler. Cumhuriyet rejimine, Ataturk ilkelerine, cağdaş uygarlığa ve bilimsel duşunceye temelden karşıt bir tutum sergilenmekte, ortacağ duzenine duyulan ozlem ve bu hayali gercekleştirme yonunde telkinler yapılmaktadır. Ataturk ve Kurtuluş Savaşı?nı yapan şerefli insanlara dil uzatılmaktadır. Cumhuriyet rejimi kucuk duşurulmekte, eski Osmanlı duzenine ozlem uyandırılmaktadır. Batılılaşmaya, insancı anlayışa, devrimciliğe, demokratik anlayışa karşı cephe alma, somurgeci anlayışı savunma soz konusudur. 27 Mayıs duşmanlığı yapılmaktadır. Değerini topluma kabul ettirmiş, okul kitaplarında kendilerinden saygıyla soz edilen yenilikci Turk buyuklerine haksız ve dayanıksız saldırılar yapılırken, bir kısmı yazar olarak hic tanınmayan, bir kısmının da değeri cok su goturen kişilere gercek dışı aşırı ovguler yapılmaktadır. Devlet parasını savurma, belli kişileri kayırma soz konusudur. Ataturk devrimiyle gercekleştirilmiş olan Batı?ya yonelik kultur değişmesine acıkca karşı cıkılmaktadır. Dil devrimine ve Turk Dil Kurumuna karşı haksız olarak saldırılmaktadır. Eserlerin dili de en az yarım yuzyıl oncesini yansıtan, eskimiş, karışık, yoz bir dildir vs, vs.[11]
Yukarıda kunyelerini verdiğimiz yayımlanan ilk 66 eseri tarafsız bir gozle okuyup inceleyen sağduyu sahibi kimseler, elbet bunların cok abartılı ve insaf sınırlarını zorlayan eleştiriler olduğunu goreceklerdir. Soylenenlerin neredeyse tamamının gercekle pek ilgisi yoktur. Ama raporu hazırlayanların dunya goruşunu, ideolojilerini, siyasî eğilimlerini yansıttığı doğrudur. Ustelik bunlar ilk defa bu vesileyle soylenen ve duyulan sozler de değildir. Belli bir siyasî goruşun ve ideolojinin temsilcisi olan tuzu kuru bazı elitlerle karnı tok sırtı pek bazı burokratlar, devletin ceşitli organlarında ele gecirdikleri mevzilerinden başlarını kaldırarak bu ulkede 50-60 yıldan beri kendileri gibi duşunmeyen buyuk halk coğunluğuna maalesef hep bu turden temelsiz, dayanaksız klişe sozlerle, kalıp ifadelerle saldırmış, cirkin, yakışıksız bir siyasî propaganda aracı olarak her fırsatta bunları tekrar edip durmuşlardır. Şimdi bir kere daha hucuma gectikleri anlaşılmaktadır. Buyuk coğunluğu muhtemelen İstanbul Boğazı?nın yamaclarındaki villasında ickisini yudumlarken, bir yandan da hicbir zaman yakından gorup tanımadığı Anadolu insanının sorunları uzerine kaleme aldığı kitaplarda, dergi ve gazete yazılarında yoksulluk edebiyatı yapan bu beylere bakılırsa, sozgelimi Peyami Safa, Orhan Seyfi ve Faruk Nafiz?in sanat ve duşunce seviyesi tartışma goturur. Ustelik Faruk Nafiz, vatana ihanetten sanık olarak Yassıada?ya goturulen politikacılardan biridir. Onun bu Ada?da yazdığı ve 27 Mayıs?ı yapanları aşağılayan şiirlerini (şairin Zindan Duvarları adını verdiği şiirler), Han Duvarları?nın sonuna ekleyerek yayımlamak, 27 Mayıs duşmanlığı yapmaktır. Mustafa N. Sepetcioğlu diye, kimsenin tanımadığı birine yazar olarak bu seride yer verilmesi ise, şaşırtıcı olmaktan da otedir.[12]
Adı gecen raporda bunlar gibi daha pek cok ornek bulup gostermek mumkundur. Burada sadece birkac tanesini anmakla yetinilmiştir.
Orhan Seyfi (Orhon,1890-1972)?nin sanatı, kuvvetli bir şair olup olmadığı elbet tartışma konusu yapılabilir, Mustafa N. Sepetcioğlu (1932-2006)?nun 1970?li yıllarda henuz pek tanınmadığı elbet soylenebilir. Bu yoldaki eleştirilere bir olcude katılmak da mumkundur. Fakat Peyami Safa (1899-1961) ile Faruk Nafiz (Camlıbel, 1898-1973)?i aynı kategoriye dÂhil etmek insafla bağdaştırılamaz. Burada peşin hukumle hareket edildiği, bir art niyet olduğu acıktır. Dizinin ilk kitabının yayımlandığı 1969 yılında Peyami Safa oleli sekiz yıl olmuş, yani o, Cumhuriyet doneminde yetişen onemli bir romancı, gazeteci ve fikir adamı olarak kultur ve edebiyat tarihimizde hak ettiği yeri coktan almıştı. Cumhuriyet?in ilanını takip eden yıllarda yazdığı memleket şiirleri, bu arada edebiyatımızın en uzun soluklu manzumelerinden birisi olan ?Han Duvarları? ile Turk aydınlarının ve edebiyatcılarının bakışlarını İstanbul?dan Anadolu?ya cevirmelerinde ve dolayısıyla ?memleket edebiyatı? fikrinin yerleşip kokleşmesinde onemli rol oynayan, sade Turkcenin, heceli şiirin olduğu kadar aruzun da usta şairlerinden biri olan Faruk Nafiz ise bir sanatkÂr olarak şohreti coktan yakalamış bulunuyordu. Bir askeri darbe sonunda tutuklanıp cezaevine konması, onun sanatının değerini azaltmayacağı gibi, Yassıada zindanında romantik aşk şiirleri yerine yaşadığı acıları, uğradığı haksızlıkları ve adaletsizlikleri konu edinen şiirler yazması kadar da, tabii bir şey olamazdı. Bu şiirleri sadece işlediği duygulara, yazıldığı mekÂn ve zamana gore değil, bir sanat eserinin taşıması gereken nitelikler acısından ele almak lÂzımdı. Tarafsız ve objektif eleştirinin gereği buydu. Bu şiirler acı şiirleri, isyan şiiriydiler elbet, ama ?şiirdiler? ve usta bir şairin kaleminden cıkmışlardı. Onemli olan da sanattır zaten, evrensel ve ebedî olan odur ve Tanpınar?ın dediği gibi ?asıl sanat oldukten sonra yaşamaktır.?
Nitekim 27 Mayıs darbesini yapanlarla ona alkış tutanlar bugun ortada yok, unutulup gittiler. Mağdur edilenlerin cektiği eziyetler geri gelmedi elbet, ama hic olmasa itibarları iade edildi. İdam edilenler ise ?demokrasi şehidi? olarak anılıyorlar, adları okullara, alanlara, yollara verildi, meydanlara heykelleri dikildi. Faruk Nafiz?e gelince, o dimdik ayaktadır, sanatıyla, eserleri ile yaşamaya devam etmektedir. Demek oluyor ki bir sanat adamını, bir sanat urununu siyaset dunyasının kaypak ve her an değişmeye mahkûm olculeriyle değerlendirmek, bizi her zaman doğru sonuclara goturmuyor. Zira bu dunyada bugun şoyle olan, yarın boyle olabilmektedir. Dolayısıyla 27 Mayıs gibi siyasî karakterli bir olayın bir buyuk şairin sanatını ve eserini değerlendirirken olcu alınması ve bu şiirlerin 27 Mayıs duşmanlığının gerekcesi olarak gosterilmesi yakışıksız bir davranıştır. Soz konusu raporu hazırlayanların bunu bilmedikleri elbet soylenemez. Ama onlar uzum yemek değil bağcı dovmek ve mutlaka dizinin yayımını durdurmak amacıyla yola cıktıkları icin kitaplarda kendi duşuncelerine ve ideolojik eğilimlerine ters duşen nitelikler bulmak istemişler ve aradıklarını da elbet bulmuşlardır.
Oysa henuz 100 kitap bile yayımlanmamıştı. Daha 900?den fazla kitap secilip yayımlanacaktı. İleride onların beğenip sececeği kitapların yayımlanması de imkÂn dÂhilindeydi. Nasıl olsa hukumetler cok sık el değiştiriyordu. O sebeple sadece suclamak ve dizinin yayımını durdurmak yerine eksikleri, yanlışları gostermek ve duzeltilmesini sağlamak suretiyle dizinin tamamlanmasına ve 1000 kitaplık bir kutuphanenin kurulmasına yardımcı olmak herhalde cok daha doğru ve yerinde bir davranış olurdu. Ama bu maalesef başarılamamıştır. O bakımdan, adı gecen rapor, birinin ak dediğine diğerinin gozu kapalı kara dediği 1970?li yıllarda, ulkemizdeki siyasî havayı, ideolojik fanatizmin, kutuplaşmanın ve saplantının vardığı noktayı gostermesi bakımından gercek bir ibret belgesi olarak değerlendirilmelidir.
?Bin Temel Eser? dizisini cok doğru ve yerinde bir tespitle ?gediğe oturan taş? olarak niteleyen değerli ilim adamı ve gazeteci-yazar Ahmet Turan Alkan?ın dediği gibi, yayınevlerinin genclikle teması da buyuk olcude bu dizi ile başlamış ve 70?li yılların başında ?5? lira gibi standart bir fiyatla satışa sunulan bu dizi kitaplarının girmediği ev hemen hemen kalmamıştır. Yayınevleri de bu dizi ile kitap okuyucusu ve genclerle buluşmuş ve muşteri profili itibariyle daha geniş bir kitleye hitap etmeye başlamıştır. Bu gelişme, aynı zamanda Millî Eğitim Bakanlığı yayımlarında geleneksel cizginin terk edilmesinin de başlangıcını teşkil etmiştir. Gunumuzde de devlet, yayıncılıktaki fonksiyonunu ciddi olarak yeniden hatırlamalı ve yayımlanması gerektiği halde ozel sektorun iltifat etmediği ?kaynak? niteliğindeki baskısı kulfetli eserleri kendisine hedef secmelidir.[13]
Sonuc olarak diyebiliriz ki kitaptan korkmak, kitap duşmanlığı yapmak ilkel bir davranıştır. Keşke kitaplarla dolu kutuphanelerimiz, kitabı ve okumayı seven cocuklarımız ve genclerimiz coğunlukta olsa! Onlar okuya okuya doğru ile yanlışı, iyi ile kotuyu ayırmayı eninde sonunda kolayca oğrenirler. Yeter ki biz bu imkÂnı onlara hazırlayalım. Yukarıda da ifade edildiği gibi, 1000 eserlik bir kutuphane kurma duşuncesi, butun eksiklerine ve hatalarına rağmen, guzel ve faydalı bir duşunceydi. Ne yazık ki, değil 1000 esere, 200 esere bile ulaştırılamadı. Yarım kalmayıp bitirilebilseydi ve bugun 1000 kitaplık ozel bir kutuphanemiz daha olsaydı, kotu mu olurdu? 1960?lı yılların sonlarına doğru yaşları benim gibi 25-30 civarında olanlar, bu kitapları gercekten severek okudular, bir sonraki kitabın gelişini tiryakisi oldukları aylık bir sanat dergisini bekler gibi dort gozle bekledile